Karaköy’de Uzayan Gece
Serap, Demir’in götürülüşünün ardından kapıyı hızla kapattı ve sürgüledi. Elleri, panikten soğuk ve titrek durumdaydı. Gözleri, uyuyan Umut’un beşiğine kilitlenmişti. Bu, Ege’nin bir sonraki hamlesiydi: Demir’i kriminalize etmek ve Serap’ın destek ağını koparmak.
Telefonu eline alıp Leyla Öztürk’ü aradı. Leyla’nın sesi gece yarısı için şaşırtıcı derecede uyanık ve kararlıydı.
Serap: (Neredeyse hıçkırarak) “Leyla Hanım, Demir Bey’i götürdüler! Şikayetçi Ege! Benim yanımda bulunduğu, rahatsızlık verdiği söylenmiş. Bu bir tuzak!”
Leyla Öztürk: (Hızla emirler vererek) “Sakin olun Serap Hanım. Bu, beklediğim bir taktikti. Ege, polisi ve bürokrasiyi kullanıyor. Amacı sadece korkutmak ve Demir’in sicilinde bir leke oluşturup mahkemede kullanmak. Bana karakolun adını verin. Hemen yola çıkıyorum. Kapıyı kimseye açmayın, Ege’nin hamleleri daha sinsi hale gelebilir.”
Telefonu kapattıktan sonra Serap, çay ocağının loş ışığında tek başına kaldı. Her dakika bir saat gibi uzuyor, dışarıdaki yağmurun sesi bile bir tehdit gibi geliyordu. Umut’un nefes alış verişini dinleyerek, Demir’in neden bu kadar büyük bir riski aldığını yeniden düşündü. Bu fedakârlığın bedeli çok ağırdı ve Serap, Demir’i bu savaştan çekip çıkarmadığı için kendini suçluyordu.
Karakolda Hukukun Çatışması
Demir, Ege’nin organize ettiği bu yasal tuzağın tam ortasındaydı. Karakoldaki ifade verme süreci, Ege’nin avukatı Levent’in hazırladığı, yalanlarla dolu şikayet dilekçesi üzerinden ilerliyordu.
Polis Memuru: “Şikayetçi, Serap Karay’ı taciz ettiğinizi ve velayet altındaki çocuğun bulunduğu ortamda huzur bozucu davranışlarda bulunduğunuzu iddia ediyor. Hatta daha önce de tehdit içeren konuşmalarınız olmuş.”
Demir: (Soğukkanlılığını koruyarak) “Bunların hepsi yalan. Ben Serap Hanım’a sadece destek oluyorum. Karaköy’deki çay ocağı, benim de düzenli müşterim ve oradaki varlığım tamamen Serap Hanım’ın rızasıyladır. Tehdit ettiğim tek kişi Ege Karay’dır ve bu tehdit sadece dürüstlük ve hukuka saygı çerçevesinde yapılmıştır.”
Tam o anda, karakol kapısı hızla açıldı ve Leyla Öztürk, içeriye fırtına gibi girdi. Leyla’nın duruşu, tecrübeli bir avukatın soğuk ve tartışılmaz otoritesini taşıyordu.
Leyla Öztürk: (Sesi yüksek ve net) “Ben Demir Yılmaz’ın ve aynı zamanda müvekkilim Serap Kaya'nın avukatıyım. Müvekkilimin haksız yere tutulduğunu ve bu şikayetin, devam eden velayet davasında Ege Karay tarafından bir yıldırma taktiği olarak kullanıldığını bildiriyorum. Şikayetçinin iddiaları temelsizdir ve müvekkilim Serap Kaya, Demir Yılmaz’ın aleyhine herhangi bir şikayette bulunmamıştır. Aksine, Demir Yılmaz, kendisinin ve çocuğunun en büyük destekçisidir.”
Leyla, gerekli hukuki itirazları saniyeler içinde masaya koydu. Ege’nin kurduğu bu ucuz tuzak, Leyla’nın keskin zekası ve anında müdahalesi sayesinde etkisiz hale geldi. Karakol memurları, davanın hassasiyetini ve Ege’nin itibarını biliyorlardı, ancak Leyla’nın sunduğu hukuki zemin tartışılmazdı. Demir, şafak sökmeden serbest bırakıldı.
Şafakta Gelen Güven
Demir, serbest bırakıldıktan sonra Leyla’ya teşekkür edip hızla Karaköy’e döndü. Çay ocağının kapısı hâlâ kilitliydi. Kapıyı tıklattığında, Serap’ın yorgun ama uyanık yüzünü gördü.
Serap, Demir’in kapıdan girdiğini görünce, içindeki tüm korkunun ağırlığı omuzlarından kaydı. Sözsüz bir rahatlama anıydı. Serap, hızla Demir’e sarıldı. Bu sarılışta ne romantizm ne de bir çıkar vardı; sadece iki savaş arkadaşının birbirine duyduğu derin güven ve minnet vardı.
Serap: (Gözyaşları içinde) “Çok korktum… Senin de başını belaya soktum. Affet beni.”
Demir: (Serap’ın saçını okşayarak) “Sakın. Sakın bir daha böyle bir şey söylemeyin. Başım belaya girse de, sizin için ve Umut’un hak ettiği dürüst gelecek için buna değer.”
Demir, çay ocağının tezgahına oturdu, yorgun ama ruhu dinçti.
Demir: “Leyla Hanım bu hamlenin Ege’ye pahalıya patlayacağını söyledi. Mahkeme, Ege’nin bu tür ucuz, manipülatif yöntemleri kullandığını gördü. Hatta Leyla Hanım, bunun velayet davasında bizim lehimize kullanılabilecek, Ege’nin karakterini gösteren güçlü bir kanıt olduğunu düşünüyor.”
Serap, Demir’in elini sımsıkı tuttu. O gece, Demir’in işini kaybetme riski ve karakolda geçen saatler, Serap’ın kalbindeki son şüphe kırıntısını da silip süpürmüştü. Demir, onun için artık sadece bir destek değil, Ege’nin karanlığına karşı dimdik duran, tartışılmaz bir ışıktı.
Serap: “Şimdi ne olacak? Ege’nin bir sonraki hamlesi ne olur?”
Demir, kapıdan içeri sızan ilk şafak ışığına baktı.
Demir: “Ege, köşeye sıkıştığını hissettiğinde daha da tehlikeli olur. Artık biliyor ki, bizi yasal yollarla ayıramaz. Şimdi, muhtemelen şahsi ve açık bir saldırıya geçecektir. Sadece bizi değil, çevremizdeki herkesi hedef alacaktır.”
Serap ve Demir, ilk mahkeme duruşmasından önceki bu son sessizliği, yaklaşan büyük fırtınanın habercisi olarak kabul ettiler. Ege, en büyük silahı olan parayı ve etkiyi kullandı, ama karşılığında Leyla’nın hukuki zekası ve Demir’in sarsılmaz sadakati ile yüzleşti. Bu, sadece bir velayet davası değil, para ve ahlakın son çatışmasıydı.
Ege'nin şahsi ve açık saldırısı ne olacak? Mahkeme duruşması yaklaşıyor, Serap ve Demir'in hayatını daha fazla tehlikeye atacak bir şey yapacak mı?