2

957 Words
Yemeğimiz yedikten sonra salona geçtik. Dayım benimle konuşmak istediğini söylemişti yemekten sonra. "Evet benimle ne konuşacaksın dayı." "Aslında bu konuyu sana daha sonra anlatacaktım. Tamamen emin olduktan sonra anlatacaktım konuyu. Ama bugün Emre'nin dediği şeyden sonra artık her şeyden eminim ve bu konuyu seninle de konuşmalıyım." "Seni dinliyorum dayı." "Aşağıya inip anlatsak daha iyi olur. Daha iyi anlarsın." "Tamam." Hep birlikte aşağıya indik. Dayım örtülü şeyin üzerini açtı. Bir asansöre benziyordu. Etrafında kablolar vardı. Yanına yaklaştım. Çok değişikti. Siyah camları vardı, ışıklar yanıyordu ama içi görünmüyordu. "Nedir bu dayı?" Dayım yanıma geldi. "Bu icat üzerinde çok çalıştık. Gerek Üniversite de hocalar gerekse bazı arkadaşlarım bu olayda yardımcı oldu. Görüyorsun Elif ,Emre, ben ve birçok kişi daha var sayamadığım. Ama bu çok dediğim de 10 15 kişi. Öyle sıradan kişiler değil. Hepsi bölümünde profesyonel. Şimdi söylediğim şeye inanmayacaksın biliyorum ama birlikte denediğimiz de ne demek istediğim daha iyi anlayacağını biliyorum." Daha da merak etmişti neydi ki bu kocaman asansör. "Bu gördüğün asansörü kendim yaptım. Baya bir çaba sonucu başardım. Ve bu makine bir insanı tam bu yıldan 560 yıl önceye götürüyor 1460 yılına. Yani bir zaman makinası." "Ne?" Nutkum tutulmuştu. Zaman makinesi mı? "Zaman makinesi mı dayı benle maytap mı geçiyorsunuz? Ya da bu kesin Emre'nin şakası filandır değil mi?" "Baba ben sana dedim bunun zekası biraz küçük ya şimdi algılayamaz ne dediğimizi. 3 yıl bu makinayla uğraştık vallaha 3 yılda buna anlatmakla uğraşırız." "Hm Emre öyle dedin ya ben de yedim. " "Bana bak Efsun benim olduğum yerde hata olmaz. Babam ne diyorsa doğru bu makine gerçek. Baba bunu geçmişe falan götürürsen nutku tutulur. Bir de bunla uğraşmayalım. Boş verelim bu inanmasın en iyisi bu çünkü." "Emre sen sus." Emre ağzına fermuar çeker gibi yaptı. "Efsun benim olduğum yer de sen ne zaman yanlış gördün kızım." Doğru söylüyordu. Bu zaman kadar yaptığı her şeyde başarı elde etmişti. Ben dayımın hiçbir zaman hata yaptığını görmemiştim. Ama bu dediği şeye inanmakta o kadar da kolay bir şey değildi. Nasıl inanabilirdim ki 560 yıl önceye mi gidiyor kim inanır ki buna. "Şimdi bunu sana yarın sabah ispatlayacağım. Sen bu gece burada uyu. Elif sen de halanı ara Efsunun burada kalacağını söyle." "Tamam baba." Elif annemi aramış konuşuyordu ben ise hâlâ icadı inceliyordum. Yok ya böyle bir şey olamaz değil mi yani bu imkansız bir şey. "Sen bakadur böyle sabaha kadar. Biz seni burada bırakalım en iyisi sen sabaha kadar çözersin bu aleti. Akılın yeter mi ki acaba biraz şüphedeyim." "Konuştum halamla. Efsun biz odama çıkalım hadi. " Elifle birlikte odasına geldik. "Elif bana giyecek bir şeyler verir misin?" "Dur vereyim. Üzerini değiştir." Üzerimi değiştirip yatağa girdim hemen. Hâlâ dayımın dediklerine inanamıyordum. Elif de ışığı kapatıp yanıma geldi. Gözüme uyku girmiyordu. Bir sağa bir sola dönüyordum bir türlü uyuyamıyordum. Dayımın söyledikleri aklımdan geçip duruyordu. Bana şaka yapıyor olmalıydılar. Ama dayım asla şaka yapmazdı hele ki böyle önemli konularda. Sabah olunca her şeyi daha iyi anlayacaktım. Sabah güneş ışınlarıyla uyandım. O kadar beynim doluydu ki. Gece zor uyumuştum. Hemen yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Bir an önce denemek istiyordum şu icadı. Salona geldiğimde Dayım koltukta oturuyordu. "Günaydın dayı." "Günaydın kızım." "Günaydın prenses hazretleri gününüz aydın olsun. Biraz erken kalkmışsınız biraz daha uyusaydınız keşke. Diğer prenses hazretleri hâlâ uyuyor mu?" "Günaydın Emre hizmetkar. Evet güzellik uykusunda o daha." "Hizmetkarınız emrinizde prenses." "Kahvaltım hazır mı hizmetkar." "Ah efendim tabii hazır ama kuş sütü eksik ben gidip alıp geleyim." Gülümsedim. Emre hep böyleydi. Geveze çocuk ama seviyordum kuzenimi. Hepimiz kahvaltımız yaptıktan sonra aşağıya indik. "Elif kıyafetleri getir." "Ne kıyafeti dayı." "Geçmişe bu kıyafetlerle mı gitmeyi düşünüyorsun hanımefendi bravo zekana hayran kaldım yani." "Sen çok biliyorsun ya zeki çocuk..." "Evet küçük şey ben her şeyi çok iyi biliyorum senden zeki olduğum kesin." Bazen beni bile deli ediyordu. Onun laflarına yetişemiyordum bile. Elif iyi dayanıyordu Emre'ye. "Emre bu aralar çenen fazla düştü senin." "Baba ne yapayım zekaları geri ben de biraz bilgi katıyorum o küçük akıllarına." Dayım Emre ye sinirli bakışlar attı. Emre hemen ağzına fermuar çekti. Dayımdan çekiniyordu. Ona karşı çok saygılıydı. "O zamanın kıyafetlerini giyip, öyle gitmemiz daha doğru olur kızım." Elif elinde eski erkek kıyafetleriyle geldi. "Dayı bunlar erkek kıyafetleri." "Yani kızım geçmişe bir ben gittiğim için erkek kıyafetleri var sadece. Sen Elifin odasında kıyafetleri giyin gel kızım." Elif'in odasına çıkıp üzerimi değiştirip aşağıya inmiştim. Dayımda hazırlanmıştı. "Dayı saclarım ne olacak?" "Elif sarık tak Efsunun başına." Saçlarım uzun olduğu için biraz zorlanmıştık. Ben saçlarımı topuz yaptım sıkı sıkı da bağladım. Tam iki toka takmıştım anca tutmuştu iki toka saçlarımı. Sarığı elif başıma takınca saclarım yanlardan çıkmıştı. Elif tel toka getirmişti odasından sarığı çıkarıp tel tokayla çıkan saçlarımı topladı. Tekrar sarığı taktı. Ben elime düzeltmeye çalışıyordum. "Oldu mu?" "Tamam bu sefer daha iyi oldu. Şimdi hazırsın." "Biraz kafamı sıkıyor ama neyse." "Her şey tamam değil mi ? Emre hazır mısın?" "Hazırım baba." "Efsun sen hazır mısın?" "Ben de hazırım." "Şu an kısa bir süre için geçmişe gidiyoruz Efsun ve senden oraya gittiğimizde asla konuşmamanı istiyorum." "Neden?" "Çünkü oranın diline adapte değilsin." "Dayı ben tarih okuyorum." "Kızım biliyorum ama sen tarih bile okusan şu an oranın dilini adapte değilsin hata yapmak istemiyorum." Doğru söylüyordu aslında. Onu tehlikeye atmak istemezdim. Tabii gerçekten geçmişe gideceksek. "Tamam " Dayım asansörün yanına gidip asansörün kapısını açtı. Ben de hemen asansörün yanına gittim. Asansör içi karanlıktı bazı içinde renkli kablolar bulunuyordu. Dıştan büyüktü ama içi çok küçüktü. İki kişi için yapılmıştı sanki. Yavaş adımlarla içine girdim. Dayımda girince kapıyı kapattı. Etraf iyice kararınca korkup dayımın kolunu tuttum. "Korkma kızım fazla uzun sürmeyecek." Öyle demişti ama ben hâlâ dayımın kolunu sıkı sıkı tutuyordum. Birden sesler gelmeye başladı. Asansör çalıştı hafif ışık yanıyordu ama fazla aydınlatmıyordu içini. Asansör hızlıca aşağıya doğru iniyordu sanki. O kadar hızlı iniyordu ki dayımın yanımda olduğu bile hissetmiyordum. Başım dönmeye başladı. Midem bulanıyordu. Sanki bir boşluktan aşağıya düşüyor gibiydim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD