“ÇOK KORKTUUUUM!” Diye bas bas bağırarak beni göğsüne bastıran Dex’in kaslı bedeninde sıkışıp kalmıştım. Bir yandan ona ilahi gücümü aşılayarak sakinleştirmeye çalışıyor, bir yandan da sözlerimle telkin ediyordum.
“Evet koca adam korktuğunu biliyorum ama hepsi geçti. Hadi eve dönelim ve biraz dinle- OH!” Coren beni Dex’in göğsünden çekip aldı. Elleri havada kalan Dex şaşkınlıkla ve şokla bana bakarken Coren’ın başımın üzerindeki çenesini de, öfkeli hırıltısını da duyuyordum. “Coren?”
“HAYIR!”
NEYE HAYIR LAN? “Ne oluyo-“
“HAAYIR!” Diyerek beni iyice sıkıp göğsüne bastırdığında nefesim kesildi.
“NEFES ALAMIYORUM ÖKÜZ BIRAKSANA!”
“HAYIR.”
“Coren.” Sırtım sert göğsüne yapışmış, kollarıyla da bedenime iyice sarılmıştı. “Ölcem bıraksana!” Sözüm üzerine sıkılı kollarını gevşetince ondan bir zerre ayrılmadım ama en azından nefes aldım. Gücünün boyutunun farkında değildi herhalde. “Hadi eve gidelim artık.”
Başımı kaldırıp Dex’i görmemle yüzüm şekil değiştirdi.
Bana, annesini kaybetmiş bir bebek gibi kocaman açılmış dolu gözlerle bakarken burnundan sümük akıyordu. Gözyaşları yüzünü yıkamamış gibi ağlamaya devam ediyor ve titriyordu.
Sikeceğim ama ya…
“Ciddi misin?” Dedim artık bunu mantıklı bulamayarak.
Cevap olarak dudaklarını büzdü ve başını salladı. Sonra tekrar hönkürerek ağladı.
Aslında Dex ilk geldiğinde içimdeki şeytan bana tatlı sözler fısıldamıştı. İki tane taş gibi baklavaları olan güçlü ve seksi erkeğin ortasında kalan güzel kadın…
Şeytan: (Ben öyle bir şey fısıldamadım.)
Ama gel gör ki şu an durum bambaşkaydı.
Dex bana yapışıp sarıldığında aynı şekilde Coren da beni kendine çekiyordu ve iki göğsün arasında ezilip kalıyordum. Ağlayıp duran Dex bir yandan da “Bundan çok korkuyorum!” Diye Coren’ı gösteriyordu. Coren cevap olarak hırlayınca Dex daha da bağırdı. “UZAK DUR BENDEEEEN!”
Bir şekilde onları ikna edip eve sokabilmiştim ama suyum çıkmadı da diyemezdim.
“Harika hissediyorum!” Dedi Dex odasına doğru yürürken. “Önceden hep düşünmeden hareket ederdim ama şimdi sakinleşip mantıklı kararlar alabilir gibiyim.” Dönüp bana utangaç bir bakış attığında kıkırdadığını duydum ve gülümsedim. “Bebe gibi ağladım. Kusura bakma.”
“Ah önemli değil…” Onu böyle normal görmek…Çok güzeldi.
“Şu kuduz it dalaşmak istese bile onu reddedebilirim.” Gülerek Coren’a döndü. “Pati versene lan.”
Coren cevap olarak öfkeyle hırlayınca hemen araya girdim. “Lütfen yeter, çok yoruldum.”
“Tamam tamam. Sen ne dersen o artık. Gidip banyo yapacağım ve uyuyacağım. Geldiğimden beri üç saatten fazla uyuyorum zaten. Bu harika.”
“Üç mü?” Derken dehşete düştüm.
“Onun görevi gözetleme ve pusuya yatmak.” Dedi Coren ters ters. “O yüzden az uyur.”
“Neden benim yerime cevap veriyorsun lan?”
Ama Coren artık sakin tepki vermiyordu. Çenesini sıkmış ve boynundaki damarlar şişmiş bir şekilde “Kes sesini.” Diyerek hırladı.
“Lan sen kimsin de bana ne yapacağımı söylüyorsun puşt?” Ters ters Coren’a baksa da sinirli değildi. “Götüme bak. Emir de veriyor.” Sonra önüne döndü ve saçlarını karıştırarak ilerledi. “Aman neyse, çocuk değiliz sonuçta. Her şeye kavga edilmez.”
NE DEDİN LAN SEN? SANA KURBAN OLMAZ MIYIM ŞİMDİ?
“Dex Bey…” Dedim gülümseyerek. Hemen bana döndü. “Rahat uyumanıza yardım edebilirim.”
“Vaay! Cidden mi?” Derken gözleri parlıyordu ve çok normal birisiydi.
“Bugün çok iyi iş çıkardın. O yüzden evet.”
“O zaman hep akıllı olacağım.” Başını eğerek keyifle kıkırdarken içim sıcacık oldu ve elini tuttum. Bakışları, konuşması ve davranışları belki de normalde böyleydi. Belki bu adam komik ve eğlenceli biriydi.
Rahat uyuması için ilahi güç kullanmıştım ama hemen sonra şövalyelerle gelen Lucen, Dex’i alacağını söyleyince şaşırdım.
“Hemen şimdi mi?” Onu tıpkı bir hayvan gibi bağlayarak arabaya yerleştirmelerini izlerken içim acıdı. “Buna gerek yoktu.” Dedim boynuna taktıkları zinciri göstererek.
“Önlem amaçlı.” Yine o sikik gülümsemesi… “Bu zamana kadar ona göz kulak olduğun ve kaçmasını engellediğin için de teşekkürler Bayan Ravenhall.”
Kafasına bir çuval geçirilirken uykusunun arasında inlediğini duydum ve yutkundum. Bu, olmaması gereken bir müdahaleydi.
Uyguladığım güç yüzünden derin bir uykudaydı. Vedalaşamamıştık bile.
Acaba o iyi olacak mıydı?
Bana hedeflenen ok, Lucen’ın hemen sonra buraya gelmesi ve gelirken yanında gerçek şövalyeler getirmesi…
Bilmiyorum. Düşünmek istemiyorum çünkü altından kalkamayacağım gerçekler var.
Baş edemeyeceğim kişiler var.
“Hadi içeri geçelim Coren.” Elini tuttum ve beraber köşke yürüdük.
Dex, umarım sen de iyi olursun.
🐶
LUCEN
“Emrettiğiniz gibi, Dex’i getirdim majesteleri.”
“İyi iş.” Dedi ikinci prens. “Delirip kaos yaratsa çok güzel olacaktı ama o kadın olduğu sürece bu zor gibi.”
“Şövalyeleri tekrar göndereyim mi?” Başımı hiç kaldırmadan, yere bakarak konuşuyordum.
“Henüz erken…Aptal değil. Diken üzerinde olacak ve bekleyecektir. Doğru anı bekleyip onu ikna etmeye çalış. İşe yaramazsa da diğerlerini gönder. Hmm, ayağa kalk. Yüzünü zar zor görüyorum.”
Ayağa kalktım ve başımı kaldırdım. “Teşekkürler majesteleri.”
“Umarım yüzün hep böyle güzel kalır ve onu uzun süre görürüm.”
Yutkundum ve gülümsedim. “Şeref verdiniz majesteleri.”
Kızıl saçları alev gibi ışıldayan ikinci prensin yüzünde güçlü ve küstah bir bakış vardı. Yeşil gözleriyle bana baktıktan sonra elini kaldırdı ve “Çekilebilirsin.” Dedi. “Ayrıca…Gelecek sefer birilerini gönderdiğin zaman saraydan olduklarına dair hiçbir iz bırakma.”
“Evet majesteleri.”
Son bir kez daha selamladıktan sonra odasından çıktım ve nefesimi düzene sokarak sakinleşmeye çalıştım.
İşler karışık değildi. İşler karmakarışıktı ve benim bu hikayedeki rolüm her an ölebilecek olmamdı.
🐶
IRENA
“Ne? Yeni bir hizmetli mi?” Dedim Lucen’a şaşkınca bakarak.
Ellerini çenesinin altında birleştirmiş şirince gülümsedi. Her zaman sempatik bir suratı vardı ama böyle rol yaparken bambaşka oluyordu. “Bu yeni şefiniz!” Eliyle köşede bekleyen yaşlı kadını gösterdi.
Kadın başını eğerek “Merhaba.” Dedi.
“Bu da yeni menajeriniz!”
NE ALAKA AMINA KOYİM YA?!
“Merhaba.” Dedi genç kadın kibarca.
“Hepsi sıkı çalışmalarınız sayesinde!” Uzanıp ellerimi tuttu ve bana iyice yaklaştı. Tam burada büyük bir hata yapıyordu çünkü Coren hemen arkamdaydı. “Sayenizde onu yakın zamanda gerçek bir lorda dönüştüreceğiz!”
“Çok sağ ol ama…” Coren’ın kızıl enerjisi aramıza sızmaya başladı. “Mesafeni korusan iyi olur.” Diye hatırlattım Lucen’a. Çünkü o hırlamaya ve gözleri renk değiştirmeye başlamıştı.
“O HALA HASSAS OLMALI!” Gülümseyerek benden uzaklaştı ve anasının nikahına kadar gitti. Yuh. Abart…
“Mesafeni koru dedim de o kadar da değil.”
“Menajer Coren’ı kontrol ettiğinde ekstra yardım alabileceğiz!” Dedi şakıyarak. “Hepsi sizin sayenizde!”
“Bunları ödeme yaparken unutma olur mu?” Ben de onun gibi gülümsedim.
“Hiç şüpheniz olmasın.”
Biz karşılıklı yalandan gülümsememizi güzelce sürdürdükten sonra Lucen yanımızdan ayrıldı.
Ve o günden sonra Lucen’la…Uzaklaşmaya başladık.
Eskisi gibi samimi sohbetlerimiz kalmamıştı. Sadece iş arkadaşıydık ve sorumluluklarımız kadar konuşuyorduk. Yapılması gerekenleri söyledikten sonra hemen gidiyordu. Sanırım olması gereken buydu. Çalıştığı bir sürü kişi olmalıydı. Yersiz samimiyete gerek yok diye düşünüyor olabilirdi.
Yanımda homurdanan Coren’a baktım. Ters bir ifadeyle Lucen’ın arkasından bakıyordu.
Coren, biraz değil, bayağı hassaslaşmıştı.
Muhafız ve şövalyelerle sohbet edemiyordum çünkü anında beni kendine çekerek onlara ölümcül bakışını atarak tehditkar hırlamalar sunuyordu. Lucen’ın önceki gelişinde beni o kadar sıkmıştı ki zar zor konuşabilmiştik.
İşler fazla bağımlı noktaya geldiğinde onu eğitmem gerektiğine karar verdim. Sürekli yılışık tavırlarla bana sarılıyor ve sırnaşıyordu. Bu şekilde hayatına devam edemezdi.
Devam edemezdim.
Çünkü onunla beraber benim de ondan kopmaya kendimi hazırlamam gerekiyordu.
Elleri tam omzuma dolanmıştı ki “Hayır.” Dedim net bir sesle. Yine sarılacak ya da başını boynuma gömecekti. Hayır dediğimde suratını asarak yüzüme doğru eğildi ve inanılmaz üzgün bir ifadeyle bana baktı. Sikeyim. O kadar tatlı ki gerçekten delireceğim ama sike sike dayanmak zorundayım. “Sonsuza kadar bana yapışamazsın. Hayır Coren.” Oh…Şu dramatik bakışla tıpkı yağmurda ıslanmış yavru köpeğe benziyordu. Elini yavaşça kaldırıp yüzüme götürürken tekrarladım. “Hayır dedim.”
“Affedersiniz.” Menajer kızın sesini duyunca sıçradım ve hemen ona döndüm. “Lord Coren’ın ölçülerini almam gerekiyor. Beslenme şekli, cilt tipi ve beden ölçülerini alacağım.”
“Ah yani…” Yutkundum. “Ona yaklaşman ve hatta dokunman mı gerekiyor?” Bok püsürük başlıyor!
“Evet.” Şirin şirin gülümsüyorsun kızım ama başına gelecekleri bilmiyorsun.
“Sana uyar mı Coren? Rahat hissetmezsen erteleyebiliriz.”
Coren cevap vermeyip bana bakarken kız araya girdi. “Lord Coren başkalarının dokunuşundan rahatsız mı oluyor?”
Eh canım, öldürebiliyor falan. “Pek haz etmiyor.”
“Masaj, cilt bakımı ve saç kesimi fiziksel temas ister.” Diye mırıldandı kendi kendine. “O yüzden mi maaşı yüksek verdileri acaba?” Ondan değil de, ölümün kıyısında yürümenden olabilir. “Bayan Ravenhall, birlikte yapmaya ne dersiniz? Sizin varlığınız onu rahatlatacaktır.”
“Zamanla alışsa iyi olmaz mı aslında?” Ulan neden bana ekstra iş kitledin şimdi?
“Müşterimiz alışmazsa onu memnun edecek yöntemden gitmemiz gerekir.” Anlamı: Sike sike yapacaksın. “Siz ne dersiniz Lord Coren?”
“Emirse, tamam.”
Ulan hayır desene ya…Emir falan ne alaka şimdi?
“O zaman önce cilt tipinize bakalım, sonra cilt analizi yapalım. Daha sonra saçlarınızı inceleyeceğim ve uygun bir kesim belirleyeceğim. Ayrıca saç renginiz ve saç sağlığınıza da bakacağım.”
Coren yan gözle bana baktı. “İşkence eğitimi?”
İç çektim. “Hayır.” Evet.
Bu bir işkenceydi.
Saatler sürdü. Her şeye baktı ve bir ara neye baktığını da anlamaz oldum.
Coren’ın öfkeli suratı eşliğince cilt bakımları yapıldı. (Yüzüne yapıştırılan pamuklar ve maskelerle inanılmaz görünüyordu.) Beden ölçümü için üzerini çıkarttı ve kız kendine hakim olamayarak Coren’ın tüm kaslarında parmağını gezdirdi. En uzun kısım bu sürmüştü. Daha sonra cildine tuttuğu renklerle ona en yakışan tonları ayarladı ve bunları kıyafet dikimi için not aldı.
Yıllar süren zamandan sonra fırtına gibi giderek bizi yalnız bıraktı.
Coren sandalyeye yığılmış halde otururken ben de onun dizlerinin üzerine yatmıştım.
“Bunlar lordluk zımbırtısı için mi?”
“Herhalde öyle.” Dedim yorgunluktan ölerek.
“Merhaba…Yemek vakti geldi de.” Dedi yaşlı kadın utana sıkıla yanımıza gelerek. Coren’ın kucağından kalkıp kadına baktım. “Yemekten önce çikolata ister miydiniz?”
Çikolata diyince gözüm pörtleyerek yerimden fırladım ve kadının yanına gittim. Uzattığı çikolataları aldığım gibi ruhumda bir keyif, neşe, huzur hissettim.
“Ayyy harika görünüyor! Teşekkür ederiz!” Dedim kadının elinden hepsini alırken.
Coren’da yanıma gelip çikolatalara baktıktan sonra “Sağ olun.” Dedi kadına.
Aferin lan sana!
“Aç ağzını Coren!” Çikolatayı ona uzatırken hafifçe kaldırdığı kaşlarıyla bana bakıyordu. “İstemiyor musun? YOKSA ZEHİRLİ Mİ?”
“Zehir yok.” Çikolataya uzanıp hafifçe kokladı. “Kokusu yabancı geldi…Yemek mi değil mi anlayamadım.”
Daha önce böyle tatlı bir şeyi koklamamış olabilirdi. Benim akıllı, güzel, tatlı Lord’um. Sen en iyisini ve en güzellerini hak ediyorsun.
“Çok güzel kokuyor!” Dedim mutluluğumu fışkırtarak. “Önce ben tadayım.” Çikolatadan bir ısırık alırken o da bana doğru eğilmiş, yüzümün hizasında duruyordu. Bakışları dikkatle ve ilgiyle benim üzerimdeydi. Çikolatanın dehşet verici tadını alırken kendimden geçtim ve deri bir nefes çekip başımı eğdim. Coren anında panikledi. “BU MÜKEMMEL!” Dedim gözlerimden ışık saçarak ona bakarken. O kadar lezzetliydi ki hepsini ağzıma tıkasım gelmişti.
Bana bakan gözleri iri iri açılmış, beni ilk defa görüyormuş gibi bakarken yüzünde…Hayran bir ifade vardı. Alık bakışlarıyla bana kilitlendiğinde esen rüzgar saçlarını dağıttı ve o kımıldayamadan, öylece kalakaldı.
“Tadı mükemmel!” Çikolatayı ağzına uzattığımda dudaklarını araladı. “Şimdi sen ye.”
Uzattığım çikolatayı yerken bile bakışları sadece bendeydi.
🐶
COREN
O güldüğünde, içimde hiç hissetmediğim dürtülerin şaşkınlığıyla kalakaldım.
Nefes almayı unutmak tuhaftı. Hareket etmeyi bile zaman kaybı görmek tuhaftı.
Onun neşeyle gülen yüzüne bakarken…
Kalbimin yerinden çıkacak gibi olması, tuhaftı.
Irena ile ilgili olan her şey bana aitti.
Çünkü biz buyduk; Irena ve Coren.
Bu hep böyle kalacaktı. Lord olduğum zaman bile. Irena hep benimle olacaktı.
Çünkü pembe dudaklarından dökülen gülümsemeyi ve yeşilin en tatlı tonunu alan gözlerini görmeyeceğim bir güne uyanacağımı bilmek, sadece ona kavuşana kadar içimdeki vahşi canavarı, durdurulamaz bir şekilde ortaya çıkartacaktı.