2. ÖĞRET BANA

1381 Words
Ayfer, arkadaşını alıp hastaneye geldiğinde kendilerini takip edenlerden bihaberdi. Umur ilk günden beri Cavidan’a kafayı takmıştı ve uzaktan gözetliyordu. Polise yapılan şikayeti ortadan kaldırdıktan sonra adamını göndermiş her hareketini rapor geçmesini istemişti ve o günden sonra ilk defa evden çıkıyordu. Genç kız, doktor muayene ederken kalbindeki korku fırtınasını dindiremiyordu. Bedeninde gezen dudakları hatırlıyordu ve canını yakan sert elleri. İçinde acı vererek hareket eden adamı unutmak istiyordu ama yapamıyordu. Muayene bittiğinde yattığı jinekolojik masadan hızlıca kalkıp üzerini giydi. Şu an ayakta durmasını sağlayan tek şey arkadaşının varlığıydı. Anne babası bile bir kez olsun dinlememiş, yüzüne bakmamış, dayak atıp, evden kovmuştu. Doktorun, “Hamilesiniz.” dediğini duymuştu ama inanmakta zorluk çekiyordu. Her söz kulaklarında çınlıyordu. O adamın çocuğu karnında mı büyüyordu? Eli bir kiri silip kurtulacakmış gibi karnına gitmişti. Ayfer yaptığını fark edince arkadaşının elini tutup engel oldu. “Doktor Hanım, plansız bir gebelikti ve kardeşim muhtemelen kürtaj olacak. Biz aramızda konuşup tekrar geliriz.” diyerek Cavidan’ı alıp poliklinikten çıktı. Lavaboya götürdüğünde genç kızın elini yüzünü yıkadı. “Beraber halledeceğiz.” dedi. Cavidan hâlâ karnını siliyordu. “Yalvarırım temizle benden bu kiri.” dediğinde gecelerindeki kabuslar dışında bu ilk konuşmasıydı. “Bana bak!” diyen Ayfer, arkadaşının gözlerine bakması için zorladı. “O kir değil sadece masum bir bebek. Ne hissettiğini anlıyorum ama sakın kir olarak görme ve kendini zorunlu hissetme randevu alırız kürtaj olursun.” Genç kız tamam anlamında başını salladı. Gözlerinden hiç durmadan yaşlar akıyordu. Ayfer, Cavidan’ı sakinleştirene kadar Umur olan biteni öğrenmişti ve çocuğu için hastaneye gelmişti. Lavabodan çıkan Ayfer, Umur’u fark etti. Cavidan'ı elinden tutup çekiştirerek yangın merdiveninin olduğu yere girdi. “Umur burada.” dediğinde Cavidan korkudan titremeye başlamıştı. Elleri karnına gitti. Biraz önce kir diyerek kurtulmak istediği bebeği için bu defa, “Vermem, bebeğimi o adama vermem.” diyerek tekrar ağlamaya başlamıştı. “Benimle gel.” Ayfer yangın merdivenlerinden genç kızla beraber inip hastanenin çıkışına ilerledi ve bulduğu ilk taksiye bindi. Otogara geldiğinde aldığı otobüs biletini ve çantasındaki bütün nakit parayı arkadaşına verdi. “Umur hastaneye geldiyse hamile olduğunu öğrenmiş, çocuğunu istiyor demektir. Çocukken evimize gelen bir teyzem vardı hatırlıyor musun? Süt teyzem derdim annemin süt annesinin kızıydı.” “Hatırladım.” dedi Cavidan. “Onun yaşadığı yeri biliyorsun oraya git, olanları anlat, sana sahip çıkar ve saklar ama aldığım otobüs bileti farklı bir şehre gidiyor sen yolda in otogara girip adına bilet kestirmeden o tarafa giden otobüse yol üstünde bin.” Cavidan tamam anlamında başını salladı. Ayfer konuşmaya devam etti. “Ne olursa olsun telefon kullanma, kimlik kartını kullanma yoksa izini bulur. Bu adamın belli yapabileceklerinin sınırı yok kendini korumalısın ve gözlerden uzak olmalısın. Eğer, bebeğini doğurmaya karar verirsen sakın kimliğini kendi nüfusuna yazdırma.” Arkadaşına sıkıca sarıldı. “Kendine çok iyi bak canım kardeşim.” Cavidan sarılışına karşılık verdi. “Teşekkür ederim kardeşim.” Vedalaştıktan sonra Cavidan otobüse binip yola çıktığında Ayfer evine dönmüştü. Umur iki gün boyunca delirmiş hâlde her yerde Cavidan'ı aramıştı ama genç kızın izini bulamamıştı. Her şeye gücü yeterken tek başına kaçan birini bulamamak iyice delirmesine sebep olmuştu. Bütün öfkesiyle İnanç'ın evine geldiğinde İnanç, akşam yemeğine davet ettiği Reha’yı bekliyordu. Bahçeye giren arabaların kime ait olduğunu fark etmişti. “Ayfer, Akın.” dedi telaşla. Oğluyla karısı geldiğinde Akın’ı kucaklayıp salonun köşesinde evin dekorasyonuna eşlik eden antika sandığın içine koydu. “Seninle bir oyun oynayacağız oğlum.” dedi içindeki korkuyu saklamaya çalışırken. “Ne duyarsan duy, ne görürsen gör buradan çıkmayacaksın ve asla konuşup, bağırmayacaksın anlaştık mı?” Akın tamam anlamında başını salladı. Ayfer oğlunun yanaklarından öptü. “Babanı dinle ve sakın burada olduğunu belli etme.” Sandığın kapağını kapattıklarında İnanç eski kilidi kilitleyip anahtarı cebine koydu. Umur’un gelmesini Cavidan gittiği günden beri bekliyorlardı ve geldiğinde ne olacağını tahmin edemiyorlardı. Tecavüz edecek kadar kötü olan biri kendilerine ne yapardı? Kaçıp gitmeyi de düşünmüşlerdi ama nereye kadar saklanacaklardı? “İnanç!” diye bağıran Umur kapıya tekme atıp açarak içeri girdi. İki adam göz göze geldiğinde Umur umursamadan doğrudan Ayfer’in üzerine yürüdü. “Cavidan nerede?” “Bilmiyorum.” dedi genç kız. İnanç araya girdi. “Karımdan uzak dur.” Umur’un silahı eline geçtiğinde ikisine doğrulttu. Adamları evin her yanını sarmıştı. “Çocuğumu bırakmam, bana yerini söylemezseniz ikinizinde buradan ölüsü çıkar.” Akın, babasının kilitlediği sandıkta küçük bedeniyle sıkışmış hâlde tahtaların arasındaki boşluktan yaşananları görüyordu. “Bilmiyoruz sadece kaçması için para verdim ama nereye gittiğini özellikle sormadım.” Ayfer konuşmasıyla yüzüne inen tokatla yere savruldu. İnanç, Umur’un üzerine yürüdüğünde patlayan silahla yere düştü. Karnından yayılan kırmızılık yeri boyuyordu. “İnanç!” diye çığlık atan genç kız kocasına uzandı ama Umur saçlarından kavrayıp geri çekti. “Kocana iyi bak!” diye bağırdı. “Cavidan'ın yerini söylemezsen bir dahaki kurşunu kafasına sıkacağım.” Ayfer gözyaşları içinde kocasına bakıyordu. İnanç acı için başını hayır anlamında salladı. Olanlar için kendisini suçlarken hayatı için Cavidan'ı bir kez daha ateşe atmayacaktı. Umur ikinci bir uyarı yapmadan yerdeki adamın kafasına ateş etmiş hayatını sonlandırmıştı. Ayfer'in attığı çığlık bütün evi sararken Akın olduğu yerde babasını kanlar içinde görüyor annesinin bağırmasını duyuyordu. “Söylüyor musun yoksa seni de kocanın yanına göndereyim mi?” “Lanet adam.” diye bağıran genç kız saçlarını kavrayan ele tırnaklarını geçirdiğinde gelen darbeyle kocasının üzerine savruldu. “Söyle!” diye bağırdı Umur bütün gücüyle. Ayfer bağırmayı umursamadan kocasına bakıyordu. “Gözlerini aç.” diyordu ama işe yaramıyordu. Umur cevap alamayacağını fark ettiğinde silahını bir kez daha ateşledi. Genç kızın yaralı bedeni kocasının üzerine düştü. Ölmemişti ama ölmek üzereydi. Öfkesi dinmeyen adam, “Bana oğlunu bulun.” diye bağırdı. Adamları evin içini talan ederken bahçedeki adamlardan biri eve girdi. “Patron gelenler var.” “Gidiyoruz.” deyip çocuktan vazgeçti. Daha sonra nerede olduğunu bulurdu. Reha geldiğinde evin dışındaki birkaç korumayı ölmüş hâlde bulmuştu. Silahını çıkarıp eve ilerledi. Kapı açıktı. “Tetikte olun.” diyerek yanında gelen iki adamına seslendi. Eve girdiğinde dağınıklığı gördü ve salonda yerde yatan kanlar içindeki bedenleri. “İnanç, yenge!” diyerek koşar adım yanlarına gitti. Ayfer’i yüzüstü yattığı yerde çevirdiğinde genç kız zorlukla nefes alıyordu. Reha’yı bulanıklığı ardında görmüştü. Son kelimeleri, “Umur, sandık.” oldu ve açık gözleri bütün canlılığını yitirdi. “Allah'ın belası adam.” Reha ayağa kalktı. “Evi arayın, çocuğu bulun.” diyerek adamlarına bağırdı. “Sana o adamdan uzak dur demiştim. Yaktın kendini de, karını da, çocuğunu da.” Etrafına bakınırken, “Akın!” diye seslendi ama karşılığını alamadı. Karanlık dünyasında kendisine gerçek bir dost olmuştu İnanç. Tabii gerçekte yaptığı işleri ona hiç anlatmamıştı çünkü anlatırsa kendi dürüstlüğüyle dostluğuna karşılık vermeyeceğini biliyordu. “Neredesin oğlum?” derken Ayfer’in sandık dediğini hatırladı. Köşedeki eski sandığa gidip silahının kabzasıyla kilidi kolayca kırdı. Kapağı açtığında korkmuş hâldeki çocuğu buldu. Gözleri kocaman açılmış annesiyle babasının olduğu yere bakıyor ve tepki vermiyordu. “Akın, oğlum bana bak.” diye defalarca seslendi ama karşılık alamadı. Küçük çocuğu kucaklayıp daha fazla görmesin diye gözlerini kapatarak salondan çıkardı. Adamını yanına çağırdı. “Burada bizden iz bırakmayın ama geri kalana dokunmayın. Umur belası bir yerde geri gelecektir. Çocuğun bende olduğunu anlarsa kapımıza dayanır. Anladınız mı?” “Anladık patron.” dedi adamı. Güçsüz değildi ama Umur gibi bir adamla baş edecek kadar güçlü de değildi. Akın’ı kendi evine getirdiğinde karısıyla beraber ilgilenmişti ama ne yaparlarsa yapsınlar küçük çocuğu kendine getirmeyi başaramamışlardı. Geçen günlerde Reha uzaktan olan biteni takip edip biraz müdahale de bulunmuştu. Umur bir süre Akın’ı aramış en sonunda bırakılan yalan kanıtlardan başka bir çocuğun cesedinin Akın’a ait olduğuna inanmıştı. Reha bununla yetinmeyip küçük çocuğa yeniden kimlik çıkartıp kendi nüfusuna almış ve türlü bağlantılarla kayıtlarda öz oğlu gibi göstermişti. Dostundan kalan emanete bu şekilde sahip çıkmaya ve onu korumaya çalışıyordu. Geçen üç ayın sonunda küçük çocuğun odasından çıkan psikolog olumsuz anlamda başını salladı. “Ne yaparsam yapayım dönüş alamıyorum.” demiş ve gitmişti. Akın’ın odasına gidecekken kendi oğlu geldi. “Neden bizimle kalıyor?” diye sorduğunda sesinden kıskançlığı anlaşılıyordu. Reha, oğlunu kucağına aldı. “O senin kardeşin bu yüzden burada bizimle kalacak.” Oğlunu karısına verdikten sonra Akın’ın yanına girdi. Yatağında her zamanki gibi hareketsiz oturuyordu. Yanına oturduğunda, “Ailene yapılanın cezasını vermek ister misin?” diye sordu. Küçük çocuk geçen aylar sonrasında ilk defa tepki verip yanındakiyle göz kontağı kurdu. Reha doğru yolda olduğuna inanmıştı ve silahını çıkarıp ortaya koymuştu. “İntikamını almak istiyorsan benimle konuşmalısın ve sonra çok çalışıp çok güçlü olmalısın. Eğer ailene bunu yapandan daha güçlü olamazsan cezasını veremezsin.” Küçük parmaklar silaha uzandı. “Öğret bana!” dediğinde sesi yaşından daha kararlıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD