3. BİRİCİK

1369 Words
‘’Geçti bir tanem.’’ derken küçük tüylü köpeğe yaptığı aşı iğnesini kenardaki kutuya bıraktı ve başını okşayıp, öptü. Köpeği sahibine verip gönderdiğinde gelen papağanla ilgilendi. Hava kararana kadar baktığı hayvanların ardından kliniğini kapatıp montuna sıkıca sarılarak saatinde derse yetişebilmek için koştur koştur dans okuluna geldi. ‘’Geç kaldın hızlıca hazırlan.’’ diyen hocasıyla soyunma odasına gidip üzerini değişerek geri geldi. Kendisi dışında herkes hazır bekliyordu. Yerine geçtiğinde Kumru, ‘’Hayvanlarını bırakıp gelemedin değil mi?’’ dedi gülerek. ‘’Orası benim işyerim para kazanamazsam kredi borcumu ödeyemem.’’ demişti Biricik gülerek. ‘’Başlıyoruz.’’ diyen hocalarıyla hareketli müzik yükseldi ve öğrendikleri hareketleri yapmaya başladılar. ‘’Neden Hip Hop yerine tango kursuna gitmedik ki?’’ diyerek Kumru biraz dert yandı. ‘’En azından böyle nefes nefese kalmazdık.’’ ‘’Bence çok eğlenceli.’’ diyen Biricik öğrendiği hareketleri yaparken yüzünde geniş bir gülümseme vardı. Bir saat aralıksız dans ettikten sonra dersleri bitmişti ve her yanından terler süzülüyordu. ‘’Yoruldum.’’ dediğinde havlusuyla açıktaki ensesini, kollarını sildi. ‘’Eve mi gideceksin? Çocuklarla canlı müziğe akacağız gelsene.’’ Kumru’ya hayır anlamında başını salladı. ‘’Annem arayıp nerede kaldın diye sorguya çekmeden eve döneyim.’’ Arkadaşı burun kıvırmıştı. ‘’Aman Cavidan teyzede çok sıkıyor. Ne oluyor sanki dışarıda arkadaşlarınla oturup eğlenince!’’ Biricik gülmüştü. ‘’Annem için bütün erkekler benim başıma bela olmak için sırada bekliyor.’’ ‘’Bence seni okutup, çalışmana izin vermesi bile onun için büyük bir adım. Kendi gibi eve hapsedip, dışarı çıkarken kara çarşafa sarmadığına şükret.’’ ‘’Çarşafı inancından giyiyor o kadarına laf etme.’’ diyen Biricik montunun fermuarını çekti. ‘’Hadi görüşürüz.’’ Arkadaşına el sallayıp dans okulundan çıktı ve dolmuşa binip eve geldi. ‘’Ben geldim!’’ diye bağırdığında annesi mutfaktan çıktı. ‘’Hoş geldin kızım geç kaldın.’’ ‘’Bugün kurs vardı ya anne sabah söylemiştim.’’ Yanına gidip yanağından öptü. ‘’Nefesini ver.’’ diyen annesiyle bıkkın hâlde iç çekip yüzüne hohladı. ‘’Dışarıda herhangi bir mekana gitmedim ve aynı şekilde içmedim anne kliniği kapattım, dans okuluna gittim ve eve geldim.’’ ‘’Tamam tamam inandım.’’ Cavidan Hanım kızının saçlarını okşadı. ‘’İnsanlar kötü kızım kendine dikkat etmezsen sonra acısını çekersin. Hadi git üzerini değiş ben sofrayı hazırlayayım.’’ Biricik banyoya girdiğinde kıyafetlerini çıkarıp suyun altına girdi. Çocukluğundan beri annesinin baskısı altında büyümüştü ve bu durum artık yormaya başlamıştı. Onu giyme, buraya gitme, erkeklerle konuşma… Annesine saygı duymaya çalışıyordu ama bazen dayanmakta zorlanıyordu. Annesi kendi halinde biriydi. Evden dışarı zorunlu kalmadıkça çıkmayan, çıktığında da kara çarşaf giyen, birkaç kişi dışında kimseyle konuşmayan bir kadındı. Kendisinin de öyle olmasını istiyordu. Kimseyle arkadaşlık yapmasın, dışarıda gezmesin ve sadece evde otursun. Bedeninde akan sabun kalıntılarından kurtulup kurulandı ve üzerini giyip annesinin yanına gitti. Yemek yerken her zamanki alışkanlıkla gün içinde neler yaptığını anlatıyordu. ‘’Kazandığın para kredi borcunu ödemeye yetecek mi?’’ diye sordu Cavidan Hanım. Yıllarca kızını büyütmek için çalışsa da sigortasız çalıştığı için emekli olamamıştı ve kızına yardım edebileceği geliri yoktu. Biricik kendi işyerini açtıktan sonra annesinin daha fazla çalışmasını istememişti ve şimdi ikisine de o bakıyordu. ‘’Yeter anne.’’ dedi rahatlıkla. ‘’Borçtan dolayı bizim elimizde çok para kalmaz ama olsun idare ederiz.’’ ‘’Ederiz tabii kızım.’’ Yemek yedikten sonra bulaşıkları beraber yıkadılar. Birer kahve yapıp televizyonda açtıkları diziyi izlemeye başladılar. Biricik, annesinin dizine yattığında televizyondaki dizide babasıyla el ele duran çocuğa bakıyordu. ‘’Bana babamı anlatır mısın?’’ dedi içindeki alevleri yükselen özlem volkanının verdiği hislerle. Cavidan Hanım derin bir nefes alıp kızının saçlarını okşadı. Yıllardır ezberleyip anlattığı yalanı bir kez daha dile getirdi. ‘’Baban dünyada gördüğüm en iyi adamdı.’’ ‘’Lunaparkta tanışmıştınız değil mi?’’ diye sordu Biricik. ‘’Evet, hız treni arızalanmıştı ve havada mahsur kalmıştık sonra yardım için birileri gelmişti. Baban da hemen arka tarafımda oturuyordu. Korktuğum için teselli edip cesaret vermişti öyle tanışmıştık.’’ Sustuğunda içinde yanan acı korla gözünde beliren yaşı kızına fark ettirmeden sildi. ‘’Sonra sevgili olduk. Beraber mutluyduk ama bir trafik kazası geçirdi ve o kazada öldü. Baban öldükten sonra sana hamile olduğumu öğrendim. Ailesi varlıklı insanlardı ve seni benden almalarından korktuğum için bende kaçtım.’’ ‘’Bu yüzden mi nüfusum süt teyzemin üzerine?’’ ‘’Evet seni öğrenmesinler diye.’’ Biricik yattığı dizde biraz yan dönüp annesinin yüzüne baktı. ‘’Babamla tanıştığında da kara çarşaf giyiyor muydun? Yani evlenmeden bana hamile kalmışsın ya o zaman da böyleysen…’’ Annesi sormak istediğini anlamıştı. Yaptığıyla, kızına anlattığının arasındaki tutarsızlığın farkındaydı. ‘’Hayır giymiyordum. Seni doğurduğum için hiçbir zaman pişman olmadım ama evlenmeden önce biriyle beraber olmam yanlıştı. Beni örnek alıp sakın bu yanlışa düşme.’’ ‘’Yapmam.’’ dedi Biricik gülerek. ‘’Ama bir gün senin babama aşık olduğun gibi bende birine aşık olmak isterim.’’ ‘’Sevgili gibi bir durum istemiyorum küçük hanım.’’ diyen annesi burnuna vurmuştu. ‘’Erkeklerden arkadaş olmaz anne sözü dinle. Evlenebileceğin adam gibi biri varsa da zaten elini eline sürmeden önce evlenmek ister.’’ ‘’Biliyorum sürekli aynı şeyleri söylüyorsun.’’ Biricik’in sesi biraz sitemli çıkmıştı. Annesi fark etse de karşılık vermemişti. Gece yattıklarında Cavidan Hanım odasında aynanın karşısına geçti. Çıkardığı kıyafetiyle eli memesine uzandı ve yavaşça sertliğin üzerinde gezindi. Öncekine göre biraz daha büyümüş gibiydi. Kazağını geri giydiğinde gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. Aylardır durumunun farkındaydı ama hastaneye gidemiyordu. Yıllardır kimlik kartını bir kez olsun kullanmamıştı. Doğumunu bile evde yanına sığındığı arkadaşının süt teyzesi yaptırmıştı. Evden dışarı çıktığında yüzü görünmesin diye kara çarşafla geziyordu. Elinden gelen her türlü önlemi alıyordu. Ölecek olsa da bu riske giremezdi. Umur’un hâlâ peşinde olup olmadığını bilmiyordu. Vazgeçmediyse öyle bir adama kızını veremezdi. Gözlerinden akan yaşları sildiğinde düşünmemeye çalışarak yatağa girdi. ~~~~ ‘’Ne yaptınız?’’ diye soran genç adam yaktığı sigaranın dumanını havaya savurdu. ‘’Tamamdır patron üç farklı teslimata da engel olduk ve mallara el koyduk. Bu onu toparlamakta zorlanacağı büyük zarara soktu.’’ ‘’Aferin gidin biraz dinlenin.’’ diyerek adamını yanından gönderdi. Biten sigarasının üzerine bir sigara daha yaktığında içeri girenle oturduğu yerden kalkıp sigarasını söndürdü. ‘’Hoş geldin baba.’’ dedi. ‘’Gelmeni beklemiyordum.’’ ‘’Kendi oğlumun evine gelirken haber verip, izin mi alayım?’’ diyen Reha Bey gülmüştü. ‘’Estağfurullah ne izni baba.’’ Beraber deri koltuklarda karşılıklı oturduklarında Akın, çalışana seslenip birer kahve getirmesini söyledi. ‘’Yaptığını duydum. Umur şu an kudurmuş köpek gibi etrafta mallarına kimin el koyduğunu arıyor.’’ Genç adamın yüzünde beliren gülümseme alaycıydı ama bakışları ölüm karasındaydı. ‘’Ben daha yeni başladım. Ölmek için ayaklarıma kapanıp yalvaracak.’’ ‘’İstediğini yap ama intikam hırsına kapılıp olmayacak yollara girip kendini de belaya sürükleme.’’ ‘’Kendi oğluna güvenmiyor musun?’’ Reha Bey, elleriyle büyüttüğü adama baktı. ‘’Güveniyorum ve yapabileceklerini biliyorum beni de bu korkutuyor.’’ İç çektiğinde gelen kahvesini yudumladı. ‘’Ogün’ün yaptığını duydun mu?’’ ‘’Duydum yapma dedim ama beni dinlemeyeceğini biliyorsun.’’ Akın, Ogün ile çocukluğundan beri kavga ederek büyümüştü. Kavganın sebebi yoktu, aralarında geçen bir sorun olmamıştı ama ne anlaşmazlıkları bitmişti ne de o sonsuz tartışmaları. ‘’Uzaktan takip ettirip olacakları önlemeye çalışıyorum ama senin elin kolun benden daha uzun gözünü üzerinden ayırma. Senden büyük olan O ama sen ona ağabeylik yap olur mu?’’ ‘’Adamım peşinde ters bir durum olursa devreye girerim.’’ dedi Akın. Reha Bey, Akın’ı büyütürken güçlü biri olarak büyütmeye çalışmıştı ama bu kadar güçleneceğini kendi bile öngörememişti. Ne kadar bu işlerin içinde olsa da kendisi adım atarken üç kez düşünürdü çünkü koruması gereken bir ailesi vardı ama Akın için öyle değildi. Onu hayatta tutan tek şey intikam isteğiydi ve bu karanlık dünyadaki insanların cesaret edip atamayacağı adımları atıyordu. Bir insanın kaybedecek hiçbir şeyi kalmamışsa yapacaklarının da sınırı olmuyordu. Babasını gönderdikten sonra biraz uyuyabilmek için yatmıştı. Uykuya daldığında sıkıştığı küçük yerde nefes almakta zorlanıyordu. Patlayan silah sesleri etrafında yankılanırken annesinin çığlığını duyuyor, babasının yerde kanlar içindeki bedenini görüyordu. Annesinin attığı son çığlıkla yattığı yerden fırlayarak uyandı. Her yanından süzülen terler sadece bedenini değil yatağı da ıslatmıştı. Uykusunda gözlerinden akan yaşları hızlıca sildi. Tekrar uyuyamayacağını bildiği için tamamen kalkıp çekmecesinin kilidini açtı ve içindekileri çıkardı. Eski fotoğraflara bakarken geçmişin acısı kalbini kavuruyordu. Annesiyle ve babasıyla çekilmiş fotoğraflarının hepsinde yüzü gülüyordu. Zaten en son onlarla gülmüştü. Fotoğrafı diğer fotoğrafla yer değiştirdiğinde teyzesiyle olan fotoğrafını gördü. Saati umursamadan adamını aradı. ‘’Buyur patron.’’ diyen adamın sesi uykulu geliyordu. ‘’Size söylediğim kadının hâlâ izini bulamadınız mı?’’ ‘’Maalesef patron adına olan son kayıt yirmi dört yıl öncesine ait bir hastane kaydı. Anne babası ölmüş, ulaştığımız birkaç akrabası var ama onlarda bilmiyorlar ve bilmedikleri konusunda yalan söylemediklerine eminiz. Zamanında bir olay yaşanmış anne babası evlatlıktan reddetmiş sonrasında bir daha kimse haber alamamış.’’ ‘’Ne yapın edin bana o kadının ve doğurmuşsa çocuğunun ya ölüsünü ya dirisini bulun.’’ diyerek telefonu kapattı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD