3. MUHTEŞEM ADİŞLERE!

1595 Words
İşten eve gelip içeri adım attığımda burnuma dolan kokuyla iç çektim. “Beni bu şekilde karşılamasaydınız keşke.” diye bağırdığımda Adil ile Adnan beraber mutfaktan çıktı. Uzakta olsak da birbirimizde ev anahtarlarımız vardı. Gülerek yanlarına koşup bir kolumu birinin boynuna diğer kolumu diğerinin boynuna doladım ve ayaklarımı yerden kaldırıp bütün gücümle asıldım. İkisi de aynı anda sarılmıştı. Yanaklarından öpüp geri indim. “Özlemişim sizi.” “Biz de seni özledik ufaklık.” diyen Adnan saçlarımı karıştırırken bir anda başımı yere bastırdı. “Sensin ufaklık.” derken elinden kurtulmaya çalışıyordum. Adnan ve Adil aynı kesede büyümüştü ve görüntü olarak birbirlerinin kopyasıydı ben ise tek kesede gelişmiştim. Onlara benziyordum ama tabi onlar erkekti bense kızdım yine de onların birbiriyle benzediği kadar benzeyemezdim. Üçüz olunca doğumumuz sezaryen olmuştu ve annem karnından ilk olarak onların çıktığını daha sonra benim dünyaya geldiğimi söylemişti. Aradaki birkaç saniye içinde bana ufaklık deyip duruyorlardı. ‘’Geldiğimizden beridir evini temizliyoruz seni alan yandı diyeceğim de bu halde alanda üç güne boşar.’’ Adil’in sözlerine burun kıvırdım. ‘’Size temizleyin diyen kim ben böyle mutluyum dağınık dağınık.’’ Ellerinden kurtulup bir adım geri çekildim. ‘’Ayrıca neden evim balık kokuyor?’’ Adnan cevap verdi. ‘’Akşama güzel bir rakı balık yapalım dedik ama merak etme sana patates kızarttım.’’ ‘’Canımsın. Üzerimi değişip geliyorum.’’ Odama geçtiğimde hızlıca üzerimi değiştim ve geri döndüm. Evin her yanı aşırı derli topluydu. Hazırlanan sofraya mutlulukla baktım. Kendilerine krallara layık bir masa hazırlamışlardı ama benim yediğim yiyeceklerden de bol bol vardı. ‘’Haydi şöyle felekten bir gece çalalım.’’ Adil elindeki rakı şişesiyle masaya oturduğunda biz de oturduk. Kadehlerimiz rakıyla dolunca kendi kadehimi kaldırıp ortaya uzattım. ‘’Muhteşem Adişlere!’’ deyince onlarda kadehlerini getirdi ve birbirine tokuşturup birer yudum içtik. ‘’Pırpır’ı arayayım da azıcık kıskandıralım.’’ diyen Adnan telefonundan annemi görüntülü aradı. Adı Perihan’dı ama biz Pırpır derdik. Telefon açıldığında annemin yüzü bembeyazdı. O meşhur güzellik maskelerinden birini sürmüştü. ‘’Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış Pırpır.’’ dedi Adil gülerek. ‘’Aa Adil, ekranda Adnan yazıyordu ben sizin numaralarınızı mı karıştırdım?’’ ‘’Telefondan bile ayırt edebiliyorsun ya Pırpır sana helal olsun.’’ Benim konuşmamla annem çığlık atmıştı. ‘’Dokuz ay karnımda taşıyıp, büyütmüşüm tabi hangisi hangisidir ayırt edeceğim. Siz ne zaman bir araya geldiniz? Hayırsızlar insan gidip anne babamızın yanında buluşalım derdi.’’ ‘’Birdahakine annem.’’ Adnan’ın konuşmasıyla diğer taraftan babamın sesi duyuldu. ‘’Kalbimi pırpır attıranım o yüzle kiminle görüntülü konuşuyorsun sonra hayalet sanıp korkacaklar?’’ Biz gülerken babam görüntüye girdi. ‘’Oo hayırsız üçlü bir araya gelmiş. Evinizin yolunu hatırlamıyorsunuz tabii o yüzden gelemiyorsunuz değil mi?’’ ‘’Eyvah eyvah bunlar karı koca başlayacak siteme.’’ dedim. Bir süre gülüp şakalaşarak konuştuktan sonra telefonu kapattık. Patates kızartmasından bir kaç tane ağzıma attığımda Adil balığından bir parçayı dudaklarıma uzattı. ‘’Azıcık vitamin al sonunda yetersiz beslenmeden öleceksin.’’ Pek istemesem de uzattığını ağzıma aldım ama bununla yetinmeyip kılçığını çıkardığı bir balığı önümdeki tabağa bıraktı. ‘’Bitir onu.’’ ‘’Bana ağabeylik taslama.’’ dedim ama karşılığında masanın altından ayağıma bir tekme attı. ‘’Ye onu.’’ Püfleyip balıktan bir lokma daha aldım. Sohbete devam ederken yandan telefonuma bakıyordum. Tamer mesaj atmıştı. ‘İğneleyip laf sokmaları bir kenara atıp normal tanışsak olmaz mı?’ Gülerken rahatlıkla cevap yazdım. ‘Hesabından anladığım kadarıyla Karadeniz'de yaşıyorsun. Dün mesaj attığını görünce arkadaşım cevap vermemi istedi çünkü bedava fındık, çay elde edebileceğine inandı. İstersen onunla tanıştırayım?’ Beş dakika geçmemişti ki cevap yazdı. ‘Fındık, çay işi kolay ama seninle tanışmak istiyorum bir başkasıyla değil.’ ‘Üç gün sonra tekrar sor keyfim yerindeyse teklifini kabul ederim.’ yazdıktan sonra telefonu kapatıp kenara bıraktım ve önümdeki balıktan bir lokma daha yedim. Tadı kötü değildi ama güzel de gelmiyordu. Bir patates kızartması gibi severek yiyemiyordum. İnsanlar bu yemememin altında bir travma arıyordu ama yoktu sebepsizce yemiyordum işte. Telefonumu elime geri aldığımda hareketli bir müzik açtım. Hep beraber müziğin sözlerine eşlik ederek içip yemeye devam ettik. Biraz çakırkeyif olmuştum. Adnan eliyle masanın üzerinde ritim tutup darbuka gibi çalmaya başlayınca oturduğum yerden kalkıp oynamaya başladım. Elimi Adil’e uzattığımda tutup kalktı ve bana eşlik etti. Oynamamıza pek oynamak da denmezdi olduğumuz yerde tepinip duruyorduk. Geriye eğilip göğsüne doğru yattığımda önce alnımdan öpmüştü sonra cebinden çıkardığı parayı alnıma yapıştırmıştı. Parayı alıp göğsüme sokuşturdum. Saat gece yarısını geçtiğinde hepimiz boş bulduğumuz yerde sızıp kalmıştık. ~~~~ Geceden kalma olunca sabah işe geç kalmıştım. Koşar adım modaevine girdiğimde nefes nefese yerime geçtim. Koşunca nefesim sıkışmıştı. Titreyen ellerimle çantamdan astım spreyimi çıkarıp bir fıs sıktım. Nefesimi toparlamaya başlarken bakışlarım etraftaydı. Serra cadısı neyseki henüz gelmemişti diğer çalışanlarda geç kaldığımı dile getirmezdi çünkü patronumuzun öfkesinden hepimiz nasibimizi aldığımız için onun görmediği durumları kendimize saklıyorduk. Masamın kenarındaki mankenin üzerinde duran elbisenin ince işlemesine geri döndüm. Akşama kadar aralıksız çalışmıştım. Bir an önce çıkıp eve Adişlerimin yanına gitmek istiyordum. Çantamı toparlarken Serra Hanım yanıma geldi. Elinde bir büstiyer vardı. Önündeki dikiş makinasının üzerine bıraktı. “Aden biraz geç çık ve bu büstiyerin taşlarını yapıştır.” Ses tonumu düşük tutarak itiraz ettim. “Ama bu benim ilgilendiğim elbisenin bir parçası değil. Kim ilgileniyorsa o yapsın diğer elbise içinde burada sabahlamıştım.” “Olabilir ama ben bunu senin yapmanı istiyorum. İşini özenerek yapıyorsun ve senin elinden çıkınca o taşların daha sonra düşmeyeceğini biliyorum. Gece yarısını bulmaz bitirirsin sonra da gidersin evine.” Kadın överken bile kızıyordu. Serra Hanım gibi birinin yanında iş bulamayacağımı bildiğim için tavırlarına katlanıyordum. Zaten burada çalışan herkesin durumu aynıydı. Sadece ama sadece Serra Hanım’ın bu alandaki ünü için azarlamalarına göz yumuyorlardı. Herkes gittiğinde Adnan’ı aradım. “Adişim çıkamadım işten.” “Sorun yok Adişim işinle ilgilen.” Telefonu kapattığında büstiyerin taşlarını yapıştırmaya başladım. Saat ilerlerken dış kapının sesini duydum. Kapıyı kilitlemeyi unutmuştum. Kimin geldiğini görmek için olduğum yerden kalkıp birkaç adım attım ki Adişlerimi gördüm. “Siz neden geldiniz?” dedim gülerek. “Biz bu şehre seni görmeye geldik evini değil.” Adil elindeki paketleri kenarda boş bulduğu bir sandalyenin üzerine bıraktı. “Yemekte getirdik.” “Teşekkür ederim.” dedim tebessüm ederek. Ailemden hiçbirine Serra cadısının gerçek yüzünü anlatmamıştım ve onlarda televizyondan gördükleriyle güler yüzlü, iyi biri sanıyorlardı. “Yetişmesi gereken bir elbise vardı benim sorumluluğumda olduğu için gelemedim.” Adnan kenardaki başka bir sandalyeye oturdu. “Yemek yiyelim sonra sen işini hallederken sohbet muhabbet takılırız.” “Olur.” diyerek getirdikleri yemek paketini aldım. Kendileri için aldıklarının yanında bana da hamburger almışlardı. Getirdiğim masaya bütün yiyecekleri çıkardım. Beraber yerken Adil ortadaki piyazdan temiz bir kaşığa doldurup bana uzattı. Yediğim yemekler konusunda ikisi de sürekli annem babam gibi söyleniyordu ama Adil biraz daha fazla söyleniyordu. “İstemem.” dedim. Haşlanmış kuru fasulye yerine hamburgerimi yemeye devam ederdim daha iyiydi. “Al şunu vücuduna biraz bakliyatın vitamini girsin.” Zorla ağzıma tepmişti. Mecbur yutana kadar çiğnemiştim ama yüzümün şekli değişmişti. Adil’in ardından Adnan’da çatala sapladığı ciğeri uzattı. “Bundan da ye, hamburgerin sağlıksız köftesinden daha iyi.” “Hayatta yemem.” dediğimde ensemden tutup kendine çekerek çatalın ucundaki ciğeri ağzıma tepmiş sonra eliyle ağzımı kapatmıştı. “Geri çıkarmak yok onu yutacaksın.” Yüzüm şekilden şekile girerken güç bela yutmuştum. Elini geri çekince sitem ettim. “Siz buraya bana işkence etmek için mi geldiniz?” Adil cevap verdi. “Aden o yediklerinle karnın doyabilir ama eminim bir kan tahlili yaptırsan bütün vitamin değerlerin düşük çıkacaktır. Kilon normalin zaten çok altında midene biraz düzgün yiyecek gitsin sadece abur cuburla, fast food ile ömür geçiremezsin. Evdeyken annem bırakmıyordu peşini ama kaçıp buraya geldikten sonra iyice kilo verdin.” Burun kıvırdım ve hamburgerimden ısırdım. “Bak bunun içinde de et var, sebze var, ekmeğide var hepsinin vitaminini alıyorum işte.” “Tabi çok sağlıklı.” dedi Adnan. Lavaştan biraz koparıp içine ciğerle, soğanı koyup sararak minik bir dürüm yapıp bana uzattı. “Tek lokmalık istersen çiğnemeden yut.” Yemek istemiyordum. Başımı hayır anlamında salladım. “Tadı kötü işte zorlamayın.” “Bunu ye başka vermeyeceğim.” “Söz mü? Rahat bırakacak mısın?” “Bırakacağım.” diyen Adnan’ın elinden minik dürümü alıp ağzıma attım. Rahat yutabilmek için üzerine de içeceğimden bir yudum içip çok çiğnemeden mideme indirdim. “Tamam artık rahat bırakın hamburgerimi yiyeceğim.” dedim. Bir daha zorlamadılar. Ben hamburgerimi bitirdiğimde onlar da yemeklerini bitirmişlerdi. Ortadaki çöpleri toplayınca beni bekleyen işimin başına geçtim. Adişlerim de süs olsun diye cam sehpaya konmuş satranç takımıyla oynamaya başlamıştı ama aynı zamanda sohbet etmeye devam ediyorduk. Büstiyeri bitirmem gece yarısını bulmuştu. Eşyalarımı toparladığımda beraber eve geldik ama asansör bozulmuştu ve beş katı yürüyerek çıkmamız gerekiyordu. Ben ne olduğunu anlayana kadar Adil kolumdan tutup kendine çekerek sırtına aldı ve merdivenleri çıkmaya başladı. “Kendim çıkarım.” diyerek sırtından inmeye çalıştım ama bırakmadı. “Sen o beş katın merdivenlerini tırmanırsan astım ilacım nerede diye yerlerde sürünürsün.” Yüzümde oluşan gülümsemeyle kollarımı boynuna dolayıp başımı omzuna dayadım. Kardeşler arasında sağlık sorunlarıyla en çok uğraşan bendim. Astım ile ilkokuldayken tanışmıştım ve hayatımı her anlamda zorlaştırmıştı. Heyecanlandığımda, korktuğumda, üzüldüğümde ya da hızlı yürüyüp, koştuğumda ataklarım oluyordu. Zaten sigara dumanı, parfüm kokusu gibi faktörleri söylememe gerek bile yoktu. Merdivenleri çıkarken Adnan çantamı elimden aldı. “Yorulduğunda söyle ben devam ederim.” diyerek Adil’e baktı. “Ağırlığı yok ki yorulayım.” dedi Adil gülerek. “Azıcık kilo alsa da yorulsak keşke.” Adil’in boynuna biraz daha sıkı sarıldım. “Hatırlıyor musun ortaokuldayken okul çıkışı eve dönüş yolunda çocukların oynadığı top göğsüme çarpmıştı o sertlikle nefes alamamaya başlamıştım spreyim de işe yaramayınca sen yine böyle sırtına alıp koşarak yakındaki sağlık ocağına götürmüştün.” “O zaman ben neredeydim hatırlamıyorum?” diyen Adnan'a baktım. “Sen hastaydın o gün annem okula göndermemişti.” Adişlerim sırayla beş katı sırtlarında çıkarmıştı. Eve girdiğimizde, “Benim uykum var siz oturacak mısınız?” dedim. “Biraz daha otururuz.” dediler. Tabi sabah işe gidecek olan bendim onlar değil. “Size iyi oturmalar.” El sallayıp odama girdim ve üzerimi bile değişmeden kendimi yatağa yüzüstü bıraktım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD