Bölüm 12 - ''KÜÇÜK SIRRA ORTAK''

1554 Words
Yavaşça, ağır çekimle arkaya döndüğümde Jimin'in az önce kapattığım kapıya dayanmış, ellerini de göğsünde birleştirmiş bir şekilde bana gülümseyerek baktığını gördüm. Ama bu bakış ve gülüş pek hayra alamet değildi. İbnelik kokuyordu. "Ne demek istiyorsun?" Sesim hava gibiydi, buz ve soğuk... Ellerini ceplerine koydu ve bana doğru yaklaştı. "Ben bir şey demiyorum, sadece gördüklerini söylüyorum Mi Hi." Dudaklarımı ıslattım ve kaşlarımı kaldırdım. "Ne gördün ki sen?" "Hmm," Düşünüyormuş gibi yaptı. "Onun başında beklemen..." Benim gibi kaşlarını kaldırdı ve güldü. "Onu öpmen... Sonra okulda, her yerde onu izlemen... Aşk değil de ne bu?" İtiraz etmeye kalksam, iyice batardım. Kabul etsem eminin ki dedikodu duymuş gibi Jungkook'a yetiştirip, çekirdek çıtlayarak anlatırdı. Ve bu beni öldürürdü... Bakışlarımı başka bir yere çevirdim. "Susuyorsun, Mi Hi. Bunu evet olarak algılıyorum." Doğru algılıyorsun geri zekalı! Başımı öne doğru eğdim. Kapana kısılmıştım, kaçacak bir delikte yoktu. Jimin elini çeneme koydu ve okşadı. Hafifçe başımı yukarıya kaldırdı, gözlerimin gözlerine değmesini sağladı. "Şimdi ne yapacaksın?" diye sordum. Sesim titriyordu ve ağlıyordum. "Ona söyleyecek misin? Okulun canavarı seni seviyor mu diyeceksin? De, seni tutmaya-" "Kes sesini!" Jimin öyle bir kükremişti ki olduğum yerde sıçramıştım. Elini enseme kaydırdı ve başımı boynuna bastırdı. -boyu diğer erkeklerden kısa olduğu için boyum çenesine falan geliyordu- "Ben öyle bir insan değilim Mi Hi, olmadım. Bilmiyor musun? Beni tanımadın mı hiç? Sen canavar değilsin." Ağlarken sesim yüzümün olduğu konumdan boğuk çıkıyordu. Derin bir iç çekti. "Jungkook şimdilik hiç bir şey bilmeyecek." Kafamı gömdüğüm yerden kaldırdım ve kızarmış gözlerimle ona baktım. "Şimdilik derken ne demek istiyorsun? Hani öyle bir insan değildin sen! Bunu kullanacak mısın?" Gülümsedi. "Kusura bakma Mi Hi, ben kurnaz bir insanım. Jungkook'a söyleyip söylemeyeceğim senin elinde." Kaşlarımı çattım. "N-ne demek istiyorsun?" "Bu olayı da kendi lehime çevireceğim demek istiyorum. Sadece biraz bekle." Amacı neydi? Bana kölelik sözleşmesi imzalayıp, onun kölesi mi olacaktım? Şu andan itibaren Jimin'in kişilik bölünmesi yaşadığını düşünüyordum. "Merak etme," dedi elini omzuma atarak. "Güzel şeyler olacak." Gözleri yok olacak şekilde gülümsedi. "Hadi seni eve bırakayım." Sanırım koynumda ruh hastası bir manyak beslemiştim. - "Ya o gece ne oldu ki?" Öğlen yemeği saati gelmişti. Ve yine benim mekanım işgal altında olduğu için kendimi yemekhanenin masalarının birinde malum insanların arasında bulmuştum. Bu malum insanlar Jimin ve Taehyung'dan oluşuyordu. Jungkook ise ortalıklarda yoktu. Sadece sabah teneffüs arasında görmüştüm, o kadar. Onda da yüzüme bile bakmamıştı. Jimin hemen yanımda otururken sabahtan beri iletişime geçmemiştik. Ona karşı tavırlıydım. O ise gayet rahattı. Taehyung'un sorusuyla Yu Jin güldü. "Gerçekten hatırlamıyor musun?" Taehyung kafasını iki yana salladı. "Yoo, hatırlamıyorum." "Uzaylıları da mı hatırlamıyor musun peki?" dedim sesimi üzgün tutmaya çalışarak. Yüzünde şaşkın bir ifade el aldı. "U-uzaylılar mı?" Kafamı onaylarcasına salladım. "Evet, uzaylılar." Derin bir iç çektim ve bakışlarımı bir noktaya sabitledim. "En sonunda seni ziyarete geldiler, memleketten çok özlemişler seni, ne yapacaksın işte..." Taehyung zafer kazanmışcasına gülümsedi ve masaya çıkarak işaret parmağını göğe doğru uzattı. "Biliyordum, onların geri geleceğini biliyordum! Onlar benim koruyu yeşil varlıklarım!" Yemekhanede ki herkes kahkaha atarken ben gülmekten sandalyeden düşmek üzereydim. Taehyung ufakken uzaylıları gördüğü iddia eden bir insandı. Söylediğine göre küçükken ormanda kamp gezisine gitmiş ve yolunu kaybetmişti. Tam o sırada gökten ışık süzmesiyle bir aracın yere indiğini ve içinden uzaylıların çıktığını görmüştü. Ve anlattıklarına göre o uzaylılar ona kampın yerini tarif ediyor ve ilerideki zamanlarda yeniden gelip, bu sefer onu da alıp marsa götüreceğini söylüyordu. İşin tuhaf yanı ise Taehyung'un kamp yerini tek başına bulabilmesiydi... Kim Taehyung gerçekten farklı bir insandı. "Peki beni neden almadılar?" diye sordu sandalyeye oturup merakla gözlerini bana doğru açarken. "Çünkü biz engel olduk, akıllım." dedim kafasına vurup. "Direk olaya müdahale ettik ve siz kim köpek bizim Taehyungumuzu götürmek diye osmanlı tokatı attık onlara." Taehyung kare ağzını gösterirken, "Yaaa," diye kıkırdadı. Ay zavallım inandı galiba? Tam o sırada Taehyung'un yanındaki sandalye çekildi. Gelen kişiyi tahmin etmek zor olmasa gerek. "Hâlâ mı uzaylı konuları," diye sohbetimize dalış yaptı Jeon Jungkook. Taehyung Jungkook'un kolunu tuttu. "Sana demiştim gelecekler diye. O gece gelmişler." Valla billa inanmış bu. Vicdan azabı çekmeli miydim? Jungkook kahkaha attı. "Hangi gece?" "Şu kör kütük sarhoş olduğumuz gece." "Saf seni... Kim dedi sana uzaylılar geldi diye? Söyle onu döveyim seni kandırdığı için." Şey, ben söyledim ama sen bana çakarsan zaten ben mefta olurum ama yine de sen bilirsin Jungkook'c*m. Taehyung çenesinin ucuyla beni gösterdi. "Mi Hi söyledi." Jungkook kaşlarını kaldırarak bana baktı. Ben ise o an elimle maske sayesinde kapalı olan yüzümü iyice kapatmaya çalışıyordum. "Neyse ki kadınlara el kaldırmıyorum," dedi Jungkook bana doğru sinsice gülümseyerek. Ardından Taehyung'a döndü. "Kandırmışlar seni, olmadı öyle bir şey." Taehyung suratını astı. "Yaa, demek olmadı." Alt dudağını sarkıttığı an Yu Jin sandalyesini yanıma kaydırdı ve kulağıma fısıldadı. "Şerefsizim o alt dudağını ısırmamak için kendimi zor tutuyorum Mi Hi, ne kadar tatlı bir çocuk lan bu." Dediği şeyle kıkırdamak için dudağımı ısırırken büyük bir savaş veriyordum. "Sen bir şey hatırlamıyor musun?" diye sordu Jimin Jungkook'a. Bu sorunun cevabını ben de merak ediyordum. "Pek hatırlamıyorum," dedi. Ardından gözlerini bana değdirdi. "Yarım yamalak şeyler var işte aklımda." Sertçe yutkundum. İnşallah onu uyurken öptüğümü falan hatırlamıyodur. Zaten uyuyordu yani. Olamaz, değil mi? Bana bir ter basınca ayağa kalktım. "Tuvalete gitmeliyim." Yemekhanenin salonunda hızlıca uzaklaştığımda aklımda Jungkook ile ilgili binlerce soru türedi. Öğrencilerin az olduğu bir koridora geçiş yaptığımda arkamda duyduğum ses ile birazdan o türeyen sorularının cevabını alacağımı anladım. "Mi Hi," Arkamı döndüğümde Jungkook'un bana doğru yetişmek için büyük adımlar attığını fark ettim. En sonunda yanıma geldiğinde derin derin nefesler aldığını gördüm. "Amma da hızlı koşuyor musun sen?" "Farkında değildim," Güldüm. "Sen niye geldin?" Diliyle dudaklarını ıslattı. "Sana bir şey sormam lazım... O gece hakkında." Kaşlarını kaldırdım. Bana böyle bir konu hakkında danışacağını düşünmüyordum. "Beni eve sen ile Hoseok getirmişsin, doğru mu?" "Doğru, hatırlamıyor musun?" "Ya, aklımda yarım yamalak şeyler var." Eliyle ensesini kaşıdı. O an fark ettim ki genellikle bir şeyi söylemekten zorlandığı zaman bunu yapıyordu. "Sabah uyandığımda başım fena halde ağrıyordu. Normalde bu kadar fazla içmem ama..." Biliyorum abin Jeon Junghyun yüzünden içiyorsun. "Öyle işte..." Güldü ve ardından hemen kaşlarını çattı. "Gece kustuğumu falan hayal mayal hatırlıyorum. Bir de seni hatırlıyorum. Yüzün ve kokun..." Dediği şeyle nefes almayı unuturken kalbim pır pır etmeye başladı. Ne demişti o? Yüzün ve kokunu mu hatırlıyorum demişti? Mum gibi eriyordum... "Umarım o gece saçmalayıp seni zora sokmamışımdır." Sesi mahcup gibiydi. Ve bana anlattıklarından, dizimde uyuduğundan bir haberdi. "Yok, yok..." dedim. "Zaten gelir gelmez eve seni yatağa bıraktık. O sırada öğürmeye başladın, kusturdum seni falan, sonra da sızıp kaldın. Ben de ardından eve gittim." Olayların gidişatı böyle olmasa da pek de yalan söylememiştim. "Anlıyorum," dedi yine aynı mahcup ses tonuyla. "Seni eve kim bıraktı, gece geç saatler de tek başına gitmedin değil mi?" Oğlum seni mıncırırım, ya sen beni mi düşünüyorsun tatlı şey? Dejavu. "Ha yok, Jimin gelip bıraktı beni." "İyi o zaman," dedi dudaklarını birbirine bastırıp. "Ben gideyim o zaman, sonra görüşürüz." Gülümseyip "Görüşürüz," dedikten sonra gitmişti. Ve ben de o koridorda yanımda öğrencilerin geçip gitmesini umursamadan mezdeke açıp dans etmek istiyordum. Farkında mısınız bilmiyorum ama o geceden sonra Jungkook ile daha yakınlaşmıştık sanki? En azından artık çevremden uzak dur diye bana çemkirmiyordu. Bence bu güzel bir gelişme. Kendi kendime orada mutluluktan eteğimin ucundan tutup dönerken telefonuma bildirim sesi geldi. Gelen bir mesajdı ve gönderen kişi de Jimin'di. Park Jimin: Bahçeye her zaman oturduğun yere gel Küçük sırrını tutmam için bir teklif sunma vakti geldi Seni bekliyorum, çok fazla bekletme :) Sona koyduğu o gülücük resmen 'ben piçlik yapacağım' diye bağırıyordu. Cevap verme gereksinimi bile bulunmadan bahçeye doğru yürüyemeye başladım. Ne saçmalacağını gerçekten çok merak ediyordum. Her zaman oturduğum yere oturmuş beni bekliyordu. Beni görür görmez ayağa kalktı ve sırıttı. "Hoşgeldin." "Ne diyeceksen de, birazdan zil çalacak." Sesim baya baya mesafeliydi. O da bunu anlamış olacak ki suratını astı. "Peki o zaman, ben de hemen konuya girişiyim." Ellerimi göğsümde birleştirip diyeceği şeyi beklemeye başladım. "Eğer Jungkook'u sevdiğini kimse bilmesin istiyorsan..." Dolgun dudakları yukarı doğru kıvrıldı ve dilini alt dudağında gezdirdi. "Benimle sevgili ol." Dediği şeyle yutkunmaya çalışırken tükmüğüm soluk boruma kaçmıştı ve ben deli gibi öksürmeye başlamıştım. Jimin benim bu halime panikleyip hemen sırtıma vurmaya başladı. En sonunda kendime gelince öksürmekten gözümden yaş geldiğini fark ettim. "ŞEREFSİZİN EVLADI, BU BÖYLE SÖYLENİR Mİ?" Jimin gülerken, "Ne yapayım," dedi. "Beni acele ettirdin. Yoksa teklifimi ben de böyle yapmak istemezdim zaten." Ona gözlerimi kısarak ciddi olup olmadığına baktım ve sapına kadar ciddi olduğunu anladım. "Şaka mısın sen?" "Yoo, gerçeğim." "Bunu unut!" dedim birkaç adım geriye doğru giderken. "Seninle sevgili falan olmam." "Ben de o zaman gidip Jungkook'a her şeyi anlatırım." O kadar rahat konuşuyordu ki onu dövmek istiyordum. "Bunu yapamazsın, adil değil!" "Yoo, bal gibi yaparım." Ayaklarımı sinirle yere vurdum. "Hadi Mi Hi, bu kadar zorlama. Alt tarafı sevgili olacağız, herkes bizi sevgili bilecek." "ULAN GERİZEKALI, HAYATIMDA BİR KERE OLSUN ELİME ERKEK ELİ DEĞMEMİŞ SEN BANA GELMİŞ İLT TİRİFİ SİVGİLİ İLİCİGİZ Yİİ DİYORSUN, SİKTİR GİT!" Jimin dediğim şeyle kahkaha atarken ben ona pis pis bakmaya devam ediyordum. "Anlamıyorsun Mi Hi," dedi gülmeye keserek. "Bu senin için de benim için de gerekli. Sevgili olmamız lazım acilen." "Yok öyle bir dünya, beyefendi! Olmuyorum seninle sevgili mevgili." "Öyle mi?" "Öyle!" "Peki o zaman," dedi omzunu silkerek. "Birkaç gün sonra sen diyeceksin bana zaten sevgili olalım, diye. Neyse, geç olsun da güç olmasın." Kaşlarım çatıldı. Dediklerinden bir bok anlamıyordum. "Açık konuş benimle." Jimin beni bahçede beni yalnız bırakmadan önce yanıma gelip yanağımdan makas aldı. "Yakında neden senin için sevgili olmamız gerektiğini anlayacaksın. O zaman görüşmek üzere fıstık." Yakında ne olacaktı ki?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD