Kırılma Noktası ve Utanç Veren Takas

703 Words
Karaköy, Üç Ay Sonra ​Serap’ın elleri, artık ne hassas ne de beyazdı. Bulaşık deterjanı ve sıcak su, parmak uçlarını sertleştirmişti; ama bu, onun için gerçekliğin en güzel kanıtıydı. Hayatında ilk kez, kazandığı her kuruşun ruhuna bir yük değil, bir tuğla olduğunu hissediyordu. O tuğlalarla, kendine ait küçük bir dünya inşa ediyordu. ​Hasan Usta, söz verdiği gibi Serap’a sadece iş vermemişti. Onun içindeki ışıltıyı görmüştü. Bir akşam, mutfağın arka masasında, Serap’ın okumaya çalıştığı ders kitaplarını görünce, kaşlarını çatmış ama tebessüm etmişti. "Akşamları bir kursa yazıl. Ben sana izin veririm, maaşından da kesmem. O güzel kafanı sadece bulaşık suyuna harcamamalısın." ​Serap, o gece Hasan Usta’ya hayatını, kaçışını, o utanç dolu kısa gece hayatını ve ailesinin sevgisizliğini anlatmıştı. Hasan Usta, dinlerken ne yüzünü ekşitmiş ne de Serap’ı yargılamıştı. Sadece, gözlerindeki derin üzüntüyle başını sallamıştı. ​Hasan Usta: "Kızım, insan bazen yolunu kaybeder. Ama önemli olan, kaybolduğun yerde durmak yerine, yeniden yürümeye başlamaktır. Sen başladın. Geçmiş, bir bataklıksa, o bataklığın seni tutmasına izin verme. Babanın evinden kaçtın, ama asıl kurtuluş, o karanlık adamlardan ve o utançtan kaçışın oldu." ​Serap, Hasan Usta'ya minnettarlıkla bakıyordu. Bu bilge adam, ailesinden görmediği kabullenmeyi sunmuştu. ​Ege’nin Geri Dönüşü ​O kış öğleden sonrası, hava gri ve nemliydi. Kapı açıldığında, Serap’ın kalbi yine o tanıdık, zehirli ritimle çarptı. Ege içeri girdi. Üç ay öncesine göre daha bakımsız, daha gergin görünüyordu. Gözlerinin altındaki morluklar, onu da karanlığın tükettiğini belli ediyordu. ​Ege, etrafa tiksintiyle bakıp, Serap’ın oturduğu tezgâha yaklaştı. ​“Konuşmalıyız,” dedi Ege, sesi alçak ama tehditkârdı. ​Hasan Usta, tezgâhın arkasından sessizce çıktı. Ege’ye bakışında, bir dağ asaletinin sakin öfkesi vardı. ​“Serap’ın izinli zamanı değil delikanlı. Ne istiyorsan, benden iste.” ​Ege, küçümseyici bir ifadeyle gülümsedi. “Sen karışma ihtiyar. Bu, benim ve Serap’ın özel meselesi. Bizim aramızda bir geçmiş var.” ​Hasan Usta, Ege’nin omuzlarına dokunup, onu köşedeki, çay ocağının loş, penceresiz arka odasına doğru yönlendirdi. Serap, içeride kalbine inen o keskin acıyla bekliyordu. Ege'nin o sözü—"özel mesele"— Serap'a ait tek bir şeyin bile kalmadığı, bedeninin nasıl bir takas aracı olarak kullanıldığı o ilk geceyi hatırlattı. Ege'nin ilk ve sonraki sahipliği... Bu utanç, onun yüzünde bir maskeydi. ​Hasan Usta, Serap’ın odaya girmesi için başıyla işaret etti. ​Oda, yüzleşmenin sahnesiydi. ​“Serap,” dedi Ege, sesinde yalvarma ve otorite arasında gidip gelen tuhaf bir karışım vardı. “Ben sensiz yapamıyorum. O lanet yer sensiz ruhsuz. Geri gel. İstediğin parayı veririm. Söz veriyorum, o tarz şeyler bir daha olmayacak.” ​Serap, derin bir nefes aldı. Gözleri, Ege’nin sarsılmış yüzüne kilitlendi. ​Serap: “Senin bana vereceğin para, benim o adama satıldığım gecenin bedeliydi Ege. Sen, beni bir eşya gibi alıp, daha sonra daha değerli bir eşya gibi sundun. Şimdi mi hatırladın benim değerimi?” ​Ege: (Yutkundu. İlk kez bir utanç kırıntısı hissetti.) “Öyle demek istemedim. Ben... Ben senin o masumiyetini özledim. O Doğu saflığını. Seninle bir hayat kurabiliriz. Temiz bir hayat. Bak, buraya geldim. Senin bu... çamur işinde kalmanı istemiyorum. Senin yerin burası değil.” ​Serap: “Benim yerim, onurumu bulduğum yerdir, Ege. Benim çamurum bu bulaşık suyu, senin ki ise ruhunda biriken. Sen benim bedenime ilk sahip olandın, o yüzden kendini sorumlu hissediyorsun belki de. Ama ben o utancı temizledim. Sen kendi kirini temizleyene kadar benim yanıma gelme. Çünkü ben artık senin sahipleneceğin o kırılgan kız değilim.” ​Hasan Usta: (Sakin bir sesle, Serap’ın elini tutarak) "Ege, sen Serap'ın geçmişisin. Geçmişin, onun geleceğini belirlemesine izin verme. Serap, artık benim kızımdır. Onun yolu, artık temizdir." ​Ege, Serap’ın gözlerindeki kararlılığa, Hasan Usta’nın sert, koruyucu duruşuna baktı. O, sadece bir kaybeden değildi; o, gerçek bir kayıp yaşamıştı. Serap’ın Doğudan getirdiği o otantik güzellik, Ege’nin kirli dünyası için çok fazlaydı. ​Ege, son bir kez Serap'ın yüzüne baktı, sanki o masumiyetin son izini hafızasına kazımak ister gibi. Konuşamadı. Sadece başını eğdi, hızla arkasını döndü ve kapıdan çıktı. ​Bu, Ege’nin son sahnesi değildi. Serap’ın hayatından çıkması kolay olmayacaktı, çünkü Ege’nin saplantısı şimdi derin bir pişmanlığa dönüşüyordu. ​Serap, yorgunlukla Hasan Usta'ya yaslandı. "Bitti mi Usta?" ​Hasan Usta, Serap’ın saçlarını okşadı. "Kızım," dedi. "Büyük bir savaşı kazandın. Şimdi dinlenme zamanı. Ama bil ki, o adam seni asla unutmayacak. Çünkü sen ona, kaybettiği şeyi hatırlattın."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD