Bazen çoğu şeyin aslında istediğim gibi olmadığını fark ediyorum.Kişiliğimin, görünüşümün, duygularımın, ailemin, arkadaşlarımın ve daha nicesi...
İkinci bir yaşama hakkım olsaydı, o sokaktan geçmek için annemi zorlamazdım. O mavi gözler beni sıkıştırdığında polise gider, annemi kendimden uzak tutardım. Eğer ikinci bir yaşamım olsaydı kendi ellerimle başlamadan sonlandırırdım. Böylece annem yaşıyor olurdu.
Ben aptaldım. Yaptığım hareketlerin kaderimi belirleyeceğini bilseydim bir daha asla hareket etmezdim. Arkadaşım diye güvendiğim insanların hayatımın hiçbir yerinde olmamalarını sağlardım. Bembeyaz sandığım siyah sayfalarımı kanla süslemezdim. Yaşadığım boşluğu korkuyla doldurmazdım. Bazen yaptığım şeylerden dolayı çok pişman oluyordum. Aslında bazen değil annem öldüğünden beri tüm hayatımdan pişmandım.
Değişen hayatıma, yeni başlangıcıma, beyaz sayfama geçmişimin üzerime düşürdüğü kara gölgeyle devam ediyordum. Dayanamayan iri damlacıklar yanaklarımdan süzüldüğünde hafif bir rüzgar esti. Artık yorulduğumun farkındaydım.
Zaman geçtikçe alışmam gereken kötü anılar sürekli kendilerini hatırlatıyordu.Geçen zamana meydan okuyorlardı sanki. Telefonum titremeye başladığında cebimden çıkarıp arayana baktım.
Sarp arıyordu. Ona revirde olduğumu söylersem endişelendirdi yüksek ihtimalle bu yüzden her şey yolunda gibi davranacaktım.
Ahizeyi kaydırıp derin bir nefes aldım.
"Efendim Sarp ?" dediğimde sesimin hafifte olsa çatallaştığını fark ettim.
"Neredesin sen?" dedi sinirle, kendime geleli ve oturup duvarları izleyeli bir kaç dakika oluyordu. Daha öncesinde aramış mıydı bilmiyordum.
"Okuldayım Sarp."
"Yalan söyleme okul çoktan dağılmış Karen, seni almaya gelmiştim ama okul boştu." dediğinde dudaklarımı çiğnedim, okuldaydım fakat revirdeydim ve şimdi işin içerisinden nasıl çıkacaktım bilmiyordum.
"Neredeymiş ?"
Arkadan Beyza'nın sesi geldiğinde gülümsedim.
"Siz beraber misiniz?" diye sorduğumda Sarp güldü.
"Sevgilimi son zamanlarda yanımdan ayırmıyorum, biliyorsun kızın seveni çok" dediğinde Beyza'nın gülüp Sarp'a bir şeyler dediğini duydum.
"Evet böylesine güzel bir kızın senin gibi çirkine bakması ilginç o yüzden değerini bil." dedim yataktan kalkarken, kalbimin bir yerleri sızlar gibi oldu fakat o kadar hızlı gelip geçti ki etkisi olmamıştı.
"Neyse sana neredesin demiştim?"
Bozulduğunu konuyu değiştirmesinden anlamıştım aslında Sarp çirkin değildi oldukça yakışıklıydı, Beyza oldukça güzeldi.
"Neden soruyorsun ki?"
"Seni almaya geleceğiz o yüzden."
"Bugün biraz yalnız kalmak istiyorum aslında Beyza'yla takılın olmaz mı?"
Derin bir nefes alıp sıkıntıyla verdi. Şakaklarını ovuşturan görüntüsü aklıma geldiğinde içimde bir burukluk hissettim. Benim için endişelenmlerini istemiyordum etrafımdaki insanlara yeterince zarar vermiştim. Kimsenin sevgisini hak etmiyordum.
"Beyza sevgilim Karen yalnız kalmak istediğini söylüyor."
Sarp Beyza'ya söylendikten sonra telefon birkaç kez hışırdadı ve Beyza'nın sesi duyuldu.
"Karen ?"
"Efendim... Beyza."
