“Cesaretinin sınırları içinde kaybolmaya razı olsaydım ne kadar ileri giderdin Azade?” Benim cesaretimin bir sınırı var mıydı? Yanlış bir adımımda beni öldürecek ailemden kamış adam öldürecek kadar gözümü karartmış acımasız bir katili tehdit edecek kadar ileri gitmem bir cesaret örneği olabilirdi. Ama daha neye cesaret edecektim ki? Azad benden ne duymak istiyordu? Belki de en önemli soru bu olmalıydı. “Ne duymak istiyorsun?” diye sorarken ecelime doğru yürüdüğümün farkındaydım. Ya da bile isteye o cehenneme gerçek anlamda ayak basıyordum. Kollarını açtı ve iki yanıma ellerini yaslayarak yüzüme biraz daha yaklaştı. Beni dikkatle incelerken bakışları yüzümü ezberliyordu sanki. “Yemin etmiş bir adamı yoldan çıkaracak kadar kendine güveniyor musun?” Hayal kırıklığı omuzlarım

