Gece, gri bir örtü gibi ormanın üzerine çökmüştü. Rüzgârın uğultusu, dalların arasında yankılanıyor; her esinti, sanki birilerinin adını fısıldıyor gibiydi. Elena, kampın biraz uzağında, taş bir kayanın üzerine oturmuştu. Ateşin son kıvılcımları çoktan sönmüş, yerini soğuk bir sessizlik almıştı. Ama o sessizlik… sessiz değildi. Sanki orman, bir kalp gibi atıyordu — ağır, derin, kadim. Elena gözlerini kapattı. Nefes alırken içindeki iki güç tekrar çatışmaya başladı: ışık ve gölge. Artık birbirlerini yok etmeye çalışmıyorlardı ama yine de her biri hükmetmek istiyordu. Oysa Elena biliyordu — bu güçler birbirini dengelemezse, o var olamayacaktı. Ve o an, bir ses duymaya başladı. İlk başta sadece bir yankıydı; sonra kelimelere dönüştü. “Bizi unuttuğunu sandın…” “Hayır,” diye fısıld

