Cam kenarında oturmuş sıcak kahvemi yudumluyordum. Hava her zamankinden daha da soğuktu, kar çiselemeye başlamıştı, bile. Karın yağmasıyla birlikte hava ısınmaya başlardı, birkaç saat sonra.
Karın rengi bana geçmişi hatırlattı, geçmiş ise hüznü. Dudaklarıma acı bir tebessüm kondurdum. Geçmişi geri getirsem bugün yine burda olmak isterdim. Gözlerim masadaki telefona kaydı. Mehmet'le 3 yıl önce ailemin zoruyla evlenmiştim ama şimdi ona sırılsıklam aşık oldum. Ne zaman kalbim Mehmet'e sevgi beslemeye başladı onu bile bilmiyorum.
Bundan 3 yıl önce Ankara'da öğretmenlik görevimi yapıyordum. Ta ki Mehmet karşıma çıkana kadar normal giden bir hayatım vardı. Çalıştığım okula büyük bir bağış yapmıştı, o gün gördüm onu. Sırf bir sahip olduğu zenginliği göstermek için, insanlara gösteriş için bağış yaptığını düşünmüştüm. Onu tanıdıkça yanıldığımı anladım. Kalbini güzelliğini gördükçe söylediklerim için çok pişman oldum.
Bağıştan sonra devamlı okula gidip geliyordu. Başlarda neden geldiğini bilmesem de sonradan benim için geldiğini kendi ağzıyla itiraf etmişti. Benimle evlenmek istediğini söylediğinde ise şaşırıp kalmıştım. Niyetini belli ettiği günden bu yana her gün evlenme teklifi ediyor ben ise red ediyordum. Her gün yılmadan okula geliyordu. Bu beni daha da sinirlendirmeye yetiyordu. Ailem bu durumu öğrenince Mehmet'i eve davet ettiler. Benim kararımı sormadan Mehmet'in teklifini kabul ettiler. Belki annem ve babam hayatta olsaydı böyle bir şeyi kabul etmezlerdi. Ama aile üyelerimiz Mehmet'in zengin olduğunu öğrenince bu teklife dünden razı olmuşlardı. İstemesem bile bir şekilde beni zorla bu evliliğe ittiler.
Evlendiğimiz ilk günden bu yana bana dokunmadı. Benim de onu seveceğim günü bekliyordu. Bunca zaman geçti ama onun bu umudu hiç bitmedi. Aslında amacına ulaşmıştı fakat haberi bile yoktu.
Dışardaki soğuk havayı izledikçe içime işliyordu. Gözlerimi en uzaklara diktim, uzağı seyretmek daha güzeldi. İçimde büyüyen bu aşkı nasıl itiraf edeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Mehmet ona karşı olan hislerimi duyduğunda nasıl bir tepki verecekti. Çok sevinceğini biliyordum, içimde en ufak bir şüphe yoktu. Aslin olan bunca zamandır olan didişmelerimiz nasıl sevgiye dönüşecekti.
Kucağımda çalan telefonla düşüncelerimi bir kenara bıraktım. Elimdeki kahve bardağını masaya bırakıp telefonu aldım. Mehmet'in ismini görünce şaşırdım, bu saatlerde işleri çok yoğun oluyordu. Beni neden arıyordu ki?
"Mehmet?" telefonu açmıştım ama Mehmet başka biriyle konuşuyordu.
"Elis bugün eve gelemiyorum. Akşam uçağım var iş için yurt dışına gitmem gerekiyor." bana her zaman bu gibi durumlarda haber vermesine bile mutlu oluyordum.
"Ne zaman geleceksin?" bugün onunla konuşmaya karar vermiştim. Ama o şehir dışına çıkıyordu, bilseydi belki de gitmezdi.
"Tam belli değil. 1 hafta içinde gelmiş olurum. Neden sordun?" şaşırmıştı, daha önce böyle sorular sormuyordum, çünkü.
"Yani... Şey... Öylesine sordum." elimi alnıma vurdum, yavaşça. Mehmet'in gülme sesini duyunca kendime kızdım. Ne diye kekeliyordum ki? Kalbimdeki heyecana neden engel olamıyordum.
"Kendimi sana fazla özletmem, sevgilim. Merak etme. Ben seni ararım, şu an pek müsait değil. Görüşürüz." büyük bir şirketi vardı. Babasından kalan. Kardeşi Şafakla birlikte yönetiyorlardı.
"Görüşürüz." deyip hemen telefonu kapattım. Elimi kalbimin üzerine koydum, bu aralar çok hızlı atıyordu. Engel olamadığım duyguları yaşıyordum, içimde. Çok fazla heyecan kalbime bir gün zarar verecekti. Mehmet'e bir an önce onu sevdiğimi söylemeliydim. Bu evlilik gerçeğe dönmeliydi, Mehmet'i umutla bekleyişi sona ermeliydi. Aşkımızı doyasıya yaşamaya hakkımız vardı.
Mehmet yurtdışı gidince bende ablamın yanına geldim. Mehmet'in ailesi ile birlikte yaşıyorduk ama ev sanki üstüme üstüme geliyordu. Ablam, ben evlendikten sonra Ankara'dan İstanbul'a taşındı. Mehmet'in şirketinde genel koordinatör olarak çalışıyordu. Bu evlilikte kimse benim yanımda olmamıştı, ablam dahi. Yapayalnızdım. Başlarda ablama çok kızgındım, yanımda olmadığı için. Şimdi ise iyi ki diyorum, iyi ki Mehmet'le evlenmeme sebep oldular.
Ablam benim için şirketten iki gün izin aldı. İki gün beraber geçirecektik, bu sayede içimde olan aşk heyecanı biraz olsun giderdi. Mehmet'e kendimi anlatmak için daha iyi düşünme fırsatım olurdu.
Küçük salonda oturmuş ablamın kahve yapmasını bekliyordum. Küçük bir evde tek başına yaşıyordu, ablam. Mehmet bizimle kalması için çok konuşmuştu ama ablam kesin bir dile reddetmişti.
Mutfaktan elinde tepsiyle çıkan ablam gülümseyerek baktım. Tepsiye bakarak geliyordu.
"Tepsiye bakma, abla. Dökeceksin." tepsiyi önümdeki masaya koydu. Karşımdaki tekli koltuğa oturdu.
"Biliyorsun ya ben hep böyleyim, Elis. Neyse sen kahvemi iç, fal bakacağım." kendi aramızda fal bakıyorduk arada sırada. Bugün nerden aklına geldiyse, durmadan fal bakmak istediğini söyleyip duruyordu. Bu haline gülümseyerek başımı iki yana salladım. Masadaki kahveyi elime aldım. Kahve içmek benim için çok özeldi. Yıllar önce trafik kazasında kaybettiğim annem ve babamı hatırlatıyordu. Babam, Ankara'da bir kahveci de çalışıyordu, o zaman eve hergun taze çekilmiş kahveler getirirdi. Evimizin her köşesi kahve kokardı. Kahvenin kokusu bana o günleri hatırlatıyordu, mutlu ve huzurlu çocukluğumu.
Gözlerimi kapatıp kahvenin kokusunu içime çektim. Babamın işten geldiği günler aklıma geldi. Üzerine kahve kokusu sinerdi, bende başımı göğsüne koyup uykuya dalardım. Babam eve gelmeden gözüme uyku girmezdi. O günler dönmeyi o kadar çok istiyordum ki. Bilseydim annem ve babam bugün ki hayatımda olmayacaklar o zaman onlara daha sıkı sarılırdım. Daha çok kokularını içime çekerdim, belki bugün bu kadar özlem duymazdım.
Kahvemden bir yudum aldım, gözlerimi açtım. O güzel günler bir anda hayal bulutu olup uçtu, gitti.
Ablam bir eline telefonu almış diğer elinde kahvesini kahvesini yudumluyordu. Kahveyi masaya bırakıp ayağa kalktım. Pencere kenarına doğru ilerledim, gözlerin dolmuştu. Neden bu kadar duygusallaşıyordum ki?
"Elis kahven sogumasın, çabuk iç." omuzlarımın üzerinden ablama baktım. Hâlâ telefonuyla bir şeyler yapıyordu. Geri dönüp masanın üzerindeki fincanı elime aldım.
Hava hâlâ soğuktu, kahvenin sıcaklığı sanki soğuk olan havaya meydan okuyor gibiydi.
Perdeyi açıp camdan dışarı baktım, ablamın homurdanmasını duyunca perdeyi kapattım. Kahvemi bitirip masaya bıraktım, ablam fincanı masaya öylece bıraktığım için bana ters ters bakıyordu. Pencere kenarından çekilip yanındaki koltuğa oturdum. Masaya koyduğum fincanı alıp ters çevirdi, bana doğru uzattı..
"Al, çevir. Dilek tutmayı da unutma." başımı sallayıp elinde boş fincanı aldım. Dediği gibi çevirdim, Mehmet'le ilgili bir şeyler duymak istiyordum. Gözlerimi kapatıp Mehmet'i diledim, sadece. Şu an için aklımda olan da kalbim de ilan da sadece Mehmet'i.
Fincanı masaya geri koydum, ablama doğru döndüm.
"Oldu mu?" başını olumlu bir şekilde salladı. Böyle şeylere inanıyordum, ablam çok ısrar edince çevirdim. Bir kahve tanelerinden ne görebilirdi ki. Kalbimin içinde geçenleri mi yoksa gelecekte olacakları mı? Bana biraz imkansızı düşünmek gibi geliyordu.
Derin bir nefes alıp geri doğru yasladım. Etraf biraz sessiz olunca aklıma düşünceler akın ediyordu. Ben bu eve aklım biraz rahat etsin diye geldim fakat daha fazla düşünüyordum. Mehmet'in yüzü aklıma gelince bile kalbim göğüs kafesimden çıkacakmış gibi atıyordu.