Sessizliğe büründü Mehmet. Bazen ağır konuştuğumun farkındaydım, amacım onu incitmek değildi. Fakat her kelimem ona ağır geliyordu. Arabanın camından akıp giden yolu izliyordum. Bir karış yakınımda olan Mehmet aklımdaydı.
Düşünceler beynimi istila ediyor, aklım ise düşünmekten bitap düşmüştü. Göz kapaklarım yavaşça kapanıyordu, yolun akışı uykumu getirmiş olmalıydı. Akıp giden yolu seyretmek bana keyif verirdi. Gözlerimi zorla açık tutmaya çalışıyordum. Şehre güzellik veren güzide evleri görmek beni heyecanlandırıyordu. Aklındaki düşünceleri biraz olsun unutuvermiştim.
Mehmet'in yanımda olduğunu bilmek bana ayrı bir huzur veriyordu. Keşke elini tutup başımı göğsüne yaslayabilseydim. İçimde bitmek tükenmek bilmeye bu sevdayı ona haykırabilseydim. Gurur yanım sessiz kalmamı sağlıyordu. Gururum sevgimden ağır basıyordu. Belki de ruhumun terazisi yanlıştı. Bir adamı bu denli severken nasıl olurda gururum ön planda dururdu.
Omuzlarımın üzerinden Mehmet'e baktım. Elinde telefonuyla uğraşıyordu, sanki benim ona baktığımı hissetmiş gibi bana döndü.
"Neden öyle bakıyorsun?" nasıl baktığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Cevap vermeden başımı arabanın ön tarafına doğru çevirdim. Sözlerim onu kırmaktan başka bir şeye yaramıyordu, kalbim ise Mehmet'i kırmaktan korkuyordu. Aklım ve kalbim ne zaman ortak bir yol bulacaktı.
Araba durunca eve geldiğimizi anladım. Kapıyı açıp hızla arabadan indim. Evin kapısını çalmadan açıldı. Salonun içine bakmadan merdivenlerden hızla odama doğru ilerledim.
Odaya girdiğimde derin bir nefes aldım. İçimde bir şey beni sıkıyor gibiydi. Kalbim daralıyordu. Artık içinde olduğum bu durum beni kahrediyordu. Mehmet'le konuşmanın bir yolunu bulmalıydım. Yoksa kalbimde olan duygular beni perişan edecekti.
Yatağın üzerine oturdum, çantamı yere bıraktım. Kapının açılmasını bekledim, saatler geçiyor ama Mehmet odaya gelmiyordu.
Cam kenarına doğru ilerledim, araba hâlâ yerinde duruyordu. Şoför dışarda bekliyordu. Perdeyi aralayıp arka koltuğuna bakmaya çalıştım. Mehmet arabada görünmüyor. Neden odaya gelmemişti, o halde? Kapıya doğru ilerledim. Elimi kapının kulpuna koydum. Birden elimi geri çektim, gelmek istemediyse bende ona gitmezdim.
Cam kenarındaki tekli koltuğa oturdum. Başımı koltuğun başlığına yasladım.
Telefonumu elime aldım, gelen mesajlara baktım. Aklımı biraz meşgul etmek için telefonla uğraşıyordum. Kapının açılma sesi gelince başımı kaldırıp geri doğru çevirdim. Mehmet bana bakmadan odanın içinde bulunan banyoya doğru ilerledi.
"Mehmet seninle konuşmak istiyorum." kapıyı açmadan konuştum. Banyonun kapısında olan elini çekti, bana doğru döndü. Kollarını bağladı, konuşmamı bekliyordu.
"Seni dinliyorum, Elis." öyle bakınca ben nasıl konuşacaktım ki? Nasıl kalbimde olanları söylebilirdim.
"Bazen seni kırıyor olabilirim. Ama seni kırmak da istemiyorum. Bazen üzerime çok geliyorsun ya da ben kendimi çok sıkılmış hissediyorum." aslında demek istediklerim bunlar değildi. "Eğer kalbini kırdıysam özür dilerim."
Mehmet'in yüzünde acı bir gülümseme oluştu. Bana doğru yaklaştı, oturduğum koltuktan doğruldum.
Aslında biliyor musun, Elis? Sen beni hep kırıyorsun. Belki de beklemek boşuna. Beni hiçbir zaman sevmeyeceksin. Benim bu kalbim bir hevesle bekliyor ama sen her defasında en ufak bir umut olmadığını söylüyorsun." ayağa kalktım, bu söylediklerinin doğru olmadığını söylemek için. Mehmet gözleri bana öyle öfke dolu bakıyordu, sanki ağzıma mühür vurmuştu.
"Öyle değil, Mehmet." elimi kaldıp koluna koydu. Mehmet koluna koyduğum elime baktı. Kolunu kendine doğru çekti. Elim öylece havada kaldı.
"Ben nasıl olduğunu gayet iyi biliyorum, Elis. Beni karşılığı olmayan bir aşka düştüm. Kalbime söz geçirebilirsem eğer seni özgür bırakacağım. Ama yüreğime söz geçirmek çok zor." sanki kalbime bir hançer saplanmıştı. Bu seferde Mehmet'in sözleri çok ağırdı.