Burada durmuş, bu koca adama kendini düşünmeyi öğretiyorum.
Birçok şeyden keyif almasını istiyorum. Canı istemediğinde ‘Hayır’ diyeceği bir hayat yaşasın istiyorum. Hayatının dizinlerini eline alsın istiyorum.
Kendim başaramadığım bir şeyi onun için dileme hakkım var mı ki?
Neyse, boş ver. Benimkinden çok farklı bir hayat sürecek nasıl olsa.
Bana ifadesiz bakan yüzü kısa bir süre sonra değişti ve dudakları büzülerek…Ağlamaya başladı.
“Beni terk mi ediyorsun Irena?”
“Ne?”
Başını öne eğdi ve omuzları düştü. Bunca insan…Söylediği şeyi duymuştu. SİKTİR.
“Irena artık beni istemediği için kıçıma tekmeyi basacak.”
Omuzları yere değecek kadar eğilmiş, sürünerek ilerlerken etraftan yükselen sesleri ve kınayan bakışları duyuyordum.
“Ay kızım! Taş gibi çocuk bırakılır mı?”
“Hey şu kıza baksana! Kendini ne sanıyor acaba?”
“Zavallı adam terk ediliyor…”
ULAN COREN!
“Coren, günün birinde soylu bir beyefendi olmak istiyorsan önüne bakmayı öğrenmek zorundasın.”
Ellerini yumruk yaptı ve çocuk gibi yanaklarını şişirdi. “Soylu olduktan sonra da Irena ile yaşayacağım!”
“Hadi ya? Benim bundan haberim var mı?” Eh, dilimi sikeyim. Keşke biraz alıştırarak söyleseydim.
Kurşun yemiş gibi kaldı ve gözleri kocaman açıldı. Muhtemelen tüm bilgileri işlemliyor ve gelecekte beraber olmayacağımızı kavrıyordu.
“Birlikte…Yaşamayacak mıyız?” Travma geçiriyor gibi görünüyordu. “Yolları mı ayıracağız? Gidecek misin?” Titremeye başladı ve gözleri kırmızıya büründü. Eee..Siktir? “Gerçekten de birlikte yaşamayacak mıyız?”
Toparlan kızım! Herkesin belası sikilecek yoksa! “Şey, istemediğimden değil…Sadece yapamayız.”
“Yapamayız demek…” Titremesi ve öfke nöbeti yerini yıkıklığa bıraktı.
“Evet evet. Buna iznimiz yok, istemediğim için değil yani.”
Nöbet geçiriyor aslında ama geçiren kişi üçüncü birlikten olunca insan görmezden gelemiyor. Altıma sıçacaktım.
“İstesen bile benimle yaşayamaz mısın yani?” Kollarını göğsünde birleştirdi ve tek kaşını kaldırdı. Analitik düşünme evresine geçmişti.
“Evet akıllı çocuk. Sen saraylarda yaşayacaksın ve ben de…” Eee Irena, sen de? “Buradan uzakta çalışacağım.”
“O zaman işi bırak Irena.”
“Nasıl geçimimi sağlayacağım o zaman? Para her şeyi satın alamıyor Coren. Ama o olmadan da yaşanmaz. Kapiş?” Kısık gözlerle bana bakarken dikkatini dağıtmanın yolunu buldum. “Vaktimiz ve zamanımız varken gel, paramızı çar çur edelim!”
Yarım saat sonra altın kesem boşalmıştı.
Kucağımda torbalarla banka çökmüş yere bakıyordum.
Coren çok keyifli bir şekilde gülümserken ben ölü gibiydim çünkü…
Beş parasız kalmıştık.
Hepsini bana harcadık.
Coren girdiğimiz her mağazada aynı şeyi yaptı…
“Pastanın üzerindeki çilek.” Dedi bir elbiseyi denediğimde.
“Safran çiçeğinin ortasındaki altın tomurcuk gibisin.” Dedi bir kolye taktığımda.
“Gökyüzünde süzülen çiçek yaprakları gibisin gülüm.” Bunu çiçekli bir ayakkabı giydiğimde söylemişti.
Her seferinde beni eşsiz hissettirmeyi başardı ama kozmetik mağazasında yaptığı şey bambaşkaydı.
Satıcı kız yeni çıkan bir parlatıcıyı Coren’a uzatıp “Sevgilinizde deneyin!” Dediğinde parmağını uzatıp krem parlatıcıya sürttü ve bana eğildi.
“Irena, dudağına süreyim.” Parmakları dudağımda nazikçe sürtünürken aynı anda gözleri de dudaklarımdaydı ve ben ona bakarken tüm hayranlığını, hayranlıkla izlemekle meşguldüm. “Dudakların bir buket gibi tatlı ve yumuşak kokuyor.” Yüzü yüzüme çok yakın. Nefesi tenimi yalayıp yutuyor ve o sarhoş gibi beni izlerken dizlerim tir tir titriyor. “Parmaklarımı dudaklarından çekesim gelmiyor.”
“Parlatıcımız aşırı iyi değil mi?” Satıcı kız eliyle yüzünü örtüp bizi izliyordu.
Böylelikle ben bayılmadan önce zor bela çıkıp bu banka geldik.
Kendi şaşkoloz gibi mutlulukla gülümserken ben yüksek dozda heyecandan bayılacak hale gelmiştim.
“Paramız suyunu çekti. Şimdi ne yapacağız Coren?” Götüme don alamazdım şu saatten sonra! “Senin için hiçbir şey almadık ve paramızı gereksiz şeylere harcadık. Bu yüzden ileride paranı harcarken-“
“Gereksiz değiller.” Diyerek sözümü kesti. “Hepsini almak istedim. Beni mutlu ettiler, buna değerler.” Poşete uzanıp kendi seçtiği fuları çıkarttı. “Aldıklarımızı senin üzerinde görmeyi seviyorum Irena.” Onu boynuma dolarken hareketleri çok kibardı. “Bu manzarayı görmeye devam etmek için almak zorundayım.”
Sakın başını kaldırma Irena.
Sakın.
Eğer şimdi gözlerinin içine bakarsam…Buradan geri dönüşüm olmayabilir.
Beni el üstünde tutup biriciğiymişim gibi davranması şu an peri masalında gibi hissettirebilir. Ancak gelecekte daha fazla insan tanıdığında da aynı duyguları hissedecek mi?
Derin bir nefes verdim. Ona kapılır ve tüm bunları yaşarsam, ileride canı yanan kişi ben olacağım. Ne kadar zor olursa olsun gardımı indirmemem gerekiyor.
“İşte bitti.” Ellerini boynumdan çekti ve gülümsedi. “Çok güzel görünüyorsun.”
İşler umduğum gibi giderse eğer, onu tamamen kopartıp atmak istemiyorum o yüzden arkadaşlığımızı korumak zorundayım.
“Kurdele bağlamayı ne de çabuk kaptın sen!” Birlikte bunca vakit geçirdikten sonra yolları ayıracak olmanın tuhaf hissettirmesi elbette ki normal. “Neler aldık bakalı-“
Benden önce poşetleri kavradı ve içindekileri çıkartıp bana gösterdi. “Bu güzel omuzlarına sarman için bir şal, bu ise çiçek kokulu ayakların için bir çift ayakkabı.”
SİKTİR AMA.
Hislerimi kontrol altına almalıyım. Bunu başarırsam o gün geldiğinde canım çok yanmaz.
“Yuh! Ne çok şey almışız ya.”
Böylece geriye dönüp baktığımda ‘hey gidi güzel günler!’ diyebilirim.
“Bir beyefendi gibi, onları sana giydirmek için önünde diz çökeceğim.” Cümlesi bittiği anda önümde diz çöktü ve gevşettiğim topukluyu ayağımdan çekip yeni aldığımızı kavradı.
“Hey! Ne yapıyorsun lan!”
Ayakkabıyı bir çırpıda ayağıma giydirdi. “Ayakların lokum gibi kokuyor.”
“NE SAÇMALIYORSUN LAN SALAK!”
Kendime teselli verip duruyordum ama bunu başarabilecek miydim acaba?!
Sırf Coren mutlu olsun diye aldığımız her şeyi üzerime giyinip ona poz veriyordum. Şu an vitrin mankenine benzediğime emindim ama yorgunluktan gebermek üzereydim. Fevkalade ruh halini bozmayayım diye önünde salınmaya devam ettim. Neyse, her gün bunu yapıyor değiliz sonuçta. Tadını çıkartmak en iyisi.
Kulağımıza bir ezgi geldiğinde kalabalığı yararak ilerledim ve Coren’ı da peşimden sürükledim.
“Müzisyenler!”
Bir grup müzisyen şarkıyı çalmaya başladığında herkes birbirini sarmalayarak dans etmeye başlamıştı.
“Müzisyen?”
“Müzik aleti çalan insanlara denir. Müziği duyduğunda kendini onun akışına bırakıp salınırsın. İnsanlar mutlu günleri dans edip müzik çalarak kutlarlar.” İnsanları incelediğini gördüğünde ona elimi uzattım. “Denemek ister misin?”
Koca eli, benimkini hemen kavradı. “Evet.”
Kısa bir an başını çevirip insanları izledikten sonra bana döndü ve elini belime sararak beni kendi gövdesine yapıştırdı. Ben onun omzuna tutunurken diğer elimi sıkıca kavradı ve müziğin ritmine uyarak beni de beraberinde dansa başlattı.
Ah. Tanrı aşkına.
Benim neyim var LAN BÖYLE?!
Yanaklarım alev alırken nefesim sakin ritmini sinsice kaybediyordu. Onun kollarında olmak, gözlerinin gözlerimde olması ve bunca kalabalığın içinde yalnız hissetmek de neydi böyle?
Bu arada nasıl böyle güzel dans edebilirdi?
“İyi bir dansçısın Coren!”
“Öyle miyim?”
“Evet. Daha önce dans ettin mi?” Diye sordum ama yüzünü buruşturduğunda ben de ona uyum sağladım. “Tabi bunu bilmek için önce hafızanı kazanman lazım.”
Dans etmek kılıç tutmak ya da yazı yazmaya benzemezdi. Anında kavrayacağı bir şey değildi. Benim gibi dansta beceriksiz olan birinin bile hareketlerini yönlendirebiliyordu.
Demek ki, bunu çocukken öğrenmiş olmalıydı.
“Çocukluğunu hatırlamak istemez misin Coren?”
“Bilmem, hiç düşünemedim…Hatırlamalı mıyım?”
“Belki de değilsindir. Peki ya ailen? Belki onları bulabilirsin?”
Benden ne kadar nefret etse bile, bunca yıldır anneme itaat edip onu hayatımda tutma sebebim…Tamamen yalnız kalmaktan korkuyor olmamdı.
Aslında çoktan öyle olsam bile.
“Yalnızlıktan korkmuyor musun Coren?” Dedim dalgınca.
“Yoo.”
“Asker gibi bakma olaya!-“
“SENİ SEVİYORUM!” Duyduğumuz sesle herkes gibi biz de durduk. “BENİM VARIM YOĞUM SENSİN!”
Herkes neler olduğu hakkında fısırdaşmaya başladı. “Ayy, evlilik teklifi edecek sanırım!” Dedi bir grup kızdan birisi.
Tam da söylediği gibi adam diz çöktü ve karşısındaki kıza bir yüzün uzattı. “Benimle evlenir misin?”
Ama kızın yüz ifadesi bir sıçış olduğunu gösteriyordu.
“Seni kibarca çevirdim ve tekrar bunu yapmaman için gerekli şeyleri söyledim ama laftan anlamıyorsun. Sırf milletin içinde yaptığın için kabul edeceğimi mi sandın lan dümbük? Ne kafa siktin ya!”
Kız çekip giderken adam zırıl zırıl ağlamaya, insanlar da bu trajedi hakkında zevkle dedikodu yapmaya başladı.
İki kişinin de gönlü varsa toplum içinde teklif yapmak mantıklıdır yani. Adama üzüldüm ama enayi kendi topuğuna sıkmış oldu.
“Gördün mü Coren? İlişkiler her zaman umduğun gibi gitmeyebilir. Kişilerin hislerinin karşılıklı olması gerek.”
O yüzüğü bir sonraki kadın için saklasa iyi olurdu.
“Evlilik.” Dedi Coren sessizce. “Evet deseydi birlikte mi olacaklardı?”
“Tabii ki, evlilik öyledir. Bu yüzden teklif etmeden önce sevgilinle konuşup buna hazır olduğundan emin olman gerekir.”
Ben yine bilgiç bir şekilde konuşurken bakışlarını adamdan alıp bana çevirdi ama bu öyle bir bakış değildi.
Parlayan gözler, dikkatlice bakan o ifadesi, bir şey söyleyecek gibi ısırdığı alt dudağı.
Eh, şimdi sıçtım.