Umur Bey öfkeden delirmiş hâlde evin bahçesinde adamlarına hesap soruyordu. ‘’Ne işe yarıyorsunuz!’’ diye öfkeyle haykırdı. ‘’Onca malım elimden kayıp giderken siz neredeydiniz?’’
‘’Patron gelenler yabancıydı daha önce gördüğümüz birileri değildi ve saldırıları çok planlıydı. Önceden hazırlandıkları belliydi.’’
Umur Bey konuşan adamının kafasına silahı dayamıştı. ‘’Siz bunlar olurken ne halt yiyordunuz da engel olamadınız? Uğradığım zararın farkında mısınız?’’
‘’Affet patron.’’ diyen adam dizleri üzerine çöktü.
Telefonu çaldığında birkaç adım geri çekilip arayana baktı. ‘’Kötü haber verirsen canını alırım.’’ dedi adamına.
‘’Patron yabancı bir müşterimiz vardı bugün onun için gidecek organın donörünü bulmuştuk hatırlarsın.’’
‘’Eee.’’ diye sordu sabırsızca. O organı ayarlamak için ülkenin altını üstüne getirmişlerdi ve müşteriden aldıkları para çok yüksekti.
‘’Çocuklar donörü getirirken yolda saldırıya uğramışlar ve saldıranlar donörü alıp kaçırmış.’’
Umur Bey öfkeyle telefonu yere fırlattı. ‘’Benimle uğraşan kim? Bana o piçi bulun yoksa hepinizin organlarını kendi ellerimle söküp satacağım.’’
Bütün öfkesiyle eve girdiğinde içeride eline geçen her eşyayı fırlatıp kırdı. Bu yaşına kadar her işin üstesinden gelmişti ama son günlerde sıkıntı üzerine sıkıntı yaşıyordu. Karşısındaki her kimse doğrudan saldırmak yerine büyük yıkıma sebep olup geri çekiliyordu.
Düşmanını bulamazsa bu şekilde uzun süre dayanamaz batardı.
‘’Bana bir telefon getirin.’’ dediğinde çok geçmeden eline bir telefon bırakıldı. Adamını arayıp açılana kadar bekledi. ‘’Cavidan ile ilgili gelişme var mı?’’
‘’Üzgünüm patron ama yıllardır arkasında hiç iz bırakmadı.’’
‘’Bulun artık şu kadını.’’ diye bağırıp telefonu kapatmıştı. Koltuğa oturup ceketini çıkararak gömleğinin üstten iki düğmesini açtı. ‘’Neredesin Cavidan?’’ dedi kendi kendine.
Aklındaki düşüncelere engel olamıyordu. Bir oğlu doğduysa ve Cavidan onu kendisine karşı nefretle büyüttüyse şimdi karşısındaki düşman o olabilir miydi? Ortada sebep yokken edindiği bir düşmana anlam veremiyordu.
Merdivenlerden inenin topuklu ayakkabısının sesini duydu. Sevgilisi salona girdiğinde iki kadehe içki doldurup yanına gelerek kucağına oturdu.
‘’Yine sinirlenmişsin.’’ deyip içkinin birini Umur Bey’in eline tutuşturdu diğerini kendi içti.
Umur Bey, kucağında oturan genç sevgilisinin kısa elbisesinden açıkta kalan ince bacağını okşadı ve kırmızı boyalı dudaklarından öptü. ‘’Rahatlat o zaman.’’
Gökçe içkisinden büyük bir yudum daha alıp kadehini yere bıraktı ve bacaklarını iki yana açarak olduğu kucağa biraz daha yerleşti. Gömleğin açık düğmesinden elini soktuğunda beyazlamış kıllarla kaplı göğsü okşadı ve yüzünü öperek kulağına yaklaştı. ‘’Sik beni!’’ diye fısıldadıktan sonra kulak memesini dişleri arasına alıp ısırdı.
Umur Bey pantolonunu indirip kucağındakinin içine girdi. Genç kız hareket ettikçe öfkesini bir kenara atmış başını koltuğun arkasına yatırmış, gözlerini kapatmıştı ve aldığı zevkle dudaklarından inlemeleri çıkıyordu.
‘’Patron.’’ diyen adamı kapının girişinde arkası dönük durdu.
‘’Gebermek istemiyorsan defol.’’ diye bağıran Umur Bey ile sessizce giderken Gökçe kahkaha attı.
‘’Ödleri kopuyor senden.’’
‘’İşine bak.’’ diyerek genç kızın bacağını tutup sıktı.
~~~~
‘’Kim olduğunu öğrendiniz mi?’’ diyen Akın karşısındakine bakıyordu.
‘’Gökçe isminde otuzlu yaşlarında bir kız. Muhtemelen sadece para için Umur Bey ile beraber. Tamamen karşılıklı çıkar ilişkisi. Kadın pek evde oturan bir tip değil. Sevgilisinin parasıyla gezip duruyor. Dışarıda yakalaması kolay.’’
‘’Yakalayın o zaman ama her şeyi dediğim gibi yapacaksınız.’’
Adamı gittiğinde bir sigara yakıp bütün zehrini içine çekti. Nefret ettiği adamın her gün yavaş yavaş çöküşünü izlemek hoşuna gidiyordu ama ne yaparsa yapsın içindeki öfkesi azalmıyordu.
Sessizce oturmak istemişti ama çalan telefonu engel olmuştu. ‘’Alo!’’ dediğinde adamının sesini duydu.
‘’Patron içeriden haber geldi Ogün Bey’in olduğu yere polis baskına gidecek.’’
Eli yumruk hâlini almıştı. ‘’O işe yaramaz hergele neredeyse tutun kolundan yanıma getirin. Gerekirse kafasına silah dayayıp zor kullanın hatta yaralayın umrumda değil. Sağ olarak getirin yeter.’’
Telefonu kapattığında, ‘’Beş para etmez serserinin tekisin.’’ dedi boş odaya.
Sessizlikte kafa dinlemesi sadece bir saat sürmüştü sonrasında Ogün’ün küfürlerini duymuştu. Adamları silah zoruyla getirdiği için öfkesi açıkça belli oluyordu.
‘’Bağırma!’’ dedi sertçe olduğu odaya girene.
‘’Kafayı mı yedin adamların kafama silah dayayıp getiriyor!’’ Ogün üzerindeki kazağı düzeltti.
‘’Asıl kafayı yiyen sensin.’’ dedi Akın bağırarak. ‘’O peşine takıldığın adamların olduğu yere şu an polis baskın yapıyor.’’ Beraber büyüdüğü üvey kardeşinin yakasından tutup kendisine çekti. ‘’Bana bak illa iş peşine koşmak istiyorsan babamın işlerini devral adam gibi yürüt ne işin var insan tacirliği yapan sokak serserileriyle? Senin arkanı topluyor olmasam şimdiye çoktan hapse girmiştin.’’
Ogün yakasını tutan ellerden geri çekti. ‘’Sana ne! Bana kardeş ayakları çekme kardeş olmadığımızı iyi biliyorsun. Ayrıca kardeş bile olsak senden büyüğüm bana saygı duyacaksın.’’ Sözüyle yüzüne yumruk inmişti.
‘’Saygı yaşla olmuyor önce bunu öğren sonra da biyolojik olarak kardeş olmasak da kardeş olduğumuzu kabullen yok aksinde ısrar edersen elimi üzerinden çekeceğim sende ya sokak köşesinde ölüp gideceksin ya da hapse gireceksin.’’ Akın öfkeyle bağırmaya devam etti. ‘’Babamızı ne kadar üzdüğünün farkında değil misin? Senin için endişeleniyor!’’
‘’Babamın endişelendiği tek kişi sensin.’’ Ogün’ün sesinden yayılan öfkenin kokusu diğerine kadar ulaşmıştı.
‘’Yapma Ogün, babam bir kez bile beni senden fazla sevmedi hatta senin bu kıskançlıkların yüzünden ilgisi her zaman ilk sende oluyordu.’’
Genç adam ağlar gibi yaparak konuştu. ‘’Ailenin acılı, travmalı üvey evladı.’’
Akın yumruk hâlini almış elini dizine vurarak karşısındakine tekrar yumruk atma isteğini bastırdı. Kendisinden bir yaş büyüktü ama aklı, duyguları hâlâ on yaşındaydı.
‘’Buraya bakın!’’ diye bağırdığında dışarıda bekleyen adamları geldi. Ogün’ü ensesinden tutup adamlarına savurdu. ‘’Alın bunu bir odaya kapatın, polis baskın yapacağı yerleri bitirene kadar dışarı salmayın.’’
Ogün gitmemek için dirense de yaka paça odaya sokup kapıyı üzerine kilitlemişlerdi.
Sakinleşmeye çalışırken bir kez daha telefonu çaldı. ‘’Alo!’’ dediğinde, ‘’Patron, Gökçe bizde.’’ dedi karşıdaki ses.
‘’Konum at geliyorum.’’
Akın evden çıkıp adamının verdiği konuma geldi. Otel odasına çıktığında adamlarından biriyle Gökçe içerideydi ve sarhoş olmuştu. Akın’ı gören genç kız kollarını boynuna doladı. ‘’Sende mi eğlenmeye geldin?’’
‘’İzlemeyi tercih ederim.’’ diyen genç adam boynundaki kolları çözüp adamına başıyla işaret verdi.
‘’O zaman iyi izle.’’
Gökçe yanındaki diğer adamın kollarına sokulup öpmeye başladığında adam patronundan gelen işaretle genç kızın öpmelerine karşılık verip kıyafetlerini çıkardı.
Akın elini uzattığında verilen telefondan Umur Bey’i görüntülü arayarak sevgilisinin başka bir adamla sevişmesini izletti.
Umur Bey ekranda gördüğü görüntüyle burnundan soluyordu. ‘’Her kimsen seni bulacağım!’’ diye bağırdığında arama sonlandı.
‘’Yeter bu kadar!’’ diyen Akın ile adamı genç kızdan uzaklaştı ve hep beraber otelden çıktılar.
Gökçe sabah otel odasında uyandığında yatakta tek başına ve çıplak haldeydi. Ne olduğunu içkilerin etkisinden tam hatırlamıyordu ama geceyi yine başkasıyla geçirdiğinin farkındaydı. ‘’Bir gün Umur’a yakalanacaksın sonra geberip gideceksin be kızım.’’ diye diye üzerini giyerek otelden çıktı.
Eve geldiğinde Umur kahvaltı yapıyordu. ‘’Günaydın sevgilim.’’ diyerek yanağından öpmek için yaklaştı ama diğeri itince dengesini sağlayamayıp yere düşmüştü. Kalkacakken, ‘’Olduğun gibi kal.’’ diyen sert sesle hareketsiz kaldı.
‘’Gece gelmediğim için mi kızdın?’’ derken sesi çok yumuşaktı.
Umur Bey soruya cevap vermeden yavaşça kahvaltısını yapmaya devam etti. Onun bu rahat hareketleri genç kızın korkuyla titremesine sebep oluyordu. Düştüğü yerde beklemeye devam etti. Hareketlerinden sinirini ustaca örtse de anlayabiliyordu.
Kahvaltısını bitiren adam yavaşça oturduğu sandalyeden kalkarak diğerinin karşısına geçti. ‘’Paramı istediğin gibi harcayabilirsin, dışarıda gezip içebilirsin ama sana beni aldatabileceğini kim söyledi!’’ dediğinde silahını çıkarmıştı.
‘’Umur, kim ne söyledi bilmiyorum ama öyle bir şey yok.’’ Gökçe ağlamaya başladığında korkudan titriyordu.
‘’Bir kadının sözlerine hiçbir zaman inanmadım, inanmam da.’’ Silahını ateşlediğinde genç kızın cansız bedeni yere düştü. Göğsünden akan kan yere doğru sızmaya başlamıştı.
‘’Temizleyin şunun leşini.’’ diyen Umur Bey silahını beline koyup evden çıktı.