BÖLÜM 9 - BİZ GERİ DÖNDÜK

1522 Words
Jankat Olan olup, biten bitmiş ve uzunca geçen yıllardan sonra artık esaretimiz bitmişti. Hepimizin yemini vardı, bu şehrin altını üstüne getirip onca zamanın intikamını alacaktık herkesten. Babam o mahkemeyi kurup da cezalarımızı açıkladıktan sonra, son kez bizim evin çatısı altında bir araya gelmiştik dördümüz. "Ağır oldu..." dedi Ayaz, "Her şey benim yüzümden" Bu sözün üstüne, zaten köpürerek taşan Aybars iyice delirdi: "Seni tutar şu balkondan aşağı sallarım Ayaz! Şu 'benim yüzümden' laflarını bırak, düşüncesini de kafandan at. Hepimiz biliyoruz ki, hangimizin başına gelse aynı şeyi yapardık!" dedi. Hepimiz destekledik onun bu sözünü. Ayaz'ın kendini suçlaması bir şeyi değiştirmeyeceği gibi, doğru da değildi.   O gece uzun uzun konuştuk. Başımıza gelecekleri tahmin etmeye çalışırken, bir yandan da nasıl görüşeceğimizin planlarını yapıyorduk. Gecenin sonunda Avrupa'nın yol haritasını, gideceğimiz şehirlerin birbirine ulaşım yollarını çıkartmıştık bile. Sadece, uçağa binerken çok kötü hissettim kendimi. Bilmediğim bir ülkeye gitmek, yani hiçbir şeyini bilmediğim bir ülke... Çok zor gelmişti. Ama babam neyse ki acımasızlığından bir parça olsun ödün verip, yanımıza birer danışman tayin etmişti. Bize alışma sürecinde yardım etmesi için uzunca bir süre rehberlik edecekti danışmanlarımız.   Bizi yolcu etmeye gelmelerini istemedik hiçbirimiz. Annem biraz kötü oldu bu kararımızdan dolayı ama bize acımayana biz de acımadık. Madem sürgündü bu, olması gerektiği gibi olacaktı...   Okul hayatlarımız süresince her fırsatta bir araya geldik ama ailelerimiz bunu bilmediler. İstanbul'a geldiğimizde bir kez bile görüşmedik ama okullarda olduğumuz sürece, en küçük fırsatı bile kaçırmadık. Çok zordu çünkü ayrı olmak. Hele Aybars'tan ayrı olmak, benim için tamamen yarım olmak gibiydi.   İşte dönüyorduk geriye, her şeye yeniden başlamak için, babamın deyişiyle 'adam' olduğumuzu kanıtlamak için dönüyorduk işte. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Çünkü çok uzun zamandır ayrıydım ailemden ve evimden. Mezuniyetimize bile gelmeyen ve bunu kendileri tercih eden ebeveynlerimin yanına dönmenin bana ne hissettireceğini daha doğrusu ne hissettirmesi gerektiğini gerçekten bilmiyordum.   Aybars'ın yanına gittik hepimiz. Biletlerimizi birlikte aldık ve ayrı ayrı gittiğimiz bu ülkeye beraber dönüyorduk. Bu da bir nevi meydan okumaydı, içimizden hiç gitmeyen bir istek, bizi ne olursa olsun ayıramayacaklarının bir göstergesi...   Çıkışta hepimizin ailesi bir arada bizi bekliyordu. Dördümüzü yan yana görünce aralarında bir konuşma geçtikten sonra bize döndüler yine ve el salladılar. Eminim, bizim yan yana ve dik yürüyüşümüzün anlamını biliyorlardı ve bu hala onları rahatsız ediyordu. "Rahatsız oldular sanırım bizi beraber görünce" dedi Aybars. "İstediğimiz de bu değil mi?" diye cevapladı Ayaz onu. "Bunun daha başlangıç olduğunu bilseler ne yaparlardı acaba" dediğimde hepimiz güldük. "Bence bizi ilk uçakla geri postalar, bunlar olmamış diye dertlenirlerdi" diyen Yiğit daha da güldürdü bizi.   Nihayet yanlarına ulaştık ve kucaklaşmalar, sevinme merasimleri derken arabalara binip evlerin yolunu tuttuk. Annem sürekli sorular soruyordu, babam da cevaplarımızı ilgiyle dinliyordu. Setenay gelmemişti, onun sınavı vardı ve ancak evde görebilecektim prensesimi. Eve geldiğimde tuhaf hissettim. Bu kez, o yaz tatillerinde falan gelişimden daha farklıydı hislerim. O zaman emanet gibiydim, gidecektim çünkü bir süre sonra ama şimdi tamamen geri dönmüş olmak çok başka bir his veriyordu. "Evet kardeşim" diye kulağıma fısıldadı Aybars. "Artık geri dönmemek üzere geldik" Aklımdan geçenler onun da aklında belirmişti, aynı şeyi hissetmişti o da.   