1. Bölüm

1979 Words
1. Bölüm ‘’Akşama düğün var, düğün!’’ Bu ses ona aitti. Engin’e. Kendisi benim ikiz kardeşim olurdu. 24 yaşına da gelmiş olsak büyümemişti daha işte. Elleri saçlarımın içinde gezdikçe sinirden ölüyordum. Bu heyecanının da nereden geldiğini anlayamıyordum zaten. Tamam kuzenimiz evleniyordu da bu çok da matah bir şey değildi bence. Zira ailemizden her ay birinin düğünü muhakkak oluyordu zaten. "Sana bin kere saçlarımı karıştırma dedim!" Yüksek sesimi karşı sinir bozucu gülümseyişini bozmamış öylece bana bakıyordu. Ellerim saçlarımı düzeltirken burnumdan solumaya devam ettim. ‘’Hem sen niye bu kadar heyecanlısın böyle?’’ ‘’Akşama Pınar da gelecek düğüne de ondan.’’ Dedi sırıtarak. Pınar.. Sevgili ikizimin biricik sevgilisi. Aklını başından alan kız. Patronunun kuzeni. Engin liseden sonra epey hayta bir genç olduğundan babam onu mahalllenin abisinin yanına. Agah’ın yanına vermişti sanayide çalışması için. Bizden 4-5 yaş büyük olan Agah mahallenin abisi rolündeydi. Kimin ne derdi sıkıntısı varsa o koşardı. Engin’i de yanına alıp o yetiştirmişti senelerce. Tabii gidip gelirken de adamın kuzenine göz koymuştu. Agah abi bir şey der diye düşünmüştüm ama beni şaşırtacak bir şekilde ‘’E onun da yaşı geldi. Engin iyi çocuktur, gönlü varsa bana laf düşmez. Anası, babası var demişti.’’ Bu sözleri yalan değil beni çok şaşırtmıştı. Çünkü Agah abi her ne kadar iyi olsa da gözü kara, korkulacak bir tipteydi. Gözlerimi devirip yerde ki pembe tüylü terliklerimi giyerek peşine takıldım. Annem kahvaltı sofrasını çoktan kurmuştu. Engin yerine otururken ben de hemen yanına oturdum. "O Agah nasıl bir şey demedi kuzeniyle olmana ben anlamadım zaten.” Dedim yemeğimden yerken. ‘’Sana ne kızım.’’ Dedi ters ters. ‘’Demedi işte. Orada burada böyle konuşup adamın da içine kurt düşürme sakın!’’ Belerttiği gözleriyle bana ters ters baksa da umursamadım ve çayımı yudumladım. "Günaydın.” Diye duyduğum sesle kafamı geri atarken Sena’nın gözleri kapalı sağa sola çarpa çarpa masaya ilerlediğini gördüm. Sena bizim kuzenimizdi. Okulu bizim eve daha yakın olduğu için bazen bizde kalıyor, bazen eve gidiyordu. Bir nevi bizim evin kızı olmuştu artık. "Gün sana daha aymamış ablam.” Dedim gülerek. “Uyusaydın daha.” Engin ise ters ters Sena'ya bakarak. “Bütün gece o bilgisayarda ne yapıyorsan.” Dedi. “Bırakıp uyusaydın.” İmalı bakışları ve sesi Sena'ya dönmüşken annem konuyu değiştirmek adına “siz neyi tartışıyordunuz demin?” diye sordu. ‘’Hiç.’’ Dedim omuz silkerek. ‘’Engin ve Pınar mevzusu işte. Agah abi nasıl bir şey demedi diyordum.’’ “Engin!” Dedi annem çayları doldururken. “Doğru diyor Eyşan. O kızı istememiz lazım artık. Tamam bir şey demedi Agah ama yanında çalışıyorsun. Hiç yakışıkalmaz.’’ Sena da katıldı konuya. ‘’Aynısını Eyşan ablam yapsa böyle konuşmazsınız ama. Senelerdir sevgilisi Pınar abla ve hiçbir şey demiyorsunuz. Kadın erkek ayrımcılığı resmen.’’ Bu sözler karşısında Engin gözlerini çevirerek Sena’ya baktı ve dudak büktü. "Bak sen küçük hanıma nelerde biliyormuş. Aynen öyle güzelim. Eyşan ablan önce kendine iş bulsun da sonra düşünür bunları. Sen kafanı yorma." İşletme mezunu olup henüz iş bulamadığım yüzüme çarpmıştı bir kez daha. "Eyşan ablam iş bulur bulmasına ama sen bu kafa yapısıyla olan işini de kaybedersin. Üstelik bu eğitim sistemiyle alakalı değil senin kendini geliştirmemenle alakalı Engin abi.’’ Babam o sert sesiyle giriş yaparken çatık kaşlarıyla oturdu sofraya ve önceden koyulmuş çayını karıştırmaya başladı. "Siz yine de sınırlarınızı bilin. Engin’e neyse Eyşan’a da o ama kimse benim yüzümü yere eğdirmesin." Bir baba olarak herkesi susturabilmişti. Engin büyük bir keyifle gözlerini üzerimizde gezdirerek pişkince gülümsedi. Masadan birkaç şeyi ağzıma tepip kalkmıştım ki babamın "Eyşan" demesiyle durup geri doğru baktım. "Babaya bir öpücük yok mu?" Parmaklarımın ucunda ilerleyerek kollarımı boynundan sardım ve dolu dolu öptüm ve lokmalarımı bitirerek merdivene doğru yöneldim. "Ben hazırlanacağım." Diyerek odaya ilerlerken annem arkamdan seslendi. "Daha akşama çok var kızım." Annemi duysam da cevapsız bırakarak odaya ilerledim. Denenmesi gereken elbiseler, izlenmesi gereken makyaj videoları ve akşamın dedikodusunu yapmak için kurulmuş bir kız grubu mesajlaşması vardı. *** Annem yatağın üzerinde oturmuş bana bakarken "Nasıl görünüyorum?" Dedim heyecanlı bir ses tonuyla. Siyah mini elbisem, kırmızı topukluları ve ince maşa saçlarımla kendi etrafımda birkaç kez döndüm. "Güzel oldun." Derken annem mahzunlaşmış, gözünden bir iki damla yaş akmaya hazır bekliyor gibiydi.. Zaten hep duygusal bir kadındı annem. İnce, naif. Dudaklarımı bükerek sarıldım. "Anne yapma lütfen." Dedim göğsüne kafamı yaslayarak. “Hiç duygusallaşacak bir an da değiliz ayrıca. Evlenen ben değilim, senin yeğenin.” ‘’Ay ne bileyim.’’ Dedi burnunu çekerek. ‘’Şimdi o öyle evleniyor. Sizin de sıranız geliyor. Yakında sen de gidersin. Üstüme çöreklendi şimdiden hüznü.’’ Gülümseyerek ellerimi boynuna sardım. ‘’Sen yaşlanıyorsun galiba.’’ Hafif yumruk yaptığı o elini sırtıma vururken gülümsemesi kulaklarımı doldurdu. “Ne yaşlanması.” Dedi. “Hala gencecik bir kadınım ben. “ O pamuk gibi elleriyle saçlarımı okşadığında huzur dolu hissettim. “Öylesin tabii.” Dedim göğsünden ayrılıp ayaklanırken “arkadaşlarım annem demiyor, ablan mı diyor. İnsan utanır biraz Lale sultan. Bu kadar güzel olunur mu?” Annemin göğsü kabarmış, kendini aynadan süzerken o gülümsemesine ben de ortak oldum. “Aman.” Dedi aynadan sıyrılıp bana bakarak “Dalga geçmeyin benimle. Kaç yaşına geldiniz. Evlendirelim desem hayır demezsiniz. Hem nerem genç benim?” Dolaba doğru yaslanarak gözlerimi büyüttüm. “Hiç öyle evlilik lafları etme anne. O işler benlik değil daha bir tane sevgilim bile olmadı. Olacağını da sanmıyorum. Evde kaldım yani merak etme hiç kimse almaz beni. Ana kız el ele yaşlanırız." "Hı hı.” Dedi kafa sallayıp inanmayarak. “Bir iki sene içinde evleniyorum diye gel soracağım ben sana." "Keşke" diye mırıldandım anneme belli etmeden. Evlenmek değil ama bir sevgilim olsun artık istiyordum. Bunu herhangi biriyle de istemiyordum. Özel hissettirecek biriyle istiyordum. Kalbimin çarpacağı, işte bu diyeceğim biriyle. Evet teklif eden birileri oluyordu ama hep bir şeyler eksikti. O sırada kapının önünde babam ve Engin’in korna sesleri ve telaşlarıyla ‘’Ay hadi hadi.’’ Dedim annem ve biz telaşla evden çıktık. ... Elbisemden sebep Engin’in sert bakışlarını üzerimde hissettiğim bir yolculuk geçirdim. Laf atıp kavga çıkarmamı bekler gibi bir hali vardı tüm yol boyunca ama istediğini vermedim. Arabayı park etmesiyle de hemen indim. Kapıda mahallenin gençlerini gördüm. Bir yere toplanmış sohbet ediyorlardı. Süleyman’ın ve Agah abinin bakışları bize çevrildi. Süleyman, Enginle çalışan diğer çıraktı. Agah abi de patronları. "Hoş geldiniz Eyşan.’’ Dedi Süleyman öne doğru çıkarak. ‘’Bizimkiler yer tuttu size en önden geçin geçin.’’ Gülümseyerek konuştu. Çok saf, kalbi temiz bir çocuktu Süleyman. Aynı samimiyetle karşılık verdim. "Teşekkür ederim Süleyman geçeriz şimdi." Agah abi hemen yanındaydı ve oldukça sert bir ifadeyle bana bakıyordu. Gözlerim ona takılınca sanırım o da isteksizce bir şeyler demek durumunda kaldı. ‘’Hoş geldiniz.’’ Kuzenimle evlenen onun en yakın arkadaşlarından biri olduğu için kendi ev sahibi gibi olmuştu. Bu düğün mekanı da babasına aitti zaten. Bu tavrına anlam verememiştim ama gülümsedim. "Hoş bulduk Agah abi." Annemin elini sırtıma koyup hadi demesiyle içeri geçerken Agah abinin bakışları hala üzerimdeydi ve sürekli gözlerim takılıp duruyordu. "Eyşan dediklerimi unutma!" Dedi Engin imalı bir şekilde. Elbisemle sürekli ortalıkta dolanmamam gerektiğiyle ilgili onlarca nutuk çekmişti bana. Gözlerini devirerek ilerdim. "Görürsem söylerim" ‘’Bak şimdi…’’ dedi arkamdan ama aldırış etmedim. Yanlarından ayrılıp içeri girdiğinde her yerin gold detayları ile süslendiğini farkettim. Herkes gelmiş ve yerleşmişti. Hafif slow bir müzik çalıyordu. Gözlerim etrafı tararken “Eyşan” diye duyduğum sesle arkamı döndüm. Murat’tı bu. Mahalledendi ve ben ona bir süredir bir şeyler hissediyordum. Bu akşamda gelmesi için özellikle mesaj atmıştım. Etrafımı kontrol edip Engin ve babamın olmadığını görünce ona doğru yanaştım. "Hoş geldin." Dedim gülümseyip sarılırken. Kalbim yerinden çıkacakmışçasına atıyordu onu gördüğümde diğerlerine nazaran. Belki de buydu beni onunla ilgili ikileme sokan. Bana bakarak gözlerini büyüttü ve ellerimden tutarak beni çevremde döndürdü. Uçuyorum sandım. "Harika görünüyorsun." Kalbimde, midemde kelebekler uçuyordu şu an. Uçuşan eteklerimi toparlayıp mahçup bir şekilde "teşekkür ederim." Dedim. Kafamı çevirmem ile birlikte Engin’in içeri girdiğini fark ettim. Murat’ın yanından uzaklaştım. Eminim bu yaptığıma anlam verememiştir ama ilk dakikadan düğünün tatsızlıkla bitmesini istemiyordum. Hızlıca annemlerin yanında yer bulurken kendime, elimde ki çantayı masanın üzerine koydum. Murat ile herkesin içinde bakışmaya başlamıştık. Tabii o sırada Agah abinin bakışları da benim üzerimdeydi. Bu da epey gergin hissettirmişti. Gelin ve damat alkışlar eşliğinde çıktığında bizimkiler fotoğraf çekmem için beni sahneye doğru adeta zorlayarak itekledi. Birkaç kare alıp pasta servisi başlarken masaya geçiyordum ki Pınar'ın geldiğini gördüm. İçeri girmesiyle birlikte Engin’in odak noktası halini almıştı. Engin köşede onunla konuşurken fırsattan istifade Murat ile görüşebilirdim. Babam kapı önündeydi. Annem ise akrabalarla kalabalık bir sohbet içindeydi. Kimsenin ilgisini çekmiyordum. Kalabalık arasında Engin’e belli etmeden yavaşça Murat’ın olduğu tarafa doğru ilerledim. Tam olarak köşe bir yerdeydi Murat ve Engin’in görmesi neredeyse imkansızdı. Ben Murat’ınn masasına doğru yaklaşınca ayaklandı. ‘’Bütün gece seni uzaktan izleyeceğim diye çok korktum.’’ İtirafından sebep suratımda allığın kırmızısından ziyade ekstra bir kırmızılık olduğunu hissedebiliyordum. Murat gözlerimin içine bakarak ellerimi tuttuğunda dizlerimin bağı çözülmüş gibi hissettim. Avuç içlerim terlemeye başlamış, ayaklarım yerden kesilmişti ki ellerimizi ayıran farklı bir elle yere çakıldım. Agah abi sert bakışları ve tok sesiyle Murat’a "Kaybol!" Dedi. "Agah Abi." Dedim titreyen sesimle. Korkudan ne yapacağımı bilmiyordum. Engin’e söylermiydi ki? Kesinlikle söylerdi. Ah Engin! Hem burayı birbirine katacaktı hem de Murat’ı kesin hastanelik edene kadar dövecekti. Çünkü kendisini hiç ama hiç sevmezdi. "Ne oluyor ya?" Dedi Murat gereksiz bir erkeksi tavırla doğrularak. ‘’Mahallenin abisi dediler diye sana iyice kendini bir şey sanmışsın sen.’’ "Göstereyim mi ne olacağını?" Dedi Agah abi kollarını sıvayarak. Allah'ım işler iyice çığrından çıkıyor gibi hissettim. İkisi de birbirine dikleniyorlardı. "Murat." Dedim bir iki adım uzaklaşarak. "Uzatmayalım olur mu? Lütfen." Haklı olan sensin Murat biliyorum ama bu durumda senin tarafında olursam büyük bir rezalet çıkacak burada. Kimse yerinden bile kıpırdamıyordu. Aralarında kalmıştım. Agah abinin hızla inip kalkan göğsü dikkat çekecek boyuttaydı. "Agah abi." Dedim ellerimle sağ kolunu tutarak. "Uzatmayalım ne olur." Gözleri koluna sonra bana kaydı. Murat’a tehditvari bir şekilde baktıktan sonra etrafını kontrol edip kolumdan tutarak içeri doğru ilerlemeye başladı. Ne olduğunu anlamadım. Murat’a doğru baktım. Bizi takip edecekmiş gibi hissettiğimde sorun yokmuşçasına kafamı salladım ve zorla gidiyormuş gibi değil de isteyerek gidiyormuşum gibi adımlamaya başladım. "Agah abi." Dedim beni tutan kolunu itmeye çalışarak. "Bırak. Nereye götürüyorsun? İnsanlar bize bakıyor" Kalbim korkudan deli gibi atıyordu. Başkalarının dikkatini çekmiştik ve bu dedikoducu bir mahallede hiç iyi olmazdı. O ise beni duymuyormuşçasına cevap vermeden dahada hızlandırdı adımlarını. Koridoru döndüğümüz de kapısı açık ve karanlık olan odanın içine beni sokarak kapıyı kapattı. Odaya girmemizle birlikte eli kolumdan ayrılırken telaşlı halim dahada belirginleşti. "Engin’e söyleyecek misin?" Dedim titreyen sesimle. Bir dönem Engin’in eski sevgilisini elinden aldığı için Engin’in ona karşı bitmek tükenmek bilmez bir kini vardı. Ben de Murat’a karşı bir şeyler hissetmekle yanlış yapmıştım biliyorum ama insan kalbine engel olamıyordum. Bana doğru baktı ve ellerini beyaz gömleği üzerinden beline koydu. Kıvrılmış gömleğin kolları sanki her an Murat’ı dövecekmiş gibi hissettirdi bana. "Kim o?" Dedi tok sesiyle. "Arkadaşım." Dedim titrek sesim kaybolmadan. Neden şu an hesap verdiğimi de anlayamıyordum. "Nasıl bir arkadaş?" Dedi gözlerini kısıp üzerime yürürken. "Elini tutuyor, ona bakarken gözlerinin içiyle gülüyorsun, Engin’in boşluğunu fırsat bilerek hemen yanına koşuyorsun. Nasıl bir arkadaş bu?” Yavaş adımlarla üzerime doğru yürürken geri doğru adımlayarak duvara çarptım. Durmadı ilerledi. Tek adımlık bir boşluk bıraktı aramızda. "Arkadaş işte." Dedim zar zor yutkunarak. “Öyle.” Diye mırıldandım kendimi bile inandıramadığım bir tınıyla. Çok yakındı yüzü. İlk defa bu kadar yakından gördüm onu. İlk defa bu kadar detaylı baktım. Kalbim az öncekinin aksine daha hızlı çarparken gözlerine bakıp çekiyordum kendimi. Yanlışmış gibi. Yanıyordu yüzüm. Soluklarım düzensizleşmişti. Sonra tekrar bakıyordum. Kaçsam da yakalanıyordum üzerimden çekmediği gözlerine. Ben de kaçırmayı bırakıp gözlerinin en içine baktım. Kaçmamamın verdiği rahatlıkla büyümüş göz bebekleri dolandı yüzümün her bir yanında. Ellerim titriyor, onu durdurmak ister gibi aramızda tutuyordum. Onun bana dokunmasını engelleyen tek şey ellerimmiş gibi hissederken aksini ispat etmek ister gibi onun elleri yakınlaştırdı bizi. Kollarımı kavrayıp o engeli aşmak istercesine iki yana savurdu. Bedenimle birlikte kollarımda yavaşça çarptı onun elleriyle birlikte o buz gibi duvara. Kollarımın ona değmeyen kısımları soğuğu hissederken değen kısımları avuçları içinde kavruluyordu. "Kimse bakmasın sana." Dedi yumuşak bir sesle bir adım daha atıp. O aramızda olan bir adımlık boşlukta kapandı. Elleriyle birlikte bedenini de hissetmiştim ilk kez, şimdi. "Kimse" Dedi nefesi yüzümde dağılırken. “Kimse dokunmasın sana.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD