BÖLÜM 7

2488 Words
Yağmur Annemle babam, evdeki gerginliği aşamayıp ciddi bir kavgaya tutuşmuştu. Biz kardeşlerimle işin boşanmayla noktalanacağını düşünürken, bambaşka bir hal aldı her şey. Annemin kurduğu o cümle, hayatımızı alt üst eden günlerin de başlangıcı oldu… ‘Çocuğunu da kendi çocuğum gibi…’cümlesi kafamın içinde yankılanırken, ne anlam ifade ettiğini sorguluyordum bir yandan. Ayaz’ı annem doğurmuştu, hatırlıyordum onun bebekliğini ve resimler vardı, annem hamileyken ben yanında… Melek’in doğumu zaten anı anına aklımdaydı. Geriye tek bir ihtimal kalıyordu ve bu ihtimal kafamın içinde korkunç bir uğultu oluşturuyordu. Yanlarına doğru adımlarken, karşılaşacağım şeyden deli gibi korkuyordum. “Anne” diye seslenince ikisi de dönüp bana baktılar. Babamın yüzü kireçten farksızdı, annemse kıpkırmızı. “Bahsettiğin ben miyim?” diye sormamla titremeye başladı annem. “Kızım, hayır…” dedi ama yalan söylediği belliydi.  Soruma, hareketlerinde yanıt bulmaya çalışırken bana doğru bir adım attı ama durdurdum onu. “Dur anne, cevap istiyorum” dedim. “Kızım bak,” diye başladığı cümle istediğim cevabı vermeyecekti. Babama döndüm bu kez: “Annemin bahsettiği ben miyim baba?” dediğimde babam koltuğa bıraktı kendini. “Evet…” dedi, kendinin bile zor duyduğu bir ses tonunda. O anda ne diyeceğimi, ne düşüneceğimi bilmeden, dönüp odama gittim. Yatağımın üzerine oturdum, daha doğrusu bir kitle gibi bıraktım kendimi ve kaldım öylece. Kapıdan ilk giren Ayaz oldu, o da en az benim kadar şaşkındı. “Abla” derken ürküyordu vereceğim tepkiden. Cevap veremedim ona, diyebilecek bir şey bulamıyordum çünkü. Sessizce yanıma oturdu, hiç konuşmuyorduk ikimiz de. Kaç saat öyle durduk bilmiyorum ama gün ışırken ani bir kararla ayağa kalktım. Birkaç parça eşyamı alıp salona çıktım. Evden çıkmak için kapıya yöneldiğimde annem dikildi arkamda, onun arkasında da babam. “Kızım!” diyen anneme hiç bakmadım, cevap da vermedim. “Yağmur, nereye kızım?” diye sordu babam. “Benim biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var baba” deyip kapıdan çıktım. Yakındaki taksi durağına kadar yürüdüm ve bir taksiye binip babaannemin evine doğru yola koyuldum. Kapıya geldiğimde saat hala çok erkendi ama zile bastım. Biraz bekledim ve bir kez daha bastım derken babaannemin sesi duyuldu: “Geldim” derken bir yandan da ‘Hayır olsun’ diye söyleniyordu. Karşısında beni görünce şaşırdı. “Kızım, hayırdır yavrum bu saatte?” diye sordu korkarak. “İçeri girebilir miyim babaanne?” deyince kapıdan çekildi. “Gel tabi yavrum, o ne biçim soru?” dedi ve içeri geçtik. Benden bir açıklama bekliyordu ama onunla konuşacak halde değildim. “Babaanne” dedim. “Ne olduğunu anlatacağım ama bana biraz müsaade et olur mu? Annemle babamı da arama diyeceğim ama duramayacağını biliyorum. Lütfen söyle gelmesinler, kendime gelene kadar ikisiyle de konuşmak istemiyorum” “Kızım korkutma beni, ne oldu Allah aşkına?” deyince haklı olduğunu düşündüm. “Senin de bildiğin, hatta benden ve muhtemelen kardeşlerimden başka herkesin bildiği bir gerçeği öğrendim. Annemin gerçek annem olmadığını…” dediğim anda babaannem elini ağzına kapadı. Daha fazla konuşacak halim olmadığı için: “Şimdi biraz dinlenmek istiyorum, sonra konuşacağız olur mu?” deyip misafir odasına kapandım. Bir battaniye alıp, kafamın içinde kavga eden sorulardan kaçmak için uykuya bıraktım kendimi.   Birkaç gün sonra Babaannemin evine geldikten sonra, birkaç kez annemle babam gelmek istediler ama kabul etmedim. Babaannem de çok üzgündü, o da benimle konuşmaya çalıştı başta ama halime dayanamayıp vazgeçti. Birkaç kez çok merak ettiğini söyleyen ayaz ve Melek’le konuştum sadece. Onlar bu olayın dışındaydı çünkü. Onun dışında okula gidip geldim, kendimi odaya kapadım, düşündüm, ağladım, uyudum derken içimdeki sıkıntı geçmek yerine daha da büyüdü. Babaannemin ısrarıyla ona katıldığım akşam yemeğinde kapı çaldı. Hızlıca gidip açtı babaannem ve karşımda babamı gördüm, yanında da Ayaz’ı. Tam kalkıp odaya gidecekken babam önüme geçti. “Konuşalım kızım” dedi, o kadar yorgun bir hali vardı ki karşı koyamadım. “Gel, oturalım sana anlatacağım her şeyi. Sonra ne yapacağımıza beraber karar veririz” Salona geçtik, yan yana oturduk babamla. Karşımıza da babaannem ve Ayaz geçtiler. Ayaz da en az benim kadar üzgün görünüyordu. Babam bana dönüp konuşmaya başladı: “Bunu öğrenme şeklin çok kötüydü biliyorum kızım. Senin için ne kadar zor olabileceğini de anlıyorum. Aslında yıllardır, sen bunu öğrenirsen ne olur diye içimde hep bir korku olmuştu. Kaçınılmaz son da çok berbat bir şekilde geldi karşımıza. Şimdi sana, her şeyi en baştan anlatacağım. Ama senden tek bir isteğim var, beni dinlerken öfkeni bir yana bırak. Bunu yapabilir misin?” deyince gözlerinin içine baktım. “Ben öfkeli değilim ki baba, darmadağınığım” dediğimde gözleri doldu. Beraberinde benim de. “Gülçin senin annen, doğuran o olmasa da annen o. Ama biyolojik annenin kim olduğunu bilmeye hakkın var, artık mecbur…” “Biyolojik anne… Ne kadar da ürpertici bir tanımlama bu böyle…” “Haklısın ama başka bir şey bulamadım söyleyecek… Kızım bak, senin doğumun benim hatamdı evet ama öyle gönül eğlendirmek için olan… Yani öyle bir durum değildi. Gerçekten de ne anneni ne de seni doğuran anneni üzmek istemedim ben. Ama olaylar öyle gelişti, sana detaylı olarak anlatmayı gerçekten istemediğim bir şekilde sen hayatımıza dâhil oldun. Zor bir süreçti herkes için. Melike, senin doğran annenin ismi bu” “Benim…” dedim araya girip. “Çocukluk bebeğimin adı bu!” “Evet, Gülçin o ismi koymuştu bebeğine,” dedi babam, içim biraz titremişti. Susup devam etmesini bekledim: “Melike’nin hamileliği çok riskliydi, onun için ciddi tehlike vardı ama aldırması halinde bir daha anne olamayacağını öğrenmiştik. Sonuna kadar direndi, onca sıkıntıya rağmen senden vazgeçmedi ama maalesef onu doğumda kaybettik. Hayatımın en zor zamanlarıydı, ne kadar zor olduğunu anlatabilecek kelime bulamıyorum. Doğum zamanı, Melike Gülçin’i yanına istedi ve son nefesinde seni ona emanet etti. İnan bana kızım, seni doğurmak dışındaki her şeyi bir annenin çocuğu için yapacağından çok daha fazlasıyla yaptı annen. Sana iyi bakmak için çırpınırken, bir şey olacak diye gözünü ayırmadı senden. Ailesine karşı durdu, herkese kafa tutup evlendi benimle. Babaannen seni almak istediğinde onun karşısına dikilip vermedi seni” deyip babaanneme döndü. “Doğru” diyen babaanneme baktım ben de, ağlayarak dinliyordu babamı. “Bunu sana söylemeyi aklımıza bile getirmedik aslında ama keşke bu şekilde öğrenmeseydin,” diye anlatırken araya girdim. “Evet, keşke bu şekilde öğrenmeseydim baba” dedim. “Annem bunca yıl yaptığı bir fedakârlığı senin yüzüne vururken yani…” “Yağmur,” “Baba ben anlıyorum, yani anlamaya çalışıyorum ama biraz zamana ihtiyacım var. Biraz burada kalıp düşünmek istiyorum sadece. Sonra oturur her şeyi yeniden konuşuruz olur mu?” deyince, “Olur kızım” dedi çaresiz. Babaannem sofraya iki tabak daha koydu, birlikte yemek yedik ve babamla Ayaz gittiler. Onlar gidince babaannem bakışlarını bana kilitledi. Dayanamadım: “Söyle babaanne” dedim. “Baban söylediklerinde haklı kızım” dedi. Sıkılmıştım bu konudan ama dinlemeye devam ettim. “Gülçin’i en başından beri hiç istemedim ben, Allah biliyor. Ama sana öz evladı gibi baktığını da kabul etmek lazım. Ben seni ona vermemek için çok uğraştım ama kimselere bırakmadı seni. Sen de bunca yıl hiç hissetmedin, anlamadın değil mi bu durumu?” “Yok” “Ayırmadı çünkü, yoksa anlamaz mı insan? Ayaz’a yaptıklarına bakınca, seni ondan daha ileri tuttuğunu bile düşünüyorum” “Öncelikle annemden bu kadar iyi bahsetmene çok şaşırdığımı söylemem lazım. Ben zaten annem beni ayırdı demiyorum zaten, bana ne bileyim yani senin dediğin gibi farklı davranmadı işte biliyorum. Benim kızdığım aslında o değil” “Neye kızıyorsun peki sen?” “Bunu seninle değil, bir başkasıyla konuşacağım” dedim ve yerimden kalkıp telefonumu aldım. Konuşmak istediğim kişiyi arayıp haber verdim, sonra da babaanneme merak etmemesini söyleyip çıktım evden. Bir taksiye binip yola koyuldum. Vardığımda kapıyı bana Sinemis teyze açtı. “Hoş geldin Yağmurcuğum” diyerek sarıldı. Annem mutlaka ki aramış hatta koşarak ilk ona gelmişti ve durumu zaten biliyordu. “Hoş buldum” deyip içeri geçtim. Çocuklar da bana usulca selam verdiler. Ali amca gelip sarıldı, saçlarımı öpüp uzaklaştı çocuklarla beraber. “Gel canım, kahve yaptım sana. Alıp balkona çıkalım” dedi ve ben de onu izledim. Sinemis teyze konuyu benim açmamı bekliyor gibiydi, ya da ne diyeceğini bilemiyordu sanki. “Seninle konuşmak isteme sebebim, olayın detaylarını öğrenmek değil Sinemis teyze, öncelikle bunu söyleyip seni de rahatlatayım” deyince gülümsedi. “Benimle, istediğin her şeyi konuşabilirsin ve ben asla rahatsızlık duymuyorum kuzum. Çok can sıkıcı bir konu olduğu ve senin için hassas olduğu için çok önemsiyorum sadece, bu gerginliğim ondan” “Biliyorum, teşekkür ederim. Bu yüzden yani bu konuyu konuşabileceğim en doğru insan sen olduğun için buradayım zaten” deyip bir nefes aldım ve konuşmak istediğim şeyi anlatmak için ilk cümlemi kurdum. “Bilmeni isterim, bu durumu öğrenmem anneme olan bağlılığımı ve sevgimi asla değiştirmeyecek.” “Ondan eminim güzelim, seni çok iyi tanıyorum.” “Ama ne kadar etkilendiğimi de anlamak istiyorsun değil mi?” dediğimde gülümsedi. “Gerçekten en çok önemsediğim şey bu Yağmur.  Ben, annen ya da çevrendeki hiç kimse senin üzülmeni ya da bu durumdan ağır bir şekilde etkilenmeni istemiyor.” “Biliyorum, teşekkür ederim gerçekten. Etkilenmekten daha çok şaşkınlığa uğradım. Ama bu annemin beni doğurmuş olup olmaması durumundan dolayı değil.” “Neden dolayı peki?” dedi, şaşırmıştı söylediklerime. Muhtemelen bana yalan söylediklerine falan takılmış olmamı bekliyordu. “Bu gerçeği benden saklamaları, benim kötülüğümü istedikleri anlamına gelmiyor. Onların beni ne kadar çok sevdiğinden eminim. Ama bütün bu olanların içinde, benim öz annemin başkası olmasından daha sıkıntılı bir durum var.” “Güzelim gerçekten merak ediyorum” deyince direkt konuya girdim daha fazla uzatmadan: “Sinemis teyze, annemin ruh halini hiç beğenmiyorum ben” dediğimde çok şaşırdı. Ana konunun tamamen dışında bir şeydi bahsettiğim çünkü. “Nasıl canım, anlayamadım?” “Aslında sen de farkındasın biliyorum ama muhtemelen yılların verdiği bir alışmışlıktan, ne kadar ileri gittiğini görmüyorsun” “Biraz daha açık olsan?” “Annem çok öfke dolu, çok saldırgan, tamamen mesafeli bir kadın oldu çıktı. Ayaz’a karşı, onun haylazlıklarından dolayı diye düşünüyordum ama babama da aynı davranmaya başladı. Mesela, onun beni doğurmadığını bu şekilde söylemesi çok incitici ve bunun da annemin saldırgan halinden kaynaklandığını düşünüyorum. Yani, Ayaz ya da babamla konuşurken bakışları çok garip, dişlerini sıkıyor, böyle patlayacak gibi. Ayaz ölümden döndü ama bu bile onun öfkesini azaltmadı inanabiliyor musun?” dedim ve ona baktım. Çok derindi bakışları. “Müsaade edersen Ali amcanı çağıracağım canım” dedi. Şaşırdım ama kabul ettim ve bir mesaj gönderdi. Çok geçmeden Ali amca da geldi. “Ne oldu hayatım?” diye sordu Sinemis teyzeye ve o da konuşmalarımızın kısa bir özetini yaptı: “Yağmur’la, Gülçin’in ruh halini konuşuyorduk hayatım” deyince: “Hmm” dedi Ali amca. “Demek ki farkına varan tek biz değiliz” “Nasıl yani?” diye sordum biraz daha şaşkın. “Annendeki durumun biz de bir süredir farkındayız. Ben tanıdım tanıyalı bir aksilik vardır Gülçin’de ama bu başka bir şey. Senin anlattığın her şeyi biz de gözlemledik” “İlk Ali amcan fark etti. Sonra ben de dikkat ettim ve aynı şeyleri düşündüm. Annenin biraz yorulmuş olduğunu düşünüyoruz biz. Ama bir teşhis konulacaksa bunu bir uzman yapmalı” “Annemin bir doktora görünmesi kesinlikle gerekli” “İşte, bu son yaşadığınız olay da bunun için bir sebep olacak, yani Gülçin’e kabul ettirmek için. Yanlış anlama sakın Yağmur, bu olay hepimizi çok derinden üzdü ama anladığım kadarıyla senin aslında rahatsız olduğun şey, annenin bunu babanın yüzüne vurması, değil mi?” diyen Ali amcayı başımla onayladım. Devam etti: “Bunu bize bırak sen, biz halledeceğiz. Sanırım babaannende kalıyorsun, senden ricam bizden haber gelene kadar orada kalmaya devam etmen.” “Zaten bir süre daha dönmeyi düşünmüyorum” “Çok uzatma ama, baban perişan oldu. Sadece anneni bir uzmanla görüşmesine ikna edelim, sonra da işleri yoluna koyarız” “Teşekkür ederim” dedim. “Her ikinize de…” “Asıl biz sana teşekkür ederiz” dedi Sinemis teyze. “Bu konuyu bizimle paylaşman beni çok mutlu etti canım.” “Sen benim ikinci annemsin Sinemis teyze. Tamam, biyolojik annem bir başkasıymış ama benim annem Gülçin, bunu asla değiştirmek ya da reddetmek gibi bir durum söz konusu değil. Beni çok sevdiğini biliyorum, o benim her şeyim ama ona yardım etmemiz gerek, tek istediğim bu” derken ağlıyordum, Sinemis teyze de bana eşlik ediyordu. Sıkıca sarıldık birbirimize ve içimizi boşalttık. Biraz toparlanınca ben kalktım, Ali amca beni babaanneme bıraktı ve gitti. İçim rahatlamıştı biraz, en azından annemin yaşadığı bu durum her neyse onu çözebilecektik. Ona kızabileceğim hiçbir şey yoktu bu öfkeli hali dışında. Öz annem olmaması onun suçu değildi, tam aksine o dünyanın en büyük fedakârlığını yapmıştı benim için. Kim bilir bilmediğim neler yaşamıştı benim için… Eve girip babaanneme kısaca anlattım nereye gittiğimi ve ne yaptığımı. O da rahatladı biraz ben konuşunca. Müsaade isteyip odama geçtim ve birkaç günün en derin uykusuna daldım.   Ali “Hayatım” diye seslendi Sinemis. Kitabıma işaret koyup bıraktım başucuma. Bu ses tonunu biliyordum, konuşmak istiyordu. “Söyle hayatım, nedir konu?” deyince hemen konuşmaya başladı. “Yağmur, çok güçlü bir kız değil mi? Baksana, annesinin başkası olduğunu öğrenmesine rağmen o Gülçin’e yardım etmeyi düşünüyor. Çok mutlu oldum ben” “Bu, yani kendimden önce sevdiğim kuralı bizim hayatımızdaki bütün kadınlarda var sevgilim. Sen, Gülçin, Efsun, Beril, kızlarımız… Bu sanıyorum bulaşıcı” “Sevginin gücü mü ki acaba?” deyince ona baktım: “Duygusallaştık mı acaba?” dedim burnuna hafifçe vurup. Gülümsedi, evrene nefes aldırdı yine gülüşü: “Yaşlanıyoruz Ali, duygusallaşmamız da çok doğal. Ya sen şimdi dedin ya hayatımızdaki bütün kadınlar diye,” “Eee?” “Bizim çocuklar acaba nasıl kızlara âşık olacaklar, evlendikleri kızlar nasıl olacak? Sence bizim gibi mi olurlar? Yani uyum sağlarlar mı bize?” “Hayırdır hayatım, kaynana damarın mı filizlendi senin?” “Ne alakası var? Ben onu mu demek istedim Ali?” “Şaka yapıyorum canım ama bunlar için erken sanki biraz” “Ya ben var ya, korkuyorum bizimkilerden. Bir gün haksızlığa uğramış bir kıza âşık olup, sonra onu kurtarmak için tutup getirebilirler eve. Sebebi de ‘Seviyoruz sahip çıktık’ olur” dediğinde kendimi tutamadım kahkahayı bastım. Sinemis bana korkuyla bakıyordu, söylediği ihtimalin korkusu çoktan içini sarmıştı onun. Gülmemi durdurup: “Saçmalama Allah aşkına” dedim. “Ya Ali, bunlar böyle haksızın yanında durmayı huy edindiler ki buna memnunum. Ama bu huyları bir gün bir gönül işine de el atar diye korkuyorum ben” “Tamam” dedim. “Yeter artık bu paranoya, hadi uyuyalım” “Üf” “Üfleme kocaya, çok günah. Hadi gel bakalım” deyip sarıldım sıkıca ve ışığı kapadım. Tam gözlerimi de kapamıştım ki: “Ali” diye seslendi. “Evlenmeyecekler Sinemis” dedim ama: “Başka bir şey diyeceğim” deyince dikkat kesildim korkarak biraz: “Söyle bir tanem, dinliyorum” “Ben yarın Gülçin’le konuşacağım bu yardım alması konusunu. Sen de Alp’le konuşur musun?” “Tabi ki” “Hakan Beyi de ararım, ona gideriz” “Evet, nasılsa hepimizi tanıyor ve güvendiğimiz bir hekim” “içimiz rahat olur” “İçimiz rahat olur, kafamız rahat olur. Sonra her şey tatlıya bağlanır hayatımız rahat olur” “Benim içimde bir sıkıntı var aslında ama umarım bu konuyla ilgilidir” deyince gerildim biraz. Sinemis’in içi sıkıldığında mutlaka bir şey olurdu çünkü. “Bununla ilgilidir merak etme, çözdüğümüzde de her şey geçecek” “Umarım” “Hadi uyuyalım” dedim, saçlarını öptüm ve ikimiz de sessizliğe gömüldük.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD