Oda hâlâ ağır bir sessizliğin içindeydi. Adamı sandalyeye bağlamışlardı. Elleri arkadan kelepçelenmiş, yüzünde küçük bir sıyrık vardı. Gözleri, kendisine doğru bakan hepimizin arasında tek tek gezindi.
Alperen kollarını göğsünde kavuşturmuş, sessizce nefes alıyordu. Çenesinin kasıldığı her hareketinden belliydi. Ben ise yaşadığım şokun ardından kendime zar zor gelerek kanepenin ucuna oturmuş, ayağımı dikkatle yastıkların üzerine koymuştum.
“Başlayalım mı?” dedim sinirle ama belli etmemeye çalışarak dudaklarıma küçük bir gülümseme yerleştirip. “Çünkü bu tip sorgular dizilerde hep saatler sürüyor. Benim de sabrım yok malum, kırık ayakla eğlencem kısıtlı.”
“Sen karışma Güneş,” dedi Burcu soğuk bir sesle. Onlar yüzünden hiç tanımadığım bir adam tarafından doğranıyordum be!
“Karışacağım,” diye direttim. “Çünkü bana bıçak çekti. Bana saldırdı. Yani asıl muhatap benim. Sizlik hiçbir şey yok.” dedim. Burcu sinirle bana bakarken daha çok sinir olması için dilimi çıkarınca Alperen gözlerini ayırmadan, elinin tersiyle ağzıma vurdu.
Ulan bu manyak bunu nasıl görmüştü şimdi?!
“Tam da bu yüzden sessiz kalmalısın,” diye tersledi Burcu, ama gözlerini kaçırmıştı. Bir saniye...Burcu biraz endişeli gibi miydi? Sanki biraz...Yoksa ben deliriyor muydum?
Rüya hafifçe gülümsedi ve koluma dokundu. “Tamam, ama biraz sakin ol, olur mu?”
"Ben çok sakinim zaten." dedim ters ters.
"Kız! Bu kadar sakin olma! Yoksa kafandan alevler çıkar bak," deyip güldü Enes ve saçlarıma bakıp devam etti. "Dur, zaten çıkıyormuş."
Yavuz, dirseği ile Enes'in karnına vurdu. "İki dakika ciddi ol geri zekalı." diye homurdandı.
Daha sonra bana baktı ve “Karışmak istiyorsan karış. Ama soracağın soruların cevabını duymaya hazır ol.” dedi. Gözlerimi kıstım. Ulan ben dünden hazırdım zaten! Ama hepsi sır kübü gibiydi, ağızlarından hiçbir şey alamıyordum ki!
Alperen derin bir nefes aldı, sonra masaya eğilip adamın gözlerinin içine baktı. “Konuş. Kime çalışıyorsun?”
Adam omuzlarını silkti. “Ben sadece işimi yaparım.”
Burcu soğuk bir kahkahayla güldü. “İşin eve dalıp bıçak sallamaksa, iş tanımın oldukça basitmiş.”
Adamın dudakları kıvrıldı. “Siz bilirsiniz. Ama kim olduğumu sormanız gerekmiyor. Zaten çoktan biliyorsunuz.”
Gözlerimi devirdim. “Hayır, bilmiyoruz. Ben şahsen sıfır bilgideyim. Hatta senin kapıcı olabileceğini bile düşünebilirim. Ama bu kadar kabadayı bir kapıcıya ilk defa denk geliyorum.”
Adam, bana baktı, alaycı bir gülümseme yerleşti yüzüne. “Eğlenceli birine benziyorsun.”
Saçlarımı savurdum. Herhalde!
Alperen birden öfkeyle öne atıldı. “Onunla öyle konuşma!” diye bağırdı, yumruğunu masaya indirdi. Masanın kenarı gıcırdadı.
Şaşkınlıkla, Alperen’in bu patlamasına kaşlarımı kaldırarak baktım. “Sakin ol canım. Benim savunmaya ihtiyacım olursa haber veririm.” dedim gıcıklıkla.
Adam kısık sesle güldü. Sonra başını eğip neredeyse fısıldar gibi konuştu: “Ben Haraf yolladı.”
Bu söz odanın içine kurşun gibi düştü. Burcu’nun gözleri büyüdü, ama hemen ardından toparlandı. Alperen donakaldı, sonra yüzüne öfke dolu bir ifade oturdu. Rüya ve Enes birbirlerine baktılar, sessizliklerini bozamadan. Yavuz derin bir nefes çekti sigarasından, gözleri kısa bir anlığına karardı.
Lan, Yavuz ne ara sigaraya başlamıştı?
Enes, neye dikka kesildiğimi fark edince sırıttı. "İlla poz kesecek pezevenk."
"Lan senin dilinin ayarını..." diye sinirle tısladı Yavuz, odanın bir köşesinde olmasına rağmen Enes'i duyarak. Onların dikkat dağıtıcı konuşmalarını es geçtim ve diğerlerine odaklandım.
Haraf demişti değil mi?
Evden çıkmadan önce Alperen, 'Haraf' dememiş miydi? Kendi aralarında oluşturdukları şifre gibi mi bir şeydi?
Sadece ben anlamamıştım. Kaşlarımı çattı, başımı yana eğdim. “Haraf mı? O ne? Bir çeşit temizlik şirketi mi?”
Kimse cevap vermedi. Burcu’nun dudakları kıpırdadı ama tek kelime etmedi. Enes, "Çok derin bi temizlik şirketi hem de." derken ses tonunda bariz bir alay belli oluyordu. Rüya, benim meraklı yüzüme baktı, gözlerinde endişe vardı.
“Bir dakika,” dedim, ellerini iki yana açarak. “Artık bu manyak oğlu manyak bana bıçakla saldırdığına göre benim de bir şeyler bilmem gerekiyor değil mi? En azından Haraf kim falan bilsem çok iyi olur..."
“Senin bilmen gerekmiyor,” dedi Burcu hemen, sesi sertti.
“Tam tersi!” dedim yüksek sesle. “Benim bilmem gerekiyor! Çünkü saldırıya uğrayan benim. Eğer birileri bana bıçak sallıyorsa, nedenini öğrenmek benim en doğal hakkım.”
Rüya, hüzünlü gözleriyle bana baktı. “Güneş, biz seni korumaya çalışıyoruz. O yüzden sana her şeyi anlatmıyoruz.”
Lanet! Küçükken de böyle tatlı tatlı bakar istediğini yaptırırdı!
“Korumak mı?” dedim kısa ve keskin bir kahkaha attım. “Ay Rüya! Kız gören de bizi gençlik yaz dizisinde sanacak. Kimden koruyorsunuz beni? Bu salaktan mı?" diyerek işaret parmağımla adamı gösterdiğimde Burcu sevimsizce güldü. "Biz gelmeseydik o salak seni doğrayacaktı."
"Teknik olarak burada salak siz oluyorsunuz sanırım? Çünkü anlaşılan sizi hedef şaşırtıp benim evde yalnız kalmamı sağladılar." dediğimde hepsinin yüz ifadesi değişirken adam güldü.
Adam deyip duruyorum bir de şu piç kurusuna! Tekmeyi basacaktım götüne görecekti gününü!
"Aranıza zeki birini almışsınız."
"Sağ ol canım." deyip omuz silktiğimde Alperen öfkeyle derin bir nefes aldı ve adamın burnuna gelişi güzel öyle bir koydu ki, adam bayıldı. "Lan ne yaptın?" dedi Yavuz. "Vurdum."
"Eline sağlık kardeşim."
"Sağ ol," Alperen göz ucuyla bana baktı. "Kardeşim."
Ooo, laf sokmalara da başlamışız. İnanıyorum ya, ben bunları adam edeceğim.
"Şu iti, bodruma bağlayın. Biraz hava alacağım." diyerek yanımdan geçip dışarı çıktığında arkasından gidişini izledim. "Lan bu pezevenk kaç kilo? Enes tut şunun ayağından."
Yavuz kollarından, Enes ayaklarından tuttu ve baygın adamı merdivenlere kadar götürdüler. Birkaç adımda nefes nefese kalmışlardı ki Burcu yanlarına gitti. "Durun." deyince Yavuz, "Sen ne yapacaksın? Daha biz yapamıyo-" cümlesini bitirmesine izin vermedi.
Burcu, adama attığı tekmeyle onun merdivenlerden aşağı yuvarlanmasını sağlarken dudaklarım şok içinde aralandı. Rüya teselli niyetine sırtımı sıvazladı.
"Beni çok etkiledin şu an." dedi Enes, şoktan çıkan ilk kişi olarak.
Burcu cevap vermedi, sessizlik içinde evden ayrılırken "İşte bu çok etkileyiciydi." dedim hayran hayran. "Lan! Bak başka manyak istemiyoruz grubumuzda, hayran olacağın son kişi Burcu!" diye yalvardı Enes.
Buzlar Kraliçesi, gerçek bir kraliçeydi.
"Bir kontrol edin bakayım ölmüş mü?" dedim umursamadan. Dış kapıya koltuk değneklerimle ilerlerken Enes arkamdan bağırdı. "Bu kadar soğukkanlı olman beni korkutuyor."
Güldüm.
"Rüya ölmüş bu galiba, gelip baksana?"
"Geri zekalı neden ben bakıyorum?"
"Ölmediyse aramızdan ilk seni alsın diye."
"Enes!"
Kendi aralarındaki atışmalarına güldüm. Kapıdan çıktığımda ilk gördüğüm kişi Alperen'di. Hemen bahçedeki masada oturuyordu ve çok düşünceli görünüyordu. Onun yanına savsak adımlarla ulaşmaya çalışırken bei fark etti.
Kaşları çatılırken direkt ayaklanmıştı.
"Ayağa kalkmaman gerektiğini söylememiş miydik?"
"Evet."
"O zaman?"
"İçeride bir ceset varken daha fazla orada duramazdım." diyerek içten içe alay ederken Alperen, "Ne?" dedi. Yüz ifademe bakıp nefesini üfledi.
"Baş belası." diye homurdanırken bir anda beni, bir çırpıda kucağına aldığında nefesimi tuttum. Koltuk değneklerim ellerimden kayıp giderken omzuna sıkıca tutundum. Alperen, sandalyelerden birine, beni oturttu ve sırtıma kırlent koydu. Diğer sandalyeye de diğer kırlenti koyup, kırık bacağımı oraya bırakırken o kadar nazik ve özenli davranıyordu ki...
Kendime hakim olamadan iç çektim.
"Ne?" dedi yerine otururken.
"Teşekkür ederim."
"Bugün yaşadığın şeyin özrü olarak düşün." dedi.
Bana bakmamaya çalışıyordu. Neden? Olanlar için kendini suçladığı için mi? Suçlayabilirdi elbette çünkü gerçekten neredeyse onlar yüzünden ölüyordum ama iyi ve anlayışlı kızı oynamam gerekiyordu.
"Bunun için özür dilemelisin." dedim.
Ters ters suratıma bakınca gözlerimi devirdim. "Özür dileyince incilerin mi dökülüyor?" homurdandım. "Ayrıca, bana ne olduğunu artık anlatır mısın Alperen? Çünkü siz bana hiçbir şey anlatmayınca ben daha çok merak ediyorum."
"İstemiyorum." dedi kısaca.
"Neden? Anlamıyorum. Kimse bir şey anlatmıyor ama neden?"
"Uzatma Güneş."
"Uzatırım. Bana istediğim cevapları vermezseni-" sözümü öfkeyle kesti.
"Sana hiçbir şey anlatamayız çünkü-" sustu.
"Çünkü ne?"
"Çünkü anlayamazsın." dedi arkamdan buz gibi bir ses. Öfkeyle yumruğumu sıktım. Bu kız böyle her yerden fırlayacak mıydı?
"Anlatırsanız, anlarım."
Bana cevap veremedi çünkü bahçeye birisi girdi.
"Ahmet?" dedi Alperen onu görünce. Neden burada olduğunu anlayamamış gibiydi. Ahmet yirmili yaşlarda görünen genç bir çocuktu.
"Neden buradasın?" diye sordu Burcu.
"Size Yıldıray'ın selamını getirdim abi." dedi ve arkandan silahını çıkardığında korkuyla irkildim. "Yapma-" cümlemizi bitirmemize izin vermedi, silahı şakağına yasladı, ateşledi.
Ve kendini, bahçede infaz etti.