1

1223 Words
Kütüphanenin rafları arasında gezerken, tek bir isim gözüme çarptı, Tezimi bu isim üzerinde yapmaya karar verdim Osmanlı kuruluşunda Fatih sultan Mehmet'in Osmanlı devletinde neler değiştirdiği neler yaptığıyla alakalı her şeyi ama her şeyi tezim de anlatacaktım, bu isim bana ayrı bir heyecan ve keşfetme düşüncesi verdi, üniversitede son yılım olduğu için bu tez benim için çok önemliydi. Tarih bölümünü okumak benim için sadece bir bölüm bitirmek değil onu yaşamak hissetmek istiyordum, tarihi öylesine anlatmak değil de hissederek yaşayarak anlatmak istedim ve tarihi bilgileri iliklerime kadar aktardım. Tarih hocamız olan Emir hocam bu yolda benim için çok büyük bir öğretici oldu. Emir hoca dikkat çekecek kadar yakışıklıydı diğer kızlar sadece tipine hayran kalırken, ben o adamın tarih bilgisine ve tarihi anlatırken ki bizde bıraktığı yaşanmışlık hissine hayrandım evet yakışıklıydı kabul ediyorum ama onda hissettiğim tarihi yaşayarak anlatmasıydı ve bize hissettirmesiydi.  "Efsun tezine karar verdin mi?" Emir hoca bana yönelttiği soruyla herkes bana dönmüştü. Bu soruya istemsizce heyecanlandım başımı hafifçe aşağıya eğdim.  "Evet hocam karar verdim." Emir hoca gülümseyerek gözlerimin içine baktı, bu his aşk ya da sevgi değildi, sadece tarihe kendini adayan insanların hisleri aynı olurdu. Emir hoca bana baktığında bendeki tarihe duyduğum ilgiyi görebiliyordu benim onda gördüğüm gibi.  "Söyle bakalım kim?" "Fatih Sultan Mehmet..." Emir hoca bana güvenen gözlerle baktı, bunu başarabileceğime inan tek kişi oydu.  "Tezini okumayı heyecanla bekliyorum Efsun." Ön sırada bulunan birkaç tane kız kendi aralarında gülüyorlardı. Bir tanesi söze karıştı. "Merak ettim tez konusu bu kadar geniş bir kapsamdayken sen neden Fatih Sultan Mehmet'i seçtin ki. Hem de araştırması zor olan bir dönem." "Evet araştırması zor olan bir dönem ve ben de bunun için seçmiş olabilirim bu konuyu olamaz mı?" Herkes pürdikkat bize bakıyordu. Emir Hoca da vereceğim cevabı bekliyor gibiydi. Kız tekrar konuşmaya başlayınca sahte bir gülüş yerleştirdim yüzüme.  "Daha açık olur musun neden yani zor olduğu için mi nedeni?" Biliyordum ki beni denemek ve biraz da eğlenmek için bana bu soruları yöneltiyordu. Ona cevap vermeyeceğimi sanıyordu. Ama benden eğlence çıkmayacağını bilmesi gerekti.  "Yani diyorum ki kolay olanı herkes başarabilir ama önemli olan zor olanın içinden kolaylıkla çıkmaktır. Herkes Fatih Sultan Mehmet'in sadece İstanbul'un Fatihi olduğunu biliyorlar. Onun diğer başarılarını, İstanbul'u fethettikten sonraki yeniliklerin, ne kadar yüce gönüllü biri olduğunu vb. şeyleri kimse bilmiyor." Kız bu söylediklerimden sonra önüne döndü. Belli ki daha fazla rezil olmak istememişti. Yüzümden sahte gülümseme silinip gerçek bir gülümseme yerleşti. Emir hocaya baktım yüzünde memnun olmuş bir ifade vardı. Demek ki o kızın lafına güzel bir cevap vermiştim. Masa da kitaplarını toplayıp, konuşmaya başladı.  "Ders bitti çıkabilirsiniz."  Sınıftan çıkıp ilk işim kütüphaneye gidip, o rafların arasındaki kitabı almak oldu. Kolumun arasına sıkıştırdım. Heyecan, endişe korku her şeyi hissedebiliyordum ve bu bana ayrı bir haz veriyordu.  Dayım günlerdir benimle konuşmak istediği bir konunun olduğunu defalarca söylemişti. Artık erteleyemeyeceğim için, okuldan sonra ilk işim dayımlara gitmek oldu. Kapıda beni Dayım karşılamıştı. "Hoş geldin kızım. Özlettin kendini. Nerelerdesin böyle ben seni aramasam aradığın da yok." "Dayı biliyorsun bu yıl son yılım ve çok yoğun bir şekilde çalışıyorum. Tezimi hazırlamakta zorlanıyorum." "Gel kızım içeri geçelim. Anlıyorum seni bu aralar yoğunsun. Biz de özledik seni." İçeri girdik. Salonda kimse yoktu.  "Elifle, Emre nerede?" Elif ve Emre benim kuzenlerim.  "Aşağıda çalışıyorlar biliyorsun ya bir icat üzerinde çalışıyoruz. Biz de bu aralar çok yoğunuz." "Çok merak ediyorum ne üzerinde çalışıyorsunuz." "Bir konu hakkında hâlâ araştırma yapıyoruz konudan tamamen emin olduktan sonra sana da açıklayacağım kızım merak etme. Daha deneme aşamasındayız. Aslında uzun süredir deneme yapıyoruz ama bir şeyden daha emin olduktan sonra her şey hazır olacak." "Gittikçe merakım daha da artıyor." Dayım gülümsedi. "Senin de işine yarayacak bu icat. Tezin için işe yarayabilir." "Dayı gerçekten beni çok merakta bırakıyorsun. Ne yaptınız söylesene." "Yakında söyleyeceğim." "Tamam. Seni daha fazla zorlamayacağım. Bir bildiğin vardır senin. O zamanı merakla bekliyor olacağım." "Bizimkilerin yanına inelim mi?" "Olur onları da çok özledim." "Hadi bakalım ne yapıyorlar." Dayım yeni icadı için evin alt katını laboratuvar olarak kullanıyordu. İlk defa laboratuvara inecektim.  Büyük heyecanla yerimden kalktım dayım önden ben arkadan merdivenlerden aşağı iniyorduk. Aşağıya indiğimizde her yerde dijital bilgisayarlar vardı. Tam teknolojinin ilerlemiş şekliydi. Elif'in elinde deney tüpü vardı bir şeyler yapıyordu. Emre ise dijital bilgisayarların başında uğraşıyordu. Sol tarafa döndüğüm de üstü örtülü büyük bir şey vardı. Acaba yeni icatları bu muydu? Baya da büyük bir şey. Ne olabilirdi ki. Merak ediyordum, çünkü dayımın yaptığı şey önemli ve muhteşem bir şey olurdu herhalde. Işıklar fazla yanmıyordu. Loş bir ortamdı. Gerçekten de o televizyonda gördüğüm bilim adamlarını laboratuarlarına benziyordu. Baya güzeldi. "Vay vay vay halamın kızı gelmiş, görüyor musun hangi fırtınalı rüzgar attı seni buraya? Fırtınalı diyorum dikkat edersen. Çünkü seni buraya başka bir şey getiremezdi." dedi Emre. Emre ye cevap vermeden Elif gelip bana sarılmıştı.  "Hoş geldin canım ya seni çok özledik Efsun."  "Hoş buldum Elif." Elifle sarıldıktan sonra Emre'ye döndüm.  "Emre biliyorsun ya son sınıf ve bu dönem çok yoğunum." "Ya tamam anladık çok yoğunsun. Bak ben daha yoğunum bu saatlere kadar çalışıyorum." "Ya ne demezsin sen daha çok yoğunsundur Emre." "Ben de seninle çalışıyorum Emre sen oturduğun yerden çalışıyorsun benim yaptığım iş daha zor. Hep ayaktayım. Deneyler yapıyorum. Orada oturmak mı zor yoksa deneylerle uğraşmak mı?" diye söze girdi Elif. "Kızım sen orada bir şeyleri karıştırıp duruyorsun benim yaptığım öyle bir şey mi? Ben burada aklımı çalıştırıyorum. Benim aklım yoruluyor anlıyor musun beni? Biraz bastırarak söylüyorum o güzel aklın güzel algılasın diye." "Seninle hiç uğraşmayacağım Emre. Devamlı bilgisayara bakmaktan aklın uçmuş senin." kendi aralarında atışmaya başladılar yine kardeşler.  "Hadi bakalım yukarı çıkıp yemek yiyelim çocuklar." Dayım söze girmeseydi eminim ki bu atışma daha da büyüyecekti. "Çok acıkmıştım zaten iyi olur." "Sen ne zaman doydun ki Emre hep açsın zaten." Dayım yukarı çıkmıştı. Elifle, Emre de son işlerini hallediyorlardı ve tabii bu arada da atışıyorlardı her zamanki gibi. "Siz var ya ikiniz de beni çok kıskanıyorsunuz. Ben ve fit halım karizma halim sizi çok kıskandırıyor." Emre'nin bu sözlerine çok sinir oldu Elif.  "Ya ne demezsin seni öyle kıskanıyoruz. Hele ki kaslarını çok kıskanıyoruz keşke diyorum ki bende de olsa ne yakışırdı Efsun demi." dedi Elif, alaylı bir ses tonuyla. Elifle kıkırdadık.  "Yaptığınız espri bile çok bayat benim ne dediğimi anlamanız için kişinin aklı olması gerek ama o siz de yok maalesef " dedi Emre. "Yine saçmalamaya başladın Emre."  "Bak öyle dedin ya aklıma ne geldi saçmalama Bihter sen Bihter Ziyagilsin." Emre kahkaha atıyordu.  "Emre gerçekten salaksın." "Teveccühünüz hanımefendi." Elif, Emre'nin omzuna yavaşça vurdu. Emre sanki acımış gibi omzunu tuttu. "Kızım ne yapıyorsun sen omzum kırıldı lan ne ağır ellerin var." "Emre beni sinir ediyorsun."  "Sen beni kıskanıyorsun ya ondan bana çok sinir oluyorsun. " "Seni neden kıskanayım salak sen benim kardeşimsin kardeşler birbirini kıskanmaz. Salak ben senin ABLANIM." "Ablacım çünkü ben senden daha akıllı daha zekiyim ve erkek olmama rağmen daha güzelim. Babamın da en sevdiği evladıyım. " "Ben anlamıyorum bu kelimeleri nereden buluyorsun acaba. Bir uygulaması filan mı var?" "Ne yapacaksın kendin için mi kullanacaksın." "Yok eğer kullanıyorsan silecektim. Yoksa bu gidişle akılın kaybedeceksin." "Artık bu tatlı kavganızı bıraksanız da yukarı mı çıksak Dayım bizi bekliyordur şimdi." Elif üzerinde ki doktor önlüğünü çıkardı. Emre de dijital bilgisayarları kapattı. Birbirlerine sinirle bakıyorlardı. Ben onların bu hallerini çok seviyordum. Emre biraz abartılı konuşuyordu ama Elif de onun ağzının payını vermeyi iyi biliyordu.  Yukarı çıktığımızda mükellef bir sofra bizi bekliyordu. Sofra da yok yoktu. Evlerinden bir kadın çalışıyordu muhtemelen o yapmıştır Dayım ve Elif'in yemek yapmakla pek araları yoktu. Emre çok güzel yemek yapardı ama sadece kendine. 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD