Günaydın Asker

1473 Words
Sabah gözlerini açar açmaz eli telefona gitti. Ekranı aydınlanınca içi ürperdi; ama hiçbir mesaj yoktu. Neden hâlâ kontrol ettiğini bilmiyordu. Umursamıyordu da… En azından kendine böyle söylüyordu. Alt tarafı, küçük bir kızın hayallerini süsleyen bir kahramandı o. Genç yaşta askerlerin ardında umut bağlayan nice kız olmuştu; önce gözlerinde gurur taşırlar, sonra hayatın zorluklarıyla yüzleşince pes ederlerdi. Mert Ali’nin zihninde anılar dönüp dolaştı. Daha önce iki kez nişanlanmış, ikisinde de terk edilen taraf olmuştu. Asker eşi olmak kolay değildi; bunu herkesten iyi o biliyordu. Fakat evlenmeye niyetlendiği kadınların bu kadar çabuk pes etmesi, onun yüreğini yaralamıştı. Yine de evlenmeden ayrıldıkları için şükrediyordu. Hele bir de çocuk işin içine girseydi, işin rengi bambaşka olurdu. Şimdi düşündükçe, evlilik ona uzak bir ihtimal gibi geliyordu. Kahvaltısını sessizce yaptıktan sonra hazırlanıp dışarı çıktı. Uzun zamandır görüşmediği birkaç arkadaşına uğradı, akrabalarıyla selamlaştı. İstanbul’un kalabalık caddelerinde dolaşırken şehrin karmaşası onu yordu. Adımlarının sonunda kendini Beşiktaş sahilinde buldu. Serin rüzgâr denizin tuzlu kokusunu getiriyordu. Banklardan birine oturup dalgaları seyrederken cebinden telefonunu çıkardı. Gözleri, dün gece aldığı fotoğrafa takıldı. Küçük bir ayrıntıydı belki ama o gözlerde tarifsiz bir ışıltı vardı. İstemsizce yüzünü merak etmeye başladı. Mesaj kutusunu açtığında, kızın çevrimiçi olduğunu fark etti. Bir an yazıp yazmamakta kararsız kaldı. Parmağı ekranda asılı kaldı; sonunda kalbi galip geldi. “Bu kadar alıngan olduğunu bilseydim o kelimeyi kullanmazdım.” diye yazdı. Telefonu bankın üzerine bırakıp yeniden dalgalara döndü. İçinden, cevap gelmeyeceğini söylüyordu. Ama iki dakika geçmeden bildirim sesi çaldı. “Ufaklıktan mı bahsediyorsun?” yazıyordu ekranda. Mert Ali gülümsedi, “Evet” diye cevapladı. Kız hızlıca yazdı: “Aslında alıngan biri değilim ama o söz gerçekten hoşuma gitmedi. Beni ufaklık olarak görmeni istemiyorum.” “Peki ne olarak görmemi istiyorsun?” diye yazdı Mert Ali, parmakları istemsizce heyecanla hareket ediyordu. “Belki bir arkadaş ya da sırdaş… Ama asla ufaklık değil.” Mert Ali dudaklarının kenarında beliren tebessümü gizleyemedi. “Neyse ki şu an uysallığım üzerimde. Peki, anlaştık.” Aslı bu kadar kolay olacağını tahmin etmemişti. Hem şaşırmış hem de sevinmişti. “Buna sevindim.” diye yazdı. Mert Ali, bulunduğu yerin fotoğrafını çekip kıza gönderdi. Deniz, ufukta kaybolan martılar ve akşamüstünün puslu maviliği… İçten içe yaptığına güldü. “Bunu yaptığıma inanamıyorum ama olsun.” diye düşündü. Şu yirmi günü boğulmadan atlatacak bir şeyler bulmalıydı. O dağların, çatışmaların, adrenalinle yoğrulmuş hayatından sonra bu sıradan günler ona göre değildi. Şehir hayatına adapte olmakta zorlanıyordu. “Şu an denize bakıyorum.” diye yazdı. Kızdan cevap kısa sürede geldi: “Manzaran harikaymış. Dur bir dakika…” Aradan birkaç saniye geçti, sonra tekrar mesaj geldi: “Bizim ev iki gündür çok kalabalık. Odama kaçtım.” “Misafirleriniz mi var?” diye sordu Mert Ali. “Evet.” “O zaman yazmayayım, zor durumda kalma.” Kızın cevabı hemen geldi: “Sorun değil, odamdayım. Biraz konuşabiliriz.” “Nerelisin?” diye yazdı Mert Ali. “Bursalıyım ama İstanbul’da yaşıyorum.” “Ben de Beşiktaş’tayım. Sen neresindesin?” Bir süre sessizlik oldu. Sonra kızdan cevap geldi: “Söylemesem daha iyi.” Mert Ali kaşlarını kaldırıp gülümsedi. “Bu kadar gizemli olma. Konuştuğum kızı merak etmem normal değil mi?” “Evet ama şu an için görüşmeyi istemezsin, değil mi?” “Daha önce görüşmüşüz, bir daha görüşsek ne olur ki?” diye yazdı Mert Ali. Bu ufaklığı gerçekten merak ediyordu. “Şu an çok utanıyorum. Sonuçta sana ben yazdım. Bu yüzden benim basit bir kız olduğumu düşündüğünü biliyorum. Ama inan bana, bu cesaretime ben bile şaşırdım.” Genç adam dürüstçe cevap verdi: “Senin hakkında henüz bir düşünceye sahip değilim. Ama şunu bilmeni isterim ki, asla basit bir kız olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca seni bulmak benim için zor değil, bunu biliyorsun değil mi?” “Evet, biliyorum ama bunu yapacağını sanmıyorum. Zamanı gelince zaten görüşeceğiz.” Ne değişeceğini anlamamıştı ama saygı duymaya karar verdi. “Dünden beri yazışıyoruz ama adını bile bilmiyorum.” “Adım Aslı.” “Adın da, tıpkı gözlerin gibi çok güzel.” Aslı’nın kalbi hızlandı, bulutların üzerinde uçuyor gibiydi. “Sanırım benim kendimi tanıtmama gerek yok. Zaten beni tanıyorsun.” “Hayır seni yeterince tanımıyorum ama inanıyorum ki zamanla birbirimizi tanıyacağız. Keşke elimde bakabileceğim bir fotoğrafın olsaydı arada ona bakmak güzel olurdu. Hatta okuldaki kız arkadaşlarıma gösterip hava atmayı planlıyorum.” “Sen de bana atarsan, neden olmasın. Ama ben arkadaşlarıma göstermeyeceğim.” diye yazıp gülümseme emojisi ekledi. Mert Ali galeriden bir fotoğraf seçip gönderdi. Bir arkadaşının düğününde çekildiği bir fotoğraftı, üzerine giydiği takım elbisesiyle oldukça yakışıklı görünüyordu. Aslı, resmi kalbinin üzerine koyup gözlerini kapattı. Mutlulukla gülümsüyordu. İşte şimdi işler tamda hayalindeki gibi ilerliyordu. Ama Mert Ali’nin tepkisi beklediği gibi değildi. Fotoğrafı açtığında gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Bu kadarını beklemiyordu. Karşısındaki oldukça sevimli ve bir o kadar da güzel bir kızdı. “Benimle oyun oynamıyorsun değil mi? Bizim aynı ortamda bulunduğumuza emin misin? Seni görsem asla unutmazdım, zihnime kazınırdın.” Aslı kıkırdadı. “Sana hiçbir konuda yalan söylemedim Mert Ali dediğim gibi o zaman küçüktüm. Senin beni fark ettiğini bile sanmıyorum.” “Karşıma çıkmak için büyümeyi mi bekledin?” “Öyle de denebilir.” “İtiraf etmeliyim ki çok güzel bir kızsın. Böylesi bir güzelliği beklemiyordum.” Aslı mutlulukla yatağına uzandı. Ekrana bakıp sırıtıyordu. “Teşekkür ederim.” Mert Ali devam etti: “Sahi, numaramı sana kim verdi?” “Ortak bir arkadaş.” “Benim hiçbir arkadaşım numaramı bir kıza vermez.” “Vermedi zaten. Ben gizli gizli aldım.” “Vay seni küçük hırsız.” “Öyle söyleme lütfen.” “Haksız sayılmam, ne dememi bekliyorsun?” “Bir gün bana diyeceksin ki ‘çok iyi yapmışsın Aslı, iyi ki seni tanımışım.’” Mert Ali gülümseyerek yazdı: “İtiraf etmeliyim ki özgüvenin ve deli cesaretin hoşuma gidiyor.” Kız hızla cevapladı: “Söylemedi deme, bundan sonra hayatını iki döneme ayıracaksın: Aslı’dan öncesi ve Aslı’dan sonrası.” Kızın bu iddialı sözleri onu eğlendiriyordu. Ama birden, içinde bir dürtü belirdi. Ona açıklama yapma gereği hissetti. Çünkü ne olursa olsun o dürüst bir insandı. Genç bir kızın hayalleri ve duygularıyla oynayacak bir adam değildi. “Seni üzmek ve hayal kırıklığına uğratmak istemem Aslı. Ama benim amacım, izinli olduğum şu birkaç günü kafayı yemeden tamamlamak. Seninle konuşmamın sebebi, sadece zaman geçirmek. Bunun altında başka bir şey arama sakın.” Kızın kalbi bu sözleri okurken incinse de belli etmedi. Gururunu yutkunarak sakladı. “Sorun değil Mert Ali, bunu biliyorum. Ben de sana ‘hadi gel evlenelim’ demiyorum zaten. Sadece muhabbet edip birbirimize arkadaşlık ediyoruz.” Genç adam kendi kendine söylendi: “Amma öküzüm ya kıza söylediklerime bak.” Ama yazdığı tek şey şuydu: “Olgun bir kızsın.” Aslı tam cevap yazacaktı ki annesinin sesi yükseldi. “Aslı kızım nereye kayboldun gene.” “Gitmem gerek, annem çağırıyor.” “Müsait olduğunda yazarsın.” Ama o gün yazamadı. Ev kalabalıktı; bir an olsun yalnız kalamadı. Hem de abisinin şahin gibi gözleri üzerinde olunca daha da dikkatli olmak zorundaydı. Arda, yaptığını bilse onu kardeşlikten reddederdi. Aman Allah korusun diye iç geçirmeden edemedi annesinin yanına mutfağa giderken. Ertesi sabah, saat yedi buçukta gelen bildirim sesi Mert Ali’yi uykusundan uyandırdı. Uzanıp telefona baktığında mesajın Aslı’dan geldiğini görüp gülümsedi. “Günaydın asker.” Mesajın altında, okul yolunda çekilmiş bir fotoğrafı vardı. “Günaydın öğrenci hanım.” diye yazdı Mert Ali. Yataktayken kendi anlık fotoğrafını çekip gönderdi. “Okula gitmeden sana yazayım dedim. Dün fırsat bulamadım.” “Sorun değil.” diye yazdı Mert Ali. Ama aslında yazmasını beklemişti. “Neler yapacaksın bugün?” “Okul, dersler sonrasında birkaç arkadaşımla buluşacağım. Takılacağız öyle.” “Nerede takılacaksınız?” “Bizim okulun yanında bir kafeterya var. Genelde orda takılıyoruz.” “Kız mı, erkek mi o takıldıkların?” diye yazdı Mert Ali, içinde beliren ani merak ve kıskançlıkla. “Karma bir grup diyelim.” Karma gruptan kastı neydi acaba? Kaç kız kaç erkek vardı. “Neden sordun?” Aslı o an yürümeyi bıraktı. “Hiç sadece merak.” “Peki meraklı Mert Ali sen neler yapacaksın bugün?” “Bugün evdeyim çay içip tv izlemeyi planlıyorum.” “Çok eğlenceliymiş. Ben de birazdan çok eğlenceli bir fizik dersine gireceğim.” “Bu arada lisede fizik dersim iyiydi. Anlamadığın konularda sana yardımcı olabilirim.” Aslı’nın içi burkuldu. “Bu adam gerçekten benimle öylesine sohbet ediyor. Keşke yaşımı söylemeseydim.” Diye düşünmeden edemedi. “Keşke sana yaşımı söylemeseydim.” diye yazdı. Mert Ali hemen cevapladı: “Yo, iyi ki söyledin. Yoksa seninle yapacağım muhabbetleri kaldıramazdın.” Aslı kaşlarını çattı. “O ne demek şimdi?” “Hiç, boş ver.” yanına da gülücük emojisi ekledi. Üç dakika sonra mesaj geldi. “Sanırım şimdi anladım. Sen cinsel içerikli mesajlardan bahsediyorsun?” Mert Ali’nin ifadesi ciddileşti. “Bazı konular tabumuz olsun bu kadar açık yazmasan iyi olur. Sana iyi dersler. Öğretmenini iyi dinle.” Aslı ekrana bakarken gözlerini devirdi. Artık Mert Ali’yi kendine âşık edip edemeyeceğinden pekte emin değildi. Ama hemen pes etmeye de niyeti yoktu. Sonuna kadar gidecek, sonucu kendi gözleriyle görecekti. Küçücük bir ihtimalde olsa ona sıkıca tutunmak istiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD