Öğle molası verdiğimizde yemek olarak çikolata yiyip kahve içiyordum ve bir yandan da çizim yapıyordum. Bu çizim defterimi çalıştığım modaevindeki masamın çekmecesinde saklıyordum ve mola verdiğimiz zamanlarda karalıyordum.
Bir gün kendi modaevimi açıp, ünlü bir modacı olsaydım kesinlikle bu defterdeki elbiseleri dikip defile düzenlerdim. Bu küçük defteri yıllardır karalıyordum ama içindeki çizdiğim elbise sayısı yine de çok değildi. Her detayı o kadar düşünüp, ince ince uğraşıyordum ki bir elbiseyi tamamlamam aylarımı alıyordu.
Kahvemi ve çikolatamı bitirdiğimde öğle arası da bitmişti. Çizim defterimi çekmeceme geri koyup yaptığım elbiseye geri döndüm. Dikiş makinasında dikiş dikerken Serra Hanım ortaya geçmişti. ‘’İşlerinize ara verip beni dinleyin.’’
İçerideki herkes sessizliğe bürünmüştü. ‘’Yeni koleksiyonum içinde defile düzenleyeceğim. İçinizden seçeceğim ekiple bu defileye hazırlanıp elbiseleri dikeceğiz.’’
Elinde bir kağıt kalem vardı. Üzerine bir şeyler karalarken heyecanlanmıştım. Geçen yıl düzenlediği defilede görev almıştım ve bazı kıyafetlerini ben dikmiştim. Bir kez daha ekibine seçmesini istiyorum. El işçiliğimi beğeniyordu bunu kızarak da olsa arada dile getiriyordu. İsimleri okumaya başladığında dikkatle dinledim.
‘’Hümeyra, … ve son olarak Damla.’’
Kurduğu ekipte ben yoktum. Benim için hayal kırıklığı olmuştu ve üzülmüştüm. O heyecanı bir kez daha yaşamak istiyordum. Kendi hayallerime kavuşamayacağımı biliyordum ama sevmediğim Serra cadısının bile olsa defilesinde görev alıp ortamı solumak beni mutlu etmişti yine ederdi.
Yüzümdeki üzgün ifadeyi silmekte zorlansam da bir şekilde başardım ve elimdeki siparişi bitirmek için dikiş makinasına gömüldüm. Hem güzel yapıyorum diye geç saatlere kadar çalıştırıyordu hem de özel koleksiyonunun hazırlanması için ekibine almıyordu.
Dağılan dikkatimi tam olarak toparlayamamıştım. Telefonumu elime aldığımda Tamer’in iki saat önce attığı mesajı gördüm. Ne yaptığımı soruyordu.
‘Moralsizim.’ dedim biriyle konuşma ihtiyacı hissederek.
‘Ne oldu? Dinlemeye hazırım.’
Olanı kısaca anlatarak mesaj attım. Bir önceki defilede iyi iş çıkarmıştım. Hiç hatam olmamıştı tekrar seçeceğine emindim ama yapmamıştı. Gelen mesajı açtım.
‘Ne kaybettiğinin farkında değil. Üzülmesi gereken kişi kesinlikle O ve eminim tasarladığı kıyafetler senin tasarladıklarının yanında çok sönük kalmıştır.’
Yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu. Serra Hanım’ın tasarladıklarını ben genel olarak beğenmiyordum ama yine de ismini duyurmuştu ve ülkece tanınmış bir modacıydı. Çalıştığı ünlülerin, zenginlerin haddi hesabı yoktu. Hatta onlar Serra Hanım’ı seçmezlerdi Serra Hanım onları seçerdi. Sevmediği kişiler için asla elbise tasarlayıp dikmezdi.
‘Teşekkür ederim. Belki bir gün ünüm onun ününü geçer.’ yazdım ama bunun hiçbir zaman olmayacağını biliyordum. O cesaret bende yoktu. Sosyal medyada küçük bir kitleye çekilişle elbise dikmek ayrıydı kendi yerimi açıp herkesin göreceği elbiseler dikmek ayrı ki bunu yapmak istesem bile adımı yine de Serra Hanım kadar duyuramaz muhtemelen mahalle terzisi olarak kalırdım.
Burada çalıştığım zaman boyunca her türlü ünlüye, zengine elbise dikmiş olabilirdim ama patronum hiçbiriyle bizi doğrudan iletişime geçirmezdi. Sanırım kendi ismini yanında çalışanlara karşı kaybetmek istemiyordu. Bencildi işte ekran karşısında takındığı güler yüzü tamamen sahteydi ama kimse anlamıyordu.
Düşüncelerime dalmışken gelen mesajı açtım.
‘Kalbimdeki en ve tek ünlü kişi sensin.’
~~~~
Modaevinden çıktığımda dışarıda bekleyen arabaya bindim. ‘’Hazır mısın bebek?’’ diyen İrem ile gülmüştüm.
‘’Hazırım bebişim.’’ dediğimde gaza bastı.
Bugün İrem’in arkadaşının doğum günü partisi vardı oraya gidecektik. Gelecek herkesi İrem’den dolayı tanıyordum defalarca aynı ortama girmiştim ama büyük bir samimiyetimiz yoktu.
Bende rahat bir insandım ama yine de hayatımda İrem kadar rahat bir insan görmemiştim. Kahve içmek için bir kafeye girerdi tek oturmak istemezdi ve hiç tanımadığı bir arkadaş grubunun masasına oturup, ‘Hadi tanışalım tek oturmak istemiyorum.’ derdi ve on dakikada hepsiyle muhabbeti kurardı. Bir de garip bir enerjisi vardı insanların onu sevmesi için birkaç kelime konuşması yeterdi.
Yolda giderken Tamer ile mesajlaşmaya devam ediyordum. Muhabbetimiz iyice ilerlemişti ve arada mesajların arasına hayatım, bir tanem gibi kelimeler karıştırıyordu ki sevgili olalım diye aramızda bir konu da konuşulmamıştı ama hoşuma gidiyordu.
‘İşten çıktın mı?’ diye sormuştu. Gün içinde çalışmaktan mesajlarına çok cevap veremiyordum.
‘Çıktım. İrem ile bir arkadaşın doğum günü partisine gidiyoruz. Sen ne yapıyorsun?’ diyerek cevap yazdım.
‘Her zamanki gibi kafedeyim. Pazar gününü sabırsızlıkla bekliyorum.’
‘Ben de.’ yazıp gönderdim. Mesajlaşmak güzeldi ama yüz yüze görüşmek daha güzeldi. Uzak mesafeden ilişki yürür müydü emin değildim ama denemek istiyordum.
‘’Dünyadan Aden’e." diyen İrem ile telefonumu çantama attım. ‘’Ha uşağum ha.’’ diyerek direksiyon üzerinde ritim tutmaya başladı.
‘’Gıcıklık yapma.’’ derken gülüyordum.
‘’Kız bana bak düğünden önce bir kursa gidip horon öğrenelim de milletin içinde cahil kalmayalım.’’
‘’Ne düğünü saçma sapan konuşma.’’ Tamer ile beni kendi kafasında çoktan evlendirmiş düğün dernek kurmuştu.
‘’Karadeniz insanı sevgisine sadıktır. Adam sana oltayı taktı bir daha bırakmaz.’’
‘’Bilemedin canım Tamer Karadenizli değil sadece orada yaşıyor.’’
Sözlerimle hıh diye bir ses çıkardı. ‘’Ben alacağım çaya, fındığa bakarım yani şekerim eniştemden ben razıyım sen de razı ol da bu garip kankanı çaysız, fındıksız bırakma.’’
‘’Getirdiklerinin yarısından çoğunu sana verdim hâlâ doymadın.’’
‘’Yetmez onlar ben tarlasını istiyorum.’’ deyip gülerken arabayı park edip durdurdu.
Arka koltuktan aldığı paketlerden birini bana uzattı. ‘’Sen işten başını kaldırıp hiçbir şeye bakamıyorsun diye vereceğin hediyeyi de aldım.’’
‘’Canımsın.’’ diyerek hediye paketini elinden aldım.
Arabadan inip apartmana girdik ve üçüncü kata çıktık. Ev sahibiyle sarıldıktan sonra diğer kalabalığın arasına karıştık. İrem getirdiği içki dolu kadehi bana verirken bir yandan da konuşuyordu. ‘’Sarhoş olacağım bana sahip çık.’’
‘’Olur.’’ dedim. Ismarlama sarhoş oluyordu kadın.
Herkes içiyordu ama yine de hepsi kendini kontrol ediyordu. Arkada sürekli müzik çalsa da sapıtan birileri yoktu. Masanın üzerinde hazırlanmış cips kaselerinden birini alıp tekrar yerime oturdum. Akşam yemeğini de böylece aradan çıkarmış olurdum.
‘’Sen hala Serra’nın yanında çalışmaya devam mı ediyorsun?’’ diye soran İlbey’e baktım.
‘’Evet ne yazık ki!’’ diyerek cipsten ısırdım.
Öteden Şevval lafa girdi. ‘’Geçen televizyonda bir moda programında gördüm. Ay nasıl gülüyordu, nasıl ponçikti senin anlattıklarını duymuş olmasam inanacağım sevimli olduğuna.’’
‘’Cadı o cadı bir yerde karşınıza çıkıp size elma verirse arkanıza bakmadan kaçın.’’ İrem’in konuşmasıyla herkes gülmüştü.
Sohbete devam ederken Serra cadısının konusu bir yerde kapanmıştı ve herkes kendi arasında farklı sohbete dalmıştı. ‘’Kanka!’’ diye dürten İrem kaş göz işareti yapıp ileride oturan birini gösterdi. Tanımadığım bir adamdı.
‘’Ne oldu?’’ dedim.
‘’Kim bu çocuk fena düştüm be.’’
‘’Tanımıyorum.’’ dediğimde yanımdan kalkıp hiç düşünmeden çocuğun yanına gitmiş gittiği gibi de sohbeti kurmuştu.
Cipsten yiyip yanımdakilerle muhabbet ettim. Doğum günü pastası ortaya geldiğinde hepimiz alkışlayıp klasik, ‘Doğum günün kutlu olsun’ diye şarkı söyledik.
Pastayı kesip yerken çalan müzik hareketlenmişti ve bazıları sarhoş olmaya başlamıştı. Ben iki kadehten fazla içmemiştim çünkü İrem’in gecenin sonunu göremeyeceğini biliyordum.
Zaman geçerken beklediğim gibi İrem sağa sola düşmeye başlamıştı ama o yabancının yanından da ayrılmıyordu. Tabii takmıştı kafaya bırakmazdı peşini sonunda ya kanka olurdu ya sevgili. Kafası ne tarafa giderse artık.
Beraber salondan çıktıklarını gördükten bir süre sonra içeriden çığlığını duyunca bakmak için gittim. Odalardan birisinin kapısı kapalıydı. İçeri girip girmemekte kararsızdım. Çığlık atma sebebine emin olamıyordum ama ben ne yapacağımı düşünüp dururken yabancı içeriden çıkıp hışımla yanımdan geçip salona geri döndü.
Odaya girdiğimde İrem koltuğun üzerinde başını geriye yaslayarak oturmuş ağlıyordu. ‘’Ne oldu?’’ dedim yanına gittiğimde.
Başını omzuma dayayıp ağlamaya devam etti. ‘’O şerefsiz var ya…’’ dediğinde aklımda çoktan kötü düşünceler belirmeye başlamıştı.
‘’Ne olmuş ona?’’
‘’Benden numaramı istedi.’’ diyerek ağlamasını sürdürdü.
‘’Tanışmak için giden sendin numaranı istedi diye mi çığlık attın?’’
‘’Evet numaramı isteyip namusuma göz dikti.’’ İrem’in kafa uçmuştu ama iyi uçmuştu.
‘’İremciğim biraz yatıp uyumak ister misin?’’ der demez dizime yattı.
‘’Kanka içerideki o yabancı kimdi bizi tanıştırsana.’’
‘’Hı hı olur kankacığım tanıştırırım.’’ dedim ama beni duymuyordu ağlamasına geri dönmüştü.
‘’Sen gelmesen namusum gidecekti.’’
Sabah olduğunda şu yaptıklarını muhtemelen hatırlamayacaktı. Bile bile kendini sarhoş etmişti şimdi de rezil etmeye doğru ilerliyordu.
‘’İrem iyi mi?’’ diyerek Selin içeri girdi.
‘’İyi sadece sarhoş.’’ dedim.
Selin geri gittiğinde İrem ile odada yalnız oturmaya devam ettim. Uyuyakaldığında başının altına yastık yerleştirip diğerlerinin yanına geçtim.
Kendime içecek almak için masanın başına gittiğimde yabancı yanıma yaklaştı. ‘’Arkadaşın nasıl? Bir anda çığlık attı ama sebebini de anlayamadım kötü bir şey söylememiştim.’’
‘’Sarhoş olduğu için gereksiz bir tepki verdi.’’ Telefonumu çıkarıp uzattım. ‘’Numaranı yaz kendine geldiğinde belki arayıp özür dilemek ister.’’ dediğimde hafifçe tebessüm ettim.
Yarın ayıldığında ben gül gibi çocuğu nasıl elimden kaçırdım diye ağlama krizine girecekti en azından o kadarını engellemiş olurdum.
Yabancı biraz tereddüt etse de telefonumu alıp numarasını yazıp geri verdi. Ekrana baktığımda ismiyle kaydetmişti; Mert.
Yanımdan uzaklaştığında boş bardağa meyve suyu doldurdum. Candan ile sohbet ederken salona giren İrem’i gördüm. Yürürken ayakları birbirine dolanıyordu. Yanıma oturmak için kendini bıraktığında meyve suyumun birazını üzerime döktürmüştü. ‘’Eve gidelim.’’ dediğinde üstelemeden, ‘’Tamam.’’ dedim.
Meyve suyumun bardağını bırakıp kalktım ve onunda koluna girip kaldırdım. Ev sahibiyle vedalaşıp çantamızı alarak arabaya indirdim.
Şoför koltuğuna oturdum ama çok acemiydim. Derin bir nefes aldım. ‘’Yapabilirsin Aden.’’ diyerek anahtarı çevirdim. Gaza bastım ama gitmiyordu. ‘’Bozuldun mu?’’ derken el frenini indirmediğimi fark etmiştim.
Yola çıkmayı başardığımda yanımdaki yine sızıp kalmıştı. Kırmızı ışıkta durmaya çalıştığımda zamanlamayı ayarlayamayıp öndekine hafifçe dokunmuştum. Şoför bağırarak dışarı çıktığında bende çıktım. İki arabada da hasar yoktu.
‘’Yoluna git kırmadım ya arabanı.’’ diye bağırdım. Arkamızda biriken arabalar kornaya basıp duruyordu.
Söylene söylene arabasına binip gidince ben de yola devam ettim. Gaza basmaya korktuğumdan dörtlülerimi yakmıştım çünkü arkamdaki sürücüler durmadan kornaya basıyorlardı.
‘’Ah İrem sen bir ayıl sonra bir de ben bayıltacağım.’’ dediğim de arkamdan korna basanlardan biri yanımdan geçerken laf atınca ben de geri bağırdım. ‘’Ulan şerefsiz yol orada işte solla git o kadar iyi şoförsen.’’ Söylediklerimi duymuştu karşılığında kornaya basınca ben de aynı şekilde kornaya bastım.
Neyse ki kazasız belasız evime gelebilmiştim. Ben de sabahlamaya alışkındı bir gece daha kalabilirdi de arabayı nasıl park edecektim? En sonunda telefonumu çıkardım. Adişlerimden birini arayacakken Tamer’in attığı mesajları görünce sinir seviyesini ölçmek için onu aradım.
Görüntülü aramıştım açtığında, ‘’Selam.’’ demişti.
‘’Selam, senden bir iyilik isteyeceğim.’’
‘’Tabii ne olursa.’’ deyince tebessüm ederek kameranın yönünü çevirdim. ‘’Arabayı bana park ettirsene.’’
Kısa bir sessizlik oldu. ‘’Ettireyim de telefondan nasıl görüp tarif edeceğim?’’
‘’Bilmem orasını da sen düşün ama çabuk düşün arabaların yanımdan geçeceği kadar boşluk var da yine de uzun süre burada duramam.’’
Bir süre kamerayı görmek istediği yerlere çevirdim. ‘’Biraz geri gidip sağ yan aynayı tekrar gösterir misin?’’ deyince söylediğini yaptım. ‘’Çok geri gitmişsin azıcık ileri gel.’’ Yine söylediğini yaptım. ‘’Tamam şimdi arka tarafı sağa verip geri gel.’’
Direksiyonu sola kırdığımda, ‘’Ters tarafa gidiyorsun.’’ dedi.
‘’İyi de arkanın sağa gitmesi için direksiyonu ters yöne çevirmem gerekmez mi?’’
‘’Hayır tabii ki sağa gitmek için sağa çevireceksin.’’
‘’Ama ön teker değil ki arka teker?’’ dediğimde derin bir nefes aldığını duydum.
‘’Hayatım, ne tarafa gideceksen o tarafa çevir.’’
‘’Pekii.’’ diyerek az önceki konumuma geri dönüp söylediğini yaptım ama çok milim milim hareket edip sürekli kameradan önü, arkayı gösteriyordum. ‘’Bu arada o hayatım kelimesindeki vurgudan gönderdiğin sitemleri duydum.’’ dedim.
‘’Öyle bir şey yapmadım.’’ diye inkar etse de yaptığını ikimiz de biliyorduk. Erkekler bu konularda çok sabırsızdı.
Yaklaşık bir on hamle daha yapıp arabanın olduğu yeri gösterdim. ‘’Tamam ön tarafı düzle bırak.’’ dedi.
‘’Nasıl düzleyeyim?’’ diyerek sordum.
‘’Bir tanem, bak arabanın ön tarafı yola göre yan duruyor ya direksiyonu azıcık çevirip tekerleri düzleyeceksin sonra ileri geleceksin ve arabanın duruşunu düzeltmiş olacaksın.’’
Söylediğini yaptım ama direksiyonu sanırım yine yanlış çevirmiştim çünkü ön tarafı yola doğru çıkmıştı. ‘’Olmuyor.’’ dediğimde yanımdaki sızmış halde uyuyan İrem’e baktım. Saçını başını yolasım vardı.
‘’Tamam gittiğin gibi geri gel.’’ diye diye kırk dakikada park ettirmeyi başarmıştı.
Derin bir nefes alıp kamerayı kendime çevirdim. ‘’Teşekkür ederim.’’ dedim gülümseyerek ama onun pek gülecek hali kalmamıştı. Muhtemelen yerimde başkası olsaydı çoktan kızıp bağırmış olurdu da bana karşı yine sabırlı davranmıştı.
‘’Bir daha trafiğe çıkmadan önce ya ders al ya da ben geldiğim günlerde öğreteyim.’’
Başımı yana eğip yüzüme tatlı bir ifade oturtarak karşılık verdim. ‘’Araba benim değil ve almayı da düşünmüyorum çekemem senin gibileri trafiğin içinde.’’
‘’Bence çok sabırlıyım.’’
‘’Yerimde başkası olsaydı eminim o sabrın ilk dakikadan bitmişti.’’
Sonunda yüzüne bir gülümseme gelmişti. ‘’İnkar edemem muhtemelen öyle olurdu ama senin sakinleştirici bir etkin var. Bak aradın sesini duydum hatta yüzünü gördüm ne yorgunluğum kaldı ne de derdim.’’
Tam romantik bir havaya girmiştik ki yandan İrem’in bağırması bütün atmosferi parçaladı. ‘’İrem biraz sarhoş oldu da.’’ dediğimde ikimiz de gülüyorduk.
‘’Fındıklar iyi gelmedi mi?’’
‘’Yok gelmedi kafa yaptı.’’
‘’Tüh.’’ diyerek gülmesine devam etti. ‘’Kafa açar diye biliyordum ama belli ki yanlış biliyormuşum.’’
‘’Doğrusunu öğrenmiş oldun.’’ Emniyet kemerimi açtım. ‘’Tekrar teşekkür ederim ve artık kapatıyorum çünkü eve çıkarmam gereken sarhoş bir arkadaşım var.’’
‘’Tamam görüşürüz.’’ dediğinde öpücük atınca aynı şekilde karşılık verdim ve telefonu kapattım.
Şimdi neden birbirimize öpücük atmıştık ki? Neyse çok düşünmeden İrem’in kolunu omzuma atıp belinden tuttum ve apartmana girdim.
Asansörle çıkmıştık ama bütün ağırlığı üzerimdeydi ve eve girdiğimde aldığım nefeslerdeki hırıltıyı net bir şekilde duyabiliyordum. Yatağa yatırdığımda sıkışmayı beklemeden astım spreyimden bir nefes çektim.