ATEŞDAĞLI'DAN...
“Komutanım karargâh komutanı Albay Fikret Çınar sizi odasında bekliyor” dedi postası.
“Geliyoruz aslanım.”
Selcen helikopter ile bizi bırakıp ayrıldıktan sonra Çukurca dağ komando tugayının bahçesinde Puma ve Destan Üsteğmen ile yeni ikamet adresimizi inceliyorduk. Daha önce geçici görevlerle birkaç hafta kalmışlığımız vardı. Bir defasında Pars birinde de Jaguar ile ortak operasyon yürütmüştük. Pumanın başına geçmeden önce de yine bu mevkide bordo berelilerle ortak operasyonlara katılmıştım.
“Puma beni takip et”.
Anında hareketlenip peşime düştüler. Albayın postası bir taraftan bilgi veriyordu.
“Komutanım askeri lojmanda 3 daire ayarladık. Biri sizin ve Kaya Üsteğmenim için, ikincisi Tuna ve Kuzey Üsteğmenim için 3.’sü de Eda ve Destan Üsteğmenlerim için.”
“Eline sağlık aslanım.”
“Sağ olun komutanım”.
Postası Albayın odasının kapısını tıklattığında içeriden ‘Gel’ komutunu bekledi. Sonra tekmil verdi.
“Er Selami Sütçü Aydın Emredin komutanım”.
“Gel Selami”
“Komutanım Yüzbaşı Ateşdağlı ve timi buradalar”.
“Gelsinler”.
İçeri adımladım tekmil verdim.
“Kıdemli Yüzbaşı Oktay Ateşdağlı Emredin Komutanım”
“Gel bakalım delibaş ulan emekliliğime 2 ay kala nerden çıktınız gene siz? Ne güzel kurtuldum derken” dedi ayağa kalkıp bana sarılırken.
“Duyduk ki buralarda canınız sıkılmış komutanım bir yol geçerken Fikret Albayımın kahvesini içelim dedik.”
“Ulan içecek kahve mi bıraktınız ibne ortak operasyon dediniz ne kadar it kopuk varsa peşinize takıp geldiniz ortada ne göt kaldı ne göbek. Sizin yüzünüzden tugaya 250 kişilik terörist grup saldırdı ibne” dedi.
“Daha yemekhanenin tamiratı yeni bitti”. Bir yandan da Tuna’yı süzüyordu.
“Aşk olsun komutanım yemekhane ile uzaktan yakından ilgim olmadı” dedi Tuna.
“He olmadı içeri dalan teröristleri patlatacağım diye doğal gaz vanalarını açan bendim çünkü”.
“Ama şimdi komutanım aynı anda 17 sini birden atmosferde moleküllerine ayırdım. Bir yemekhanenin lafı olmamalı kanımca.”
Albay mert adamdı. Tuna’nın cevabı hoşuna gitti. Cevap verecekti ki içeri daha önce tanımadığım bir binbaşı girdi.
“Gel binbaşım. Buralarda görüp görebileceğin en manyak timle tanıştırayım seni” dedi.
Binbaşı Pumayı dikkatlice süzdü. Gözleri önce Eda’da sonra Destan Üsteğmende oyalandı. Kuzey ve Tuna’nın dikkatine takılmış olacak ki binbaşıyı gözleri ile yatırıp sikecek gibi baktılar. Kaya daha ılımlıydı. Nasıl desem yatırıp sikmek yerine s****i kesmek gibi. Sonra binbaşının bakışları bana takıldı.
“Yüzbaşım” dedi yalandan bir selamla.
“Binbaşım” dedim aynı yalancılıkla.
“Ateşdağlı bu Binbaşı Çağlar Demirhan. Binbaşım bu da Ateşdağlı ve timi Puma. Bakma böyle uslu durduklarına Çukurca karargâhı da dahil bu coğrafyada çok terörist sikmişlikleri var.”
“Memnun oldum” dedi. Köroğlu olsa bunun gibi tipler için “İbneliğin kitabını yazarken taşaklarını ovuşturanlardan” derdi. Anında bilirdi bir adamın gözüne bakıp piç mi, ibne mi yoksa vatan haini mi?
Silahtar binbaşı ile tanışmış olsa yorum yapmaz strateji yapardı nerde kıstırsam da ebesini siksem diye. O bizim kadar gürültücü bir adam değildi. Sessiz derinden çözerdi meselesini.
“Selami aslanlar yoldan geldi dairelerini göster de dinlensinler” dedi. İlave etti. “Tuna Üsteğmenin yemekhaneye girişi yasak aslanım. Bütün karargâha haber sal girmeye çalıştığı yerde vur emrim var.”
“Komutanım haksızlık ediyorsunuz” dedi inler gibi Tuna. Fikret albay devam etti.
Hile, rüşvet ve cebren ile girmeye çalışırsa ve ona yardım eden olursa askerliğini yakarım.
“Emredersiniz komutanım” dedi Selami.
“Aşkım Tuna gitti senin ekmek arası pastırma fantezisi.”
İnledi Tuna. “Çaptan düşerim, serseri kurşunlara gelirim. Ben bu dağ başında nereden bulacağım kurutulmuş et, pastırma, sucuk, füme eti.”
“Sipariş verirsin aslanım devletten maaş alıyorsun ya. Selami et deposuna Puma Karargâhtan ayrılana dek ikinci bir kilit vurulsun” dedi yeniden baya baya eğleniyordu.
“Emredersiniz komutanım”.
Gözlerim Destan Üsteğmene takıldı. Tuna et için kıvrandıkça garip bir zevk alıyordu. Ve daha kime bulaştığının farkında değildi. Tuna Üsteğmen et yemeden duramaz et yemezse durdurulamazdı. Bu iş dağda kirpi avından, kertenkele, yılan ve dahi bir sürü yere kadara uzardı.
“Komutanım müsaadenizle” dedim.
“Müsaade sizin Yüzbaşım. Ankara yine yeniden görev emrinizi benimle paylaşmadı. Artık sormuyorum da uslu durun yeter” dedi imalıca. Selam verip çıktım. Koridorda Pumaya dönüp
“Puma 1 saat sonra karargahtaki toplantı odasında toplanın” dedim.
Üsteğmen Duman’a bakarak devam ettim.
“Avşar sende bize konuya ait bütün detayları verdiğin bir brifinge hazırlan.”
Gözleri parladı. O kadar ele avuca sığmaz bir hali vardı ki kendimin askeri liseye gitmeden önce Aydın’da yaptığım muzurlukların planlamasını yaparken ki halimi gördüm. Ele avuca sığmayacaktı belli. İpini sağlam tutmazsam timimi tehlikeye atmama an meselesiydi.
“Emredersiniz Komutanım”
Gözlerine bir 10 saniye daha baktım. Ardını görmek için. Sonra duş almak ve biraz gevşemek için lojmana adımladım. Önce Begüm’ü arayıp Köroğlu’nun götünden şırınga ile nasıl kan aldığını dinleyecektim. Sonra onun söylediklerini Köroğlu’ ya anlatıp tansiyonunu fırlattıracaktım. Bu nasıl bir hazdı anlatamam.
Hızlı bir duş aldım o arada bir mastürbasyonla kendimi tatmin ettim. Ne kadar olmuştu kerhaneye gitmeyeli. Şöyle bir kadını altıma alıp bağırta bağırta sikmeyeli. Köroğlu’ya söyleniyordum lakin en fazla kerhaneye gidende bendim. 34 yaşında sağlıklı bir adam olarak ihtiyaçlarımı bu şekilde karşılamaktan başka çare kalmıyordu. Daha doğrusu it kopuk peşinde koşmaktan bir kadınla tanışmaya kaynaşmaya vakit kalmıyordu. Bir iki başarısız denemenin ardından kerhane candır gerisi heyecandır düsturuna geri dönmüştüm.
Valide hanım Aydın’a ne zaman gitsem birileri ile tanıştırmak için plan yapıyordu. Lakin Aydın küçük yer. İlçe ondan da küçük. Tanıştırmaya çalıştıkları her kızın ya emmisine ya abisine ya da babasına bir yerden bulaşmış oluyordum. Mesela öğretmen doğu görevinde bir gencecik kız birlikte oralarda birbirinize destek olursunuz diye beni pastanede muhallebi yemeye gönderdiği kız. Evet evet “Pastanede muhallebi” dedim. Annem hala 70’lerin romantizm akımında yaşıyordu hayatını. Ne diyordum ha pastanede muhallebi yediğim kızın dayısı götünü 4 kere arı sokan cami imamı çıktı. Bu adama varırsan iki cihanda Melekler sana gönül koyar. Allah’ın verdiği cana zulüm eden adama varılmaz diye bozdu işi. Allah razı olsun. Kız güzeldi lakin askerliği batıda yapmamı önermişti. İzmir’de Foça da falan. Gabar dağında kirpi avlayıp yememiş ki nerden bilsin.
Bir mühendisle tanıştırdılar, sanırım Kimya mühendisiydi. Onunda abisini götünden ortaokulda duvara zamkladığım çıktı ortaya. Asker olmak için göt gerekir sende var mı diye sormuştu. Bende olup olmadığı gösterdim.
Bir başka kızın dedesinin samanlığını yaktığım çıktı ortaya. Çıktı derken kızı olan insanlar bir süre sonra annemden kaçmaya başladı. Bu annenim beni everme merakını biraz da Rahime Babaannemden harlıyordu biliyorum. Lakin ben fırsat buldukça Köroğlu’nu kızağa sürüp önlerine atıyordum. O da her seferinde oyunuma gelip tüm dikkati üzerine çekince beni rahat bırakıyorlardı. En sonunda annem aynı mahallede büyüdüğümüz kardeşim gibi gördüğüm Rukiye’yi önerince patlamıştım. Bir daha da bu konu açılmadı.
Rukiye Liseden sonra okumamıştı. Hasta annesine ve dört kardeşine bakıyordu. Ve tabi bana olan ilgisini bunları bahane ederek saklamaya çalışıyor evlenmekten de uzak duruyordu. Bir iki kek yaptım ayağına kendini belli etmeye çalıştı lakin kız kardeşimi soyup yatağa atmaktan farkı olmadığı için oralı olmadım.
Tabi ben bu aile terörüne maruz kalırken Okan Paşa Mahallede kim varsa götürüyordu. Telefonum çaldı.
“İti an çomağı hazırla.”
“Ne var lan it”
“Abilerin en yakışıklısı bugün yine ne tatlısın” dedi sırıtarak.
“Ben daima tatlıyım aslanım sen kendi tipsizliğine yan”.
Külliyen yalan adam Formula’nın takvimlerinde çıplak poz vermesi için teklif almıştı. Tabi babam duyup ta ayağındaki sarı çizmeler ile kovalayınca kursağında kaldı ibnenin. Bir SAT komandosu Formula takviminde poz veremezdi bunu biliyorduk lakin sadece biz biliyorduk. Babam Şeref Bey değil.
Tabi bu kadar sinirlenmesinde benim arayıp biraz babamı gazlamış olmamın da payı büyük.
“Orası öyle Ateşdağlı” dedi Okan.
“İstanbul’da kızlara yükseleceksem önce senin fotoğrafını gösteriyorum bu aslan benim abim diye daha kolay oluyor” dedi it. Gurumu okşamıştı piç.
“Ulan ibne kardeşini gösterip ablasını verenler gibi beni piç işlerine alet mi ediyorsun?” dedim sırıtarak. Sesimden anlamıştı. Keyiflendi. “Ediyorum tabi abimizin ekmeğini de mi yemeyelim?”
“İstanbul’a gelince bana da iki dilim ayırırsan ye tabi aslanım afiyet olsun”. Kahkaha attı. Abisi ile hovardalığa çıkmak hoşuna gitti kanımca.
Okan başarılı bir SAT Komandosuydu lakin çapkındı. Bana çekmemiş. Benim gibi uslu akıllı. Ahh tamam ya vurmayın.
“Ne oldu abim bir ihtiyacın mı var? Bak eğer paraya falan sıkıştınsa söyle”.
“Değil abim. Çok şükür sıkıntı da değilim. Lakin çok özledim. Uzun zaman oldu görüşemedik. Senin sınırda benim denizde operasyon derken. Ha bu arada geçen Hafta sonu operasyon dönüşü eve uğradım. Bana dünya tatlısı bir kız kardeş almışsın.”
Nihal’den bahsediyordu.
“Tanıştın mı?”
“Tanışmak ne kelime. O kadar ürkek ki yük oluyorum diye evde ne kadar iş varsa yapıyormuş. Annemin gözünün içine bakıyor bir iş verse de yapsam diye.”
“Zor günler geçirdi.”
“Evet annem anlattı biraz. İyi etmişsin ilçeye getirmekle annem ve babama can yoldaşı olur. Anladığım asker olmak istiyor.”
“Var öyle bir hayali”
“Maşallah” dedi. Bir sıkıntısı vardı sesinden belli.
“Niye aramıştın?”
“Abi buralar biraz karışık”
“Nasıl karışık?”
“Anlamadığımız şeyler dönüyor. Sanki birileri SAT ve SAS’ları kızağa çekiyor”.
“Niye öyle düşündün?”
“Son üç ayda açığa alınan komando sayısı dörde yükseldi. Sebebini soranların bir süre sonra sesleri kesiliyor ya tayinleri çıkıyor ya da ailelerinden birine bir şey oluyor”
“Var mı bir tahminin?”
“Hayır”.
“Tamam Aslanım ben bir iki yere soracağım. Sende gözünü dört aç. Dikkat çekmeden gözlem yap. Bir de beni böyle kişisel telefondan değil de özel hattımızdan ara” dedim.
Piç piç sırıttığına emindim.
“Abi kardeş arası en özel sırrımızdı neticede.”
“Eyvallah. Allah’a emanet dedi” kapattı.
Dairemiz klasik eşyalı askeri lojman olmasına karşın bizim için oldukça lüks sayılırdı. Zira genelde dağ bayır neresi olursa orada yatardık. Çift daire lojmanın üst katında ben ve Sırdaş, alt katlarında karşılıklı olarak Eda ve Destan, karışlarında ise Tuna ve Kuzey dalyarakları vardı. Özellikle ayarlamıştım. Destan Üsteğmen Tuna’nın et krizlerinden nasiplenmesin miydi?
Karargâha vardığımda dinlenme odasında otururken buldum Pumayı. Duş almış çay içiyorlardı. Bir yandan da önceki gelişlerimizde tanış oldukları erler ya da subaylarla sohbetteydiler.
“Puma 10 dakika sonra toplantı”
Bir ağızdan bağırdılar. “Emredersiniz komutanım”
Bizi neyin beklediğini biliyordum lakin Üsteğmen Duman’ın ele avuca sığmaz hallerinden ve timime zarar vermesinden korkuyordum.
10 dakika sonra karargâhın toplantı salonunda toplandık.
“Avşar anlat bakalım. En başından bize nereden başlamamızı gösterecek bütün bilgileri aktar ki Puma pusuya yatsın. Avına hazırlansın. Ankarada verdiğin brifingin daha kapsamlısıyla aç bakalım şu Toryum Madenlerini”
“Emredersiniz Komutanım” dedi elindeki tepegözün kumandasına basarak. Ekranın bir tarafında enkaz görüntüsü belirdi.
“Enkaz düşen 3219 sefer sayılı uçağına ait.” Dedi. Ekranın solunda ise fotoğraflarla hazırlanmış bir görsel çıktı.
“Bildiğiniz üzere seminere giderken Uçak içinde bir sürü bilim insanını da beraberinde taşıyordu.”
Altı adet fotoğraf belirdi.
“İlk numaralı fotoğraf Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Fizik Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Hatice Akça”
“İki numarada Boğaziçi Üniversitesi Araştırma görevlisi”
“Üç numarada Lisans Üstü Öğrencisi”
“Dört numarada Doğuş Üniversitesi Fen Bilimler Bölüm Başkanı Prof. Dr.”
“Beş numarada Doç. Dr.”
“Altı numarada ise araştırma görevlisi”
“Bu bilim insanları ‘Türk Hızlandırıcı Merkezinin Teknik Tasarımı ve Test Laboratuvarının Kurulması’ başlıklı Devlet Planlama Teşkilatı projesinin IV. Çalışma toplantısına katılacaklardı. Prof. Dr. Hatice Akça, European Organization for Nuclear Research (CERN)'deki 'Atlas Deneyin de yer almıştı.”
“Sizinle bazı gazete haberleri merhumların yakınları ile yapılan röportajlarını aktaracağım” dedi ve bir belgesel tadında akmaya başladı görseller.
“Bu konuda geçmiş yıllarda verdiği röportajda, nükleer gibi tehlikeli olmayan bu yeni reaktör çalışmalarına Türkiye'nin de dahil olması gerektiğini ifade ediyordu Akça kuvvetli bir bilim kadını Türkiye platformunda, yurt dışındaki uluslararası laboratuvarlarda doktora öğrencisi yetiştiren birisiydi. Üzerinde çalıştığı projenin tamamlanmasıyla Nobel Ödülü alabilecek nitelikteydi Prof. Akça’nın eşi
"Tüm şahsi eşyalar teslim edilirken, laptopun içinde bulunduğu bavulla ilgili bir bulguya rastlanmaması bana garip geldi dedi.”
“ASELSAN'da üç mühendis gencin başına gelen olay ve sonucu hepimiz biliyoruz. Onlar Türkiye için çalışan, önemli proje gerçekleştirmek üzere olan mühendislerdi. Kaybettiğimiz bilim insanları da Türkiye için önemli bir proje için çalışıyorlardı.”
“Bu bilginler Türkiye'nin iç ve dış borçlarını defalarca ödeyeceğini söyledikleri bir maden üzerinde çalışıyorlardı. Uçakları düşüyor aniden... Bilginlerimizin sunacakları bildiri ile ilgili kayıtlar, şahsi notlar, ortada yok, kayıp. Böyle önemli bir bilgi üzerinde çalışan bilginlerin kayıtlarına ne oldu? Akça, Türkiye'nin sahip olduğu düşünülen toryum rezervinin enerji üretimi açısından, 120 trilyon dolarlık petrole eşit olduğunu söylemişti.”
Prof. Dr. Hatice Akça'nın, Türkiye'nin toryum yataklarını bildiği için değil, toryumdan nükleer enerji elde etme bilgisine ulaştığı için kurban seçildiğini öne süren eşi "Rahmetli Hatice, toryumdan nükleer enerji üretimine kafayı takmış durumdaydı. ABD ve İsrail Türkiye'nin nükleer güç olmasını istemedi. Toryumun yüksek enerji hızlandırıcısı ile uranyum 233'e dönüştürülmesi üzerinde çalışıyordu. CERN'de yapılan deneylerde sistemin prensiplerini anlamıştı. Türk Hızlandırıcı Merkezi Projesi bunun üzerine hayata geçmişti.”
Toryumu yakmak için proton hızlandırıcı gerekir. Hatice Hoca proton hızlandırıcının yapılmasına öncülük edecek bilgiye sahipti. Projenin durdurulmasını isteyen bir el harekete geçti. Uluslararası Danışma Kurulu'nda yer alan bazı Türkler proton hızlandırıcı projesine karşı geldiğinden söz konusu proje kadük kaldı. Uluslararası Danışma Komitesi'nde, ABD'de görev yapanlar, isimler varsa görev yerleri, bağlantıları araştırılmalı. Proton hızlandırıcısından vazgeçtiğinizde toryumdan nükleer reaktör yapmaktan vazgeçmişsiniz demektir.”
Bana göre Hatice ve bilim insanları en az dikkat çekecek şekilde ölüme gönderildi. Düşmeye hazır, arızalı bir uçakla sabotaj gerçekleştirildi. Sözlerim komplo gelebilir ancak karanlık noktalar aydınlatılmadıkça şüpheler devam edecek.
Bugün Türkiye'deki pek çok nadir metalleri ayrıştıran işletmelerin bir köşesinde birikmiş toryum bulabilirsiniz. Piyasada toryum bulmak zahmetli bir iş değil. Toryumu, nükleer reaktör için kullanmanıza izin vermezler. Teknoloji olmadan toryumun hiçbir anlamı yok. Kritik olan bu elementi, Uranyum 233 haline dönüştürmeniz. Hatice, bunun nasıl yapılacağını, yani sırrı bilen tek Türk vatandaşıydı." Wayne Madsen Amerika'nın en tanınmış istihbarat ve uluslararası ilişkiler konusundaki uzman gazetecilerinden birisi.
Orduda görevi esnasında Deniz Kuvvetleri İstihbarat Örgütü'nde de çalışmış olan Madsen, F. Gülen'in; Kosova, Kafkasya ve Bosna'daki savaşlardaki rolünü ilk kez belgeleriyle ortaya koyan kişi olarak da biliniyor.
Eski ajan Wayne Madsen, ham bilgileri değerlendiren bir analist Madsen, uçağın da inişten önce havada parçalara ayrıldığını ifade ederek, "iyi hava koşullarında uçağın bu şekilde parçalanması"nı sorguladı.
Uçağı İsrailliler düşürdü, ölen akademisyenler Toryum madeni üzerinde çalışıyordu, onlarca kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan kaza 30 Kasım günü meydana geldi. Uçak, saat 04:49'da radardan kayboldu. Uçaktan herhangi bir acil durum çağrısı yapılmadığı için 07:55'e kadar nerede olduğu bulunamadı.
Üstünde ovalık bölgesi dururken neden ters yönde (Dağlık bölge üstünde) dönüş yapar. Uzman pilotlar hiçbir pilotun bu dönüşü yapmayacağını söylüyor Uçak otomatik pilotta, otomatik olarak bu işi yapması lazım. Uçağa çok uzaktan yazılım düzeyinde müdahale olabileceği iddiaları da var. “
Daha önce bize Ankara’da yapmış olduğu sunumun kaydı bitti.
“Saf orospu çocukları göz göre göre ölüme göndermişler ülkenin evlatlarını” dedi Tuna.
“Bunun senin ailenle olan bağlantısı nedir”? diye sordu Umay.
Avşar Üsteğmen başka bir kayıt açtı ve ekranın solunda bir tarafta altı akademisyen belirdi. Tuşlara basmaya devam etti.
“Hatice Akça ve Annem arkadaştılar.”
“Nasıl tanışmışlar?” diye sordu Kuzey.
“Nasıl tanıştıklarını bilmiyorum. Annem Eskişehir Osman Gazi Üniversitesi Maden Mühendisliği bölümü mezunu. Ölen Rahmetli Abim Mete Duman’da Fizik Mühendisiydi. Aynı zamanda Hatice teyzenin çalışmalarını devam ettiriyordu.”
“O zaman abinde bir şekilde bu Toryum Madenlerinin peşinde olanları ifşa etmek için çaba sarf ediyordu?” diye sordu Sırdaş.
“Muhtemel. Son konuşmamızda öleceğini bilir gibi veda etti bana. Zaten o projeye dahil kim varsa öldürüldü.”
“Annen ile Prof. Dr. Hatice Akça hanımefendi arasındaki bağlantı bizim için önemli olabilir Avşar. Orayı biraz daha aç” dedim.
“Annem ben 5 yaşındayken kaza geçirdi. Evde düşmüş. Konuşma ve hareket yetisini kaybetti. O zamana kadar Hatice Teyze sık sık ziyarete gelirdi. Ben çocukken den uçağı düşürülene kadar elini üzerimizden çekmedi. Abim ile de sık sık bir araya geldiklerini biliyorum”.
“Baban?” Soruyu Umay sormuştu.
“Tanımıyorum. Annem bana hamileyken terk etmiş bizi. Annemde konuşmayı ben 5 yaşındayken bırakınca onu bilen bir tek abim kaldı. Mete abim hoşlanmazdı ondan bahsedilmesinden.”
“Başka eş dost akraba sizinle ilgilenen olmadı mı?”
“Abim ölünce akrabalar sırra kadem bastı. Annem Eskişehir’de bir bakım evine yerleştirildi.”
“İki kardeş biri ölmüş nasıl vicdan yahu? “dedi Tuna.
“Aslında üç kardeşmişiz”
“Mert abim Mete Abimden 1 yaş büyükmüş. Sonra biz Eskişehir’de yaşarken kaçırılmış. Polis günlerce aramış sonunda tanınmayacak halde cesedi bulunmuş.”
“Eskişehir’de mi yaşadınız?”
“Evet annem orada araştırma görevlisiydi.”
“Aslen Uşaklısınız?” diye sordu Kuzey.
“Kütükte öyle görünüyor”.
“Sen 15 yaşındayken Anadolu aslanı seni abinin cenazesinde buluyor ve TSK’ya katılıp Panterin kızı olarak yetiştiriliyorsun?”
“Komutanım bana artık gayri resmi evlat muamelesi yapmasanız mı?” dedi isyanla.
“Kusura bakma Üsteğmenim. Yıllarca üç timden başkası olmadığına inandırılınca babanın ikinci karısından çocuğu varmış gibi hissediyor insan”.
“Onu babanıza sorun komutanım” dedi.
“Neticede gebe bırakan o.”
“Kuzey bunların tamamını hafızana kaydet aşkım zamanı gelince bol bol Köroğlu’na öteriz” dedi sırıtarak Tuna.
“Balyoz üç gün et yememe cezası yüklensin mi aslanım?”
“Sustum. Çok haklısınız biz timler niye kızçeleri bilmiyoruz” dedi. Yavşak.
“Komutanım Mete Duman’ın Akça hocanın kalan işlerini devam ettirirken bazı neticelere ulaştığı için öldürüldüğünü değerlendiriyorum” dedi Umay.
“Senin elinde bir veri var mı Avşar?” diye sordum.
“Hayır komutanım. İki yıldır Hatice teyzenin düşen uçağından çıkmayan bilgisayarının peşindeydim. Onu da Şiyar pisliği deldi biliyorsunuz.”
“Yedek, Kopya?”
“Sanmıyorum kendinden başkasına güvenmezdi.”
“Yani o hard disk ortasındaki delik tamir edilmezse Hatice hanımın verileri çöp.”
“Öyle maalesef.”
“O zaman abinin verilerini bulmak zorundayız. Eğer sakladıysa ya da vardıysa”.
“O zaman niye buradayız komutanım?” diye sordu Kuzey.
“Şiyar sadece bir maşa idi. Verileri götürdüğü üst düzey sürüngen kime satacaktıysa buluşma noktaları burasıydı. Aynı zamanda Şiyar’ın kız kardeşi yakın köylerden birinde öğretmen. Tabi asıl mesleği örgüte eleman toplamak.”
“Şiyar öldüğüne göre kızın kimliği ve buluşacağı kişileri tespit etmekle işe başlamalıyız”.
“Kızın kimliği belli komutanım. İki yılda sadece mağara göçürmeyi öğrenmedim” dedi sırıtarak. Puma kıkırdadı. Umay bile. Hassas kalbim çıtırdadı. Bende onları çıtırdatacaktım.
“Aferin Üsteğmen. Madem sadece mağara göçürmeyi öğrenmediysen öt bakalım”.
Bu mağarayı üzerime yıkma işinin bir rövanşı olacaktı elbette.
“Kız Berivan kod Aslıhan” dedi.
“O nasıl iş doğan görünümlü şahin gibi”? Diye sordu Tuna.
“Modifiye edilmiş üsteğmenim” dedi Destan Üsteğmen. Hazır cevaptı.
“Doğum belgelerinde doğum yeri Antalya görünüyor. Lakin sahte. Sempatik olabilmek için buradaki halka sanki kendisi örgüt üyesi değilmiş gibi yaklaşıp kulis yapıyor. İşsiz gençleri Türk kızları da davanızı destekliyor algısı ile kendine çekip sanırım önce yatıyor. Akılları bulanınca da dağa gönderiyor”
“Nasıl yani gençler âşık olduğu kız uğruna mı dağa çıkıyor?” diye sordu Kuzey.
“Öyle”.
“Ona âşık olduğu kız denmez Tesla motoru bile daha az çalışmıştır” dedi Umay.
Tespiti sırıtmama neden oldu.
Kızların bir şeyler için erkekleri kullanmasına ifrit olurdu. Zamanında akademisyen anası ve babası bizim sarı çıyanı bilmem kaç holdingin başında olan bir götsüz ile evlendirme baskısı yapmışlar. Yapılmaması gereken bir şekilde hem de. “Hayatta ne istersen sahip olacaksın aptallık etme” demiş anası. Snipper tutan kıza manikürlü parmaklarla Luis Vuitton çanta arasında seçim yaptırırsan olacağı bu.
“Plan ne komutanım?”
“Kıza yaklaşmak.”
“Asker olduğumuzu gizlemeliyiz” dedi Kaya.
“Aksine özellikle asker olduğumuzu gözüne sokacağız ki bizden ne bildiğimizi öğrenmeye çalışsın”.
“Yalnız kız Tesla Jetiymiş komutanım. Ben değerlimi bu işe harcayamam. Sonra dezenfekte etmekte zorlanırım” dedi Tuna.
Bir yandan da kulağını çekip tahtaya vuruyordu.
“O gün gelsin kim kendini kurban edecek bakarız balyoz” dedim sırıtarak.
“Siz hiç Köroğlu komutanınızdan feyz almadınız mı?” diye devam ettim.
“Komutanım şimdi kusura bakmayın da o gün yediğimiz hurmalar adamın götünü tırmalıyor. Begüm Köroğlu’nun ince bağırsaklarından yakalamış havada hallaç pamuğu gibi atıyor. Yani şimdi nasip kısmet bu işler lakin eğer gelecekte ki sevdiceğim beni Begüm gibi ince bağırsağımdan sikerse diye tırsmıyorum da değil.”
“Hem bu işlerde tim komutanı öncü olur benim bildiğim.” Dedi piç Kuzey. Benim nadide askerim küçük azman Ateşdağlı’yı bir vatan hainine değdirmemi bekliyorlardı. İçim kalktı.
“Bunları son-“ lafım bitmeden Fikret Albayın postası içeri daldı.
“Komutanım karargâha baskın var.”
Puma anında hareketlendi.
“Ne taraftan aslanım?”
“Doğu kanadından sarıyorlar.”
“Gündüz gözü ile yürek mi yemişler amına koyayım” dedi Tuna.
Fikret albayın böğürmesi duyuluyordu.
“Ulan Ateşdağlı daha iki saat oldu lan amına koduğumun ibnesi. Daha yaptırdığımız yemekhanenin ödemesinin onayı geçen ay çıktı savunma bakanlığından. Neyi kimi taktın da geldin o götüne.”
“Komutanım bu coğrafya nasıl desem bilirsiniz beni seve biraz dedim” lafım bitmeden karargâhın ön camları komplo indi.
“Ulan sikik herif iki ay lan iki ay sonra emekliydim. Karımla Marmaris plajlarında smoothie içerek güneşlenecektim it oğlu it”.
“Komutanım size smoothie gitmez” dedi Tuna
“O niyeymiş lan göt herif”.
“Allah’ın Trakyalısı Marmaris’te smoothie içiyor diye reklam olursunuz komutanım. Sizi anca aslan sütü keser” dedi damardan girerek.
“Doğru dersin beya” dedi içinde bir yerlere sakladığı Trakyalıyı açığa çıkaran Albay. Sonra fark edip sövdü.
“Ulan amına koduğumun Tuna’sı çok konuşma da cephaneliği sarmadan orayı tut. Yemekhane gibi olursa seni buradan Trakya’ya kadar sikerim.”
“Kızlar kusura bakmayın” dedi kendini toparlayarak. Sırıttım
“Emredersiniz Komutanım.”
O sırada Binbaşı Çağlar girdi bulunduğumuz yere.
“Binbaşım durum nedir?” diye sordu Albay.
“Yürek yemiş gibi top yekün saldırıyorlar komutanım.”
“Komutanım müsaadenizle Puma ava çıkacak” dedim.
“Siktir git Ateşdağlı. Peşine nasıl taktınsa öyle temizle şu piçleri”.
“Puma av vakti.”
“Karargâhın etrafında dağılın.”
“Komutanım Nizamiyedeki aslanları sıkıştırmış vitaminsizler”. Dedi Balyoz.
“Git o zaman aslanım.”
“Umay sen Avşar ile sağ kanadı tut. Sırdaş Balyoza destek ol.”
“Keskin nişancı” diye bağırdı karargahtaki erlerden biri. Nişancı askerlerden birini ayağından yaraladı.
“Pusula yerini bul ve itin götüne sok aslanım.”
“Emredersiniz komutanım.”
“Umay kaç kişiler?”
“Bu tarafta 31 kişi saydım komutanım.”
“31 çekmeye gelmişler demek ki kesip ellerine ver üsteğmenim” dedim. Sırıttı.
“Avşar Umay’a destek ol.”
“Müsaadenizle komutanım 30 saniye müsait olamayacağım” dedi.
“Avşar bu bir emirdir”.
“Roket” diye bağırdı Tuna. Nizamiyede ki erlerden birini yüklenmiş koşarak geliyordu. Yaralıydı sanırım asker.
Roketi ateşleyecek olan terörist pozisyonunu almışken önce eline bir kurşun yedi acı ile yukarı kaldırınca kafasına bir kurşun daha yedi. Roket yön değiştirip kendi adamlarına isabet etti.
“Şimdi emir ve görüşlerinize hazırım komutanım”
Sırıtıyor muydu? Evet sırıtıyordu.
“Kız Çilli nettin öyle?” dedi şen sesi ile Kuzey.
“Ben sadece mağara göçürmeyi öğrenmedim dedim size”.
“Bak ben bu işi sevdim ha arada böyle gözümüzü gönlümüzü şenlendir.”
“Aferin Üsteğmenim” dedim. Tamam kız yelloz olabilirdi lakin işini iyi yapıyordu. Hak yemek bok yemekle eşitti Ateşdağlı’nın kitabında.
Başını salladı. Sindiğim yerden etrafa baktım.
Yaklaşık 100 kişilik bir grup ile gündüz gözü saldırdıklarına göre ya gerçekten burada olduğum haberini almışlardı ya da korumak için başka bir sebepleri vardı.
Karargahtaki bütün aslanlar püskürtmeye destek verince grup geri çekilmeye zorlandı. Lakin Yemek hane yeniden hasar almıştı.
“Komutanım peşlerine düşelim” dedi inler gibi Tuna. Adamın önümüzde ne kadar süre kalacağı belli olmadığı besin kaynağı yeniden zarar görmüştü.
“Puma takip için hazırlığını yap.” Emrim binbaşı Çağlar’ın karşı emri ile kesildi.
“Yüzbaşım onayım yoktur.”
“Sizden onay aldığımı hatırlamıyorum binbaşım”
“Ben senin üstünüm.”
“Fikret Albay bunu iyi tımar etmemiş” dedi yüzüne baka baka Kuzey.
“Senin askerliğini yakarım piç ne biçim konuşuyorsun komutanınla.” Umay duvara dayandı tırnaklarını incelemeye başladı.
“Bana bak dalyarak askerime bir kere daha piç dersen sana Cilo dağı tarifesi uygularım” dedim.
“Yüzbaşı bu karargâhtan çıktığın an ebeni sikerim”
Ebem? Rahime Köroğlu. Sırıttım.
İçimden Allah aşkına ebemi sikmeye kalk ta s****i dikenli tellere sarıp eğitim alanına seni ters yatırıp düz sikip dikine gömeyim demek geldi de kadınlar vardı. Gerçi ne zaman kadınlar varken küfür etmekten geri durdum sa.
“Bir denesene binbaşı. Ebemi sikmeyi yani.”
“Bunu Köroğlu duyarsa bu adamın son görev yeri burası olur” dedi Sırdaş.
“Zira Rahime babaanne Köroğlu’ndan çok Ateşdağlıya torunum diyor. Adam kıskaçlıktan bütün sinirini bu binbaşıcıktan çıkarır.” Tespitine sırıttım.
“Çıkamazsınız. Asker” diye böğürdü nizamiyede kalan iki ere “Bu tim buradan çıkacak olursa önce sizi yatırır sikerim.”
Vazgeçmiyorlardı. Ne zaman biri götünden sikilmek istese gel Ateşdağlı bizi becer diye ayağıma dolanıyordu ağzımı açacaktım ki albay nihayet böğürdü.
“Binbaşı”.
“Emredin komutanım”.
“Bir daha Puma’nın görev emrini sorgularsan kendine askerlik yapacak başka bir karargâh bulursun.”
“Komutanım ben onun üstüyüm.”
“Bende senin üstünüm ve sana böyle bir emir vermedim”.
“Ama komutanım”.
Albay bıkkınlıkla baktı. Bu mevzuyu ortak operasyonda da yaşamıştık. O zaman da Fikret Albay engel olmaya çalışmış sonra bizzat Panterin hışmına uğrayıp okkalı bir savunma yazması istenince susmuştu.
“Ateşdağlı”
“Emredin komutanım”
“Hadi aslanım geri takip yapmayacak mısınız?”
Sırıttım. Binbaşının gözüne baka baka.
“Emredersiniz komutanım. Puma geri takip 15 dakika içinde çıkıyoruz marş”.
“Şovcu şerrolar Çukurca’yı inlettiler.”
“Emredersiniz komutanım”.