Gülüm açtı bize kapıyı, onun heyecanı hiç değişmemişti yıllardır. Her gelişimizde aynı mutluluk ve heyecan, her gidişimizdeyse aynı hüzün ve ağlama seremonisi oluyordu. "Paşalarım!" deyip ikimize birden sarıldı. Sonra biraz uzaklaşıp: "Daha da mı uzadınız siz yahu?" dedi bize sevgiyle bakarak. Gülüşerek içeri girdik ve hemen odalarımıza çıkıp valizleri bıraktık. Hızlıca üzerimizi değiştirip Gülay teyzenin muhteşem yemeklerini yemek için sofraya oturduk. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadının yemekleri gibisi yoktu, gerçekten sevgisini katıyordu sanırım.   Yemek biterken babam konuşmaya başladı: "Evet beyler, evinize tekrar hoş geldiniz" oldu ilk cümlesi ve devam etti: "Artık okullarınızı bitirdiniz, diplomalarınızı aldınız ve tamamen hazırsınız" deyince: "Neye hazırız baba?" dedi Aybars. Acaba yine neyi planlanmıştı babam bizim için, bize fikrimizi sormadan diye geçirdim içimden, ne söyleyeceğini beklerken. "Şirketlerde alanınıza göre bölümlerde çalışmaya başlamaya tabi ki oğlum" diyerek bombayı kucağımıza bırakmıştı yine. Bu beklenen bir şeydi zaten ama neydi ki bu acele! Derin bir nefes alıp: "Hemen mi?" dedim. "Mümkünse hemen!" diye cevaplayınca daha da gerildim. Gerilmeyecek bir durum değildi ki…   O son olaydan ve gidişimizden sonra babamla aramız hep mesafeliydi ve döndüğümüz ilk gün kavga etmek istemiyordum ama bu acelenin nedenini de sormadan edemedim. "Biraz müsaade etseydin baba? Bir alışsaydık, biraz dinlenseydik falan. Olmaz mıydı?" "Dinlenmeyin demiyorum ki ben size oğlum, tabi ki dinleneceksiniz ama bunları konuşmak neden rahatsız etti sizi?" "Rahatsız olmak değil de daha eve gelişimizin üstünden bir saat anca geçmişken, hemen planlar programlar konuşmak biraz tuhaf değil mi sence de?" diye sordu Aybars da. Babam bozulmuştu tavrımıza ama biz de onun yaptığı şeye bozulmuştuk. Biraz durup: "Heyecanımın kusuruna bakmayın çocuklar. Oğullarım mezun oldu, bu bir baba için nasıl bir duygu ileride anlarsınız siz de. O nedenle fikirlerimi paylaşırken acele ettim. Şimdi siz dinleneceksiniz, tatilinizi yapacaksınız, iyice bir kendinize gelip sonra da işlerinizin başına geçeceksiniz. Ne zaman hazırsanız" deyince teşekkür edip yemeğimizi tamamladık ve müsaade isteyip kalktık. Üst kata çıkıp benim odama geçtik. "Sence ayrı eve mi çıksak?" dedi Aybars bir anda. "O nereden çıktı şimdi?" diye sorunca: "Ya Jan, babama baksana daha ilk dakikadan bizi alıp şirkete götürmeyi planlıyor. Ben sana söyleyeyim, eğer biz tepki göstermesek bugün bile götürebilirdi." dedi. "Bugünü bilmem ama yarın kesindi. Düşünsene yine eskiden olduğu gibi sabahın köründe seslenip de bizi zorla işe götürdüğünü?" dedim ben de. "Allah esirgesin, hayali bile sinir bozucu" deyince gülmeye başladık. Babamın taklidini yaparak gülerken kapı açıldı ve içeri prensesim girdi: "Abilerim!" diye koşarak ikimize de sarıldı. "Allah'ım sana şükürler olsun bitti bu uzaklık. Artık buradasınız ve biz hiç ayrılmayacağız!" diye neşeyle ve dualarla gelişimizi kutladı. Sanırım en doğal ve içten tepki Setenay ‘la Gülay teyzeden gelmişti.   Saatlerce konuştuk Setenay ‘la, ona hediyelerini verdik, mezuniyeti ve son görüşmemizden bu yana olanları anlattık derken saat iyice geç oldu. "Hadi artık yatalım Set, biz inanılmaz yorgunuz. Yarın sabah devam ederiz abicim olmaz mı?" diyen Aybars'ı gülümseyerek onayladı Setenay. Sonra ikimizi de öperek çıktı. O çıkınca: "Bu eve katlanmak için en geçerli sebep Setenay" dedi. "Evet," diye onayladım onu. "Onun bu neşesi olmasa her şey daha kötü ve sıkıcı olabilirdi" "O zaman iyi geceler kardeşim, ben bayılmadan önce yatağa ulaşmalıyım" deyip gitti Aybars. Ben de üzerimi değiştirip yattım. Yeni hayatımın ilk gecesiydi bu...   İsveç'e gittiğim ilk geceyi hatırladım birden. Korkunç hisler geziniyordu içimde. Öylesine yalnız, yabancı ve korkunç hissettiğim başka hiçbir an olmamıştı hayatımda. Kimseye söylemedim ama çok ağlamıştım o gece. İnsan bu kadar yalnız ve endişeli hissettiğinde, hiçbir şeyin önemi kalmıyor aslında. Benim için önemli ve acıtıcı olan tek şey, bu duyguların hepsini içime salan ailemin yani en yakınlarımın olmasıydı. İçimdeki kırık yerin affedemediği tek şey buydu...   Ali   "Sinemis" diye seslendim. Uyumadığını biliyordum. "Efendim canım" dedi sakince. "Çocuklar bize hala kırgın" dedim üzülerek. "Biliyorum, farkındayım hayatım ama merak etme hepsi geçecek" derken bana döndü. "Emin misin, geçer mi sence?" diye sorarken gözlerinin içine baktım. İnanmak istiyordum bu söylediğine. "Geçecek tabi ki Ali. Bak artık uzaklık bitti, buradalar. Geri döndüler ve bize olan kırgınlıkları da kızgınlıkları da günden güne azalarak bitecek" "Umarım haklısındır hayatım, çünkü bu durum beni çok üzüyor" "Kendini üzme, sen hiçbir şeyi kötü bir niyetle yapmadın" dedi. "Doğru" dedim. Doğruydu, gerçekten de kötü değildi amacım, yani amacımız.   Çocukların karıştığı olay çok ciddiydi. Adam öldürmeye teşebbüsünden, çete kurmaya kadar her türlü suçtan çok ciddi cezalar alabilir ve hayatlarını bitirebilirlerdi. Dördü de önlenemez bir hırsla yaşıyordu hayatlarını ve birbirleri için, inandıkları şeyler için yapamayacakları bir şey yoktu. Ayaz'ın yaşadıklarını hazmedemediklerini biliyorduk hepimiz. Hastanede bunun için bize meydan okumuşlardı zaten ama bir süre ses çıkmayınca geçip gittiğini sanmıştık biz. Ama yanılmıştık. En kötü tarafı, kapımda o silahlı adamlarla karşılaştığım andı. Sanırım bir baba ve bir eş için en zor şeylerden biriydi bu. Onlara bir şey olabilme ihtimali bile aklımı kaçırmam için yeterliydi. Çocuklar o manyak herifin oğlunu hastanelik etmişlerdi, o da evimi basmıştı. Jankat'ın haber vermesi sayesinde Bülent abi yetişmişti de bu olayı böyle kazasız belasız atlatmıştık. Ama içimde kötü hisler vardı, o adam rahat durmayacaktı biliyordum. Hepimiz toplanıp bunları konuştuk, değerlendirdik ve tek çarenin çocukları uzaklaştırmak olduğuna kadar verdik. En doğrusu bu olacaktı. Bunu çocuklara olduğu gibi anlatsak, isyan eder asla gitmezlerdi. Mahşerin dört atlısıydı onlar ve korkup gitmek onlara göre değildi. Mecburen ceza verdiğimizi söyledim, mecburen katı davrandım ve neyse ki sessizce kabullendiler.   Gittikleri gün, vedalaşmadılar bizimle. Yolcu etmeye bile gitmemizi istemediler. Öyle zordu ki bu, evlatlarımın bana küs gitmesi, kırgın olması, sarılmadan çekip gitmesi beni derinden üzmüştü. Onlar evden çıkıp da arabaları uzaklaşınca tutamadım kendimi ve odaya kaçtım. Hıçkırarak ağladım arkalarından, içim parçalanır gibi. Çok nadir olan şeylerden biriydi benim için bu kadar ağlamak ama dünyada evlattan daha değerli bir şey yoktur insan için. Evlatlarımla imtihan olmak çok zoruma gitmişti.   Sinemis geldi arkamdan, yanıma oturup sarıldı bana sıkıca. "Ağla sevgilim, iyi bile dayandın" derken o da benimle ağladı. "Küs gittiler" dedim, "Hepsi geçecek" dedi.   Onun bu sözüne sımsıkı sarılıp öyle dayandım hasretlerine. Kendimden çok onlar için üzüldüm hep. Çok küçüktüler daha, hayatlarının en zor zamanlarında çok zor sınavlardan geçmeleri gerekiyordu. Onca güzel zamanı ayrı geçireceğimizi bilmek, en özel zamanlarına, büyüyüp adam olduklarına şahit olamamak çok zordu. Ama onlar için buna katlanmak zorundaydık. Başka türlü, daha çok canımız yanabilirdi ve ben buna dayanamazdım.   "Yarın bugünden daha iyi olacak Ali" dedi Sinemis. "Umarım" diyebildim sadece ve ona sıkıca sarıldım. Her şeyin bir an önce yoluna girmesi en büyük dileğimdi...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD