Cristian’ın kolları arasında derin bir uykudan uyandım. Bahçenin serinliği üzerimizdeki battaniyelerin altında bile hissediliyordu, ama Cristian’ın göğsünün sıcaklığı bütün soğuğu alıp götürmüştü. Güneş çoktan yükselmiş, ilk ışıklar terasın bir kısmını aydınlatıyordu.
"Günaydın, hayatımın en iyi kararı," diye fısıldadı Cristian, uyanık olduğunu belli eden boğuk bir sesle. Gözlerimi açtım ve yavaşça ona gülümsedim.
"Günaydın, dünyayı bırakan pop star," diye takıldım.
Doğrulduk. Evin içine girerken kapının önünde duran valizim gözüme çarptı. Artık o valize ihtiyacım yoktu. O, kaçışımın simgesiydi; şimdi ise kalışımın garantisi vardı.
Mutfağa geçtik. Cristian kahvaltı hazırlarken ben tezgâhın üzerindeki tableti fark ettim. Morgan’ın gazetecilere yolladığı açıklama notları açıktı.
"Sana bu haberleri okumamalısın demiştim," dedi Cristian omlet çevirirken.
"Sadece başlıkları göreceğim," dedim ve tableti elime aldım. Morgan detaylı bir metin hazırlamıştı. Eda'nın adı sadece bir kez geçiyor, "sanatçımızın uzun süredir arkadaşı ve duygusal bir vedaydı" cümlesiyle geçiştiriliyordu. Açıklamanın sonunda ise Cristian'ın tamamen yeni albümüne odaklandığı vurgulanıyordu.
"Her şey yolunda görünüyor," dedim. "Bu, onlara yetecektir."
"Yetmek zorunda," dedi Cristian. Omleti tabağa koydu ve yanıma oturdu. "Şimdi, ciddi konulara gelelim. Okul ve para."
Kahvaltımızı ederken Cristian ciddiyetle bana baktı.
"Okulunu dondurmanı ya da bırakmanı istemiyorum. Biliyorum, geri dönmek zordu ama artık buradayız. Ben, yarından itibaren senin için özel bir öğretmen ayarlıyorum. Kaybettiğin dersleri ve konuları yoğun bir programla telafi edeceksin."
Şaşkınlıkla çatalı tabağa bıraktım. "Özel öğretmen mi? Cris, buna gerek yok."
"Gerek var, Eda. Sen benimle yaşayacaksın ve bu evde kendinden utanmanı istemiyorum. Sen yüksek standartlara sahip, zeki bir kadınsın. Okulun bittiğinde benim yanımda, tam olarak hak ettiğin yerde olacaksın. Ayrıca, garsonluk yapma fikrini aklından tamamen çıkar. Senin tek işin şu an derslerine odaklanmak."
Yüzüme yayılan gülümsemeyi durduramadım. Ailemden görmediğim destek, dünyanın en büyük starından geliyordu. "Benim yükün olmamdan korkuyorum," diye fısıldadım.
Cristian elimi tutup gözlerime baktı. "Benimle bir gelecek kuracaksın. Yük değil, benim eşim olacaksın. Bu ev, senin de evin. Unutma."
"Peki ya sen? Çalışmaların ne olacak?"
"Birkaç hafta kendime izin verdim. Morgan çıldıracak ama bir süre geri planda kalıp, ilişkimizin bu yeni evresini oturtmalıyız. Stüdyo evde de var, merak etme. En azından sen derslerine başlayana kadar buradayız. Sen benimle ders çalışırken, ben de yeni bestelerim üzerinde çalışırım."
Ona sıkıca sarıldım. Korkularım yavaş yavaş eriyordu. Bu adam, sadece bir pop yıldızı değil, benim için kurulmuş bir güvenli limandı.
Akşamüstü, biz film izlerken kapı zili çaldı. Cristian homurdandı.
"Sadece Morgan olmasın..."
Kapıyı açtığında karşısında, havaalanından beri görmediğim, takım elbiseli, resmi görünümlü bir adam vardı. Bu, Cristian'ın avukatı, John'du.
"John, ne işin var burada?" diye sordu Cristian şaşkınlıkla.
John içeri girdi, Eda'yı gördüğünde başıyla selam verdi. "Havaalanındaki çekişmeden sonra, Morgan'ın talebi üzerine bir ihtimalle gelebilecek karalama ve kişilik haklarına tecavüz davalarına karşı hazırlık yapıyorduk. Fakat şimdi Morgan bana ilişkideki bu yeni dinamikten bahsetti."
John, Cristian'a dönüp ciddi bir ifadeyle sordu: "Cristian, ilişkinin mahiyetini ve gidişatını resmileştirmemiz gerekiyor. Bu, gelecekteki olası medya fırtınalarına karşı yasal güvenceniz. Özellikle Eda'nın Türk vatandaşı olması ve vize durumunun karmaşıklığı nedeniyle."
Eda'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. Vize durumu... Bu detayı tamamen unutmuştu. Amerika'da kalabilmesi için yasal bir dayanağı olmalıydı.
Cristian hiç tereddüt etmeden cevap verdi. Elini Eda'nın beline koydu.
"John, Eda benim eşim olacak. Hemen evrakları hazırlamaya başla. Önce, Amerika'da kalabilmesi için gerekli yasal süreçleri başlatalım. Gerekirse nişanlı olarak vize başvurusunu yaparız. Ardından da, ona güvence verecek bir evlilik sözleşmesi taslağı hazırla."
Eda'ya baktı. "Bu seni korkutuyor mu?"
Başımı iki yana salladım. Cristian'ın onu koruma içgüdüsü, geleceğe dair bu kadar net ve kararlı adımlar atması beni korkutmuyor, aksine güvende hissettiriyordu. Cristian, Eda'nın kaçmak zorunda olduğu bütün sorunları tek tek, yıldızlara bakarken kurulan hayaller kadar kesin adımlarla çözmeye başlamıştı.
"Peki," dedi John, şaşkınlığını gizlemekte zorlanarak. "Evlilik için yasal süreçleri ve bir gizlilik anlaşması taslağını hazırlıyorum. Yarın sabah erkenden Morgan'la görüşeceğim."
John evden ayrılırken Eda, Cristian'a döndü. "Evlilik sözleşmesi mi?"
"Seni koruyacak bir sözleşme, Eda. Senin için en iyisini istiyorum ve kimsenin seni benden alamayacağından emin olmalıyım. Bu, bizim görünmez kalemizin yasal güvencesi."
Eda'nın hayatı, bir gün içinde kaçıştan evliliğe, belirsizlikten yasal güvenceye doğru keskin bir dönüş yapmıştı. Artık bu dev yıldızın hayatında, onun gizli ve bir o kadar da yasal olarak korunan bir parçasıydı.
John'un ziyareti ve Cristian’ın evlilik planları, Eda'nın hayatını sadece duygusal olarak değil, yasal ve somut olarak da kökten değiştirmişti. Ertesi gün, John, Morgan'la birlikte uzun süren bir toplantı yaptıktan sonra, Eda'nın yasal statüsü için gerekli ilk adımları attı: Eda için Cristian'ın nişanlısı fiancée olarak Amerika'da kalmasını sağlayacak vize türü için başvuru süreci başlatılmıştı. Bu, uzun ve bürokratik bir süreçti ama Eda'nın artık net bir yolu vardı.
Bir hafta sonra, John, evlilik sözleşmesi taslağını sunmak için geri geldi. Eda gergin, Cristian ise rahattı.
"Bu sözleşme standart bir anlaşma değil, Eda," diye açıkladı John, büyük masanın üzerindeki kalın dosyayı işaret ederek. "Cristian'ın isteği üzerine, bu tamamen sizin güvenceniz üzerine odaklandı. Olası bir ayrılık durumunda dahi, eğitiminizin devam etmesi, rahat bir yaşam sürmeniz ve size ait olacak konutun belirlenmesi maddeleri var. Ayrıca, medyaya karşı sizi koruyacak gizlilik maddeleri de mevcut. Cristian mal varlığınızı ondan korumaya çalışmıyor, aksine, sizin bağımsızlığınızı güvence altına alıyor."
Eda'nın gözleri doldu. Cristian ona sadece aşk değil, aileden, hatta hayattan alamadığı bir güvenlik ve özen sunuyordu.
"Benim için... bu kadar düşünmene gerek yoktu, Cris," diye fısıldadı.
Cristian elini sıkıca tuttu. "Benim eşim olacaksın, Eda. Senin güvenliğin, benim önceliğim. Lütfen avukatınla dikkatlice incele. Ama bu adımı atmalıyız."
Eda gülümsedi. "Avukata gerek yok. Ben sana güveniyorum."
John biraz şaşkın görünse de, Eda'nın hızlı kararlılığını kabul etti. "Pekâlâ. O halde evrakları imzalayalım ve süreci başlatalım."
Havaalanı fırtınası medyanın bir anda unutup yeni bir gündeme odaklanmasıyla yatışmıştı. Morgan'ın açıklaması işe yaramış, Cristian'ın albüm çalışmalarına odaklandığı imajı tutmuştu. Bu durum, Eda ve Cristian'a ilişkilerini dış dünyanın gürültüsünden uzak, sadece kendilerine ait bir düzene oturtma şansı verdi.
Cristian, söz verdiği gibi ertesi gün Eda için özel bir öğretmen ayarlamıştı. Öğretmen, üniversiteye yakın bir profesördü ve dersler haftanın beş günü, evin kütüphanesinde yapılıyordu. Eda, derslere odaklanmayı, yeniden bir amaç edinmeyi seviyordu.
Yeni rutinleri belli bir ritim kazanmıştı:
Sabah: Birlikte bahçede koşu ve ardından Cristian'ın hazırladığı kahvaltı.
Öğleden Sonra: Eda ders çalışır, Cristian ise stüdyoda yeni albümünün temellerini atardı. Bazen Eda, kulaklığı takar, Cristian'ın yeni bestelerini dinlerdi. Müziği onu büyülüyordu.
Akşam: Birlikte film izlemek, uzun sohbetler etmek çoğu zaman Cristian'ın Eda'nın Türkçe aksanını düzeltme denemeleriyle geçerdi ve elbette, tutkulu anlar.
Birkaç hafta sonra, bu sığınağın zorlukları da ortaya çıkmaya başladı. Eda, Cristian'ın evde olmasından memnundu ama onun dünyadan bu kadar kopuk kalması vicdanını rahatsız ediyordu.
Bir öğleden sonra, Eda ders çalışırken Morgan kapıdan içeri hışımla girdi. Cristian'ın, Morgan'a haber vermeden planlı bir yardım konserini reddettiğini öğrendiği belliydi.
"Bunu neden yaptın, Cristian?" diye bağırdı Morgan. "O konser, imajın için çok önemliydi! Bir aydır ortalıkta yoksun! Hayranların nerede olduğunu merak ediyor! Bir pop star, bir ay evde oturamaz!"
Cristian kütüphaneye yürüdü, Eda'nın yanına gelip omzunu okşadı. "Eda'nın derslerine odaklanması gerekiyor, Morgan. Bu bir ay, ikimiz için de önemliydi."
Morgan'ın gözleri öfkeyle Eda'ya kaydı. "Yani koskoca Cristian'ın kariyeri, senin derslerine mi kurban gidiyor, Eda? Kendine gel, kızım! Bu adam bir ay para kaybetmiş olabilir ama daha önemlisi, sektörde unutuluyor!"
Eda'nın kalbi göğsünde hızla çarptı. Morgan'ın sözleri, onun en büyük korkusunu, yük olma korkusunu yüzüne vurmuştu.
"Morgan! Kes sesini! Eda benim için kariyerimden daha önemli. Bir daha ona bu şekilde hitap edersen, bu iş ortaklığımız biter!" diye kükredi Cristian.
Morgan, bakışlarını yere indirdi ama yüzündeki ifade değişmedi. "Pekâlâ. Ama bir sonraki hafta Paris'te bir hayır yemeği var. Orada olmalısın. Tek başına gitmelisin. Yanında Eda'yı görmeyecekler."
Cristian derin bir nefes aldı. "Tamam. Bir sonraki hafta Paris'e gidiyorum. Ama bu son Morgan. Bundan sonra planlarımızı beraber yapacağız."
Morgan odadan çıktıktan sonra Eda ayağa kalktı. Yüzü asılmıştı.
"Benim yüzümden kariyerinden olma, Cris. Belki de... belki de okul bitene kadar ayrı evlerde kalmalıyız. Ya da ben kendi vize başvurumu yapmalıyım. Senin nişanlın olmak... bu yükü sana yüklememeliyim."
Cristian ellerini Eda'nın yanaklarına koydu. "Bana bak. Senin ders çalışman, benim için bir fedakârlık değil. Benim tercihim. Ben seni istiyorum, Eda. Sektördeki yerim önemli değil. Seni kaybetmekten daha önemli hiçbir şey yok. Unutma, 'Benim eşim olacaksın' dedim. Ve evlilik cüzdanı, kariyerden daha uzun ömürlüdür."
Bu sözler Eda'yı yatıştırsa da, Morgan'ın o bakışı ve Cristian'ın kariyerine engel olduğu hissi içini kemirmeye devam etti. Eda, bu "gizli kale"nin duvarlarının kendisini koruduğunu biliyordu, ama aynı zamanda Cristian'ı dış dünyadan kopardığını da görüyordu.
Cristian ertesi hafta Paris'e gitti. Bu, Eda'nın Cristian'ın itirafından sonra ondan ilk ayrılışıydı. Ev aniden büyük, boş ve soğuk hissettiriyordu. Eda, derslerine odaklanmaya çalıştı ama her köşe başında Cristian'ın kokusunu, sesini arıyordu. Onunla her gece yaptığı uzun sohbetlerin eksikliği, Eda'yı boğuyordu.
Akşam, haber sitelerine baktı. Cristian, Paris'teki davette her zamanki gibi karizmatik ve yakışıklıydı. Yanında, ünlü bir aktrisle fotoğrafı vardı. Aktrisin kolu, fazla samimi bir şekilde Cristian'ın koluna değiyordu.
"CRISTIAN YALNIZLIĞINI PARİS'TE UNUTTU! GİZEMLİ GÜZELİN VEDASI SONRASI YENİ AŞK MI?"
Başlıklar, Eda'nın kalbini hızla sıkıştırdı. Rol, hepsi rol, diye kendine telkin etmeye çalıştı. Ama kıskançlık, bir anda içindeki bütün güvensizlikleri su yüzüne çıkarmıştı. Cristian'ın sözleri bile, o aktrisin samimi pozu karşısında zayıf kalıyordu.
Telefonu eline aldı ve Cristian'a mesaj yazdı:
"Sana güveniyorum. Ama lütfen, o aktrise rol icabı bile olsa fazla yaklaşma. Seni özledim."
Cevap anında geldi:
"Seni öpüyor, sana dokunuyor olsaydım, bütün Paris magazinlerini birbirine katardım. Kimsenin umurunda bile olmazdı. Ben sana aitim. Kimsenin beni senden almasına izin verme. Seni deli gibi seviyorum. Yarın akşam dönüyorum. Unutma, sen benim eşim olacaksın, rol arkadaşım değil. Hemen dersine dön."
Eda, gülümsedi. Cristian'ın ona olan sevgisi, magazin başlıklarının zehrini anında etkisiz hale getirmişti. Artık biliyordu ki, dış dünya ne yazarsa yazsın, kalelerinin anahtarı sadece ondaydı. Kıskançlık bir anlık zehirdi, ama güven ve aşk, kalenin temeliydi. O gece ders çalışırken, Cristian'ın dönüşünü sayıyordu. Bir pop yıldızının gizli sevgilisi olmak zordu, ama onun gizli kalesinin kraliçesi olmak, bütün zorluklara değerdi.
Cristian'ın Paris'ten döndüğü akşam, Eda'nın kalbi göğüs kafesinde bir kuş gibi çırpınıyordu. Gün boyu ne ders çalışabilmiş ne de yemek yiyebilmişti. Morgan'la yaptığı konuşma ve haberlerde gördüğü o aktristin samimi pozu, bir anlık güvensizlik yaratmış olsa da, Cristian'ın mesajı bütün o şüpheleri silip atmıştı. Yine de, aralarındaki bu kısa mesafe, özlemi dayanılmaz bir boyuta taşımıştı.
Eda, Cristian'ın geleceğini bildiği için bütün evi gezmiş, en sevdiği kokularla doldurmuştu. Üzerine, onun en çok beğendiği ipek, lacivert bir gecelik giymişti; askıları incecik, kumaşı teninde serin bir dokunuş bırakıyordu. Kapının açılma sesini duyduğunda, kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu.
"Eda! Geldim!" Cristian'ın sesi, evin içinde yankılandı.
Eda, merdivenlerden hızla indi. Cristian, kapının hemen önünde, elindeki küçük spor çantayı yere bırakmış, üzerindeki trençkotu bile çıkarmamıştı. Göz göze geldiklerinde, aralarındaki bütün mesafe, bütün magazin başlıkları ve bütün yasal evraklar bir anda önemsizleşti.
Eda hızla ona doğru koştu, Cristian kollarını açtı ve Eda'yı kendine çekti. Sarılışları, uzun bir yolculuğun yorgunluğunu ve haftalar süren duygusal açlığı tek bir anda bitiriyordu. Cristian'ın kokusu, teninin sıcaklığı, Eda'nın zihnini bulandırmaya yetmişti.
"Tanrım, ne kadar özlemişim seni," diye fısıldadı Cristian, yüzünü Eda'nın boynuna gömerek derin bir nefes aldı. "Bütün Paris, senin kokunun yanından bile geçemez."
Eda, onun saçlarına ellerini geçirdi ve çenesini yukarı doğru kaldırdı. "Ben de seni özledim, Cris. Geri dönmeni beklemek... işkence gibiydi."
Cristian'ın yeşil gözleri, odayı aydınlatan loş ışıkta daha da koyulaşmıştı. Tutkuyla parlayan bu bakışlar, Eda'nın geceliğinin altındaki her noktayı ısıtıyordu. Cristian, dudaklarını Eda'nın dudaklarına kapattı. Bu öpücük, haftalardır süren ayrılığın, kıskançlığın ve özlemin patlamasıydı. Şiddetli, talepkâr ve nefes kesiciydi.
Cristian'ın elleri Eda'nın beline kaydı ve ince ipek geceliğin altından tenine dokundu. Eda hafifçe inledi, Cristian'ın alt dudağını dişlerinin arasına alıp nazikçe çekti.
"Sana ait olmayan her yerde olmak... cehennem gibiydi," diye hırladı Cristian, öpücüğün arasından.
Eda'yı kucağına aldı. Eda'nın bacakları, onun kaslı beline dolandı. Cristian'ın gücü ve hızına şaşırmıştı, belli ki yol yorgunluğu onu yavaşlatmamıştı, aksine birikmiş bir enerjiyi taşıyordu. Cristian, Eda'yı yukarı, ikinci kattaki yatak odasına taşıdı. Her adımda, Eda'nın göğsünden küçük inlemeler yükseliyordu.
Yatak odasına ulaştıklarında, Cristian kapıyı ayağıyla itti ve Eda'yı yatağın ortasına bıraktı. Eda'nın geceliğinin askıları, omuzlarından aşağı kaymıştı. Cristian, üzerindeki gömleğin düğmelerini tek bir hamleyle kopardı, kumaş saniyeler içinde yere yığıldı.
"O aktrisin elinin değdiği her yeri unutmamı sağla," diye fısıldadı Eda, ellerini Cristian'ın göğsüne koyarak. Kaslı göğsündeki nefes alıp verişin ritmini hissetmek, Eda'nın bütün vücudunu titretiyordu.
"O rol, bitti," dedi Cristian. Hızla Eda'nın üzerindeki geceliği tek bir hareketle sıyırdı ve yere fırlattı. Eda'nın teni, yatak odasının loş ışığında bir inci gibi parlıyordu.
Cristian, yatağa uzandı ve Eda'nın üzerine doğru eğildi. Öpücükleri, Eda'nın dudaklarından boynuna, oradan köprücük kemiklerine doğru bir yol izledi. Dili, Eda'nın teninde ıslak ve sıcak izler bırakıyordu.
"Senin için... sadece senin için yaratıldım," diye mırıldandı Cristian, bir eli Eda'nın göğsünü sıkıca kavrarken, diğer eli Eda'nın kasıklarına doğru yavaşça kayıyordu. Eda'nın parmakları, yatağın çarşafını sıkıca kavradı.
Cristian'ın parmakları, Eda'nın kadınlığına dokundu. Eda o kadar ıslanmıştı ki, Cristian'ın dokunuşuyla birlikte yüksek sesli bir inleme yayıldı odaya.
"Bütün Paris'te seni düşündüm, Eda. Senden uzak kaldığım her an, senin kokunla ve tadınla yanıp tutuştum," diye hırladı. Parmaklarını yavaşça ve derinlemesine Eda'nın içine itti.
"Ahhh... Cris..." Eda'nın bedeni yay gibi gerildi. Gözleri kapalıydı, sadece hissetmek istiyordu.
Cristian bir eliyle Eda'nın klitorisini nazikçe okşarken, diğer eliyle ritmik olarak içindeki parmaklarını hareket ettiriyordu. Eda'nın zevkten titrediğini hissedebiliyordu.
"Yeter... dayanamıyorum," diye yalvardı Eda. "Sana ihtiyacım var. İçimde..."
Cristian'ın yüzünde, kontrolü elinde tutmaktan zevk alan vahşi bir ifade vardı. "Senin her zerreni istiyorum, Eda. Seni benden alan her şeyi unutturacağım."
Hızla üzerindeki son kıyafetleri de çıkardı. Sert ve kaslı bedeni, Eda'nın üzerine bir gölge gibi düştü. Eda'nın elleri, Cristian'ın ereksiyonunu kavradı. Sıcaklığı ve sertliği Eda'nın nefesini kesmişti.
Cristian, pozisyonunu aldı. Gözleri Eda'nın gözlerindeydi. "Sana ne kadar ait olduğunu göster bana, Eda," diye fısıldadı, sesi tutku ve sahiplenme doluydu.
Eda belini hafifçe yukarı doğru kaldırdı, davetkâr bir hareketle. Cristian, tek bir güçlü hamleyle kendini Eda'nın içine itti.
Eda'nın ağzından boğuk bir çığlık koptu. Bu, acıdan çok, uzun zamandır beklenen doluluk ve zevkin çığlığıydı. Cristian'ın kasıkları Eda'nın kadınlığına çarparken çıkan ses, odadaki tek sesti.
Ritimleri hızlandı. Cristian, haftalarca süren özlemini, bütün gücünü ve aşkını bu ritme yansıtıyordu.Eda ise ona ayak uyduruyor, onu kendine daha çok çekmek için kalçalarını hareket ettiriyordu. Eda'nın inlemeleri, Cristian'ın kulağına söylediği en güzel şarkıydı.
"Seni seviyorum... deli gibi seviyorum!" diye haykırdı Cristian, sözleri nefes nefese çıkıyordu. Bu kez İngilizce söylemişti, belki de o anki ilkel tutkuyu kendi ana dilinde ifade etmeye ihtiyacı vardı.
Eda, Cristian'ın sırtına tırnaklarını geçirdi. "Bırakma beni... Asla bırakma!"
Cristian'ın hızlanan ritmiyle birlikte Eda'nın bedeni kasılmaya başladı. Gözleri yuvalarından fırlayacak gibi açılmıştı. Cristian'ın adını haykırarak, güçlü bir orgazmla sarsıldı. Cristian, onun kasılmalarıyla birlikte son hızla kendini Eda'nın içine boşalttı.
İkisi de yatağa yığıldı. Nefesleri ağır ve kesikti. Cristian, ağırlığını Eda'nın üzerinden çekmeden, alnını Eda'nın boynuna gömdü. Terli tenleri, birbirine yapışmıştı.
Birkaç dakika sonra Cristian, Eda'nın kulağına fısıldadı:
"Gördün mü? O aktrisin eli, sana ait olan hiçbir yere değemez. Sen, sadece benimsin. Yasal olarak da yakında böyle olacak."
Eda, yorgun ama mutlu bir sesle güldü. "Hoş geldin eve, Cris."
O gece, Paris'in bütün yorgunluğu ve magazin dünyasının bütün gürültüsü, yatak odasının kalın duvarları arasında, yoğun ve tutkulu bir aşkın sessizliğine gömülmüştü. Eda artık emindi; Cristian'ın gizli kalesinin temeli, sıradan bir seks değil, yıkılmaz bir aşktı.
Geceki tutkulu kavuşmanın ardından Eda ve Cristian, birbirlerine kenetlenmiş bir halde uyandılar. Sabahın yumuşak ışığı, yatak odasının perdelerinden süzülüyor, tenlerinin üzerindeki ter izlerini aydınlatıyordu. Eda, başını Cristian’ın göğsüne yaslamış, onun düzenli kalp atışlarının ritmini dinliyordu.
Eda gözlerini açtığında, Cristian'ın onu izlediğini fark etti. Yeşil gözlerinde dün geceden kalan yoğun bir şefkat ve arzu vardı.
"Günaydın, uykucu kraliçem," diye fısıldadı Cristian, sesi sabahın ilk saatlerinin boğukluğunu taşıyordu.
"Günaydın, pop starım," diye mırıldandı Eda, yüzünü Cristian'ın boynuna sürtüp kokusunu içine çekti.
Cristian gülümsedi ve elini Eda’nın kalçasına koyarak onu kendine daha çok çekti. İkisi de çıplaktı, çarşaflar ayak uçlarına doğru sıyrılmıştı. Cristian'ın ereksiyonu, Eda'nın karnına değiyordu. Geceden kalan arzu, bu yakın temasla anında yeniden alevlendi.
"Paris’te sana ait olmayan kadınların yanımda olması yetmedi mi?" diye takıldı Eda, hafifçe dudaklarını büzerek.
Cristian’ın bakışları anında ciddileşti. "Asla. Sen benim için bir rol değil, benim gerçeğimsin. Şimdi, o rolden ve o boş geçen günlerden kalan her şeyi telafi edeceğiz."
Cristian yavaşça Eda'nın üzerine çıktı, ağırlığını kollarına vererek Eda'nın bedenine temas etti. Dudaklarını Eda'nın dudaklarına yapıştırdı. Bu öpücük, gecekinden daha yavaştı, daha keşif dolu. Dilini Eda'nın ağzının içinde dolaştırırken, her bir tadı, her bir hissi ezberlemek ister gibiydi.
Cristian, öpücüğü keserek yavaşça aşağı indi. Boynunda, omuzlarında yumuşak öpücükler bıraktı, ardından dudakları Eda’nın hassas göğüslerine ulaştı. Dilini kullanarak göğüs uçlarını nazikçe ıslattı, ardından güçlü bir şekilde emerken diğer göğsünü avuçladı.
Eda zevkle yatakta kıvrandı, "Ahhh, Cris! Lütfen..." diye inledi. Parmaklarını Cristian'ın sarı saçlarına geçirdi ve onu daha sıkı kendine çekti.
Cristian’ın ağzı, Eda’nın karnına doğru ilerledi. Göbek deliğine dilini değdirdiğinde Eda şiddetli bir kasılma yaşadı. Cristian’ın her dokunuşu, Eda'nın bedeninde yeni bir zevk dalgası yaratıyordu.
"Şimdi sana, benim için ne kadar değerli olduğunu göstereceğim," diye hırladı Cristian, sesi tutkuyla boğulmuştu.
Vücudunu daha da aşağı indirdi. Eda’nın sıcak ve ıslak kadınlığına dudaklarını değdirdi. Eda şok içinde nefesini tuttu. Cristian’ın bu kadar açık ve arzu dolu olması, onu her zaman baştan çıkarıyordu.
Eda elleriyle yüzünü kapattı. "Cris... çok utanıyorum," diye fısıldadı.
"Benden utanma. Senin her santimin benim. Ben senin tadına tapıyorum, Eda," dedi Cristian.
Cristian dilini ustaca ve ritmik bir şekilde Eda’nın en hassas noktasına odakladı. Eda’nın bacakları istemsizce gerildi ve kavis çizdi. Cristian'ın ağzı, Eda'nın bütün dünyası olmuştu. Odadaki tek ses, Eda'nın gittikçe şiddetlenen inlemeleriydi.
"Çok iyisin... Tanrım, Cristian... Ahhh!"
Eda’nın bedeni yay gibi gerildi, nefesi kesildi. Zevk öyle şiddetliydi ki, Eda’nın çığlığı yastıklara karıştı. Orgazmın en derin noktası, bütün vücudunu titretiyor, onu havaya kaldırıp tekrar yatağa çarpıyordu.
Eda derin nefesler alıp kendine gelmeye çalışırken, Cristian ayağa kalktı. Gözleri, yoğun arzudan parlıyordu.
"Sıra sende," dedi, otoriter bir tonda.
Cristian yatağa uzandı ve Eda'yı kendine çekti. Eda, Cristian'ın sertleşmiş erkekliğini avuçladı. Dokunuşuyla Cristian'dan derin bir inilti koptu. Eda başını eğdi ve dudaklarını Cristian'ın uzun, damarlı ereksiyonunun ucuna değdirdi. Cristian'ın kasları gerildi.
Eda, Cristian’a olan aşkının ve minnettarlığının bütün yoğunluğunu bu eyleme aktardı. Onun tenini, tadını seviyordu. Ritmik ve tutkulu hareketlerle Cristian'ı doruğa taşımaya başladı.
"Daha yavaş... Eda... çok hızlı..." diye fısıldadı Cristian, ellerini Eda’nın saçlarına kenetlemişti.
Eda gülümsedi, bu kontrolü elinde tutma gücü ona inanılmaz bir zevk veriyordu. Ritim ve hız üzerinde ustaca oynadı. Cristian'ın alnındaki ter damlalarını görüyordu.
"Yeter Eda! İçimde olmalısın!" diye bağırdı Cristian, sesi neredeyse yalvarır gibiydi.
Eda hemen doğruldu ve Cristian'ın üzerine, dizlerinin üzerine oturdu. Cristian'ın ereksiyonunu eliyle yönlendirdi ve yavaşça içine aldı.
İki aşık da, bu buluşmanın yoğunluğu karşısında nefeslerini tuttu. Eda, Cristian'ın üzerinde yavaşça inip kalkmaya başladı. Cristian'ın elleri Eda'nın kalçalarını kavradı ve ritmini kontrol etmeye başladı.
"Gözlerime bak, Eda," diye emretti Cristian. "Unutma, sen kimin kalesisin."
Göz göze geldiler. Artık sadece fiziksel birleşme değil, ruhlarının da birbirine kenetlendiği bir an yaşıyorlardı. Eda hızlandı, Cristian onu havaya kaldırıp tekrar indirdikçe yatak gıcırdıyordu.
"Ahhh... Cris! Ben... ben seninim! Sonsuza dek!" diye haykırdı Eda.
Cristian son bir güçle Eda'yı havaya kaldırdı ve göğsüne bastırdı. "Seni seviyorum, kraliçem!"
İkisi de aynı anda, şiddetli bir orgazmla yatağa yığıldılar. Cristian'ın kasılmaları, Eda'nın içini sıcak bir nehir gibi dolduruyordu. Vücutları terden ıslanmış, nefesleri karışmıştı.
Cristian Eda'nın yanına uzandı, ikisi de bitkin ama huzurlu bir halde birbirlerine sarıldılar. Eda, Cristian'ın göğsüne başını koydu. Bu tutku, onların yasal sözleşmelerden, medya baskısından ve bütün dış dünyadan daha güçlü olan yeminleriydi. Bu evlilik, sadece bir kâğıt parçası değil, tenlerinde ve ruhlarında mühürlenmişti.