Coren’ın hali…İçler acısıydı.
Gitmem gerektiğini kırk kere açıklamama ve onun gelemeyeceğimi söylememe rağmen her dakika buna itiraz ediyordu ve bunun sonunda en güçlü silahını çıkartmıştı.
KEDER.
Resmen kederliydi. Omuzları düşük, başı önde ve kara bulutların sahibi olarak yaşayan bir ölüye dönmüştü. Bu durum beni üzdüğü gibi endişelendiriyordu da.
Onu gerçekten bırakacağım gün geldiğinde ne olacaktı? Sadece bir gün için bunu yaşıyordum ama hayatının devamı için ne yapacaktım ki?
“Coren, neden gitmem gerekiyordu canım hatırlıyor musun?” Ellerinden tutup onu kendime çekerken ıslanmış köpek yavrusuna benziyordu.
“Benimle olabilmek için.” Dedi sakince. Çünkü gidebilmem için tek bahane buydu.
“Evet. Ben de gitmek istemiyorum ama bazen istemediğimiz şeyleri de yapmamız gerekiyor.”
Bir süre sessizce bana baktı. “Bu eğitimden hoşlanmadım.”
“Yine de yapmak zorundasın.” Şirin bir gülümseme bile onu yumuşatmadı.
Hedefimde yatıp dinlenmek varken annemden gelen mektup doğruca ona gelmemi emretmişti.
Annem dedim değil mi? Ben sokaklarda sürünürken köşkünde keyif çatan annemden bahsediyorum evet. Babam öldükten hemen sonra evlenen, hatta muhtemelen babam ölmeden önce de o adamla görüşen annem.
Soylarını asil bir şekilde sürdürecek bir oğlan yerine bana sahip olduğu için her anından nefret eden annem.
Hayatta her şey istediğimiz gibi gitmiyordu. Ailemden bir kere bile şiddet görmemiş olsam da bakışlarını bile yüz sopayla değişmek isterdim.
Her neyse, fikrimin önemi yok. Gitmek zorundayım.
“Sana söylediklerimi unutma Coren!” Diye tekrardan hatırlattım. Onu bırakıp giderken kendimi gergin hissediyordum. “Benim odamda uzan ve bekle. Suikatçilerle muhafızlar uğraşacak.” Uslu köpüş başını salladı ve arkamdan ağlamaklı suratıyla baktı.
İki gündür diyaloglarımız şu şekildeydi;
“Coren bir yere gitmem la-“
“Hayır!”
“Yakında dönece-“
“Hayır.”
“Ben de istemiyorum ama başka seçene-“
“HAYIR.”
En azından muhafızlar onu korumak için kendi tatillerinden feragat etmişlerdi. Coren’ın peşinden o kadar fazla suikastçi geldiğini fark etmemiştim. Sağ olsun muhafızlar onları içeri bile sokmadan işlerini hallediyordu. Bu yüzden gözüm arkada kalmayacak. Zaten benim görevim muhafızlar suikastçileri hallederken yatağından fırlayan Coren’ı yerinde tutmaya çalışmaktı. Onu da bir şekilde başarabiliyordum.
Ah onu şimdiden özledim!
Gerçek her özlemimde biraz daha kendini hatırlatıyordu. Bir kez daha, yollarımızın asla kesişmeyeceğini haykırıyordu.
Çünkü o bir lorddu. Soyluydu.
Ben hiç kimseydim.
🐶
Bekleme alanında yirminci dakikamı doldururken sinir yüzüme öyle bir yapıştı ki kendimi ister istemez gülümserken buldum. Buna alışkındım ama köşkte geçirdiğim süre galiba bana biraz kibir yüklemişti. Oradaki klasımı burada sağlayamıyorum diye mi bozuluyordum yoksa? Hah. Annem beni hiç sevmedi ki! Bunu da yeni öğrenmiyorum sonuçta.
Büyük salonun tavana kadar yükselen camından bahçeye baktığımda havuzun kenarında koşturan oğlan çocuğunu görünce ister istemez gözüm seğirdi.
Ah tabii ki her boku biliyordum. Sadece zihnimi beni yoran şeylere kapatıyordum ve ilgilenmiyordum. Hayatını yaşa, para kazan, ölme. Bundan daha iyisi mi var?
Benim gibi yeşil gözleri olan Jasper koşarken yere düşüp ağlamaya başlayınca gözlerimi devirdim ve içimden saymaya başladım. En fazla on saniyesi vardı.
Dokuz. Sekiz. Yedi. Altı. Beş. Dört ve ta-da!
“Jasper!” Annem koşarak onu yerden kaldırdı ve göğsüne bastırarak sıkıca sarıldı. “Canın yanıyor mu? İyi misin?”
Gözlerimi bir kere daha devirdikten sonra bakışlarımı kaçırdım. Kolumda küçük bir iz vardı ve hiç ilgilenilmeyen çocuğun enfeksiyon kapan yarası olarak sonsuza kadar benimle beraber olacaktı. Kan benden akınca annem tiksinirdi ama sanırım Jasper’ın kanı büyüleyiciydi. Ne komedi ama. Yine de güldürmüyor.
Çocuğun ağıtı, tedavisi ve odasına götürülüp yatırılması için bir saat daha beklemiştim. Sabır kazandığım en büyük güçtü. Bunu çaresizce deneyimleyerek elde ettiğim için kimse benden iyi olamazdı.
“Gelmişsin.” Kibirli gözleri benim gözlerime kısa bir an değdi ve karşımdaki sandalyeye tüm ihtişamıyla oturdu.
Evelyn Bradden. Nam-ı değer Bradden hanesinin leydisi.
“Bir süredir buradayım aslında.” Diyerek alaycı bir yorum kattım.
“Beklemek senin gibi birine uygundur. O yüzden problem edecek bir durum yok.” Anlaşıldı leydim! Yine anne kız güzel bir sohbet olacaktı desene. “Duyduğuma göre İmparatorluk emrinde öğretmenlik yapıyormuşsun.”
“Kulakların gerçekten iyiymiş.”
Beni tıpkı bir sefilmişim gibi süzdükten sonra yüzünü ekşitti. “Yaşın kaç?”
Git gide komikleşiyor bu! “İnsan doğurduğunu biraz takip eder.” Alaycı gülüşüm boğazımı yaksa da hala cevap bekliyordu. “Yirmi beş.”
“Ve hala bekarsın.” Ölsem daha iyiymiş gibi bakmasını aldırmamaya çalıştım.
“Sanırım bu benim problemim anne.”
“Leydi Evelyn.” Diyerek düzeltti beni. Nefesim kesilir gibi oldu ama sadece gülümsedim. “Sana buradayken bana anne dememeni söylemiştim.”
Hiçbir zaman anne dememekle eş değerdi bu çünkü onu sadece burada görüyordum. “Beni neden çağırdın? Senin tiksintini duymak için geldiysem yeterli.”
“Otur, Irena.” Dedi ben doğrulurken. “Sana kalkmamı söylediğimde kalkacaksın.” Tıpkı bir köpek gibi oturdum. Coren’a söylediğim gibi, bazen istemesek de yapmamız gereken şeyler vardı. “Kraliyetle çalıştığın için akrabalık bağımız tekrar gündem oldu. Sosyetede bu durum beni rahatsız ediyor. Oysa ki birkaç yıl, bunun unutulması için harika zamandı.” Akrabalık bağımız. “Bu saatten sonra ölü gibi yaşa Irena. Senin gündem olacağın hiçbir durum yaşanmasın. Karakterini bildiğim için seni uyarmayı gerekli gördüm. Sessiz ve görünmez ol. Irena isminin önüme çıkmasını istemiyorum. Jasper’ı olumsuz etkilememelisin.”
Belki bir dakika baktım ona. Bundan bile rahatsızdı. Gözlerimiz aynıydı ve belki de bana bakınca sefil bir Evelyn görüyordu. Ruhunun yansımasıydım.
“Keşke ölseydim, değil mi anne?”
“Ah başlama lütfen.” Yüzünü ekşitti. “Ne anne dememeye, ne de aynı dramatikliğe başlama. Bunları konuştuk. Ben kendi hayatımı kurdum ve sıra sende. Kendine seni sevecek bir adam bul ve evlen. Yoksa çok yaşamazsın.”
Nefret ilişkisinin çocuğuydum.
Annem ve babam zorla evlendirilen iki bireydi. Sonunda ben bir ceza olarak doğdum, babam öldü, annem tekrar evlendi ve hayalindeki hayata kavuştu.
Bu hikayede yerim cidden fazla yanlıştı.
“Bolca paran olduğuna eminim Bayan Evelyn.” Diyerek ayağa kalktım. “Bir suikastçi beni kolayca ortadan kaldırabilirdi.”
Bunu söylerken canını yakmayı amaçlasam da cevap, her şeyden beter oldu.
“Bunu sen yapabilecekken neden paramı harcayayım ki?”
🐶
“Nefret ediyorum bundan.” Elbisemin eteğini sıkarken ellerimin titremesini durduramıyordum.
Oysa ki her zamanki şeylerdi. Bu duyduklarımın yabancısı değildim ama kalbim her duyduğunda şok oluyordu. İnanamıyordum. Bir insan doğurduğunu hiç mi sevmezdi? Nasıl ölmemi isterdi?
Öldüğümde derin bir nefes alıp oh çekecek bir kadın nasıl annem olabilirdi?
Arabacı beni orman girişinde indirdiğinde derin bir nefes aldım ve hızla çarpan kalbimi ve kendimi sakinleştirmek için yeşilliğe baktım.
Bu ormanın ötesinde köşk vardı. Biraz yürümek bana iyi gelecekti.
Yine o vurdumduymaz kız olacaktım. Yine kendimi unutacak ve bir ölü gibi yaşayacaktım.
Sadece biraz…
Köşke varana kadar birazcık…Ağlayacağım.
Gözyaşlarım hızla firar ederken içimdeki tüm pisliği akıtarak, hiç düşünmeden ağladım. Yavaş adımlar ve kuş sesleri bana eşlik ederken sadece köşke varana kadar ağlayacağıma, vardıktan sonra tamamen keseceğime dair kendime söz verdim.
Sıcak bir banyo çok iyi gelecek.
Gözyaşlarımı hunharca silerken hıçkırıklarımda boğuluyordum.
Ben bir öğretmenim. İşimi yapacağım. Para kazanacağım. Yaşamak zorundayım. Ölmedim. Yaşamak istiyorum.
Mutlu olmak istiyorum.
Oysa ki gitmeden önce her şey yolundaydı. Burada mutluydum, huzurum yerindeydi. Paramı alıp ayrıldıktan sonra sakin bir hayat sürebilecek miydim? Kaygısızca?
Sevileceğim bir hayat olacak mıydı?
Evlilikmiş, siktir git. Tek amacı sosyetede yer edinmek ve pahalı mücevherlerle oynamak.
Gözyaşlarımı silip nefeslenirken bir şeye çarpıp sendeledim ama yolumun üzerinde ağaç olmadığına kesinlikle emindim.
“Irena.”
Başımı kaldırdığımda Coren’ı karşımda gördüm ve bir anlığına her şey yeniden yüklendi. “Coren?”
“Irena.” İsmimi aynı nezaketle söylerken esen rüzgar saçlarını dağıttı.
“BİR ŞEY Mİ OLDU?!” Üzerine aceleyle baktım ama kan falan göremedim. Acaba birinin peşine falan mı düşmüştü? NE OLMUŞTU DA BURADAYDI!
“Sesini duydum.”
“Ah…” Tertemizdi ve belli ki sakindi. “Bunun için mi geldin? Ağlama sesim fazla yüksekti değil mi? Seni rahatsız etmiş olmalıyım. Özür dilerim.”
“Hayır.”
“Ne?”
“Gürültülü olduğu için gelmedim…Ağladığını duydum.”
“Ağladığımı duyduğun için mi geldin?”
“Evet.”
Yine o kapak zorlanıyordu. Kalbim göğsümden taşıyor ve genzim cehennem oradaymış gibi alev alev yanıyordu. “Gürültülü ya da rahatsız edici değilse, şaşırdın mı?”
“Şaşırmak.” Bir an dalar gibi oldu ama gözleri yine hemen şefkatle beni buldu. “Evet şaşırdım.”
“Ben iyiyim önemli değil!” Ellerimi kaldırdım ve hiçbir şeye layık olmadığımı kendime hatırlattım.
“Hayır. Şaşırdım ve buradan geliyordu.”
Gülümseyerek ona yaklaştım. “Ağladığımı duyduğun için mi koşarak geldin?” Yapma Irena, kendine hakim ol lütfen. “Seni yanlış eğitmiş olmalıyım.” İnatla gözümden sızan yaşı görmesin diye başımı eğdim ve hızlı nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. “Ağladığım için buraya koşmamalıydın.”
Benimle alakalı şeyleri bu kadar kafaya takmamalısın. Bu yanlış. Ben yokum. Irena yok.
“Coren ben bunu yapamayacağım.” Elimle yüzümü örttüm. Ağlamam bitmemişti ve kendimi durdurmak imkansızdı. “Lütfen köşke dön orası sessizdir. Ağlamam bittiğinde geleceğim.”
Ben ondan uzaklaşırken iki kolu da havaya kalktı. Beni dikkatlice sararak göğsüne çektiğinde kaskatı kesilmiştim.
“Irena, kalbin çok hızlı atıyor. Çok gerginsin.” Başımı nazikçe göğsüne gömerken kokusundan derin bir nefes aldım. “Sorun yok.” Beni sarıp sarmaladı ve dudaklarını saçlarıma bastırdı. “Güvendesin.”
Ne yaptığını biliyorum. Coren gerildiği zamanlarda ben de ona bunu yapıyordum.
O çok sıcak, çok nazik.
Titreyen ellerimi kaldırdım ve uzanıp kollarımı ona dolayarak sıkıca sarıldım. Geniş ve güvenli vücudu beni dünyadan soyutlayarak saklarken aslında bu kollarda ölmenin, ölüm için çok da kötü olmadığını düşündüm.
Kendimi bıraktım ve o beni kendi stiliyle sevip saçlarımı öperken hüngür hüngür ağladım.