"Sen iyi misin? Her şey yolunda değil mi? Bak bizi kendinden uzaklaştırmak için--"
"Hayır, hayır ben..." duraksadım ve bu süreçte mırıldandım "Sadece biraz kafamı dinlemek istiyorum, her şey henüz çok taze ve biliyorsun yeni bir okula başladım. Alışmaya çalışıyorum."
"Peki tamam sana inanıyorum, senin için endişeleniyoruz lütfen bizi anla. Akşam seni tekrar arayacağım, telefonu aç tamam mı?" dediğinde bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı fakat Sarp'a hissettirmediği için minnettardım.
"Tamam açarım." dedim ve vedalaşıp aramayı sonlandırdım. Onları özlemiştim doğrusu, ortaokuldan beri arkadaştık ve ne olursa olsun ailemden sonra arkamdan olan onlardı. Fakat annemin başına gelenlerden ve Nefes tamamen hapse tıkılmadıktan sonra öylece devam etmek bir seçenek dahi değildi benim için. Derin bir nefes aldığımda yataktan kalkıp sandalyenin önündeki çantamın kolunu sıkıca kavrayıp omzuma doğru çekiştirdim.
"Daha iyi misin?"
Yanıma gelen hemşireye baktığımda başımı aşağı yukarı salladım. İyi olmaktan, iyi olmasan bile öyleymiş gibi davranmaktan başka seçeneğim vardı sanki.
"Psikolojik yardım alıyor musun?"
"Hayır, başkalarına içimi dökmekte pek iyi değilim." dediğimde başını salladı,
"Başına ne geldi bilmiyorum, bunun için de çok üzgünüm ama Karen... Yardım almadığın sürece çok daha fazlasını yaşayacaksın. Travma sonrası gerek psikolojik gerek ilaçla tedavi olmalısın.".
Başımı sallayarak daha fazla konuşmadım ve çantamla birlikte revirden çıktım. Merdivenleri inip okul çıkışına yürürken Merih ya da Füsun'u görememiştim. Her ne kadar kendimi insanlardan uzak tutmak istesem de onlara bir teşekkür borçluydum.
"Çok uzun sürmeyecek güzelim"
Sesi kulaklarımda yankılandığında gözlerimi yumdum. Nefes burada değildi, güvendeydim. Artık bana zarar veremezdi. Sakindim.
Sakin ol Karen.
"Buradan çıktığımda seni öldüreceğim !"
Islak kirpiklerimin arasından gözlerimi, öfkeden koyulaşan mavi gözlerine diktim. Bileğindeki kelepçeler bile onu zapt etmekte zorlanırken derisi kızarmıştı.
Omuzlarımı saran kolları hissettiğimde iki yanımdaki avukatın varlığı bile güvende hissettirmiyordu.
"Buradan çıktığımda işimi tamamlayıp seni de annenin yanına göndereceğim."
Ailesinin ölümcül bakışlarını bedenimde hissederken hiçbir suçumun olmadığı bu davada kendimi neden suçlu hissettiğimi dahi bilmiyordum.
"Madem rahatsız oluyordu niye en başta söylemedi?" diye bağırdı annesi olduğunu öğrendiğim kadın. Bir insanı öldüren oğlunu bu şekilde nasıl savunurdu?
"Söylesene! Annesi ile oyuna getirdiler oğlumu. Kafasına taşla vurulurken öylece izlese miydi?"
Dava bitmişti fakat ne Nefes ne de ailesi salonu terk etmemek de kararlıydı. Bakışlarım babama kayarken ifadesiz bir şekilde onlara bakıyordu. Beni savunmak adına hiçbir girişimde bulunmamasına içerlesem de annemin ölümünden henüz bir hafta dahi geçmeden burada olmak onun için de zor olmalıydı.
"Hanımefendi oğlunuz bir insanı öldürdü. Bunun hiçbir savunması olamaz!" dedi yanımdaki avukat, mahkeme salonu birbirine girerken gözlerimi yumarak yok olmak istedim.
Kükremeleri ve bileğindeki kelepçeler aklıma geldikçe ürperiyordum. Gerçekten tamamen serbest kalırsa beni öldürür müydü? Mahkeme bir insanı öldürmesine rağmen deli raporu olursa onu öylece salar mıydı?
"Annene ne yaptıklarını bize anlatmazsan sana yardım edemeyiz. Olayı canlandırmalısın. "
Kadın memurun sözleri zihnimden ağır ağır geçerken sertçe yutkundum. Ardından yankılanan hıçkırıklarımın kızgın yağ gibi boğazımı yakması geldi aklıma.
"Sana dokundular mı ?"
Doktorun çizilen bacaklarıma, moraran belime, kan oturan boynuma dehşet içinde bakması tekrar tekrar belirdi zihnimde.
"Karen!"
"Anne !"
Sesler susmak bilmezken film şeridi gibi oynayan kötü anıma baktım korkuyla. Gözlerim dolduğunda görüntünün netliği azalıyor, yeri boyayan kan 'Son' yazısının neon lambalarla zihnimde ışıldamasına neden oluyordu.
Boğazımdaki yumru sertleştiğinde canım yanmıştı. Durağa yürümeye başladım. Eskisi gibi olamazdım. İyileşmişken anıların ruhumu boyamalarına izin veremezdim. Göz yaşlarımı silerken bir yandan da burnumu çekiyor karşıdan karşıya geçiyordum.
Duyduğum uzun soluklu korna sesiyle kafamı sağa çevirdim. Siyah bir araba bedenimle arasında milimler kalacak şekilde durmuş motorunun sesini kulaklarımda patlatmıştı. Kapı açıldığında içinden inen tanıdık simayla kaşlarımı çattım. Merih'le karşılaşsam bu kadar şaşırmazdım herhalde. Gerçekten arabadan inen kişi nasıl Ateş olabilirdi?
"İyi misin? Bir anda karşıma çıktın."
Kalbim hızlanırken kaşlarım çatıldı neyim vardı benim? Bir erkekten etkilenecek kadar aptal mıydım? Onca şeye rağmen üstelik?
Arkamızdaki arabaların korna seslerini duyduğumda kaşlarımı daha çok çattım. Bekleseler ölüyorlardı sanki.
"Burada ne işin var? Okul dağılalı çok oluyor." İfadesiz bir sesle sorduğunda ona döndüm.
"Seni ilgilendirmez."
Verdiğim cevaba ben bile şaşırırken güldü önüne atladığım yetmezmiş gibi bir de terslemiştim.
"Sen iyi misin? Bu kadar agresif olmana gerek yok."
Kafasını hafifçe iki yana sallarken bana bakıyordu. Gözleri bütün yüzümde gezerken sertçe yutkundum,
"Her neyse görüşürüz." dedikten sonra onu orada bırakıp yürümeye devam ettim, karşıya geçtiğimde durağın bankına oturdum. Kollarımı çaprazlayıp arkama yaslandım ve yoldan geçen insanları izlemeye başladım. Giyim tarzı birbirine zıt olan o kadar çok insan vardı ki. Gözlerim mavi gözlere denk geldiğinde dikleştim.
Bu O'ydu.
Kabuslarıma giren adamdı.
Rehabilitasyon merkezinden bile çıkmış mıydı? Kalp atışlarım hızlanırken çantamı açıp telefonumu aramaya başladım. Cebimde olduğunu hatırlayınca ufak bir küfür savurdum. Ateş'in arabayı nereye bırakıp geldiğini bilmesem de yanımdaki varlığını hissettiğimde aklımda olan tek şey mavi gözlerin sahibiydi.
"Sakin ol."
Ateş titrediğimi fark etmiş olacak ki omzuma elini koymuştu. Onu boş vererek rehbere girip Sarp'ın numarasını tuşladım. Çağrı yönlendirmenin etkin olduğunu görünce derin bir nefes aldım ancak mavi gözlerin bana bakmasını beklemiyordum. Kaldırımda öylece durmuş bana bakıyordu.
"Karen sorun ne?" dedi Ateş baktığım noktaya bakarak.
"Alo?"
Sarp'ın endişeli sesini duyduğumda gözlerimdeki yaşlar görevlerini yerine getirmiş yanaklarımdan süzülmüştü.
"Sarp... Sarp " titreyen sesimle konuştuğumda toparlandığını duydum konuşalı ne kadar olmuştu ki? Uyuyor muydu?
"Karen ne oldu? Ağlıyor musun?" dediğinde Ateş'in arkasına geçip koluna yapıştım. Ne olduğunu bilmese bile kolunu bana doğru uzatmış beni korur bir pozisyona geçmişti.
