Güneş tepede ağır ağır yükselirken, ormanın içindeki sessizlik neredeyse kutsal bir hâl almıştı. Yaprakların arasından süzülen ışık, Elena’nın yüzüne düştüğünde, bir anlığına hem sıcak hem de soğuk bir dokunuş hissetti. İçinde taşıdığı iki gücün çatışması artık acı vermiyordu ama her ışık huzmesiyle birlikte bir yankı gibi geçmişi hatırlıyordu. Arden sabahın erken saatlerinden beri onu uzaktan izliyordu. Elena’nın, sabah sisinin dağıldığı o anlarda nasıl nefes aldığını, elini toprağa her koyuşunda nasıl bir dinginlik bulduğunu görüyordu. Ama bu dinginliğin ardında bir kırılganlık da vardı — her an içindeki karanlığın yeniden kabarabileceği o ince çizgi. Kael sessizce yaklaşıp Arden’in yanında durdu. “Görüyor musun?” dedi, gözlerini Elena’dan ayırmadan. “Artık sadece bir insan ya da bi

