Modaevine geldiğimde dünkü elbisenin pullarını dikme işine geri dönmüştüm.
“Aden!” diyen patronum ile başımı kaldırdım.
“Buyurun Serra Hanım.”
“Elindeki elbise yarın sabaha bitmiş olsun.”
Küçük pulları tek tek dikmek vakit alıyordu baştan savma da yapamazdım sonra kopup dökülürdü. “İmkanı yok.” dediğim an bakışları sertleşti.
“Sabaha o elbise bitecek aksini kabul etmiyorum. Melis Hanım teslim için erken geleceğini söyledi ve senin yüzünden on yıllık müşterimi elimden kaçırırsam kendine yeni bir iş beğenirsin.”
Yanımdan gittiğinde gözlerim dolmuştu. Sert bir patronum vardı ve çalışanlarını fazla zorluyordu yine de yapılacak şey belliydi yapılamayacak şey belli. Bu elbisenin uzun bir kuyruğu vardı hepsinin pullarla kaplanması gerekiyordu ben sadece yarısını dikebilmiştim.
Bana fikrimi sorsa elbisenin modelinin kötü olduğunu söylerdim ama alan için de satan için de güzeldi.
Elimdekini yetiştirebilmek için öğle molasına bile çıkmadan çalışmıştım.
Akşam üzerine doğru ellerimin titrediğini fark edince internet üzerinden pizza siparişi verdim. Tabii seçeneklerden içine konulacak malzemelerden sadece peynir ve mısırı seçmiştim.
Babam bu yemeyle nasıl hayatta kalıyorsun derdi. Ispanak, brokoli gibi sebzeler genel olarak düşmanımdı, meyve severdim, et ürünlerini sadece hamburger, dürüm içinde yerdim. Bakliyatta yemezdim. Bazı günler sadece abur cuburla karnımı doyururdum. Ev yemeği olarak yaptığım da bir makarna vardı. Eğer patates kızartması ev yemeğinden sayılıyorsa onu da ekleyebilirdik. Bir yetmiş boyuma rağmen kırk kiloydum.
Pizzam geldiğinde işime ara verip karnımı doyurdum. Ellerimin titremesi geçince de pulları dikmeye geri döndüm.
Gece eve bile gidemeden çalışmıştım ve sabah saat altıya doğru bitirmeyi başarmıştım.
Yorgun halde başımı dikiş makinasının üzerine dayadım.
“Aden!” sesle gözümü açıp etrafıma bakındım. Oturduğum yerde uyuyakalmıştım.
“Elbise bitti Serra Hanım.” dediğimde gözlerimi ovuşturdum.
Pulları diktiğim kuyruğu dikkatle incelemeye başladı. “Aden bu ne?” diyerek kuyruktaki bir noktayı gösterdi.
Gösterdiği yere dikkatlice baktım. İki pul arasındaki boşluk diğerlerinde biraz fazla olmuştu ama dikkat çekecek bir hata değildi.
“Özür dilerim.” dedikten sonra araya eklemek için malzeme kutusundan yeni bir pul aldım.
“Böyle mi modacı olacaksın? Baştan savma iş yaparak sadece müşteri kaçırırsın biraz dikkatli ol...” diye başlamış tam on beş dakika azar çekmişti.
Gösterdiği yeri düzeltince kendimi lavaboya zor attım. Yüzümü yıkayıp sakinleşmeye çalıştım ama aldığım nefesler gittikçe zorlamaya başlamıştı.
Cebimden astım ilacımı çıkarıp iki nefes çektim. İlaç etki gösterirken tekrar rahat nefes almaya başlamıştım.
Yerime geri döndüğümde sadece yarım saat boş oturabilmiştim sonra elime yeni bir sipariş verilmişti.
Uykusuz, yorgun halde akşam mesai bitene kadar çalışmaya devam ettim. Çıkışta markete girip bir poşet dolusu abur cubur aldım. Gün içinde yine yemek yememiştim ve üç öğünü toplu olarak abur cuburla yapacaktım.
Eve giderken İrem’i aradım. “Bana gelsene.”
Hiçbir şey sormadan, “Geliyorum.” deyip kapatmıştı.
Apartmanın giriş kapısını açarken “Yetiştim!” diyenle topuklu ayakkabılarının üzerinde koşan İrem’i gördüm.
Eve beraber çıkmıştık ve içeri adım atar atmaz yerdeki ceketimi kaldırmıştı. “Anladık dağınıksında bari yerde kıyafet bırakma.”
“Aman bir şey olmaz.” dedim ve kapıyı kapattım.
Birer kahve yapıp abur cuburları açtık. Salona geçtiğimizde koltuğun üzerindeki mısır patlamışından kalan kaseyi ve çizim defterimi kenara koyup kendine oturacak yer açtı. “Dökül bakalım ne oldu yüzün sirkenin kralını satıyor?”
“Serra cadısı…” der demez ağlamaya başlamıştım. “Kadın kusur bulmak için doğmuş bir de çocuk gibi azarlıyor.”
Elimdeki krakeri üst üste ısırdırdıkça kıt… kıt... kıt… sesler çıkıyordu ve sanki Serra cadısını ısırıyordum.
“Aden’im sana diyorum bırak şu cadıyı kendi modaevini aç, açmayacaksan bile başka yerde iş bul diye neden beni hiç dinlemiyorsun?”
Birkaç cipsi ağzıma teptim. “Çünkü Serra cadısının namı var. Kadın modanın öncülerinden sürekli televizyon programlarına çıkıyor sonra ünlülerle, zengin iş insanlarıyla çalışıyor böyle bir işi bir daha bulamam.”
“Bence tasarımları iğrenç senin çizdiklerin daha güzel.” Saçıma takılan cips parçasını alıp kenara bıraktı. “Sen yine yemek yemedin karnını abur cuburla doyuruyorsun değil mi?”
Gözyaşlarımı kolumla silip çikolatadan ısırdım. “Amaç karın doyurmak bunlar da doyuruyor işte.” Çikolatanın sonunu ağzıma attım. “Dün, yok dün değildi ondan önceki gündü…” dediğimde pufladım. “Seninle en son görüştüğümüz gün işte beni bırakıp gitmiştin ya sonra bir adamla tanışmak zorunda kaldım bir de sapık sanıp biber gazı sıktım.”
Sözümle ağzındaki kahveyi püskürttü. “Ne yaptın? Ne yaptın? Sen biriyle mi tanıştın?”
“Bir tek o söylediğimi mi anladın?”
“Bu dağınıklıkla seni alacak birini bulursan sakın kaçırma.”
“Koca meraklısı olan sensin ben değilim.” Koltuğa iyice yayılıp ayaklarımı koltuğun arka tarafına dayadım. “Çok uykum var bütün gece çalıştım.” dediğimde gözlerim kapanıyordu.
Ayaklarım dayadığım yerden düştüğünde daldığım uykudan geri çıkmıştım. Salonda tek başımaydım. Koltuktan kalkıp ağzıma bir cips daha atıp yatak odasına gittim ama İrem yatağıma yayılmış uyuyordu.
Yatağa sokulduğumda popomla poposunu ittirerek kendime yer açtım ve yatıp uyumaya devam ettim.
~~~~
Sabah uyandığımda saat öğlen olmak üzereydi. Tatil günleri en sevdiğim günlerdi. Uyumaya devam eden İrem’in üzerine ayağımı attığımda olduğum yerde dönüp telefonumu aldım ve sosyal medya hesabıma girip ne var ne yok diye bakınmaya başladım.
Takip etmediklerimden gelen mesajları açtım. Genelde elbise isteyen kız öğrencilerden geliyordu.
Bakmaya devam ederken erkek ismini görünce duraksadım. Biri takım elbise mi isteyecekti?
Mesajı açıp yazanı okudum.
‘Selam, gözlerimi öyle bir kamaştırdın ki ayrıldığımızdan beridir kimseyi göremez oldum.’
Bu kimdi şimdi? Profiline girip baktığımda Tamer ismini ve fotoğraflarını gördüm. “Oha, kızım adam mesaj atmış.” Ayağımla İrem’i dürttüğümde uyanmıştı.
Karnında duran ayağımı itip başını başıma dayadı. “Kim mesaj atmış?” derken gözlerini geri kapatmıştı.
“Şu anlattığım adam. Biber gazı sıktım dediğim ama ne mesaj atmak telefondan koşmuş resmen.”
Telefonu elimden çekti. “Bakayım.”
Tamer’in fotoğraflarına ve attığı mesaja baktı. “Yuh adam açık açık asılmış.”
“Boşver cevap yazmayacağım.” dedim.
“İstiyorsan yaz takılırsın işte biraz ne olacak! Dün uçağı varmış falan dedin uzakta yaşıyorsa sık boğazda edemez.”
“Dur bakayım.” diyerek telefonu geri aldım ve fotoğraflarına tekrar girdim. Hepsinde konum paylaşmıştı ve çoğu ortak ildeydi. “Acaba Karadeniz'de sadece yaşıyor mu yoksa oralı mı?”
“Ha uşak ha.” diyen İrem kahkaha atmıştı. “Ay valla cevap versene o taraflardansa bedavaya fındık, çay falan yollar işte.”
Saçını çektiğimde hâlâ gülüyordu. “Kafana silah da dayasın mı? Malum sinirleride meşhur oluyor.”
“Aman engellersin olur biter sanki ev adresini, telefon numaranı biliyor da karşına çıkacak.”
“İyi.” deyip geri cevap yazdım.
‘Gazın az geldiyse gel biraz daha sıkayım!’
“Ben diyorum ha uşak ha sen diyorsun tey tey.”
İrem'in sözleriyle gülmüştüm. Tamer'in hesabımı nasıl bulduğunu boşuna düşünmeyecektim adımı ve soyadımı ben söylemiştim takipçi sayım da çok olunca arama butonuna adımı yazar yazmaz hesabım ortaya çıkıyordu ve fotoğraflarım vardı yani çok da araması gerekmediğine emindim.
Cevap beklediğimden hızlı gelmişti.
‘Artık sıksan da bir sıkmasan da… Bir daha başkasına açılmaz bu gözler.’
Adamda hiç çekinme de yoktu gelişine yürüyordu.
‘Mesajı kaç kişiye gönderdin?’ yazdım gülerek.
‘Hesaplamam gerekiyor. Sen, sen, sen, sen… 1×1×1×1… Sonuç yine 1 çıktı. Sağlamasını da sen yaparsın.’
“Bakayım, bakayım ne konuşuyorsunuz.” İrem yandan mesajları okudu. “Çapkınmış.”
Omuz silktim. “Ya da yılışık bilemedim henüz karar veremedim biraz daha konuşunca anlarım.”
Telefonum çalmaya başlayınca gördüğüm isimle yüzümde gülümseme oluştu. “Adişim.” dedim çağrıyı cevapladığımda.
“Adişim naber?” diyen sesle gülümsemem genişledi.
“İyi seni sormalı.”
“Bende iyiyim. Adişim izin alıp yanıma gelmiş sonra dedim bende izin alayım beraber adişimizin yanına gidelim.”
“Ayy!” diye çığlık attım. “Hemen gelin ama ben izin alamam geceleri takılırız özledim sizleri.”
“Adiş yandan diyor ki geldiğimde ev dağınıksa yerdeki bütün kıyafetleri çöpe atarım.”
Güçlü bir kahkaha attım. “Adişim bana kıyamaz hatta evimi temizler.”
“Gelince aranızda anlaşırsınız. Öpüyoruz seni.”
“Ben de sizi öpüyorum.”
Telefonu kapattığımda yanımdakine “Adişlerim geliyor.” dedim.
“Vay muhteşem üçlü bir arada diyorsun. Gelsinler takılırız biraz.”
Kardeş güzeldi ama üçüz olmak daha güzeldi. Hele bir de üçüzlerin içindeki tek kız çocuğu olmak daha da güzeldi. Adnan ve Adil benim canımdı. En son üç ay önce izin almayı başardığımda yanlarına gitmiştim.
Hepimiz farklı şehirdeydik ama yine de bağımız güçlüydü. Adnan mimardı ve özel bir şirkette çalışıyordu, Adil de bilgisayar mühendisiydi o da yine özel bir şirketteydi.
Annemle babamın sürekli şikayet ettiği bir konuydu bu. Bir çocuğumuz bile memur olayım demedi deyip dururlardı.
Tamer’in attığı diğer mesajı gördüm.
‘Sağlamasını yapmak bu kadar zor olmamalı.’
Cevap olarak sadece dil uzatan bir emoji gönderdim ve telefonu kapatıp yatağın içine bıraktım.