"O...o burada. Dışarı çıkmış Sarp. Yalan söylemiyor...m-muş. Beni öldürecek."
Hıçkırarak ağlamaya başladığımda Ateş' in kısık sesle küfür ettiğini duydum. Yeniden mavi gözlere bakmak için Ateş' in arkasında parmak ucuna kalkıp omzundan ileriye baktım bu tarafa gelmiyordu fakat elini yukarı kaldırmış bir şey sallıyordu.
Annemin kolyesiydi !
"Sakin ol Karen, yanında birisi var mı ?" dedi Sarp fakat kulağımda çınlayan ses yüzünden konuşamıyordum.
Halisülasyon gördüğümü düşünüyordu ancak bu sefer gerçek olduğuna yemin edebilirdim.
"Ateş var."
"O kim? Her neyse telefonu ona ver."
Titreyen ellerimle telefonumu ona uzattığımda aldı ve kulağına götürdü.
"Alo"
"....."
"Memnun oldum. Ben Ateş." dediğinde yüzünü göremiyordum, kolunu tutmaya devam ederken tekrar Nefes'e baktım orada öylece duruyor gözünü bir saniye olsun başka tarafa çevirmiyordu.
"....."
Uzun süre karşı tarafı dinledikten sonra derin bir nefes aldı ve beni biraz daha arkasına çekti.
"Evet burada tarif ettiğin gibi bir adam var."
"....."
"Ne?"
"....."
"Tamam, tamam ben buradayım."
Aramayı sonlandırıp telefonu bana uzattı aynı zamanda bana doğru dönmüştü.
"Ağlama. Yanında ben varım, seni incitmesine izin vermeyeceğim. " dediğinde annem aklıma geldi. Beni korumaya çalışırken ölmüşken Ateş'i riske atmalı mıydım?
"Sakin ol."
Ellerimle yüzümü kapatıp ağlamaya devam ettim.
"Annemde böyle dedi ama şuan yanımda değil benim yüzümden beni korurken öldü." dedim boğuk çıkan sesimle.
"Sakin ol. Bak ben yanındayım hala ve ne kadar yanında kalabilirsem kalacağım" dediğinde elimi tutmuştu. Yüzümdeki ellerimi çekip kucağıma indirdiğinde sol elimi bırakmamıştı.
"Beni öldürecek Ateş, kim olduğunu bilmiyorsun."
"Biliyorum Karen ve yemin ederim bu kez sana içbir şey yapamayacak."
"O yapar. Yemin ederim. Daha önce de----"
"Karen."
Ateş adımı söyleyerek lafımı kestiğinde ona baktım. İfadesiz değil hatta fazla anlamlı bakışları vardı. Neden beni senelerdir tanıyor gibi bakıyordu?
"Bana güven. Tamam mı ? Seni koruyacağım. Söz veriyorum." dediğinde yutkundum.
Ona güvenemiyordum. Beni koruması için ya da ona güvenmem için bir sebep yoktu ortada.
"Neden beni koruyorsun ki?" dediğimde ucu açık bir cevap verdi,
"Çünkü öyle istiyorum."
¯_(ツ)_/¯
"Geçti güzelim sakin ol."
Sarp'a sarılı olan kollarımı gevşetip derin bir nefes aldım. Geçmemişti. Geçmeyecekti biliyordum. Bu onu son görüşüm değildi.
"Karen..."
Beyza'nın sesiyle yüzümü Sarp'ın kolundan kaldırıp ona çevirdim. Sarı kumral arası saçları omuzlarından dalgalı bir şekilde iniyordu. Gözleri irileşmişti ve uzun kirpikleri ıslaktı. Nefes nefese olması koştuğuna işaretti. Sarp'dan uzaklaşıp çabucak ona sarıldım. Benim için bu kadar endişelenmesine gerek yoktu.
"İyi misin? Sana bir şey dedi mi? Yanına gelmedi değil mi? Özür dilerim yanında olamadığım için."
"Hayır. Sakin ol Beyza yanında Ateş vardı." dedi Sarp büyük bir sakinlikle. Ateş'e nasıl bu kadar çabuk güvenmiş olabilirdi ki?
"Birisi bana şu olayı anlatabilir mi artık?"
Ateş'in erkeksi sesi duyulduğunda kimseden ses çıkmadı.
"Harika..." diye mırıldanarak arkasındaki duvara yaslandı ve kollarını çaprazlayıp bana baktı.
"Peki şimdi ne olacak?"
Beyza'nın sorusuyla kafamı kaldırıp ona baktım.
"Bilmiyorum, çok korkuyorum." dediğimde saçlarımı okşadı.
"Polise gidelim" dedi daha önce pek çok kez denememişiz gibi.
"Polise gitmemiz bir şeyi değiştirmez.O piç içeriden çıkmanın bir yolunu buluyor. Mahkeme emriyle falan salınmıştır." diye söylendi Sarp öfkeyle, bakışları Ateş'le buluştuğunda manidar bir ifade yüzüne oturdu.
"O zaman ona ufak bir oyun oynayalım bir daha Karen'e yaklaşmasın." dedi Ateş ciddi bir sesle.
"Deli misin sen? Sence o adama oyun oynanır mı? Onun nasıl bir manyak olduğunu biliyor musun?"
Beyza sinirle soluduğunda Ateş'in buz gibi bakışları ona döndü. İkisinin birbirinden gram hoşlanmadığını anlamak için aptal olmak gerekirdi.
"Ne yapmamızı önerirsin peki?"
"Polise gitmemizi öneriyorum hâlâ." dedi Beyza sıktığı dişlerinin arasından inatla.
"Sakin ol sevgilim, polise gitmek bir çözüm değil biliyorsun. Daha sıkı bir önlem almalıyız."
Sarp kollarını Beyza'ya sarıp saçlarına ufak bir öpücük kondurduğunda onlara gülümseyecek mecali kendimde bulamamıştım.
"Ateş sen okuldayken Karen'e göz kulak olursun, bizde Beyza ile okul çıkışları onu eve bırakırız." dediğinde Ateş itiraz etmeden başını esefle salladı,
"Okuldan çıkınca ben de bırakabilirim, babamdan arabayı alabildiğim günler de en azından."
İkisi bana fikir dahi sormadan anlaşırlarken daha fazla ayakta duramayacağımı fark ederek ara sokaktaki etrafa bakındım fakat yüksek duvarlardan başka bir şey yoktu.
"Ateş..." dedim neden ona seslendiğimi bilmeden ardından devam ettim "Beni eve bırakabilir misin?"
Daha fazla ayakta duramayacağımı fark ettiğimde yere çöktüm.
"Ben bırakırım seni." dedi Sarp, Beyza ile bakıştıktan sonra. Beyza ile evlerimiz farklı yönlerdeydi ve ikimizi de bırakması gerektiği için zor olurdu.
"Gerek yok ben bırakırım Karen'i sen sevgilini bırak." dedi Ateş Beyza'ya bir dakika dahi bakmadan. Sarp bir şey demeden bana baktığında konuşmak için dudaklarımı aralamıştım ki gözlerim karardı ve bedenim bugün ikinci kez yığıldı.
Ateş beni tutarken omuzlarına tutunup, ayakta durmaya çalıştım fakat başaramadım bu yüzden olsa gerek Ateş beni tek hamlede kucağına aldı. Sırtımın altından ve bacaklarımın altından geçen kolları diken gibi tenime batarken gözlerimi buruşturdum.
"Akşam ararız." dedi Sarp, yüksek ihtimalle Beyza ile konuşuyorlardı.
"Taşımana gerek yoktu..." diye fısıldadım en az bedenim kadar cılız olan sesimle.
"Evet gerek yoktu ama ayakta bile duramıyorsun..." tuhaf bir gülümseme dudaklarına yayıldı,
"Kaldırdığım dambıllar senden daha ağır hem."
Gülümsemesi hoşuma gitse bile kendimi içimden tokatladım ve tepkisizliğimi korudum. Nefes dışarıdayken, başıma bunların gelmesinin sebebi bir erkekken ondan etkilenmek epeyce aptalcaydı.
"Bundan sonra korkma yanında ben varım." dediğinde hiçbir şey söylemedim.
¯_(ツ)_/¯
Çantamı sınıfa bırakıp dışarı çıktım. Saçlarımı düzeltmeye çalışırken omzuma atılan kolla irkildim ve duraksayıp kolun sahibine baktım.
"Günaydın bebek."
Füsun'un sesiyle derin bir nefes aldım, ne zaman bu kadar samimi olduk bilmesem de önemli değildi.
"Günaydın" dedim onun samimiyetinin aksine.
"Ne bu surat evde sana işkence ediyor olduklarından şüphelenmeye başladım."
"Evet Füsun. Şüphelerin doğru ama sadece evde değil." dediğimde gözlerini devirmişti. Aslında ben gayet ciddiydim fakat o şaka yaptığımı zannetmişti.
"Baksana. Şey çıkışta bir şeyler içelim mi?"
Dün geç kaldığım için babam kızmıştı ve bugün çıkışta direk eve geçmem gerekiyordu ancak bu kızla vakit geçirmek de istiyordum. Kötü birisi bile olsa kalabalık bir alanda buluştuğumuz sürece bir sıkıntı çıkmazdı değil mi?
"Çıkışta müsait değilim ama öğle arası bir şeyler içebiliriz istersen." dediğimde güldü ve kolunu omzumdan indirdi.
"Olur."
Omuzlarım düşerken ofladım.Uzun süredir sormayı umduğum sorumu tek seferde sorduğumda kaşları çatıldı.
"Adının anlamı ne ?"
"Imm... adımın anlamı biraz tuhaf büyü, sihir demek."
"O kadar da tuhaf değil."
Tam cevap vermek için dudaklarını aralamıştı ki Barış'ın sesiyle arkamı döndüm.
"Karen?"
"Ne var Barış?" dedi Füsun benim yerime bıkkınca,
"Karen, Merih seninle ilgili bir şey konulmak istediğini söyledi. Dün bir şey olmuş ama bana söylemedi."
Kaşlarım çatılırken, kollarımı çaprazladım.
"Nerede bekliyor?"
Dün beni revire götürürken ona bir şey mi demiştim? Yoksa bir şey mi yapmıştım? Onu Nefes zannedip olur olmadık şeyler mi söylemiştim?
"Kazan dairesinde."
"Neden kazan dairesinde? Başka yer mi yok?" dediğimde kafasını salladı bana inat,
"Gitmezsen ona söylediğin şeyi herkese söyleyecekmiş." dediğinde tedirginlik bir sis gibi üzerime çöktü. Ne demiştim ki ben?
"Benim de gelmemi ister misin?" diyen Füsun'a baktım. Merih'in kazan dairesinde bana bir şey yapacağını düşünmüyordum, başıma bir şey gelecekse bile onun da başını belaya sokmamalıydım.
"Gerek yok, ben giderim. Sen sınıfa çık." dediğimde Füsun başını salladı ardından Barış'a baktı. İkisini oldukları yerde bırakıp oflayarak uzun koridorda yürümeye başladım. Çoğu kişi bana farklı bir dünyadan gelmişim gibi baksa da umursamadım, dünden sonra dışlanmak ya da deli diye anılmak çokta zoruma gitmezdi.
Aşağı inen merdivenlerden inerken koridorun karanlık olmaması için dua ediyordum. Aydınlık koridoru gördüğümde derin bir nefes alıp yürümeye başladım, kazan dairesi merdivenlerden çokta uzak değildi neyse ki. Açık kapıya doğru yürürken ışıklar bir anda söndü belimi saran kolla çığlık atmak için ağzımı açmıştım ki bir el buna mani oldu. Sertçe duvara yaslandırıldığımda kafamı sert bir şekilde çarpmıştım. Boğuk bir çığlık attığımda üzerimdeki gömleğimin düğmelerini açan soğuk ellerle debelenmeye başladım. Ellerimi sağa sola salladığımda iki kişi olduklarını fark ettim. Birisi ellerimi kafamın üzerinde sabitlediğinde gömleğimin önünü tamamen açmışlardı. Kalbim atmayı bıraktığında gözlerimin önünde yanan ateşin sıcağı bedenimi yakıyordu. Tüm bunlar neden başıma geliyordu? Boğuk çığlıklar atmaya başlarken nefes alamıyordum. Elini ağzıma çok fazla bastırmıştı her kimse.
Köprücük kemiğimde hissettiğim dudakla o anlar aklıma gelmeye başlamıştı. Delirecek gibi hissettiğim dakikalar zehirli birer ok olurken debelendim. Burnuma dolan koku tanıdık değildi ama midemi bulandırıyordu.
"Fazla abarttın." dedi bir ses fakat fısıltı gibiydi,
"Boşver alışık o. Haberi okumadın mı?" dedi başka bir ses dudaklarını tenimden çekerken
Tekme sallamaya çalıştığımda bacaklarımı tutan kolla boğuk çığlıklar attım. İçime atlet giymediğim için kendime lanetler yağdırdım. Tenime yeniden buluşan dudaklara daha fazla dayanamayacağımı hissettim. Bacaklarım bükülürken ağzımı tutan eli boşluğa geldi ve son gücümle bağırdım.
"İmdat!"
Zemine sertçe düştüğümde gömleğimi önünü kapatamayacak kadar kötüydüm. Midem o kadar çok bulanıyordu ki kusmak üzereydim. Neden böyle bir muameleye maruz kalmıştım bilmiyordum. Sanki başka kimse yokmuş gibi neden bunları yaşadığımı anlamıyordum. Haberi okumadın mı da ne demekti? Herkes Nefes ile aramda geçen şeyleri biliyor muydu yani? Adımın açık açık söylendiği haber hani kaldırılmıştı?
"Karen?"
"Işıkları açma."
Merih'in sesiyle elimi gömleğime götürmeye çalıştım ama bileklerimin sancısıyla hareketsizce yatmaya devam ettim. Yanımdaki hareketlilikle Merih'in yanıma gelmiş olduğu anladım.
"Karen?"
"Lütfen ışığı aç " diye fısıldadım bu kez, karanlık içime giriyordu sanki su gibi ve beni boğuyordu.
"İyi misin güzelim?" dediğinde beni duymadığını fark ettim. Sadece nefes almak istiyordum ama insanlar bunu bile bana çok görüyordu. Bir şey demeyip sessizce ağlamaya devam ettim.
"Kızım nerede?"
Babamın haykırışları aklıma geldiğinde önceden yaşadığım şeyi yeniden yaşamak canımı çok yakmıştı.
"Ne olmuş ona? Karım nerede?"
Babamın sesi susmak bilmezken Merih'in belimi saran kollarıyla yapacağı şeyi beklemeye başladım. Sırtımı göğsüne yaslayıp gömleğimin düğmelerini iliklemeye başladığında ışıklar hala yanmıyordu.
Ellerini tuttuğumda kollarını omuzlarıma sardı ve beni biraz daha doğrulttu.
"Kim yaptı bunu?"
Kafamı omzuna koyup gücümü toparlamaya ve hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım.
"Bilmiyorum iki kişiydiler." dediğimde beni biraz daha kendine çekti.
"Canını çok yaktılar mı?"
Hiçbir şey söylemedim, ellerini sırtımın ve bacaklarımın altından geçirip beni kucağına almak istediğinde onu durdurdum. Sürekli birilerinin kucağında olamazdım.
"Bırak."
Duygularım ve güvenim ikilemdeydi. Bir yanım Merih'in iyi birisi olduğunu söylerken diğer yanım bunu söylemek için erken olduğunu mırıldanıp duruyordu. Bu dünyada son güveneceğim canlı insan olmalıydı benim.
Ne zaman kötü bir an yaşasam bu mavi gözlü çocukla karşılaşıyordum. Benim hakkımda ne düşünüyordu ? Derin bir nefes alıp sızlayan göğsümü unutmaya çalıştım. Ancak o anları hatırladıkça göz pınarlarım dayanamamış iflas etmişti.
"Ağlayan---"
"İnsanlardan nefret edersin biliyorum ama umurumda değil." diyerek lafını kestiğimde derin bir nefes aldı.
"Ağlamayı kes o zaman." dedi beni yerden kaldırırken.
"Böyle bir durumda ağlamam normal değil mi ?" dedim titreyen sesimle,
"Normal ama ağlaman hiçbir şeyi değiştirmez. O yüzden ağlama. " dediğinde kollarını geri çekmişti, birlikte kazan dairesine yürürken ışıklar açıldı ve mavi gözleri sarı ışığın altında parıldadı.
"Canın çok yanıyor mu?" dediğinde içeri girip ona baktım, yaşadığım olayı henüz sindirebilmil değildim fakat ona dün ne dediğimi merak ediyordum.
"Merih?"
Dolabı karıştırırken bana dönmeden cevap verdi.
"Karen ?"
"Ben sana dün ne dedim?"
"Nasıl?"
"Barış söyledi, yanına gelmezsem dün sana söylediğim her şeyi bütün okula yayarmışsın." Dediğimde derin bir nefes alıp bana doğru döndü,
"Şu mesele.."
Kaşları çatılırken aklına bir şey gelmiş gibi bana baktı.
"Ondan önce bir şey sormak istiyorum." dediğinde başımı aşağı yukarı salladım.
"Dün seni Ateş ile gördüm, ağlıyordun. Sana bir şey mi dedi? Ya da seni sıkıştırdı mı?" dediğinde duraksadım, dün gözlerimin önünden hızlı bir şekilde geçerken sertçe yutkundum.
"Hayır, onun yüzünden ağlamıyordum." Dediğimde başını hoşnutsuzca aşağı yukarı salladı,
"Aranızda bir şey mi var? El ele tutuşuyordunuz."
"Hayır Merih hem sana ne? Beni buraya çağırdığın şeyi söyle ki gideyim."
"Bana ne mi?"
Derin bir nefes aldım, çok bunalmış hissediyordum. Keşke o gün annem yerine ben ölseydim.
Duyduğum gürültüyle kazananın arkasına bakarken Merih bile gerilmişti.
"Bu ses ne lan?" dedi kendinde değil gibi.
Yavaş adımlarla ileri doğru yürürken Merih olduğu yerde duruyordu. Birkaç adım daha atarak kazanın arkasına baktığımda küçük bir kedi olduğunu görmüştüm. Yere doğru çökerek zar zor bir gülümseme ile başını okşadığımda miyavladı.
"Sen buraya nasıl geldin?" dediğimde yeniden miyavladı, kazanın arkasında kalan küçük camdan dışarıya baktım.
"Camdan düşmüş herhalde." dedim Merih beni dinliyor gibi "Kediymiş korkma."
Kediyi camdan dışarıya boyumun yettiği kadar uzattığımda bunu bekliyor gibi dışarıya doğru zıpladı, bahçeden geçen iki kız bana bakarken birbirlerine bir şeyler fısıldadılar ama duyamadım.
"Neyse dün sana ne demiştim onu söyle. Gideceğim. Ders başlayacak birazdan." dediğimde arkamı dönüp Merih'in yanına yürüdüm fakat kapının kapalı olduğunu görmek olduğum yere mıhlanmama sebep oldu. Kilidi çevirip, anahtarı cebine attığında bir kaç saniye düşünmek için kendime izin verdim.
Merih az önce neden burada olduğunu bilmediğim dolabın kapaklarını yeniden açıp içerisinden çıkardığı saklama kabının kapağını açıp, içerisine koyduğu kaşıkla bana doğru uzattı.
"Bu ne? Ne oluyor?"
Nefes gibi bana kendi elleriyle bir şey yedirmeyecekti değil mi? Midem bulanırken yutkunmaya çalıştım.
"Merih korkuyorum..." dedim dürüstçe içimde kötü birisi olmadığını söyleyen sese inanmıştım belki de.
"Korkma." dedikten sonra sandalyeye bıraktı saklama kabını.
Önümdeki yemeğe ardından kilitli kapıya baktığımda aklımdan binlerce düşünce geçmişti. Onun da Nefes gibi birisi olduğunu düşünmekten aklımı kaçırmak üzereydim.
"Karen..." dedi düşünceli bir sesle, korku bir örümcek ağına çarpmışım gibi sesi eşliğinde yüzüme yapıştığında hızla kırpıştırdığım gözlerimi gözlerine diktim.
"Ya önündeki yemeği tamamen bitirir ve buradan çıkar gidersin ya da kucağıma oturur beni öpersin."
Bir çığlık içimde parçalanıp ciğerlerimi delik deşik ettiğinde, kalbim o kadar hızlı atıyordu ki kanım damarlarımda çalkalandıkça görüşüm ağarıyordu.
"Bunu neden yapıyorsun?" dedim güçlü kalmaya çalışarak fakat gücümü kaybedeli çok oluyordu.
Derin bir nefes alıp sandalyeye oturduğunda bakışları ağır ağır yüzüme çıktı.
"Çünkü yaşamanı istiyorum."