Kırılan Duvarların Arkasındaki Gerçek

803 Words
Karaköy, Akşamın Düşü ​Ege’nin fırtınası geride bir gürültüden fazlasını bırakmıştı; Serap’ın kalbindeki taş duvarlarda derin çatlaklar oluşmuştu. Çay ocağı sessizliğe bürünmüş, Hasan Usta işine dönmüş, ancak herkesin zihninde son gergin anların yankısı dolaşıyordu. ​Serap, Umut’u beşiğine yatırdı. Minik bedeni uykuya dalmış, yüzündeki masumiyet, az önceki karanlık sahnenin tüm izlerini silmişti. Gözleri doluydu, ama bu defa acıdan değil, uzun süredir ilk kez hissettiği bir güvenin verdiği rahatlamaydı. ​Demir, çay ocağının loş ışığında, sanki bir heykeltıraşın eseri gibi, sabırla Serap’ı bekliyordu. Serap yanına oturduğunda, Demir’in ilk yaptığı, sözsüz bir destek olarak, elini Serap’ın titreyen parmaklarına koymak oldu. ​İtiraf ve Şeffaflık ​Serap, derin bir nefes aldı. Bu an, sadece bir rahatlama anı değil, Demir’e karşı kendisini tamamen açtığı, hayatının en savunmasız anı olacaktı. ​Serap: (Sesi fısıltı gibi, geçmişin ağırlığı altında ezilmiş) “Demir Bey, gitmek zorunda değilsiniz, ama benim hakkımda bilmeniz gereken bir şey var. Ege haklıydı… ben kurban değildim. En azından, en başta. Ben, onun hayatına kendi isteğimle girdim.” ​Demir’in yüzündeki ifade değişmedi. Sakinliği, Serap’a devam etmesi için sessiz bir davetti. ​Serap: “Ben yoksulluktan ve annemle yaşadığım hayattan kurtulmak istedim. Ege, benim için sadece bir çıkış kapısıydı. Zenginliği, gücü… Ben, o hayatın bir parçası olmayı arzuladım. Ama sonra… kapana kısıldığımı anladım. Parası, ruhumu satın almaya çalıştı. Benden istediği itaat ve sessizlik, beni o lüks kafesin içinde boğdu. Ben o yüzden, ‘O, senin malın değildi,’ derken bile… kendime yalan söylüyordum.” ​Serap, başını kaldırdı. Gözlerinde ne bir savunma ne de bir yalan vardı; sadece çıplak bir gerçek duruyordu. ​Serap: “Benim geçmişim, hayallerinin peşinde koşan, ama yanlış yollara sapan bir kadının hikayesi. Ege’ye yaptığım suçlama, aynı zamanda kendime yaptığım bir itiraftı. Şimdi Umut var. Ve ben, ona dürüst bir anne olmak istiyorum. Benimle ilgili tüm bu karanlığı bildiğiniz halde… yine de burada kalmak ister misiniz?” ​Demir’in Kararlılığı ​Demir, Serap’ın elini daha sıkı tuttu. Gözleri, Karaköy’ün fırtınayı görmüş denizinin derinliği gibiydi. ​Demir: “Serap Hanım, benim buraya gelme sebebim sizin geçmişiniz değil. Ben buraya, sizin şimdiki mücadeleniz için geliyorum. Benim için dürüstlük, saflıktan daha kıymetlidir. Herkesin hayatında hatalar vardır. Önemli olan, o hataların seni nereye götürdüğüdür.” ​Demir: “Siz, o hatalardan ders alıp, bir kalkan edinmek yerine bir yuva kurmaya çalışan bir kadınsınız. Siz, bir zamanlar yanlış bir yolda yürümüş olabilirsiniz, ama şimdi bir annenin en kutsal ve onurlu mücadelesini veriyorsunuz. Sizin karanlık dediğiniz şey, benim için sadece dürüstlükle temizlenmiş bir başlangıçtır.” ​Demir yavaşça gülümsedi. ​Demir: “Riskleri severim demiştim. Sizinle olmak, bir kadının geçmişiyle değil, geleceğiyle ilgilenmektir. Ve ben bu geleceğin bir parçası olmak istiyorum. Dostunuz olarak, destekçiniz olarak… Ne olacağına zaman karar verecek. Ama sizden tek bir ricam var: Kendinizi cezalandırmayı bırakın.” ​Kalpteki Yeni Işık ​Serap’ın gözyaşları, bu defa yüzünden süzüldü. Bu, aklanmanın ve ilk kez karşılıksız bir kabulün getirdiği gözyaşlarıydı. Demir, onun taş duvarlarını yıkmamış, duvarların arkasındaki insanı görmüş ve olduğu gibi kabul etmişti. ​Serap: “Teşekkür ederim Demir Bey. Umut’un ve benim hayatımızda… bir ‘Demir’in’ varlığına ihtiyacımız var.” ​O gece, Karaköy’ün çay ocağında, iki ruh, geçmişin zehrini temizleyip, geleceğin belirsizliğine doğru sessiz bir ant içti. Serap ve Demir’in ortak gücü, artık sadece Umut’a olan sevgiyle değil, aynı zamanda birbirlerinin kırılgan dürüstlüklerine olan saygıyla pekişmişti. ​Ege’nin Karanlık Planı (Levent, Ege'nin Ofisi) ​Şehrin diğer ucunda, gökdeleninin tepesindeki ofisinde, Ege, öfkeyle masasındaki viski kadehini çeviriyordu. Serap’ın yüzündeki o yargılayıcı ifade, beyninin içinde dönüp duruyordu. ​Yanında oturan, sinsi ve güvenilmez avukatı Levent, durumu dikkatle izliyordu. ​Ege: (Hafifçe tıslayarak) “O… O kadın bana ders verdi, Levent. Benim oğlumun annesi, o serserinin yanında bana ahlak dersi verdi!” ​Levent: “Ege Bey, duygusal tepki verme zamanı değil. Demir’in kim olduğunu araştırdım. Küçük çaplı, dürüst bir inşaat firmasının sahibi. Dürüstlük, onun tek sermayesi. Maddi olarak size rakip olamaz.” ​Ege: (Gözleri tehlikeli bir şekilde parladı) “Maddi gücün yetmediği yerde, hukuki güç devreye girer, Levent. Serap, bana oğlumu vermedi. O zaman ben de onu hukuken ondan alacağım.” ​Levent: “Ne yapmayı planlıyorsunuz?” ​Ege: “Serap’ın geçmişini kullanacağız. Kendisinin de itiraf ettiği o ‘yanlış yolları.’ Onu, ‘evliliğe uygun olmayan, istikrarsız ve ahlaki açıdan sorgulanabilir’ bir anne olarak göstereceğiz. Bir de o çay ocağı… Umut’un büyümesi için uygun olmayan bir ortam.” ​Ege: (Masaya vurdu) “Hemen dava aç. Velayet davası. Bu sefer kazanmak için her şeyi yapacağım. O kadın, oğlumun benden çalınamayacağını öğrenecek. Demir’in o saçma sapan dürüstlüğü, mahkeme salonunda bir hiçe dönüşecek!” ​Levent, Ege’nin yüzündeki acımasız gülümsemeyi gördü ve elindeki dosyayı açtı. Karaköy’deki bu kırılgan huzur, şimdi Ege’nin intikam arzusuyla yaklaşan büyük bir hukuki savaşın arifesinde duruyordu. ​Serap’ın geçmişi açığa çıktığına göre, Demir’in desteği mahkeme salonunda Ege’nin yasal gücüne karşı koymaya yetecek mi? Yoksa Serap, oğlunu korumak için Demir’i kendisinden uzaklaştırmak zorunda mı kalacak?
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD