Mehmet'in söylediklerinden sonra sessiz kaldım. Diyecek bir şey bulamıyordum. Ne ümitler vardı içimde olan. Ona anlatmak istediğim ne çok duygu vardı, ne güzel kelimeler vardı. Tek bir cümlesi beni susturdu.
Aradan iki gün geçti, benimle hâlâ konuşmuyordu. Eve geldiğinde yüzüme dahi bakmıyordu. Aramızda esen soğuk rüzgarlar beni korkutuyordu. Mehmet'i tam kazanmak isterken ellerim arasında uçup gitmesinden deli gibi korkuyordum.
Bu zamana kadar benim için birçok şey yapmıştı. Peki ben Mehmet için ne yapmıştım. Buna cevabım hiçbir şey. Sadece kalbini kırıp duruyordum. Bir bardak kırılması gibi, tuzla buz olmuştu belki de kalbi.
Yatak odasından çıkmak bile istemiyordum. Aşağıda Mehmet'i olanları soracaklarını çok iyi biliyordum. Mehmet evden çıktıktan sonra odanın kapısını kilitleyip cam kenarındaki tekli koltuğa oturdum. Burası bana ayrı bir huzur veriyordu.
Telefonum çalınca oturduğum koltuktan kalkıp komidin üzerine koyduğum telefonu aldım. Ablam arıyordu, dün konuşmuştuk. Kalbimde olanları bilmese de halimden bazı hislerimi anlıyordu.
"Efendim, abla?" telefonu açıp yatağa oturdum.
"Şirketteyim. Ve sevgili kocan yani benim eniştem edip gürlüyor. Ne oldu? Kavga falan mı ettiniz? 2 gündür böyle." derin bir nefes aldım.
"Kavga değilde biraz birbirimiz kırmış olabiliriz." camdan dışarı baktım, kar çiselemeye başlamıştı.
"Baya kırmışsın sen. Çünkü deli fişek gibi. Patlamaya yer arıyor. Ne yapacağımı bilemedim." yatağa uzandım.
"Patlamak istese bana patlardı. İçinde fırtınalar kopuyor ama sessizliğinin sesi bir bana." beyaz duvara takılı kaldı gözlerim.
"Aranızda bir şeyler olmuş belli. Elis, bu adam seni seviyor umarım sende artık hislerinin önünde durmazsın. Çünkü bu ne zamana kadar böyle devam eder bilmiyorum." sağ tarafıma doğru döndüm.
"Neyse abla. Sonra konuşalım mı?" kendimi suçlu hissetmek bana acıdan başka bir duygu hissetirmiyordu.
"Tamam, Elis. Bende işe döneyim eniştem aman patron kızmasın. Görüşürüz. Dediklerimi de bir düşün." bilmiyordu ki hep aklımdaydı.
"Görüşürüz, abla." telefonu kapatıp yatağın üzerine bıraktım, dizlerimi kendime doğru çektim. Lapa lapa yağan karı izlemeye başladım. Ne kadarda beyazdı, öyle. Keşke şu an üzerime yağıyor olasaydı. Kar tanelerinin her bir üzerime düşüp beni ıslatsaydı. Bir kar tanesinin havadaki özgürlüğü kadar özgür olmak isterdim.
Kaç yıldır bu eve tıklıp kalmıştım. Mehmet beni hiçbir yere tek gitmem izin vermiyordu. Onunla tanıştım tanışalı etrafımda hep birileri vardı. Artık eski Elis olamıyordum, gülerken ağlarken bile yalnız kalamıyordum. Şimdi ise yalnız kalmak kalbimi sıkıyordu. Yatağın tam karşısında Mehmet olsaydı. Gözlerimi kapattım, karşımda Mehmet'in olduğunu düşledim. Elimi uzatıp yüzüne koydum. Hayal etmesi bile çok güzeldi. O güzel gülüşü yüzüne yayılmıştı. Bana en güzel bakışıyla bakıyordu.
Gözlerimi açınca kaybolacaktı, elimi kaldırmak bile istemiyordum. Düşümün gerçek olmasını öyle çok isterdim ki. Mehmet'e özgürce dokunmak, ona defalarca kez sevdiğimi söylemek.
Bir gün gerçek olacağı günü beklemeli miydim? Yoksa kalbimi bu ızdıraptan kurtarmam mı gerekiyordu.
Yatağın üzerine kokusu sinmişti, kokusu bile beni bende almaya yetiyordu. Gözlerimi açıp Mehmet'in yastığını alıp sıkıca sarıldım. Buram buram Mehmet kokuyordu. Derince içime çektim. Yastığın üzerine sinmiş kokusunu kıskanıyordum. En çok bana sinmedi gerekiyordu, kokusu.
Mehmet beni aşkıyla divana etmişti. Fakat haberi bile yoktu, hâlâ ondan nefret ettiğimi düşünüyordu. Kalbimin bir sesi olsaydı da anlatsaydı bu sevdayı. Gururum yüzünden dilim konuşmaya el vermiyordu. Bir gün eğer çözülürse o zaman belki de çok geç olabilirdi. Bende geç kalmak istemiyordum. Bu aşka geç kalmak yanlıştı.