YAKIŞIKLI

1147 Words
“Abi nolur yapma, canım acıyor.” Yalvardıkça daha çok canımı yaktı. Bıçağı bacağımda gezdiriyordu. “Abi deme, demedim mi? Karım olacaksın, yakında daha fazla bağıracaksın…” Eli kolumu morartacak cinsten sıkıydı. Biraz daha sıkarsa kırılacaktı. “Dersini aldığını düşünüyorum küçük cadı.” Kafamı salladım, acıdan ses çıkmıyordu. Yine beni köşeye sıkıştırmıştı. Bütün suçum dün akşam misafir varken mutfaktan çıkıp avluyu geçerek alt kata inmekti. Onların orada oturduğunu bile görmemiştim, onlar beni nasıl gördü anlamadım. Cezasını ben çekmiştim. “Kız Zerya, yine nereye daldın gittin? Kız!” Yengemin sesi ve dürtmesiyle kendime geldim. Akşama misafir gelecekmiş. Nereden çıktıysa… Misafir hazırlığı yaparken, en son bana ceza kestiği zaman gelmişti aklıma. “Hiç yenge, öyle işte. Kimmiş bu misafir, nereden çıkmış?” “Ben ne bileyim Zerya, amcan bir şey demedi.” Sıkıntıyla hazırlığa devam ettik. İçim hiç rahat değildi. Akşama kadar temizlik, yemek derken yorgun düştüm. Çeyizlik el işi bitiremedim, kaldı öylece. Amcam geldi bir telaş. “Her şey hazır mı? Bak, o kıza söyle ortalarda dolaşmasın, misafirimiz önemli. Şimdi bir şey yapar rezil oluruz.” diyordu. “Yok yok, kızda hal mı kaldı dolaşsın? Sabah beri koşturuyor.” “Sus, dilin uzandı senin de. Ama şu an işim çok, misafir gelmese ben bilirdim.” diyerek yengemi ufaktan tartakladı. Ben mutfakta son hazırlıkları yapıyordum. Yengem de yanıma geldi. “Hadi sen git artık, ortalarda dolanma. Amcan görmesin.” diyerek yolladı beni. Yengemi bırakmak istemesem de el mahkum gittim. Çok yorulmuştum. Biraz uzandım. Bugün ne ders çalıştım ne de el işi yapabildim. Boş geçti bütün gün bana göre. Az kalmıştı, on gün sonra gidecektim. Bu işin parasını almalıydım. Misafirler geldi, seslerden anladım. Sofra hazırdı. Avluda büyük bir yemek masası hazırlamıştık. Her kimse ağır bir misafir belli. Meraklandım, kaç kişiydi misafir? Gidip kenardan bakmak istedim. Ben kenarda kendimi saklarken bir adam ve amcam masaya doğru gidiyordu. Ne yani, bir tek kişi için mi yaptık o kadar hazırlığı? Vay anam vay! Adamın arkası bana dönüktü, sırtını görüyordum bir tek. Ağır adımlarla masaya yaklaştı, tam yüzü bana gelecek şekilde döndü. Ceketini çıkarttı, sandalyeye astı. “Analar ne yiğitler doğurmuş be!” diyeceğimiz cinsten bir adam. O kollardaki kasları nerede görsem tanırım, sporla fazlasıyla ilgili belli. Kirli sakallı, keskin bakışlı, geniş omuzlu, heybetli bir adam. Amcamla ne işi olur bu yakışıklının acaba? Zalımın oğlu ne iş yapıyor, amcam ve Ferzan ile ne işi olur? Karnım da acıktı. Keşke bir şeyler yeseydim. Karşımda yedikçe iyice acıktım. En iyisi odama dönmek. Geldiğim gibi geri gittim. Ne uyku kaldı, ne yorgunluk. Başladım el işi yapmaya, bitsin gideceğim buradan. O Ferzan beni bulamaz. Sadist, en kısa zamanda belasını bulur inşallah. Bütün vücudumda izler bıraktı. Ömür boyu kaçsam da izleri beni bırakmayacak. Kaç saat geçti bilmiyorum. Dışarıdan sesler geldi, gidiyor galiba. Son bir kez bakmak istedim nedensiz. Tekrar gittim o duvar dibine. Adam sürekli etrafı gözetliyordu. Ne arıyor acaba? Amcamın telefonu çalınca aniden ilgisi dağıldı. Adamla göz göze geldik. O an etrafı inceleyen kahverengi gözleri benimle buluştu. Hemen kendimi geriye attım. Umarım bir şey söylemez. Ferzan yok ama amcam da “Sözümü dinlemedin.” diye kızardı. O gitti, ev normale döndü. Amcam da ertesi gün gitti kayıplarda. İşleri bitirdik, yaptığımız çeyizlik el işlerini vermeye gittim. Mardin’in dar sokaklarında yürürken kafamı yukarı kaldırdım, gökyüzüne baka baka gidiyorum. Tam kafamı indirdim, sert bir şeye çarptım. “Ahh burnum!” diye inledim. Resmen “Önüne bakmazsan duvara da çarparsın, direğe de.” diyen iç sesim haklıydı. Ama bu ne duvar, ne direkti. Çok ferah bir kokusu vardı. Yukarıya doğru baktığımda onunla karşılaştım, o geçen geceki kahve gözlü yakışıklı. Ben dilim tutulmuş bakarken, o nazikçe beni kollarımdan tutup kenara çekti ve yüzüme bile bakmadan gitti. Kafası başka yerdeydi, hızla uzaklaştı. “Ha yani kafasına bir şey takmasa sana bakacaktı. SAF, filmlerde olur o.” dedi iç sesim yine haklı. Kafamı salladım. “İç sesim, ne güzel konuştun yine. İçim açıldı yeminle.” diye diye yürüdüm, dolaştım. Bir şekilde veda ettim bu sokaklara. Eve girdim, amcam yoktu. Rahatız. Akşama kadar yengemle evi topladık, temizledik. Ben gidince nasıl yapacak? Koca ev, nasıl yetişecek? Akşam aklımda o kahve gözlü yakışıklıyı düşünürken yattım. Genelde o güreşçileri izlerdim, açtım maçlarından birini. “Üzgünüm adamım ama galiba aşık oldum. Sen evlisin, olmaz bizden.” dedim. “Yine başladı bizim deli. Yat, zaten güreşçi de Zerya gelse diye seni bekliyordu ya.” “Sus iç ses, azıcık kendimi motive ediyorum.” Son sözü ben söyleyip uyudum. “Zerya… Zerya kız, kalk! Ne uykusu bu böyle?” Gece boyu huzursuzdum, uyuyamamıştım ve şimdi de uyumak istiyordum. Kapalı gözlerle bana seslenen yengeme, “Ne var yenge ya, sabah sabah.” dedim. Beni biraz daha sarstı. “Kız kalk, plan yapalım. Amcan geliyormuş.” Kalktım, oturdum. “Ee ne yapayım yenge, her zamanki gibi gitti geliyor işte. Ha evet, rahatımız bozulacak, o başka. İyiydi böyle.” Kolumu cimcikledi. “Kız, amcanı boşver de yanında Ferzan ile geliyormuş bu sefer.” Hemen kendime gelmiştim. “Niye ya, onun cezasının bitmesine daha üç ay yok muydu? Ne çabuk çıktı Allah’ın belası?” “Bilmiyorum, nasıl yaptılar… Senin acil gitmen gerekiyor.” “Off yenge, bir hafta daha sonra olsaydı iyiydi. Yaşım reşit bile değil, nasıl yapacağız?” Canım yengem, kuzenimden beni kurtarmak için yıllardır uğraşıyor, şimdi de aynı şekilde yardım ediyor. “Bilmiyorum Zerya! Bilmiyorum, bir yolunu bulmalıyız. Yarın gelirler.” Kalktık, düşünmeye başladık. Kaçmam lazımdı. Ne var, şu güreşçi gibi delikanlı biri gelip beni kurtarsa… Adam evli olmasa o gelsin diyeceğim ama evli işte, ondan olmaz. Yakışıklı da bakmadı yüzüme. “Salak salak konuşma, onun da işi yok seni almaya gelecekti. Mal mısın?” İç sesim benimle dalga geçmese olmaz. “Sus lan sen de, konuşup durma.” Yengem bana döndü, şaşkın şaşkın bakıyordu. “Kız, sen kiminle konuşuyorsun?” “Hiç, kimseyle yenge. Düşünmeye devam et.” “Yok yok, sen delirdin. Fazla darbe aldın kafaya, hepsi ondan.” dedi. Off, son bir yıldır ne iyiydi yoktu o deli. Şimdi işkence etmekle kalmayacak, bir de evlenecek benimle. “Yenge, ne yapacağız?” Hem sordum hem de çanta hazırlamaya başladım. Nereye kaçabilirdim? Daha çok erken… O pisliğin işkencelerinden kaçmam gerekiyor, bu sefer daha beter yapacak yoksa. “Sen topla çantanı. Fazla eşyan yok zaten, ben sana biraz para getireyim.” dedi. Odadan çıktı, ben de toparlandım. Dediği gibi fazla eşyam yoktu zaten. Birkaç fistan, birkaç çamaşır… Yengem ne kadar biriktirdiyse getirdi. Yanında üç de bilezik vardı. “Bunları amcam fark eder yenge, olmaz.” dedim ama dinlemedi, verdi bana. “Bunları rahmetli anam saklamış, amcanın değil.” Yengeme sarıldım. Annesinden kalan son birikimi de bana veriyordu. İkimiz de ağladık, toparlandım. “Yenge, iyi kötü toplandık da nereye gideceğim?” “Bak şimdi, anamın evi duruyor. Kimseye gözükmeden oraya git, saklan. Birkaç gün sonra süre dolunca da yine kimse görmeden çıkar gidersin. Kapat şu kafanı falan, belli olmasın.” Akıllı kadın vesselam. Ama nasıl gideceğim? Yer yakın değil ki. Çıktım evden, sabah tam gün aydınlanmamıştı. Bir saat yürüdüm, tarif ettiği yere… Bacaklarımda derman kalmamıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD