25. BÖLÜM:
"ÖFKE"
Jungkook'un Anlatımından
"Anlat bakalım Jeon Jungkook. Hayat nasıl gidiyor?"
Gülümsedim ve içki bardağını dudaklarımda gezdirdim."Bildiğin gibi. Nasıl olabilir ki başta zaten?"
Gecenin köründe Jimin beni evine içmeye çağırmıştı. Normalde hep Yoongi hyung ile içen Jimin bu sefer beni yanına çağırmasıyla birlikte kafamda soru işaretler oluşturmuştu.
"Kardeşimle nasıl gidiyor peki? Onu üzmüyorsun değil mi?"
"Nasıl gidebilir ki gerçek olmayan bir ilişki? Onu üzemem çünkü onun sevgilisi falan değilim." dedim dürüstçe. Bunu o da biliyordu zaten.
"Doğru fakat Hyun bu sahte ilişkiye kendini çok kaptırdı."
Omuz silktim. "Yapacak bir şey yok. Ben ona o gün tüm her şeyi anlatmıştım. Bunun oyun olduğunu en başından beri biliyordu."
"Hyun'u biliyorsun ama," dedi bardağını masaya koyup koltukta geriye doğru yaslanırken. "Sana karşı hep bir ilgisi oldu."
"Farkındayım," Hyun küçüklüğümüzden beri bana karşı hep bir ilgiliydi. Aşk veya takıntı. Bunlardan ikisini de bana karşı barındırıyordu. Ama ben ona karşı hiçbir şey hissetmiyordum. Kardeşim gibi görüyordum. Onunla sevgili olma zorunluluğum olsa da ona hiçbir zaman o gözle bakmamıştım ve bana karşı ümit beslemesine engel olmuştum. Ama sevgili abicim sağolsun bizi bir uçurumun kenarına sürüklemişti ve biz etrafımızdaki herkese sevgili numarası yapmaya başlamıştık. Bu benim için izdirap, Hyun için harikaydı.
Şişeyi aldım ve ikimizinde boşalan bardaklarını doldurdum. "Senin Mi Hi ile sahte ilişkin nasıl gidiyor peki? Siz de bize benziyorsunuz."
"Bence benzemiyoruz."
Kaşlarımı kaldırdım. "Benzemiyorsunuz, öyle mi?"
"Yani bence öyle," dedi. "Bizim tabiatımız farklı bir kere. Mükemmel bir uyumumuz var. Şu an sizin gibi evcilik oyunu oynuyor olabiliriz. Ama ileride neler olacağını bilemeyiz değil mi?"
Bu Jimin ne sikim konuşuyordu? Elimdeki bardağı sıkıp tek dikişle içindeki o zehir sıvıyı içtim.
"Sana birkaç tane soru sormak istiyorum Jungkook. Dürüst olacaksın ama tamam mı?"
"Her zaman,"
Dudaklarını yaladı ve daha ciddi bir pozisyona geldi. Ne soracağını merak ediyordum.
"Okula gerçekten Mi Hi için mi geldin Jungkook?"
Hüzünlü bir şekilde gülümsedim. Herkes bir şeyleri doğru yanlış farkındaydı. Neyi saklayacaktım ki?
"Evet, onun için geldim."
Şaşırmışa benziyordu. "İnkar edersin diye sanıyordum."
"Yoo,"
Önceden şu an gittiğim okuldan daha iyi bir okula gidiyordum. Lakin bir gün arkadaşlarım oldukları okulda farklı bir öğrenci olduğunu bahsetmişti bana. Ellerinde ve yüzünde maske ile dolaşan, tuhaf, kimseyle konuşmayan bir kız...
İlk başta onun o olacağını bilemezdim tabii. Ama aklımda o soru türemişti bir kere. Ya oysa?
6 yaşındayken ona verdiğim maskeyi hala takıyor olabilir miydi? Gerçekten o küçük çocuğun lafını dinliyor olabilir miydi?
Öğrenmenin tek bir yolu vardı. Kayıtlara bakmak. Babam okulun müdürüydü ve öğrenci kayıtlarına bakmak benim için zor olmamıştı.
Evet, oydu.
Kim Mi Hi.
2 sene aynı mahallede yaşadığımız ama birbirimizden haberdar olmadan büyüdüğümüz ilk arkadaşım, ilk aşkım.
Ve her şey bir anda olmuştu. Nakilimi alıp onun yanına gelmiştim.
Onu yangından önce de tanıyordum. Güzel yüzünü biliyordum.
Mi Hi yangın olmadan önce sokakta hep arkadaşlarıyla güler, oyunlar oynardı. Şimdiki gibi değildi. Hayat dolu bir çocuktu. Ve ben sadece bir perdenin arkasından tüm gün boyunca onu izlerdim, severdim.
Aşk, hoşlantı veya beğenme. Ona karşı hissetlerim bu 3 kelimeyle bağlı değildi. Daha fazlasıydı.
Dışarıya çıkıp onunla oyunlar oynamak isterdim ama ailemin kuralları sağolsun bana hep bir engel çıkartmıştı. Onunla tanışamamıştım bile.
Ve o yangın günü gelip çattığında... İlk defa o zaman çıktım dışarı, karıştım kalabalığa.
O gün ilk defa kendim için değil de bir başkası için ağlamıştım.
Mi Hi'nın evden baygın bir şekilde çıkışı... Yüzü ve elleri... O çığlıklar, o alevler... Bazen hâlâ rüyalarıma giriyordu o sahne.
O günden sonra Mi Hi aylarca eve gelmedi. Bir sürü ameliyatlar geçirdi ve cildi şu an ki konuma getirildi. Şimdi ikimizde evde, perdelerin arasında dışarıyı izliyorduk.
Babamın işleri yüzünden taşınacağımız o gün, onunla resmi olarak tanışmıştım. Onunla ilk iletişimimin öyle olmasını hiç istemezdim.
Kendinden büyük olan cüsseler ona tekme atarken o sadece asfalt yolda yatmış dizlerini karnına çekmişti.
Bağırmıyor veya çağırmıyordu. Sadece çok sessiz bir şekilde ağlıyordu. Biliyordum, bu onun gizli yardım çağırısıydı.
Onu oradan çekip alıp kurtardığımda kendimi önemli bir insanmış gibi hissettim o an. Gururum okşanmıştı çünkü onun gözünde bir kahraman olmuştum.
Ardından ise ona saçma sapan bir öğüt vermiş, onu terk etmiştim. Ve o 12 yıldan beri o öğüte dayanıyordu.
"Peki amacına ulaştın mı? Okula onu korumak için geldiğini tahmin ediyordum zaten Jungkook ama sen onu geldiğinden beri bir kere olsun korumadın ki. Sadece bir köşede sessizce ona yapılan kötülükleri izledin. O da seni izledi."
Jimin haklıydı. Okula onun için gelmiştim ama gördüğüm ilgiler gözümü kör etmişti ve düşündüğüm tek şey itibarım olmuştu. İtibarım ve ona yakın olursam itibarımın ona vereceği zararları...
"Aradan 12 yıl geçti Jimin. Artık ona karşı birşeyler hissetmediğimi biliyorsun. Etrafımı bir sürü güzel kız sarınca gözüm onlara kaydı. Unuttum onu."
"Yani tam bir ibne olmaya karar verdin."
Güldüm. "Sanırım,"
Kendime bilmem kaçıncı bardak doldurduğumda "Sence Mi Hi bana aşık mı?" diye sordum. "Yani daha önce sana hiç bu konu hakkında bir şey söyledi mi?"
Jimin sorduğum soruyla birlikte birkaç dakika sessiz kalıp, bakışları bir noktaya daldı. "Evet, ona böyle bir soru sordum ve o bana seni sevmediğini, sana karşı hiçbir şey hissetmediğini söyledi."
Demek öyle... Güzel. Harika.
"Ama Jungkook peki sen gerçekten Mi Hi'ya karşı bir şey hissetmediğine emin misin?"
Kaşlarımı çattım. Emin miydim?
"Eminim evet ama..." Gözümün önüne Mi Hi'yı öptüğüm o an geldi. "Ben bir şey yaptım Jimin."
Kaşlarını anında kaldırdı. "Ne, ne yaptın?"
"Bak öncelikle birden oldu tamam mı? Yanlışıkla. Benim çocukluğumu savunmasını yediremedim. O zamanki bana karşı o kadar çok şevkat besliyordu ki bu durum sinirimi bozdu. Ben bile kendimi o kadar sevmiyorum Jimin. Beni bir kahraman olarak görüyordu oysa ben onun kahramanı falan değildim. Ben sadece onu egosu ve özgüveni için kullanan, verdiği sözleri yerine getiremeyen, korkak şerefsizin tekiyim. Ve bana bu kadar bağlı kalması sinirimi bozdu."
"Uzatmasan da sadete mi gelsen artık?"
Derin bir nefes aldım. "Onu öptüm."
"Ne?"
"Duydun işte onu öptüm. Birden oldu, karşı duramadım."
