Hani fırtınalı bir günde, dışarıda kızılca kıyamet koparken, içeride elinde sıcacık içeceğinle, kalorifer başında beklersiniz ya; ben kışın ayazında kar fırtınası gibi, tipi gibi kendimi paralarken Erdem, beni aynı o sakinlikte izliyordu. Sanki ben yandıkça sönüyor, ben çırpındıkça diniyor gibiydi. O kadar laf söyledim, bağırdım, ittim kendisini ama onun göz bebeği bile titremedi. Son lafımı söyledikten sonra, şarjörü boşalmış tabanca gibi kalakaldım bir süre. Bu sırada Aralık gecesinin soğuğu bana kendini yeni yeni hissettiriyordu. Islak saçlarım ve üstümde bornozumla, balkonda bir Arap bedevisine dert anlatıyordum. ‘’Bitti mi?’’ dedi en sonunda. Sesi çok sakindi. Bir şeyleri kafasında bitirmiş adam gibi, toprağını ne kadar sulasam, çiçek açmayacak gibi bir ses tonu vardı. Bundan sonras

