Sonunda salona gelebilmiştik. Harika ve bir o kadar uzun olan, eğlenceli bir konvoy olmuştu. Masalara göz atarken, gelin masasının hemen yanında olan ve pisti en rahat gören "Koçari'ye Rezerve" yazılı masaya geçtik.
Üstün körü etrafa baktığımda gördüklerimle açıkçası mutlu olmuştum. Bin nüfuslu Koçari köyünün hemen hemen hepsinin burada olmasının yanı sıra çevre köylerden gelen misafirlerde çok olmuştu.
Çantamı masaya bırakıp Eleni'ye döndüm. "Akça'nın yanına gideceğim, belki bir ihtiyacı vardır. Gelecek misin?"
Etrafta olan gözlerini bana çevirdi. "Olur."
Eleni'yle masadan kalktık ve gelin odasına ilerlemeye başladık. Salona geldikten sonra inanılmaz heyecanlanmıştım. Kalbim sürekli hızlı hızlı atıyor, tekliyor ve beni de geriyordu. Bunu stresime vermek istedim ama biliyordum ki ondan değildi.
Heyecanımın asıl sebebi İso Furtuna'nın ta kendisiydi.
Birazdan tüm Furtuna ailesi burda olacaktı. Şerif Furtuna eminim ki kendini gösterip gururunu okşatacağını ve gücünü bütün Trabzon'a hatırlatmak isteyeceği için olağanüstü bir hediye hazırladığına emindim.
Ellerimin nemini bacaklarıma sürüp gelin odasından içeriye girdim. "Akça?"
"Fadime çok heyecanlıyım. Elim ayağım titriyor."
Nişanlanan ben değildim ama aynı heyecanın bende de olduğunu bilmesini istemedim. Bu yüzden sadece gülümsemedim. "Öncelikle sakin oluyorsun hayatım. Her şey kontrol altında merak etme."
"Akça abla içerisi inanılmaz kalabalık ya."
Akça'nın gözleri fal taşı gibi açıldı. "Ne diyorsun ya ciddi misin?" Eleni başını sallayarak onu onayladı.
Açıkçası bu kadar katılımı ben de beklemiyordum.
"Şimdi boşver sen içeriyi. Hadi poz verin." Akça ve Çakır, bana poz vermeye başlarken ben de onların fotoğraflarını çekiyordum. "Şimdi de hep beraber." Ön kameraya çevirdiğim telefonumu biraz yukarıdan tutup birkaç fotoğraf çektim
"Akça abla ayakkabına yazdın mı beni?" Eleni'nin melül bakışlarıyla Akça'ya sorduğu soru ikimizi de güldürmüştü.
"Sadece ikinizi yazdım merak etmeyin."
Telefonuma indirdiğim baktığım bakışlarımı hemen Akça'ya çevirdim. "Beni niye dahil edeysun ula?" Ne kadar istesem de Karadeniz ağzımı bir yere kadar durdurabiliyordum.
"Ha bağa hiç oyle bakmaysun Fadime Koçari. O isimin yazilmama gibi bi lüksü olmazdi."
"Akça ablam doğru söylüyor hala. Evlilik yolunda giden benim ama belki senin ismin silinir ayakkabıdan. Belli mi olur bu işler?"
Sevgili yeğenimin yaptığı imayı anlamamazlıktan geldim.
Ayakkabıdan isim silinmesi mümkün olur muydu canım? Daha nelerdi! Üstelik bu bendim. Daha da daha nelerdi.. Öyle saçmalık mı olurdu? Batıl inançtan başka bir şey değildi ki ben böyle şeylere asla inanmazdım.
Mesela ben asla evlenmezdim.
İçeride artık son hazırlıkların yapıldığını bildiren anons geldikten sonra biz de Eleni'yle odadan çıkmıştık.
Tekrar yerimize geçeceğimiz sırada etrafı süzme isteğimi durduramadım. Salon iyice kalabalık olmuştu. Gözlerim etrafı süzerken, bir yerde takılı kaldım. "Furtuna" yazalı masanın dolu olduğunu gördüm. Kalbim ansızın hızlanırken, üstünkörü masayı süzdüm.
Şirin Furtuna başta olmak üzere tüm Furtunalılar buradaydı. İsmail hariç. Ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi bırakırken, masaya oturdum. Ne bekliyordum ki, gerçekten gelecek miydi? İyi ki de gelmemişti.
"Şimdi o coşkulu alkışlarınızla güzel çiftimizi sahneye davet ediyorum." Sunucu girişi yaptığında bizimkilerin videolarını çekmek için ayağa kalktım ve piste biraz daha yaklaştım, o sırada İsmail'den mesaj geldi. Göz devirmemek için zor durdum.
Furtunacuk:
Furtunacuk: Gözlerinin beni aradığını biliyorum Fadime Koçari
Furtunacuk: Hiç yorma, burdayım.
Çeyrek Mafya: Güya dedi bir şey
Çeyrek Mafya: İşine bak
Furtunacuk: :))
Akça ve Çakır 'Yüreğimden Tut' eşliğinde salona girerken, bir yandan alkışlar ediliyor, bir yandan ıslıklar çalınıyor, bir yandan maytaplar yakılırken diğer yandan konfetiler patlatılıyordu. Ben ise şimdiden salya sümük olmaya çoktan başladım.
Birbiri ardına akan yaşlarım mutluluktandı.
İlk dans edildi. İkinci dans için bütün çiftler sahneye davet edilirken ben kendi köşeme geçmiş pisti izliyordum. Gökhan Türkmen'den 'Aşk' çalıyordu. Bu şarkının yeri bende çok özeldi.
Abim Esme yengemi, Oruç Eleni'yi, Gezep abim İlve ablayı dansa kaldırırken pist çoktan dolmaya başlamıştı.
Üzerimde olan bakışları hissediyordum. Hissediyordum da inatla bakmıyordum.
Çoktan masaya bıraktığım telefonun ekranı aydınlanmasıyla eşzamanlı olarak Eyüphan'ın yanımda bitmesi bir oldu. Ceketini önümde ilikledikten sonra elini uzattı. "Fadime, bu dansı bana bahşeder misin?"
İki saniye kadar yüzüne baktıktan sonra içimdem ne kadar "Hayır!" demek geçse de teklifini kabul ettim.
Uzattığı eline, elimi bırakırken ardımda bıraktığımdan habersizdim.
Ben muazzam bir istekle şarkının bir an önce bitmesini beklerken çoktan dans etmeye başladık. "Çok güzel olmuşsun Fadime."
Dilimin ucuyla "Hıhım, sağ ol," dedim ve samimi olmadığıma emin olduğum bir gülümseme gönderdim Eyüphan'a.
Eyüphan boş şeyler anlatıp dururken yaptığım tek şey onu onaylayan mırıltılar çıkarmak oldu.
Rabbime içimden dualar ederken neredeyse dört dakika olan ama bana saatlerce sürmüş gibi gelen dans faslı sonunda bitmişti. Hızla Eyüphan'dan ayrıldım. İçime derin bir bir nefes çektim ve yaptığım aptallığa içimden tonla küfrettim.
Slow şarkılar yerini hareketli oyun havalarına bırakırken ben de oturmak için yerime geçtim.
Anlık gelen dürtüyle kafamı kaldırıp 'Furtuna' yazılı masaya baktığımda İso Furtuna'yla göz göze geldim. Kalbim tekledi.
Elinde döndürdüğü telefonuyla birlikte çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Kafamı çevirerek yerime geçtim. Yıllar geçse bile ne zaman göz göze gelsem tekleyen kalbime yine ve yeniden saydırmaya başladım.
Önümdeki bardağa su doldurup bir kaç yudum aldım. Sakinleşmek için beklemeye başladım. Masanın üzerinde duran telefonumun ekranına saate bakmak için bi kaç kez tıkladığım sırada ekranda gördüğüm bildirimler yüzünden kaşlarım yeniden çatılmıştı.
Hızla başımı kaldırıp az ilerimde olan masaya baktığımda 'Küçük Furtuna'yla göz göze geldim. Başıyla telefonu işaret ettiğinde sohbete girdim.
Furtunacuk: Dans edelim diyorum
Furtunacuk: Var mısın bütün Trabzonu şoktan komaya sokaya? (20:02)
Furtunacuk: Fadime HAYIR! (20:04)
Furtunacuk: Hayır Fadime
Furtunacuk: Bak (20:04)
Furtunacuk: Hayır (20:05)
Furtunacuk: Dağıtırım burayı
Furtunacuk: Amk bak su telefona
Furtunacuk: Elini verdin (20:06)
Furtunacuk: SEN O İTE ELİNİ Mİ VERDŞN Bİ DE FADİME (20:07)
Furtunacuk: Görüşeceğiz Fadime
Furtunacuk: Görüşeceğiz (20:12)
Parmaklarım klavye üzerinde takılı kaldığında açıkçası ne cevap vereceğimi bilmiyordum.
Çeyrek Mafya: Hayırdır Furtuna? (20:20)
Yazıp gönderdim. Telefonu tekrar masaya bırakacağım sıra da cevap hemen geldi.
Furtunacuk: Konuşacağız.
Çeyrek Mafya: Konuşacak bir şey yok
Furtunacuk: Ama benim var
Furtunacuk: Konuşacağız Fadime
Furtunacuk: Hem de hemen!
Çeyrek Mafya: Çok konuşmak istiyorsan
Çeyrek Mafya: Düz bir duvarın önüne geçip
Çeyrek Mafya: Konuşacağın şeyleri
Çeyrek Mafya: Benmişim gibi anlatabilirsin
Çeyrek Mafya: Aynı etkiyi alacağına eminim
Furtunacuk: Fadime
Furtunacuk: Lütfen
Çeyrek Mafya: Hayır dedim
Çeyrek Mafya: Uzatma
Çeyrek Mafya: Lüzumsuz ısrarlarına devam edersen
Çeyrek Mafya: Engelleyeceğim
Gelecek cevabı beklemeden telefonu masaya bıraktım. Boş laflarına ayıracak vaktim artık yoktu.
•
Biraz oyun havası oynandıktan sonra önce pasta kesilmiş sonra takı merasimi yapılmıştı. İğnelerini ben tutmuştum. O kadar çok takı takılmıştı ki o arada en az beş tane kurdelenin değiştiğini hatırlıyordum. Furtunalılar yine Furtunalıklarını yapmış, kesenin ağzını bir güzel açmışlardı.
Sonunda bol bereketli takı merasimi bittikten sonra Akça ve Çakır dinlenmek için odaya geçtiler. Misafirlerimizi eğlendiren sunucu sonunda istek halay parçalarını hazırlarken çoktan mendilimi alıp piste geçmiştim bile.
Arkamdan gülüşerek Eleni ve Oruç geldiler. Onların peşi sıra da bir sürü misafir piste gelmişti. Sunucu güzel bir parça açarak bizi eğlendirmeye başladı. Halayın en başında ben vardım. Mendilimi sallayarak ritme ayak uydururken, hemen sağ koluma girerek halaya dahil olan Eyüphan'ı görünce kaşlarım kendiliğinden çatıldı. "Sıranın devamı o tarafta ula. Oraya gitsene! Ne dikildin tepeme?"
"Yok," dedi gülerek. "Bu tarafta duracağım ben."
Şeytan diyor ki gel ağzıma çak, dişlerimi dök.
"Sabır ula sabır" diye mırıldandım kendi kendime. Bir halay keyfimiz vardı, onun da içine edilmişti çok şükür.
Üç sıra halayımız olmuştu. Ben bütün sinirimi koluma giren Eyüphan'ın kolunu silkeleye silkeleye çıkartmaya çalışıyordum.
"Fadime." Eyüphan'ın adımı söylemesiyle etrafta olan bakışlarımı yüzüne çevirdim ve sözlerine devam etmesi için bir süre bekledim. Cevap vermek bile gelmiyordu içimden.
"Patron'la konuşacağım." Anında kaşlarım çatılmıştı. Neyden bahsediyordu?
"Anlamadım, ne hakkında?"
Yüzünde ki anlamsız gülüşü çözmek hiç zor olmadı. "Biz."
Kan beynime sıçrarken derin bir nefes alıp verdim. Çatık kaşlarımla yüzüne bakarken yanlış anlayıp anlamadığımı anlayabilmek için söylediğini tekrar ettim. "Biz?"
Elimi biraz daha kendine çekip, beni de kendine yaklaştırmaya çalışırken devam etti. "Evet biz. O kadar gezdik dolaştık."
Sakin olmalıydım. Şimdi bunun kolunu tam tur çevirip kırmak hiç mantıklı değildi. Evet yapmamalısın Fadime. Sakinleş kızım.
"Ha ne kadar dolaştık Eyüphan?" Ha bi de bakayim bağa. Bi Hamsiköyde sütlaç yedik?"
Yüzünde ki anlamsız sırıtış yerini korurken devam etti. "Bir kere de Boztepe'de çay içmiştik ama.."
Kaşlarımı alayla yukarı kaldırdım. "Daha da büyük iş." Hayır Fadime. Kafasını zemine sürtüp alev çıkartmak doğru değil.
"Seni alacağım kızım."
"Bekle alırsın.." Elim hızla Eyüphan'ın elinden çekilirken aramıza bir beden girdi. Eyüphan'a cevap vermek için açtığım ağzım şokla kapanırken, gözlerim tabiri caizse far görmüş tavşan gibi açılmıştı.
Sağ koluma giren İsmail Furtuna'dan başkası değildi.
Onunda kendinden bu hareketi beklemediğine emindim çünkü bütün mimikleri bunu ele veriyordu.
Havalanan kaşları ve açıkta kalan dudaklarından bunu anlamam zor olmamıştı ama o benim kadar şok olmamış aksine hemen ayak uydurmuştu. Bana göz kırpıp, serseri bir gülüş gönderdikten sonra yüzünü Eyüphan'a döndü.
Az önceki ifadesini yüzünden komple sildi. Kaşları anında eski çatık halini alırken başını sallayarak dudaklarının içini ısırdığının farkında olmadığına emindim.
Gergin olduğu zamanlarda yaptığı eylemdi bu.
Bir şeyler mırıldandı ama ne söylediğini anlayamadım.
Yutkundum. Üç yıl sonra ilk defa bu kadar yakınımda görüyordum onu. Yüzünden gözlerimi ayıramazken, yaptığım tek şey tekrar ve tekrar yutkunmak olmuştu. Silkelenip kendime gelmeye çalıştım ama yapamadım.
Yüzümü tekrar İso'ya çevirdiğim sırada, onun zaten bana baktığını gördüm. Hızla başımı başka yöne çevirdim. Parmaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklıkla başım bu sefer birbirine kenetli olan ellerimize döndü. Elimdeki mendili kendi eline alırken benim aksime çok rahattı. Bakışlarım elini takip ederken o beni izliyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp önüme döndüm.
Gitmek için daha neyi bekliyordum acaba?
Gitmek için ileri atıldığım sırada elime daha sıkı sarıldı ve biraz daha kendine çekti. Gözlerim anlık kapanırken yine içimden kendime saydırmaya başladım. Böyle hissettirmemesi gerekiyordu.
Sabır çekerek İso'ya döndüm. "Ne yapıyorsun sen? Bıraksana."
Netti. "Bırakmam."
Cevap vermedim. Söyleyebileceğim o kadar şey varken ben yine susmayı tercih ettim.
"Halayda sağ kola girmek," dedi, başını bana çevirdi ama dönüp ona bakmadım. Karşımda ki aynalı kolona bakarken ben zaten çoktan birleşen ellerimize bakıyordum zaten. Devam etmesini bekledim.
"'Ben sana talibim' demek, biliyordun." dedi.
"Ee yani? Çık o zaman, ne dikildin başıma?" Başımı bu sefer ona çevirmiştim.
"O sütlaççı," yine bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra derin bir nefes verip dudaklarını birbirine bastırdı. "Sağ koluna girdi." dedi. Bunu bir soru olarak söylediğini düşünmüyordum. Ya kendine bir şey hatırlatmaya ya da bana bir şeyleri anlatmaya çalışıyordu. Emin değildim.
"Maşallah senin aklına." dedim.
"Ayar oluyorum."
"Ona"
"Sana."
Bir şey söyleyecek gibi oldu ama anında vazgeçti.
"Konuşalım."
"Hayır."
"Konuşalım Fadime."
"Konuşacak bir şey yok İsmail."
Müzik kesildi. Elimi hızla elinden çekerek oradan uzaklaştım. Arkama bakmadım. Baksaydım kalırdım.
Ağzı kulaklarına vararak bana bakan yeğenimi şuan bir kaşık suda boğabilecek gerginliğe sahiptim. "Hala, o neydi? N'oluyor? Anlat çabuk."
"Sonra Eleni, Sonra."
•
Nişan sonunda bitmişti. Furtunalılar dahil misafirlerin çoğu da zaten gitmişti. Kalanlar da fotoğraf çekilmek için bekliyorlardı. Çantamı alıp biraz soluklanmak için lavaboya gittim. Kişisel ihtiyaçlarımı giderdikten sonra aynanın karşısına geçip yansımamdan kendime baktım. Yorucu ama bir o kadar da güzel bir gece geçirmiştik. Her şey sorunsuz hallolmuştu.
Eyüphan ve İsmail kılçıklarını saymazsam günüm gerçekten çok güzel geçmişti.
Eyüphan çığırından çıkmıştı. Bu meseleyi de abimle konuşma vakti gelmişti. Artık gerçek anlamda rahatsız olmaya başlamıştım.
Bugün yaptıkları bardağı taşıran son damlaydı.
Rujumu tazeledikten sonra üzerime parfüm sıktım. Birkaç fotoğraf daha çekindikten sonra artık evime gidip yatmak istiyordum çünkü çok yorulmuştum. Lavabodan çıkıp salona doğru ilerken birden kolumdan tutulup bir odanın içine çekildim. Bir yandan ne olduğunu anlamaya çalışırken bir yandan da çığlık atmak için ağzımı açtığım sırada bir el çoktan ağzımı kapattı. Ardımızdan kapı kilitlenirken ışık açıldı.
Anlık olarak yüksek dozda yediğim adrenalin yüzünden kalbim hızlanırken karşımda gördüğüm İso Furtuna'yla cinlerim tepeme çıktı. "Şşt bağırma, benim."
Duvarla İso'nun arasında kalmıştım. Ağzımın üstündeki eli yüzünden söylediğim şeyler mırıltılı çıkıyordu. "Bağırma tamam, açacağım."
Etrafa baktığımda kiler gibi bir yerde olduğumuzu gördüm.
Ben hâlâ ağzımın içinde bir şeyler mırıldanırken "Başırmayacaksın tamam mı? Söz ver. Onaylıyorsan gözlerini aç kapat." dedi.
Gözlerimi açıp kapattım. Evren bugün bana oynuyordu artık emindim.
Elini yavaşça ağzımdan çekerken temkinliydi. Kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Elini artık çektiğinde derin bir nefes aldım. "Ula napaysun sen he? Napaysun?"
Sinirim anlık gücüme yansıdığında iki elimle omuzlarından tutup yerlerimizi değiştirdim ve sırtını hızla duvara çarptım. Bu sefer duvarla aramda olan İso'ydu.
"Senin benim aklıma zorun mu var he? Derdin ne senin?" Sabrımın artık sonundayken yüksek çıkan sesime engel olamadım.
"O şerefsiz sağda solda Fadime Koçari benim diye geziniymiş."
"Sağa ne ula."
"En sevmediğim Koçari türü."
"Bana bak İso," dedim parmağımı yüzüne sallarken. "Eğer bir kere daha bu yaptığını tekrarlayacak olursan, yemin ederim ki seni öldürürüm."
Söylediklerimin bir kulağından girip öbüründen çıktığına emindim. O da en az benim kadar sinirliydi. Ne hakla sinirlenmişti?
Omuzlarımdan tutup yönümüzü çevirirken bu sefer yine sırtım duvarla birleşmişti. "Saçlarına dokundu." Eli gözümün önüne düşen saçıma değeceği sırada başımı çevirdim ve saçımı kendim düzelttim.
"Bak işte!" dedi, hiddetle. O dokunurken sorun yok ama ben dokununca problem! O orospu çocuğunun sana ilgisi var! Görmüyor musun?"
"Belki benim de ilgim var-"
"Sakın.." Cümlemin devamını kesen bir anda dudaklarımın üzerine kapanan dudaklarıydı. Yeniden yerlerimizi değiştirdi. Üst dudağımı ağzına yuvarlarken tek istediği karşılık vermemdi. Bir eli belimde ki yerini bulurken, bedenlerimizi birleştirdi. Öbür eli boynuma gitmişti. Ensemden tutup beni kendine bastırırken üzerime eğildi. Daha fazla dayanamadım. Gözlerim kendiliğinden kapanırken dudaklarımı aralayıp dudaklarını kendime buyur ettim. Sıcak nefesi, nefesimle buluşurken aklımı başımdan çoktan gitmişti.
•••
X: Busdeva orada daha cok aktifim