Karşı duramamıştım ama istemiştim. Onu öpmek ve devamını getirmek çok istemiştim. Kendimi kaybetmiştim ve bir kere olsun pişman olmamıştım. Onun öpmenin verdiği haz ve duygu daha önce öptüğüm ve ilerisi gittiğim hiçbir kızın bana verdiği duygularla eşdeğer değildi. Hayatımda en değerli anlardan bir tanesiydi.
Jimin elindeki bardağı güçlü bir şekilde yere fırlattı. "Onu öptün öyle mi?"
Kafamı salladım. "Öyle ama seni çıldırtan şey ne? Merak ettim."
Jimin ayağa kalkıp ellerini saçlarına daldırdı. "Beni çıldırtan ne, öyle mi?"
"Evet,"
"Bence sevdiğim kızı öpmen çıldırmam için çok yeterli bir sebep, değil mi Jungkook?"
Sevdiğim kızı mı?
"Ne? Sen Mi Hi'yı seviyor musun?"
"Evet!"
Ayağa kalktım. "Bunu nereden bilebilirdim Jimin? Bana hiçbir şey söylemedin. Onu korumak için onunla sevgili olduğunu söylemiştin."
"Çünkü senin onu sevdiğini düşündüm!"
Beklemediğim bir anda yediğim yumrukla koltuğa düştüm. Hâlâ neye öfkelendiğini adam akıllı anlayamıyordum. Ve aynı şekilde ben de neye öfkelendiğimi anlayamıyordum. Onun Mi Hi'ya aşık olması beni neden kızdırmıştı?
Bu sefer benim ona attığım yumrukla geriye doğru sendelenip, düştü. Ona vurmak istemiyorum. "Hadi ama gerçekten bir kız için kavga mı edeceğiz Jimin?"
Yakamı tutup bu sefer kafa attı. Kaç yaşındaydık?
"Ona tüm gerçeği anlatacaksın Jungkook, duydun mu beni?!"
"Ne gerçeği, ne saçmalıyorsun sen?!" dedim burnumu tutarken. Kanıyordu.
"Çocukluğunda olduğunu söyleyeceksin! Onu sevmediğini de söyleyeceksin!"
"Pardon ama sebep?"
Saçlarını çekiştirirken bana bir yumruk daha atmıştı. Alışmıştım ama hep yüzüme çalışıyordu şerefsiz. Bu yüzden bir tane de ben ona çaktım. Tipsiz olsak bile birlikte olmalıydık.
"Çünkü ona ümit vermiş, aklını karıştırmış oluyorsun gerizekalı! Ve bunu tam ben onu el edeceğim zaman yapıyorsun!"
"Rededilmekten korkuyorsun yani?" dedim gülerek. "Korkmana gerek yoktu. Mi Hi seni her türlü reddedecek."
"Jungkook!"
"Yoksa onu ilk ben öptüğüm için mi bu kadar sinirlisin? Neyse ikincisi senin olur artık." Bok olur ikincisi senin.
Jimin bana daha çok öfkelenmiş, saldırgan olmuştu. Aynı duyguları ben de paylaşıyordum ona karşı.
"Hadi seninle bir anlaşma yapalım Jimin," dedim onu ittirip kendimi koltuğa atarken.
"Sen Mi Hi'ya tüm duygularını itiraf ettiğin zaman o seni reddederse devreye girip ona tüm gerçekleri anlatacağım. Ama seni kabul ederse anlatmayacağım. Nasıl fikir?"
Nefes nefese kalmış bir şekilde saçlarını geriye attı. "Tamam, yarın ona her şeyi anlatacağım."
Kaşlarımı kaldırdım. "Yarın, hemen mi?"
"Evet, ona bir an önce sahip olmak istiyorum."
Dişlerimi sıktım ve ceketimi alıp kapıya doğru yürümeye başladım. Tam o sırada Jimin'in sesini duydum.
"Umarım gerçekten Mi Hi'ya karşı bir şeyler hissetmiyorsundur Jungkook. Umarım onu yanlışıkla öpmüşsündür. Yoksa bu sefer yemin ediyorum ki elimden kurtulamazsın."
Kapıyı çarpıp dışarıya çıktığımda elimi belime koyup derin derin nefesler alıyordum.
Onu seviyordu öyle mi?
Ona sahip olmak istiyordu?
Denesin bakalım, neler oluyor. Denesin bakalım ben neler yapıyorum.
Bir de neymiş eğer gerçekten Mi Hi'ya karşı birşeyler hissediyorsam elinden kurtulamazmışım. Güldüm. Ama birkaç saniye sonra gülmem durdu.
Bu öfke, bu sinir ve bu duygu neydi?
Ben neden çıldırmıştım bu kadar?
Onu hâlâ seviyor olamazdım değil mi?
Olmamalıydım...