‘’Ne demek ya seni mecbur bırakırsam? Ne kadar saçma bir laf bu ya? Ne yapacaksın yani? Kapıda evden çıkarsam vur emriyle duran tetikçiler mi var? Hey Allah’ım ya? Neye mecbur bırakacaksın?’’ Tekerlekli sandalyesini bana doğru sürdü. Giydiğim döpiyesin eteğindeki yırtmacımın açıkta bıraktığı tenime hafifçe dokunurken, temasıyla eş zamanlı olarak cevap verdi. ‘’Sana dokunduğum anda, kendin gitmek istemeyeceksin zaten.’’ Kendimi ani bir hareketle geri çektiğimde, çalışma masasının köşesine bel boşluğumu çarptım. Elimi belime götürüp, canım acısıyla inledim. Ne sanıyordu bu adam kendini ya? Birlikte olacağımızı filan mı? Hayır beni birlikte olmak bu evde tutacak olsaydı, tavşanlar gibi sevişerek güne başladığım evden, kocamın suratına yüzüğümü fırlatarak çıkmazdım, değil mi? Çalışma masa

