9. TUTUKLANMA

1191 Words
Otel odasında getirilen yemeği yerken kapı sertçe vurulmuştu. Kenarda bekleyen adamına başıyla işaret verip kapıyı açmasını emretti. Kapı açıldığı anda içeri giren polis ekibi, ‘’Umur Başar.’’ diyerek yemeğini yiyen adama baktı. ‘’Benim!’’ diyen Umur Bey kendinden emindi. ‘’Tutuklusunuz!’’ Polis memurları kelepçeyle yaklaşırken adamları engel olmak için öne çıktı. Umur Bey elini kaldırıp karışmalarına izin vermedi. ‘’Tutuklanma sebebim ne?’’ diye sordu. ‘’Gidince öğrenirsiniz.’’ Umur Bey kelepçelenip götürülürken sebep her neyse kolayca halledebileceğini bildiğinden rahattı ama işler düşündüğü gibi gitmemişti. Karakola getirilir getirilmez oradan tekrar araca bindirilmiş ve ayarlanan hapishaneye götürülüp kalacağı hücreye sokulmuştu. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki ne itirazlarını duyurabilmişti ne de isteklerini. Üzerine kapanacak kapıyla, ‘’Avukatımla konuşmak istiyorum.’’ dedi sertçe. ‘’İsteğin reddedildi.’’ diyen memur hücrenin kapısını kapatıp kilitledi. İçeride yalnız kalan Umur Bey demir kapıya tekme attı. ‘’Belli tasmanızı tutan biri var.’’ diyerek bağırdı. ‘’Önünde sonunda kim olduğunu bulacağım ve benimle uğraşmanın cezasını keseceğim.’’ Kendisiyle kimin neden uğraştığını anlayamıyordu ve karşısına çıkan engellerle delirmek üzereydi. Batırılan işleri yüzünden büyük borca girmişti, borçlandığı adamlar ödemesi için sıkıştırıyordu, kızına tam ulaşmışken bu defa da sebepsizce ve usulsüzce hapsedilmişti. Burada kalacağı her saat, her gün kendi zararına işliyordu. Kenardaki yatağa oturduğunda sakinleşmeye çalışıyordu ama olmuyordu. Emrinde çalışan adamları patronlarına hiç bir şekilde ulaşamamışlardı ve avukat da yetersiz kalmıştı. ‘’Şimdi ne yapacağız?’’ diye sordu içlerinden biri. ‘’Ne yapacağımız belli patronun söylediği gibi el altından kızına yardım edeceğiz sonra da neden içeri alındığını öğrenip çıkarmanın yolunu bulacağız.’’ diye karşılık verdi bir başkası. Biricik acil servisten çıkarken tek başınaydı. Bahçeye adım attığında soğuk güneş ışıkları üzerine vurdu. Annesinin olmadığı bir hayatta nefes almakta zorlanıyordu ama yapması gerekenler için kendisini toplaması gerektiğini biliyordu. ‘’Kendine gel Biricik şimdi düşme zamanı değil.’’ Gözlerinden akan yaşları silerek yürümeye devam etti. Cenaze işlemleri için ne yapacağını bilmediğinden hastane morgundaki görevliye sormuştu. Haber verebileceği, cenazeye çağıracağı kimse yoktu. Akraba olarak tanıdığı bir tek süt teyzesi vardı ama O da çocukken ölmüştü. İşlemler için koşturup dururken ayakta durmakta zorlanıyordu. Başı dönmeye başladığında lokmalar ağzında büyüse de durup yemek yemek zorunda kalmıştı. Çorbasından bir kaşık daha aldığında gözlerinden akan yaşlara engel olamadı. Annesi ona hep yetmişti ama şu an yalnız olmanın her türlü zorluğunu çekiyordu. Acısını bile istediği gibi yaşayamadan annesini toprağın altına koymak için uğraşıyordu. En azından cenaze işlerini bir başkası yapsın isterdi ama yine yalnızlığın sonuçlarına katlanıp kendisi ilgileniyordu. Çorbasının sadece yarısını içebilmiş devam edemeyeceğini anladıktan sonra hesabı ödeyip lokantadan çıkmıştı. İşlemleri halledince en sonunda hastaneye gitti ve ertesi güne kadar morgun önünden ayrılmadı. Zamanı geldiğinde cenaze namazı kılınırken Biricik kenarda sessizce beklemişti. Tanıdığı kimse yoktu ama hocayla konuşmuştu ve camiye gelen cemaatle namaz kılınmıştı. Farkında olmasa da kalabalığın çoğunluğu babasının adamlarından oluşuyordu ve genç kıza fark ettirmeden yardım ediyorlardı. Mezarlığa geldiklerinde gözyaşlarına boğulan Biricik annesinin üzerine atılan toprağı seyrediyordu. Her şey bittiğinde ve tek başına kaldığında mezarın üzerindeki toprağı okşadı. ‘’Özür dilerim annem.’’ dedi ağlayarak. ‘’Üniversiteyi bitirdiğimde artık sen dinleneceksin ben çalışacağım ve sana bakacağım demiştim ama sana istediğim gibi rahat bir hayat verene kadar sen gittin.’’ Gözyaşları toprağı minik damlalarla suluyordu. ‘’Ben ne yapacağımı bilmiyorum. Sensiz bu hayatta yanlış yapmaktan korkuyorum.’’ Genç kızın, annesinin mezarı başında ağlarken çekilen videosuna bakan Akın’ın yüzünde bir gülümseme belirdi. Biricik’i ölen annesi için ağlarken görmek hoşuna gitmişti. Yirmi dört yıldır her gece ailesi için gözyaşı dökerken buna sebep olanlar beraber mutlu bir hayat yaşamıştı ve o mutluluğun bittiğini görmek keyif vericiydi. Tabağındaki etten büyük bir parçayı iştahla ağzına atarak annesinin anlattığını dinlemeye devam etti. Çocukken kırdığı büyükannesinden kalan vazoyu anlatıyordu. ‘’Hayır senin o antika vazonu kıran Ogün’dü ama bilerek suçu benim üzerime atmıştı.’’ dediğinde Ogün’ün keskin bakışları kardeşine çevrildi. ‘’Onca yıl susup şimdi mi gerçeği söyleyeceğin tuttu?’’ Akın kadehindeki şaraptan bir yudum içip arkasına yaslandı ve hemen karşısında oturan ağabeyine baktı. ‘’Çocuk olduğun için annemin kızmasından korkmuşsundur diye susup senin yerine azarı yemiştim ama artık büyüdün hatta o kadar büyüdün ki insan tacirliğine başladın bir vazoyu kırmanın sonuçlarıyla da yüzleşebilirsin.’’ ‘’Bir aile yemeğimiz de gülerek geçse keşke.’’ dedi Reha Bey. ‘’Bu masada yeri olmayan benim ne de olsa kıymetli oğlunuz O.’’ diyen Ogün kadehini başına dikti. ‘’Elindekilerin kıymetini asla bilmiyorsun.’’ Akın’ın bakışları keskinleşmişti. ‘’Annen baban yanında ama hâlâ beni kıskanarak kendini yoruyorsun.’’ ‘’Çocuklar yeter.’’ Meryem Hanım sert çıktı. ‘’Yemek bitene kadar kavga ettiğinizi duymak istemiyorum.’’ Akın annesinin elini tutup öptü. ‘’Ağabeyim istediğini söyleyebilir keyfim yerinde kaçıramaz.’’ ‘’İşine geldi mi ağabeyim işine gelmedi mi odalara hapset.’’ Ogün kardeşine öldürecekmiş gibi bakıyordu. ‘’Kıymetli poponu kurtarıyorum ama yok yine yaranamıyorum.’’ İkilinin atışması Reha Bey ile bölündü. ‘’O keyifli hâllerini daha seninle konuşacağız.’’ derken Akın’a baktı ve sonra Oğün’e döndü. ‘’Seninle de o bulaştığın işleri konuşacağız.’’ Yemekten sonra üç erkek çalışma odasına kapanmıştı. ‘’Evet Ogün Bey.’’ diyen babasının sesi içeriyi dolduruyordu. ‘’Ben sana neredeyse her gün sadece benim işlerimle ilgilen derken sen gidip beş para etmez adamlarla el sıkışıyorsun yetmiyor üzerine bir de pezevenklik yapıp kadın pazarlıyorsun. Uzak duracaksın dedikçe neden söylediğimin tam tersini yapıyorsun? Kötüyüz diye her şeyi yapabileceğini mi sandın? Kötüysen bile bir şerefin olsun.’’ Ogün oturduğu yerde bir sigara yaktı. ‘’Akın kendi yolunu çizerken bir kez olsun yapma demedin bana gelince neden karışıyorsun? Ben de kendi yolumu çizip kendi işimi kuruyorum aynı kardeşimin yaptığı gibi!’’ ‘’Kadınları uyuşturup, alıkoyup kaçak yollardan yurtdışına göndererek mi?’’ diye bağıran Akın’dı. ‘’Kendini benimle kıyaslarken yaptığımız işleri de kıyasla da ne kadar aşağılık davrandığını fark et.’’ ‘’Sen çok mu namuslusun?’’ Ogün de geri bağırdı. ‘’El atmadığın çöplük kalmadı. Ülkenin her alanında nüfuzlu insanların pis işlerini halledip sonra tehditlerle kendine bağımlı hâle getiriyorsun. Onlar seni maşaları olarak kullanırken bir anda işleri tersine çevirip onları kendi maşan yapıyorsun ve bunları sadece intikam almak için yapıyorsun. Gerçekten sen hiç aşağılık değilmişsin kardeşim.’’ Sigarasını ağzında tutup alaycı şekilde alkışlamaya başladı. ‘’Ulan seni var ya!’’ Akın yumruk hâlini almış eliyle ağabeyinin üzerine yürürken babasının, ‘’Akın!’’ diyen sert sesiyle geri çekildi. ‘’Bir daha o adamlarla iş yaptığını duymayacağım.’’ Reha Bey, oğluna kızarken Ogün ‘’Uğraşamam sizinle.’’ diyerek odayı terk etti. Akın öfkesiyle sigarasını yakarken babasının okları bu defa üzerine çevrilmişti. ‘’Senin yaptığınıda öğrendim oğlum. Gerçekten o elinin uzanamadığı yer yok değil mi? Umur’u bu şekilde içeri attırabildiğine göre Ogün’ün söylediği gibi kuvvetli tanıdıkların var demektir.’’ ‘’En azından pezevenklik yapmıyorum.’’ dedi genç adam. ‘’Sen beni bırak da oğluna sahip çık. Arkasını kaç defa topladığımdan haberin var mı? Sonunda bırakacağım kendi hâline girecek hapse ya da ölüp gidecek bir köşede görecek kendi yolunu çizmeyi.’’ Reha Bey iç çekmişti. ‘’Yaptığım işler bile beni ikinizin yorduğu kadar yormuyor.’’ ‘’Boş ver baba beni düşüneceğin bir yaşta değilim.’’ Akın da odadan çıktığında annesiyle vedalaşıp eve döndü. Yatağına uzandığında telefonundaki videoyu açıp tekrar tekrar izledi. ‘’Baban o gözyaşlarını dindirmek için uğraştıkça ben akmasını sağlayacağım.’’ Biricik eve geldiğinde saat gece yarısını geçmişti. Elinden gelse mezarlıktan hiç ayrılmazdı ama daha fazla kalamayacağını biliyordu. Annesinin odasına girdiğinde yatağına yatıp kokusunun sindiği yastığa sıkıca sarıldı. Gözyaşları akmaya devam ediyordu. ‘’Annem umarım orada babamla bir araya gelirsiniz.’’ dedi gözünden akan yaşı silerken. ‘’Birbirinizi çok sevmiştiniz ama bu dünyada kavuşamadınız belki cennette kavuşursunuz.’’ Ağlamaya devam ederken sabaha doğru yorgunluktan uykuya dalmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD