"Sana da halloo mafyacık."
Kulağına dolan cızırtılı alaylı sese kaşlarını daha çok çatan Araf, küfür etmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Bu durumda arayıpta sesini değiştirerek dalga geçebilecek tek bir insan vardı, onu da kim olsa anlardı. "Söyle Healer." dedi sesini tek düze çıkarmaya çalışırken.
Healer kahkahasını serbest bırakıp dudaklarını dişledi. "Amanda aman, beni de tanırmış." dedi bebek severmiş gibi. Araf, sinirden boşta kalan elini yumruk oluştururken, sıktığı dişleri kırılmak üzereydi. "A-aa bu kadar sinir sağlığa zararlı ama mafyacık." diye eğlenmesine devam eden Healer'ı şu an karşısında bulsa cinsiyetine bakmaksızın kafayı gömerdi suratına. Sıkmaktan parmak aralarında beyaz boğumlar oluşan elini dişlerinin arasına aldı. "Alay etmeyi bırak Healer, ne istiyorsun onu söyle." diye tısladı. Artık sinirlerine hakim olmakta zorlanıyordu.
Sarıldığı dala daha çok abanıp gövdesini pencereye doğru eğdi. Dudaklarını aralayıp 32 diş görünene kadar gülümseyerek kendisini görmeyen bedeni süzüyordu. Çıplak gövdesinde sayılı baklavalarına fazla oyalanmayıp, kasıklarının bir kaç santim altında, baldırlarını sıkı sıkı saran boxserın tüm hattını ortaya çıkarttığını gözlemleyip kaşlarını kaldırdı. "Ya sen yeraltının korkulu mafyası, nasıl oluyor da kıçına dar gelen don giyiyorsun? Fakir misin?" diye sordu. Araf tek kaşını kaldırırken emin olmak adına telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana bakmış, sonra tekrar kulağına dayamıştı. Healer'ın sözlerine anlam vermemişti, dalga geçtiği ses tonu yoktu bunu açık açık merakla sorduğunu anlamıştı ve buna şaşırmıştı. "Ne alaka?"
"Anlamıyor musun? Kıçına dar gelen donu giymişsin, her tarafın meydanda. Don alacak paran mı yoktu?" Araf, boş gözlerle başını eğip üzerini kontrol etmiş, ardından Healer'ın dediklerinin yeni farkına varıyormuş gibi gözleri hızla etrafta dolaşmıştı. Odasının içerisine gizli kamera konulduğunu bile düşünmüştü o an ama bunun olma olasılığının imkansız olduğu aklına gelince vazgeçmişti. Evinin her tarafında güvenlik kamerası vardı ve evin içini bırak bahçe kapısından biri girse direk telefonuna alarm gidiyordu. Bunu, sistemin nasıl kurulduğunu görmediği sürece bir Healer bile çözemezdi çünkü kodlamayı, sistemi bizzat kendisi kurmuştu. Güvenlik kameralarına erişebilirdi ama asla alarmı kapatamazdı.
"Ne taraftan izliyorsun söyle el sallayayım." dedi Healer'ın sorusunu es geçip alaylarına eşlik ederek. Healer dudaklarını büzüp başını yana yatırdı. Araf'ın sıkı donuyla çıplak kalan bedenini bir kere daha süzüp "Karşıki cama bak." dedi. Araf, aldığı komut ile bakışlarını oraya çevirdi, camın karşısında 11-12 metre uzağında, bahçe duvarının hemen arkasında kalan ağaçta oluşan karartıya daha detaylı bakmak için cama yaklaştı. Aradaki mesafe ne uzak ne de yakındı lakin karartıdan başka bir şey göremiyordu Araf.
"Artık ne istediğini söyleyecek misin Healer?" dedi bıkmış bir ses tonuyla. Healer kaşlarını kaldırıp "Artık fakir misin sorusuna cevap verecek misin?" diye sordu, sorulan soruya soruyla karşılık vererek. Araf, sabır dilenircesine derin bir nefes alıp başını iki yana salladı. "Sence fakir olsam bu kadar lüks bir evde yaşayıp, holding sahibi olabilir miydim Healer?"
Healer, aldığı cevabı biliyormuş gibi omuz silkip "O zaman neden fakirler gibi, başkasının olmayan donunu alıp giymiş gibisin?" diye sordu. Araf, sinirlerine hakim olamayıp telefonda kahkaha patlattı. Gülerken meydana çıkan beyaz dişleri, yanaklarında oluşan iki çukur ve kısılan gözleriyle şaheserdi. Görenlere bayramlık şölen sunuyordu lakin bu Healer'ın hiç hoşuna gitmemiş, yüzünü buruşturmasına neden olmuştu.
"Senin fakir işi dediğin don özel üretim olup, ölçülerime göre dikildi Healer. Dar değil, sadece tam istediğim gibi." O an bunları söylerken üzerinde sadece boxerın olması ya da boxserından ve fiziğinden konuşulması umurunda değildi. Karşısında baştan aşağı onu süzen biri vardı ve telefondaki ses tonu her ne kadar değiştirici olsa da değişen ses erkek olarak ulaşıyordu kulağına ve bu onda karşısında erkek olduğunu düşündürüyordu, utanmasına ya da kendisine çeki düzen vermesine neden olmuyordu.
"Küçük takımlar can çekişemeyecek kadar küçük olsa gerek." diye alay etti Healer. Bir erkeği erkekliğinden vurmak kadar kötü bir durum yoktu bunu herkes çok iyi biliyordu. Erkeklerin kendisini yetersiz hissetmesine neden olacak bir cümleydi ama Araf'ın pek umurunda değil gibi görünüyordu, tek bir mimik oynamayan suratında. Aslında bakıldığı zaman boxerdan bile ne kadar büyük olduğu belli oluyordu lakin Healer bunu o an düşünmek istemedi.
"Sana boyutunu ve işlevini göstermek çok isterdim ama artık konuya gelmen gerektiğini düşünüyorum." dedi sakin bir ses tonuyla. Healer o an Araf'ın bu kadar sakin bir tonla konuşup, mimik dahi belli etmeyen suratına hayran kalmıştı. Tepkisiz bir adamdı. Hakkında çok şey duymuştu ve bunlardan biri de suratsız, tepkisiz oluşuydu. Lakin bunların uydurma, abartma olduğunu düşünmüştü ve şu an yanıldığını anlıyordu. Yüzünde ve gözlerinde sık sık rastlayabileceğiniz boş bakışlar ve arada sırada öfke dalgalanması olurdu. Dakikalar önce alaylı da olsa kahkahasını görmek Healer'a kısa bir süre şanslı insan olduğunu düşündürmüştü.
"Pekala." derken başındaki kapşonu biraz geriye atarak görüş açısını genişletti. "Yarın olacak toplantıda anlaşmayı iptal ediyorsun." dedi ses tonunu ciddiyete bürürken. Araf, kaşını kaldırıp dudağına alaylı bir gülümseme yerleştirdi. "Bence öncesinde neden bu duruma kalkıştığını açıklaman gerekiyor Healer." dedi alaylı bir sesle. Boşta kalan elini pervaza yaslayıp başını cama doğru daha çok yakınlaştırırken bir bacağını kırıp, diğer bacağına yükünü vermişti. Öyle bir pozisyonda duruyordu ki biscolata reklamlarından fırlamış gibi iştah açıcıydı.
"Masum insanların canına bile bile kast etmek, uyuşturucu için onları denek yapmak. Bunlardan sana bir kaç tane daha sayabilirim Araf Şahlar. Nedenini sen seç beğen al." dedi dişleri arasından tıslayarak. Araf, olduğu yerde dikleşip elini sıkarak yumruk oluştururken burnundan solumaya başladı. "Ben o kadar şerefsiz değilim Healaer." dedi sakin kalmaya çalışarak ama Healer'dan aldığı "Yeraltı kayıtlarında binlercesi varken masum ayağına yatman çok acınası Araf Şahlar." cevabı ile dişlerinin arasından soludu. "Ben.o.kadar.şerefsiz.değilim."
Healer sarıldığı daldan uzaklaşıp, kendisi dikelirken ayağını; ağaca dayadığı merdivenin basamağına yerleştirdi. "Ben söylemem gerekeni söyledim, yarın o anlaşma iptal olacak, aksi halde neler olabileceği hakkında sorumluluk almıyorum." dedi ve telefonu kapattı. Araf suratına kapatılan telefonu sıkarak kulağından uzaklaştırırken gözleri metrelerce uzaktaki kişiye takılı kalmış hareketlerini çözmeye çalışıyordu. Eğer gözlerinde bir ışın çıkıyor olsaydı şu an Healer'ı parçalara ayırmıştı.
Ağaca dayalı merdivenden inen bedeni görüş açısına inerken, görebildiği kadar çözmeye çalıştı. Boyu ortalama bir uzunluktu. Kilosunu tahmin etmek çok zordu çünkü giydiği bol pantolon ve bol sweat ile kilosu belli olmuyordu. Cinsiyetini tahmin etmek daha da zordu. Hiç bir çıkıntısı belli değildi. Başında kapşonu, elinde eldiveni vardı.
Merdivenlerden inip, başını kaldırdı ve gözlerini cama çeviren Healer, gördüğü gözlerle karşılaşınca şaşkına uğradı. Araf'ın onu izlemesini beklemiyordu. Onun keskin gözlere sahip olduğunu da biliyordu ve bu yüzden tedbirli gelmişti. Yine de gözlerine kırpmadan bakıyor olması rahatsızca yerinde hareket etmesine neden olmuştu. Sanki o an yüzündeki maske yoktu ve onu tüm çıplaklığıyla görebiliyordu. Arkasını dönüp uzaklaşırken esen şiddetli rüzgar ile başından geriye kayan kapşonu tutmaya çalışsa bile başaramamış ve ensesinde yerini alıp, dağınık saçlarının uçuşmasına neden olmuştu.
Araf, o esnada akşam karanlığında bile belli olan kara saçları fark etmesiyle bedeni titredi. Günler sonra belki yıllar sonra yüzünde beliren şaşkın ifadesiyle zorlukla yutkundu. Healer bir kızdı ve her şeyden önce dakikalardır bir kızın karşısında boxerla mı duruyordu? İçinde beliren öfke yavaş yavaş kaybolup yerine sinsice sızan utanç duygusuna kapılmamak için başını iki yana salladı. Uzun zaman sonra öfkeden başka hissettiği bir duygunun utanç olması ne kadar trajikomediydi böyle.
...
"Siktir ya siktir siktir!" diye isyan ederek evin kapısından içeri girdi. Sinirden elleri titriyor, utançtan yanakları al al olmuş duruyordu. Yüzündeki maskeyi sinirle çıkarıp kenara fırlatırken bile utançtan öleceğini düşünmüştü.
"Neler oluyor Healer?" Salondan gelen sesle yönünü o tarafa çevirdi. Salona girip, kendisini koltuğa atarken yüzünde ağlamaklı bir ifade vardı. Başını kaldırıp Abel'e bakarken dudağını büzdü. "Abi ya cinsiyetimi açık ettim." dedi ağlamaklı sesiyle. Abel, kaşlarını kaldırıp Healer'ın karşısına kuruldu. "Ne demek açık ettim?"
Healer, omuzlarını düşürüp arkasına yaslanırken parmaklarıyla saçlarını kavradı. "Rüzgar esince kapşon kafamdan düştü, o da gördü. En önemlisi onu izleyenin bir kız olduğunu öğrendi." dedi saçını çekip ayaklarını yere vurarak. "Tanrım rezil oldum!"
Abel, kardeşinin cinsiyeti açığa çıktı diye üzülse mi yoksa haline gülse mi bilemedi. Healer ile Amerika'da küçük yaşta yetimhanede tanışmış, aralarında yıllardır süren bir bağ ile birbirlerine kardeş olmuşlardı. Kendisi ile aynı yaşta olan Healer, ona sürekli abi diye hitap eder, onu abisi yerine koyardı. Hackerlık işine henüz 13-14 yaşlarında bir hevesle başlayan Healer'a en çok desteği kendisi vermiş, kendi çevresi sayesinde adını duyurup büyümesine neden olmuştu. Şimdilerde ise dünyanın her yerinde tanınan bir hacker haline gelmişti ve bunların tamamı abi diye hitap ettiği kişi sayesindeydi. Healer zeki bir kızdı. Küçük yaşta sıradan hackerların yapamayacağı kodlamaları yapıp, onları çözmüştü. Sadece yaşı küçük diye kimse onu ciddiye almayıp iş vermezken, Abel sayesinde yaşına bakmadan onlarca iş bulmuştu.
Şu an yirmilerinin ortalarında olan genç bir kızdı. Dünyanın her bir tarafından sürekli iş teklifleri geliyordu. Bulunduğu konum, bulunduğu mekan önemli değildi. Uzaktan halledebildiği her şeyi yapar, yakın olması gereken yerlerde ülke ülke gezerdi. Bu iş içinde Amerika'dan kalkıp Türkiye'ye gelmişti. Bu iş sayesinde onlarca dil öğrenmiş ve nereye giderse gitsin her türlü insanlarla zorlanmadan iletişim kurabilir olmuştu.
"Hey sakin ol. Rezil olduğun bir durum yok." dedi kendisinden emin bir ses tonuyla Abel. "Senin cinsiyetini bilmeden karşında o şekilde rahatça durabiliyorsa, utanması gereken neden sen olasın?"
Healer, Abel'in sözleriyle sakinleşip düşünmeye çalıştı. Mantıklı düşününce gerçekten öyleydi. Onun yerine neden Healer utanıyordu? "Bencede haklısın." dedi omuzlarını silkip. Anlık değişen ruh hali normal gelmeyebilirdi ama Abel onun çocukluktan beri anlık değişen ruh haline alışmıştı.
"Artık plan yapmamız gerekli." diyerek yerinden kalkıp odasına doğru ilerlerken "Atıştırmalık bir şeyler ayarlatıp yanıma gel Abel." dedi. Ne zaman işleri ciddiye bindirse ona abi demek yerine Abel diye seslenirdi ve şu an kendisini tamamen işe odaklamış haldeydi.
...
Araf önüne konulan evraklara ve masanın etrafında oturan insanlara bakıp derin bir nefes aldı. Dün gece Healer'ın ettiği tehdit aklının köşesindeydi ve şu an önündeki evrağ imzalamak ve imzalamamak arasında düşünüyordu. Sabah uyandığında kendisini çok boktan hissediyordu çünkü gece uzun zaman sonra yaşadığı değişik duygular yüzünden uyumakta zorluk çekmişti. Yıllardır yüzünden eksik olmayan suratsızlığı hala devam ediyor hatta şu an onu görenler daha da bir suratsız tepkisiz olduğunu düşünüyordu. Eğer tam tersi bir rahatlama sergileseydi sanki onun dün gece değişen duygularını göreceklermiş gibi geliyordu.
"Araf bey?" diye seslenen Selma ile kendisine gelip boş bakışlarını ona çevirdi. "İyi misiniz efendim?" Araf, tek kaşını kaldırıp ne dediğini anlamaya çalışırken odanın sessizleşip herkesin ona pür dikkat baktığının farkına vardı. Elleri arasında duran kalemi sıkmaktan beyaz boğumlar oluşan parmaklarına baktı. Yaptığı davranışın farkında bile değildi ve bu duruma sinirlenmeden edemedi. Ne idiği belirsiz biri yüzünden yıllardır özenle koruduğu davranışı sekteye uğramak üzereydi. Sinirle derin bir nefes alıp "İyiyim." dedi ve hızla imzayı atıp evrağı Selma'ya uzattı. Healer yüzünden milyonluk anlaşmadan olamazdı. Başına gelecek olanlar attığı imzaya değerdi, öyle düşünüyordu.
Selma masadaki dosyaları toplayıp kenara çekilirken Araf yerinden kalkıp, anlaşma yaptığı adamla el sıkıştı. İkisinin ağzından dökülen 'Hayırlı olsun.' sözleri ardından başka bir akşam akşam yemeği için haberleşmeleri gerektiğinde anlaşıp toplantı salonundan çıktılar. Araf, misafirleri yol edip kendi odasına hızla girerken sekreter masasında duran Selma'ya "Son bir yılın muhasebe evraklarını getir." diyerek odasına girdi. Ceketi üzerinden çıkarıp döner koltuğun başına asıp oturdu. Düğmeleri açıp kollarını katlarken masasında açık duran bilgisayarının ekranında beliren yazıya gözleri takıldı. Parmakları gömlek ucunda donakalırken ekranda ki yazıyı gözlerini kısarak okudu.
'Beni hafife almak senin suçundu. Yakında görüşeceğimize emin olabilirsin.'