Masumiyetin Bedeli
Ege, Serap’ın hediyesini geri çevirmesine öfkelenmekle kalmadı, bu cesareti kişisel bir hakaret olarak algıladı. Sadece velayeti almak değil, Serap’a ve onu destekleyen herkese ders vermek istiyordu. İlk hedefi, Serap’ın yeni kalkanı olan Demir oldu.
Leyla Öztürk’le yapılan toplantıdan iki gün sonra, Demir’in Anadolu yakasındaki en önemli inşaat şantiyesi, sabahın erken saatlerinde, resmi görevliler tarafından mühürlendi. Gerekçe: “Eksik ruhsat evrakı” ve “acil durum yönetmeliği ihlali.” Demir, evrakların tam olduğundan emindi. Bu, Ege’nin karanlık bağlantıları aracılığıyla yaptığı organize bir saldırıydı.
Demir, öfkeyle telefonla bağırıyordu. İşlerinin durması, sadece para kaybı değil, aynı zamanda itibar ve yüzlerce işçinin geleceği anlamına geliyordu.
Demir: (Telefonu kapatıp sertçe masaya vurdu) “Bu Ege’nin işi. Beni Serap’ın yanından çekmek istiyor. Maddi olarak çökertmeye çalışıyor.”
Serap’ın Vicdan Azabı
Serap, Karaköy’de Umut’u emzirirken, Demir’in gerginliğini hissetmişti. Demir, şantiyeden döndüğünde yüzü gergindi ama Serap’a belli etmemeye çalışıyordu. Serap, Umut’u nazikçe beşiğine bıraktı ve Demir’in yanına oturdu.
Serap: (Gözleri dolu dolu) “Demir… Duydum. Şantiye mühürlenmiş. Benim yüzümden mi? Ege seni hedef alıyor, değil mi?”
Demir: (Yorgun bir gülümsemeyle) “Benim iş hayatımda aksaklıklar olur, Serap Hanım. Endişelenmeyin. Halledeceğim.”
Serap: (Sesi titrek) “Hayır, halledemezsiniz! Bu, benim mücadelem, sizin değil! Ege, benim üzerimden size zarar veriyor. Lütfen… Bırakın bu işi. Avukat parasını ben bir şekilde bulurum. Siz… kendi hayatınızı, işinizi koruyun. Oğlumu korumak için, sizi kaybetmeyi göze alamam.”
Bu sözler, Demir’in kalbine bir hançer gibi saplandı. Serap’ın kendini feda etme eğilimi geri gelmişti. Demir, Serap’ın ellerini tuttu, gözleri kararlı ve ateşliydi.
Demir: “Serap Hanım, bu dakikadan itibaren bu savaşın adı: Bizim mücadelemiz! Siz beni korumaya çalışırken, Ege’nin istediğini yapıyorsunuz. O, beni sizden ayırarak, sizi savunmasız bırakmak istiyor. Benim işimi durdurabilir, ama kararlılığımı durduramaz.”
Demir: “Leyla Hanım’ı aradım. Bu, Ege’nin baskı ve yıldırma taktiklerinin kanıtı olarak davaya eklenecek. Ne kadar sert vurursa, mahkemede o kadar çok itibar kaybedecek. Bırakın vursun. Benim için bu, sadece beton ve demir meselesi değil, dürüstlük meselesidir.”
Serap, Demir’in bu sarsılmaz sadakati karşısında sessiz kaldı. Geri çekilmesini beklediği adam, cephede en ön safta duruyordu.
Leyla’nın Hamlesi ve Görünmez Tehdit
Leyla Öztürk, Ege’nin bu hareketini duyar duymaz, vakit kaybetmedi. Hızla mahkemeye bir ihtiyati tedbir talebi ve Ege Karay’ın müvekkillerine yönelik yürüttüğü sistematik taciz konusunda detaylı bir dilekçe sundu. Leyla, Ege’nin velayet talebini kendi gücünü istismar etmek için kullandığını kanıtlamaya çalışıyordu.
Leyla Öztürk: (Telefonda Demir’e) “Ege Bey, çok riskli oynuyor. Şantiyeyi mühürletmesi, Serap’ı tehdit ettiğini gösterir. Bu, onun karakterini ortaya koyan harika bir delildir. Ama dikkatli olun. Bir sonraki hamlesi size karşı fiziksel veya daha sinsi olabilir.”
Leyla’nın uyarısı kulaklarında çınlarken, Serap, çay ocağının nemli camından dışarı baktı. Yağmur hafifçe çiseliyordu. Caddenin karşısında, köşede, siyah bir araç park edilmişti. İçindeki gölge, Serap’ı sanki uzun süredir izliyormuş gibi hissettirdi.
Serap’ın kalbi hızlandı. Bu, Ege’nin adamlarıydı. Onlar artık sadece maddi değil, fiziksel bir tehdit olarak da oradaydılar.
Gecenin Karanlığında Yakalanış
Hasan Usta, dükkanı kapattıktan sonra, Serap ve Demir Umut'u beşiğinde uyutmuşlardı. Sessiz, gergin bir akşam yemeği yiyorlardı. Kapının sertçe çalınması, ikisini de yerinden sıçrattı.
Demir hızla kapıya yürüdü. Kapıyı açtığında, karşısında ne Ege ne de adamları vardı. Karşısında, tanımadığı, resmi üniformalı iki kişi duruyordu.
Polis: “Demir Yılmaz mı? Hakkınızda şikayet var. Serap Kaya isimli şahsın, reşit olmayan çocuğunun bulunduğu iş yerinde, izinsiz ve rahatsız edici bir şekilde bulunduğunuz iddia ediliyor. Ayrıca, müvekkil Ege Karay’a yönelik tehdit iddiasıyla ifadenize başvurulacaktır.”
Bu, Ege’nin en sinsi hamlesiydi: Hukuku, karakolu ve bürokrasiyi kullanarak Demir’i suçlu göstermek. Demir, şaşkınlıkla Serap’a baktı.
Serap: (Demir’in arkasından fısıldayarak) “Demir Bey, gitmeyin! Bu bir tuzak!”
Demir: (Sakinliğini koruyarak) “Gitmeliyim, Serap Hanım. Korkak olmadığımı göstermeliyiz.” Demir, Serap’a döndü, Umut’un olduğu odayı işaret etti. “Oğlumuza sahip çıkın. Ben geleceğim. Leyla Hanım’ı arayın.”
Demir, Serap’a son bir kez güven veren bir bakış attı ve polislerle birlikte Karaköy’ün karanlık sokaklarında kayboldu. Serap, kapının eşiğinde, titreyen elleriyle telefonu tutarak, Demir'in hayatını ve Umut'un geleceğini kurtarmak için tek umudu olan Leyla Öztürk'ü aramaya çalışıyordu. Karanlık ve Işık arasındaki savaş, artık Demir'in hürriyeti için verilen bir savaşa dönüşmüştü.
Demir, karakoldaki bu tuzaktan Leyla'nın yardımıyla kurtulabilecek mi? Ege'nin bu son hamlesi, mahkeme önünde Serap ve Demir'in davasına ne kadar zarar verecek?