“Irena!”
Eteğimi tutup hızlı adımlarla ilerlemeye devam ederken derin nefesler almaya çalışıyordum ama nafile.
“Irena!”
Ondan uzaklaşmaya çalışsam da koca adımları yüzünden bir gram uzaklaşmak bir yana dursun, ensemden gelmeye devam ediyordu.
“Irena! Seninle nasıl evlenebiliri-“
“SENİNLE EVLENMİYORUM!” Dedim olduğum yerde durup bağırarak.
“Niye ki?”
“Evlenemem işte!” Tekrar hızlıca ilerlemeye başladım.
“Niye ki?”
“Çünkü ben soylu değilim bu yüzden seninle-“ Mal gibi yürüdüğüm için güzelim ayakkabımın topuğu toprak yolda zortladı ve yere çakılmak üzereyken beni her zamanki gibi Coren tuttu. Acıyla inledim ve bağırdım. “Evlenemem!”
“Ama niye?”
“Yere düşmemi engellediğin için teşekkürler ama soylular ancak soylularla evlenir.” Bunu yemezse diye uyduruktan bir şey söyledim. “Bu tanrının kuralı.” Tanrının kesinlikle böyle bir kuralı yoktu.
Coren benimle olmak gibi bir hataya düşerse sosyeteden de atılırdı, ona sunulacak kusursuz hayattan da. Bunu ondan çekip alamazdım.
Durup eski ayakkabılarımı giydiğimde derin bir oh çektim. Coren’ın da sesi kesilmiş gibiydi. Pes etti mi acaba?
Göz ucuyla ona baktığımda kaşlarını çatmış ve oldukça ciddi durduğunu gördüm.
“O zaman tanrıyla savaşıp kazanırsam olur mu?” Ne dedi lan? “İyi dövüşüyor mu tanrı denen adam!” Diye bağırdı sinirli bir sesle.
Ciddi mi lan?
Hem ne bileyim ben? Daha önce tanrıyla dövüşmedim sonuçta ama tanrı yani…Güçlüdür sonuçta.
“O gelmiş geçmiş en güçlü varlıktır yani bir de tanrıyla dövüşmek için sanırım ölmen gerekiyor.”
“Irena…Geçinebilmek için öğretmen olmuştun değil mi? Bırakmanı sağlayacak kadar gelir elde etsem olur mu? Seni de soylu yaparım? Olmaz dersen soylu olmam. Bunu istemiyorum, ben sadece seni istiyorum…Sana bakabilirim.”
Soylu olduktan sonra imparatorluk ona ciddi bir ödeme yapacağı için zengin olacaktı ama…Benimle olursa bunları kaybederdi.
Siktir. Daha gerçek hayatı görmedi. Ben görüp geçirmesini ve elde kalanlardan sonra bile eğer isterse beni seçmesini isterdim. Bu şekilde olmaz. Ona haksızlık.
“Mesele paradan ibaret değil.” Diyerek saçmaladım ve bu konudan vazgeçmesini istedim. Çünkü ona kapılmamak için direnmek öyle zordu ki artık oturup ağlamak istiyordum. O hiçbir şey bilmiyordu. Ben ve gösterdiklerim dışında bir hayatı görmemişti. Görmesi lazımdı. Soylu olmayı tatması lazımdı çünkü bu, kaybedildikten sonra değeri anlanacak bir şeydi.
“Paradan başka neye ihtiyacın olabilir ki?” Dedi bilmiş bilmiş.
“Bir sebebe.”
“Hmm…” Karanlığın içinde bana yaklaştı. “Nasıl bir sebep olabilir peki?”
“Ben de pek bilmiyorum.” Yalanlarım tükendi ve ben de tükendim.
“Oradaki adam seni seviyorum diye haykırıyordu. Bu, evlenmek için bir sebep değil midir?”
“Yani, öyledir herhalde. Normalde sevdiğin kişiye evlilik teklifi edersin.”
“Peki ya sevgi nedir Irena?”
Sessizliği bozan şey esen rüzgarın yaprakları yerinden oynatması oldu. Varı yoğu, tek nefesi benmişim gibi bana odaklanmış, söyleyeceğim her şeyi hiç düşünmeden yapmaya hazırmış gibi duruyordu.
Sevgi nedir, güzel soru. Ama ben de BİLMİYORUM Kİ!
“Mmm bir çeşit his sanırım. Kafanda kurarsın ya hani.”
“Nasıl seversin peki? Bunu yapmanın bir yolu var mı?”
Sikerler. Gerçeği söyle. “Bilmiyorum.”
Buna şok oldu. “Neden bilmiyorsun?”
“Tecrübe etmediğimden bilmiyorum işte!” Arkamı döndüm ve jet hızıyla ilerlemeye başladım.
“Niye etmedin ki?” Peşimden geliyordu. KUYRUĞUM GİBİ.
“Elimde olan bir şey değil çünkü.”
“Denersen başaramayacağın hiçbir şey yok.” Ona söylediklerimi bana satıyor çakal köpek.
“Açıkla o zaman o kadın adamı neden reddetti? Sevgi zorlayacağın bir şey değildir. İstesen de istemezsen de eğer varsa ortaya çıkar. Heyecanlandığında kalbin hızla çarpıyor ama sen kalkıp da kalbine daha hızlı at demiyorsun yani. Sevgiyi de böyle düşün. Sen farkına bile varmadan oluyor.”
Bu oldukça net bir açıklama olmalıydı.
“Ha…Sevgi anormal bir durum yani? Çünkü anormal durumların kendi belirtileri vardır. Heyecanlandığında kalbinin hızlanması gibi.”
Bana kolayca yetişip yanımda yürürken bir anlığına ona baktım. “Yani, haksız sayılmazsın. Muhtemelen kişiden kişiye göre değişir. Kalp atışların hızlanır, yanakların kızarır. Sürekli sevdiğin kişiyle olmak isteyebilirsin. Gözüne dünyadaki en güzel insan gibi görünmeye başlar.”
Havai fişekler patladığında durdum ve gökyüzüne bakmak için döndüm ve Coren ve bakışları beni olduğum yere mıh gibi yapıştırdı.
“Seni seviyor muyum Irena?”
Işıldayan gökyüzü altında parlayan yüzüne baktım ve kıkırdadım. “Sevmek mi? Hadi be oradan! Asil bir lord olduğunda da böyle şeyler söyleyerek kendini utandırma sakın!”
Ben gülünce o da gülümsedi ve yürümeye devam ettik.
Biliyorum. Gözleri üzerimde geziniyor, sebebini bilmesem de her gülümsediğimde sen de gülümsüyorsun. Ancak bunların hepsi geçici.
Bunu deneyimledim işte.
“Kan kokusu alıyorum.” Coren aniden durduğunda ben de durdum.
“Ne?”
Yürüdüğümüz yoldan gelen şiddetli patlama sesiyle beraber beni sarmaladı ve geriye doğru sıçrayarak gökyüzünü yalayan ateşlerden uzaklaştırdı.
“BU DA NEYDİ?!” Dedim yürüdüğümüz ormana bakarken. Ağaçlar yanıyor, her yer kavruluyor ve ateşin sıcaklığı yüzümü yakıyordu. Festival alanından oldukça uzaklaşmıştık. Bu mesafe, insanların çoğu şeyi göremeyeceği kadar uzaktı ve patlamanın olduğu yer ise…
Siktir.
Oradaki tek bina, bizim yaşadığımız malikaneydi.
“Silahlı insanlar yaklaşıyor. Sayılarını hesaplamaya çalışıyorum.” Dedi Coren çatık kaşlarıyla ormana bakarken.
“Köşkteki insanlar ve muhafızlar ne olacak?!” Beni yerden kaldırırken her yerim toprak içindeydi.
“Neredeyse hepsi ölmüştür. Düşmanlar hızla yaklaşıyor.”
“Şehir merkezine doğru kaçmalıyız. Onlarla savaşmaktan kaçınmamız gerek!”
“Öncelik geri çekilmek, anlaşıldı.” Dedi ve benimle beraber şehir merkezine giden yolu tekrardan koşmaya başladı.
Bu sıradan bir yangın değildi. Saldırıydı. Ve biz festivale gitmek yerine evde kalmış olsaydık…
Patlama, kutlama fişekleriyle aynı anda gerçekleştiği için şehirdeki kimsenin ruhu duymazdı.
Artık kimseye güvenemem.
“Coren etrafta saklanabileceğimiz bir yer var mı?”
“Fazlasıyla açık bir arazideyiz. Neredeyse hiç saklanma şansımız yok.” Dönüp arkasına baktı. “Düşündüğümden daha hızlı yaklaşıyorlar. Dövüşmem gerekecek.”
Siktir, siktir! Atların sesi çok yakından geliyordu.
“Çalıların arkasına saklanalım!” Dedim koşarken.
Coren elindeki poşetleri bir yere tuzak olarak attıktan sonra ters açıda bir yerde saklandık. At arabası tam orada durdu ve yüzü örtülü adamlar indi. “Burada bekle! Etrafı kolaçan edeceğiz.”
“Etrafta birileri mi varmış?” Diye seslendi ayakta dikilen adam. Diğeri eşyalarımıza bakıyordu.
“Kaçmalarına izin vermeyin! Çok uzağa gitmiş olamazlar.”
At arabasındaki en az altı adamı görünce Coren’la beraber ters yönde koşmaya başladık. Biraz uzaklaşsak belki izimizi kaybet-
“İŞTE ORADALAR!”
HAY ANANI YA!
Arkamı dönüp saniyelik baktığımda yanımdan fırlayan bıçak yanağımı çizerek ayağımın kenarındaki çimlere saplandı.
İster istemez acıyla haykırdığım an Coren beni tutup hızla kendine çekti ve sırtını adamlara döndü. Art arda iki defa sarsıldığını ve kasıldığını gördüğümde dilimi yutacaktım. Beni kucaklayıp koşarken sırtına iki tane bıçak saplanmıştı. “Coren! İndir beni kucağında ben varken hiçbir şey yapamazsın! Benim gibi sıradan birini öldürmezler, sen kaçmalısın!”
Söylediklerim sikinde bile değildi. Beni bir an bile bırakmadan ormanın içinde koşmaya devam ediyordu.
“Bunlar görgü tanıdığı değil!” Arkamızdaki adam diğerine bağırıyordu.
“Bunlar hedeflerimiz! Nasıl hayattalar lan!”
Haaa…Ben de mi hedeftim lan?
Dişlerimi sıktım ve tüm gücümü, işe yaramasını umut ederek ellerimde topladım ve hükmetmekte zorlandığım ateşi onlara gönderirken hissettiğim acıyla ben de bağırdım.
Ama ikisinin de belasını sikmiştim. Cayır cayır yanıyorlardı ve çektiğim acıya değerdi.
Coren yaptığıma şaşırırken “İndir beni de dövüş! Ben de dövüşeceğim!” Dedim.
Başını salladı. “Dövüşeceğim.”
“Yanarsan seni iyileştiririm ama sakın öleyim deme!”
“Ölmeyeceğim, merak etme.” Dönüp gelenlere baktı ve o kahrolası kızıl büyü bedeninden taşmaya başladı. Önce yanağımdaki çiziğe baktı, oraya nazikçe dokundu ve hedeflerine döndü. “Hepsini öldüreceğim.”
Ve ışık hızında fırladı.
İlk adamın kafasını kavradığı gibi taşın üzerinde parçaladı. İkincisi ona kılıcını sallayarak yaklaştığında kılıcı çıplak elle tutup kendi avcunu parçalayarak yüzünden uzaklaştırdı.
“Gebersene lan!”
Arkasından gelen adamın boynunu saniyeler içinde kırdı.
“ÜÇÜNCÜ BİRLİĞİN ESKİ ÜYESİ O! GARDINIZI İNDİRMEDEN POZİSYONUNUZU KORUYUN!”
Coren’ın her yeri kesikler ve kanlar içindeydi. Sırtına saplı iki bıçak vardı dik duramıyordu. İki büklüm halde ona yaklaşan en az beş adamın karşısında tekti.
Coren’ın becerileri onları zorlasa da çok kabalıklardı. Üçüncü birlik genelde ön saflarda savaştığı için birini korumaya alışkın değildi.
Daha fazlası geliyor. Ateş büyümü kullanabilirim ama gücümü tüketirsem daha sonrasında onu iyileştiremem. Kullanmazsam da bu işin içinden çıkamayabiliriz.
Onları defetmem lazım. İşe yaramazsa bile Coren’a kaçması için fırsat tanıyacağım.
Ayaklarıma yüklendim ve fırladım.
“Öğretmen kaçıyor! YAKALAYIN!”
En azından birkaçı benim üzerime gelirken Coren’ın işi kolaylaşacaktı. Hepsiyle birden baş edemezdi.
“BAYIR AŞAĞI KOŞUYOR!”
Arkamdan geliyorlardı. Hem de birçoğu.
“KÖYE DOĞRU İNİYOR!”
Koştuğum ağacın tam yanına bir bıçak saplandı. Biraz daha yakın olsa boynuma gelecekti.
Durma Irena, devam etmek zorundasın. Yaşamak zorundasın. Daha ölmedim. Ölmedim.
Bu suikastçiler diğerleri gibi değil. Çok hızlılar. Normal değiller.
Diğer üçüncü birlik üyelerine de mi aynı şeyi yaptılar acaba? Bunlar rastgele insanlar değil, üçüncü birlik üyelerinden kurtulmaya çalışıyorlar.
Sikerler! Kıymetli hayatımı en boktan koşularda bile hayatta tuttum ben, öyle kolay vazgeçecek değilim!
Arkamı döndüm ve gücümü dikkatli harcayarak iki adamı yakacak bir alev topu gönderdim. Onlar acıyla haykırıp yere düşerken diğeri öfkeyle bağırdı ve bıçağını fırlattı.
“Deli sürtük! GEBER!”
Bıçak kahrolası ayak bileğimi kestiğinde dengem acıyla kayboldu ve bağırarak yeri boyladım. Bayır aşağı olduğu için hızla yuvarlanırken birkaç taşa çarptım ve acım her seferinde ikiye katlanarak dayanılmaz bir hale geldi.
Sonunda yavaşlayıp bir düzlükte durduğumda yere yapışmış haldeydim ve nefes alırken ciğerim batıyordu.
Kıyafetlerim taşlara ve dallara takılmaktan paramparça olmuş, her yerim kan yüzünden ıslanmıştı.
Acıyor. Ve bu halsizlik neden ki şimdi? Zaten tüm gün yoruldum, koştum ve çok güç harcadım. Coren iyi midir? Şurada beş dakika nefeslensem bir şeyim kalmaz aslında.
Soğuk çim birden fazla rahat gelmeye başladı.
Gözlerimi kapattım.
Yoruldum.
“IRENAAA!”
Coren’ın sesi orman boyu yankılanırken zor da olsa gözlerimi devirdim. “Neden bana sesleniyorsun aptal? Kaçıp kendini kurtarsana…”