BÖLÜM 11- KAN BAĞI

1032 Words
Rüzgârın uğultusu, Elena’nın kulaklarında bir süre sonra neredeyse kelimelere dönüşmeye başladı. Ormanın her yaprağı, her dalı sanki onunla konuşuyordu. Adımlarını sessizce attı; çıplak ayakları toprağın soğukluğunu hissediyor, nabzı yerin derinliklerinde atan bir kalple aynı ritimde atıyordu. Vadiden uzaklaştıkça sessizlik daha derinleşti. Ancak o sessizliğin içinde bir şey vardı—kanın taze kokusu. Elena, başını kaldırıp nefes aldı. O tanıdık, metalik koku boğazına dolduğunda içgüdüsel bir titreme geçti bedeninden. Göz bebekleri aniden daraldı. Bir adım, sonra bir adım daha attı. Ağaçların arasındaki sisin içinde bir gölge belirdi. Arden’di. Ama farklı görünüyordu. Omzundaki yara kapanmamış, alnında kurumuş kan izleri vardı. Gözleri geceyle yarışır kadar koyuydu. “Elena,” dedi kısık bir sesle, “yaklaşma.” Elena durdu ama bakışlarını ondan çekmedi. “Ne oldu sana?” “Beni izliyorlar,” dedi Arden, nefes nefese. “O lanetli meclis… Alfa’nın kanını taşıyan kim varsa peşine düştüler. Senin de.” Elena’nın kalbi hızla çarptı. “Benim?” Arden başını kaldırdı, gözleri dolunayın ışığında parladı. “Sen sadece seçilmiş değilsin, Elena. Sen onların korktuğu soyun son halkasısın.” Bir anda, ormanın derinliklerinden ulumalar duyuldu. Yalnız bir kurt değil, sürü sesiydi bu. Toprak titredi, yapraklar ürperdi. Arden, elini uzattı. “Kaçmamız gerek. Şimdi.” Elena, onun eline baktı. Korku ve kararlılık arasındaki o ince çizgide, yavaşça adım attı. Elini Arden’in eline koydu — ve o anda bir kıvılcım çaktı. Toprak, ayaklarının altından kımıldadı. Bir bağ oluştu. Kanla, toprakla ve kadim bir sözle mühürlenen bir bağ. Elena’nın gözleri karardı, içinde yankılanan bir ses fısıldadı: “Kan bağı kuruldu. Artık hiçbiriniz kaçamayacaksınız.” Arden, onun elini bırakmadan fısıldadı: “Artık kaderlerimiz bir.” Elena’nın dizlerinin bağı çözülmüş gibiydi. Bağın gücü damarlarında dolaşırken kalbi kendi ritmini kaybetti. Gözlerinin önünde görüntüler belirdi: bilinmeyen yüzler, kanla çizilmiş semboller, ay ışığında titreyen bir daire… Hepsi geçmişin yankısıydı ama bir o kadar da geleceğin habercisiydi. Arden onun dengesini kaybettiğini fark edip kollarını tuttu. “Sakin ol. Bağ seni zorlayacak, ama direnmelisin.” “Ne yaptın bana?” diye fısıldadı Elena, sesi titriyordu. “Hayatını kurtardım,” dedi Arden. “Ama bunun bedeli ağır olacak.” Elena’nın bakışları öfkeyle doldu. “Beni koruyorum diyorsun ama neye dönüştüğümü bile bilmiyorum artık!” “Henüz değil,” diye yanıtladı Arden, gözlerini yere dikerek. “Ama öğreneceksin. Kan bağı seni güçlendirecek. Sadece bana değil, geçmişine de bağlısın artık.” Rüzgâr uğuldadı, gökyüzündeki bulutlar dolunayın önünden geçti. Arden çevresine kulak kesildi. “Onlar yaklaşıyor.” Elena başını kaldırdı. “Kimler?” Arden’in çenesindeki kaslar gerildi. “Alfa’nın laneti taşıyıcılarını avlayanlar. Kurt sürüsünün yozlaşmış kolu. Karanlık Meclis.” O anda ormanın derinliklerinden yankılanan bir tıslama sesi ikisini de irkiltti. Ağaçların arasından üç gölge belirdi. Gözleri kıpkırmızı parlıyordu, adımlarını sessizce ama ölümcül bir dikkatle atıyorlardı. Arden dişlerini sıktı. “Sakın hareket etme.” Ama Elena’nın içgüdüsü bambaşka bir şey fısıldıyordu. Sanki içinde bir güç uyanmıştı; kalbinden yayılan sıcaklık avuç içlerine doğru yürüdü. Elleri yanmaya başladı. Arden şaşkınlıkla geri çekildi. “Elena… bu—” Birden biri üzerlerine atladı. Gölge gibi hızlıydı, ama Elena ellerini savurduğunda göğsünden ışık fışkırdı. O yaratık, çığlık atarak geriye savruldu. Toprakta kanla karışan duman yükseldi. Elena nefes nefese kaldı. “Bu… bu benden mi çıktı?” Arden gülümsedi, yorgun ama gururlu bir ifadeyle. “İşte bu yüzden seni bulmak zorundaydım.” “Beni mi bulmak?” “Sen Alfa soyunun koruyucususun, Elena. Onların lanetini kırabilecek tek kişi.” O an diğer iki yaratık birden üzerlerine koştu. Arden sıçrayıp birinin boğazına sarıldı, dişlerini göstererek onu yere bastırdı. Kan kokusu havaya yayıldı. Elena, ikinci yaratığın hamlesinden sıyrıldı ama düşerken sırtını ağaca çarptı. Toprağın üzerinde nefes alırken, gözleri tekrar parladı. Arden’in sesi yankılandı: “Elena! Gücü serbest bırak!” Elena’nın avuçları ışıldadı. İçinde yankılanan ses bu kez daha netti: > “Kan bağını çağır. Korkma.” Ellerinden yükselen ışık dalgası karanlığı yardı, yaratık çığlık atarak yere düştü. Orman birkaç saniyeliğine tamamen sessizleşti. Arden ayağa kalktı, alnındaki kanı sildi. “Artık seni saklayamayız. Onlar ne olduğunu biliyor.” Elena, nefesini düzene sokmaya çalışarak sordu: “Ben ne oldum, Arden?” Arden gözlerini ona dikti. “Alfa’nın lanetini taşıyan ama aynı zamanda onun kurtuluşunu içinde barındıran son soy. Sen bir lanet değil, bir kefaretsin.” Bir süre sadece rüzgârın sesi duyuldu. Ormanın sisleri aralandı, uzaklardan kurt ulumaları yankılandı. Bu kez uluma bir tehdit değil, bir çağrı gibiydi. Elena başını o yöne çevirdi. “Bu ses… bana tanıdık geliyor.” “Onlar seni çağırıyor,” dedi Arden. “Ama gitmemelisin. Henüz hazır değilsin.” Elena kararlılıkla gözlerini kısmıştı. “Beni bulmaları için beklemeyeceğim. Ben onları bulacağım.” Arden, o bakıştaki inadı tanıyordu. “O zaman seni eğitmem gerekecek. Çünkü bundan sonra her adımın bir savaş olacak.” Elena başını salladı. “O hâlde başla. Artık kaçmak istemiyorum.” Arden bir adım geri çekildi, gözleri kızı inceliyordu. “Alfa’nın lanetini taşıyan herkes, içindeki karanlığa yenik düşer. Eğer direnemezsen… beni öldürmek zorunda kalırsın.” Elena’nın gözleri karanlıkta parladı. “O zaman bana direnmemeyi öğretme.” Bir sessizlik çöktü. Sonra Arden gülümsedi — ilk kez, içten bir gülümsemeydi bu. “Peki, Alfa’nın kızı. O zaman av başlamadan önce seni hazırlayacağız.” Rüzgâr tekrar uğuldadı, gökyüzü karardı. Ormanın derinliklerinden eski bir çan sesi duyuldu. “Kan bağı kuruldu. Av başlamak üzere.” Elena o çan sesinin yankısında donup kaldı. Zaman sanki ağırlaştı; her şey bulanıklaştı ama sesi netti, ta kalbine işliyordu. Sanki birileri, çok eski bir antlaşmayı hatırlatıyordu. Gözlerini kapattığında, kırmızı bir ayın altında diz çökmüş onlarca kurt gördü. Hepsi aynı anda başlarını kaldırıp uluyordu. İçlerinden biri —gümüş tüyleriyle diğerlerinden farklı olan— ona doğru yürüdü. “Soyumuzun son ışığı sensin,” dedi o ses. Elena nefes alamadı. Gözlerini açtığında Arden hemen yanındaydı, endişeyle yüzüne bakıyordu. “Ne gördün?” diye sordu. Elena’nın sesi kısılmıştı. “Bir çağrı… ve bir yemin.” Arden’in bakışları sertleşti. “Demek ki çan sadece senin için çaldı. Kan bağı artık seni tanıdı. Bundan sonra hiçbir yer senin için güvenli değil.” Elena’nın parmakları istemsizce titredi. “O zaman benim için savaşmak değil, hayatta kalmak zamanı.” Arden başını yavaşça eğdi. “Hayatta kalmak için önce öldürmeyi öğrenmen gerekecek.” Elena yüzünü gökyüzüne çevirdi; bulutların arasından dolunay hâlâ parlaktı ama artık o ışık sıcak gelmiyordu. İçinde bir karanlık büyüyordu, onu çağırıyordu. Fakat bu kez korkmuyordu. O karanlığın içinden kendi ışığını yakmayı öğrenecekti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD