Yaşarken Ölenler Ölürken Gülümseyenler

2340 Words
Biz kimsenin malı falan değildik! Biz özgürlüğümüz için karanlığa doğru koşmuş iki yaralı kızdık. Ne yazık ki kötü insanların eline düşmüştük o körlükte. Ama asla boyun eğmeyecektim. Bana canı pahasına sarılmış Kardelen’e sıkıca sarılıp gözlerimi dolduran görüşümü bulanıklaştıran yaşlara direndim. Bizi kirli işleri için kullanmak isteyen kadının elinden çenemi kurtardım. “Bizi bırak yoksa-” Konuşamadan yüzüme yediğim tokatla başım sağıma düştü örgüm göğsüme çarptı. Yanağımdaki acıdan çok titremeye başlayan Kardelen canımı yaktı ateş düşürdü bağrıma. Ben bu can için gençliğimden vazgeçtim büyütmek için gözlerimi yummadım başına bir şey gelecek diye. Annemin kokusunu kokusunda aradım. Hem kardeşim hem de annemdi o benim. “Bak akıllı dur! Seni bağlarım öyle atarım adamın önüne. Ozaman kapatma şansını da kaçırır seni üç kuruşa buraya gelen her adama belletirim!” diye bir kez daha çenemi tutan ve başımı çeviren yaşlı kadınla gözlerimdeki yaşlar ateş olup yanaklarımdan aktı. “Bir daha sesin çıkmasın!” diyerek çenemi savurdu başım arkadaki duvara çarptı. Dudaklarımı ısırarak daha çok sarıldım bana sığınan kanadı kırık kardeşime. Acı etime işlemezdi benim. Korkular ruhuma saldıran insanlar beni mahvederdi. “Geçin şu odaya çabuk.” Kolumdan tutan yaşlı kadın odalardan birinin kapısının önüne sürükleyince ne Kardelen’i ne de çantamı bıraktım. Bizi odanın içine atınca da parfüm ve kirli çamaşır kokan yerde ikili ranzalara bakıp Kardelen’in görmemesi için göğsüme yapıştırdım. Bir ranzada yarı çıplak baygın halde iki kız yatıyordu. “Kızların dolabından al bir şeyler giy yarım saate. Gelir seni giyinmiş bulmazsam daha beter ederim!” dedi bağırarak ve kapıyı üstümüze çarpıp sayamadığım kadar kilitle kilitledi şeytan. Her dönen kilitle sırtıma bir yük bindi. Korku içinde odaya ve yataklarda yatan kızlara bakmaya geri döndüm. Odanın camları karartılmıştı sanki siyah boyayla boyanmıştı. Yerler kirli yatakların pis kokusu bütün odayı sarmıştı. Dolap dediği şeyin ise bir kapağı yoktu diğeri de düşmek üzereydi. Kocaman bir masada ise bir sürü kirletilmiş makyaj malzemeleri bulunuyordu. Bu yerde bir saniye duramazdım. Kardelen’in ise hiç görmemesi gerekiyordu. Batakhane dedikleri yer böyle bir yer miydi? “Alışırsın zamanla.” dedi hasta zayıf bir ses. Başımı yatakta yatan kızlara çevirdim hemen tedirgin olup. Sanki Kardelen’e zarar vereceklermiş gibi sıktım. Altta yatan gözlerini açmış bana bakan bir kız vardı ama sanki ölü bir bedenin gözlerine sahipti. Ruhsuz ışıksız... Sanki bir cesede bakıyordum. Tüylerim diken diken olurken içim dışım buz kesti. “Çok mü kötü görünüyorum?” diye solgun bir gülümsemeyle bakmaya çalıştı ama o gülümseme değil. İntihardan önceki son tebessüme benziyordu. “Gece baya zordu. Manyak döverek seviş-” Kollarımdaki Kardelen’e bakıp sustu. Öyle bir suskunluk yaşadı ki nefes alıp verdiğinden şüphe ettim. Kayboldu ve bir daha bizi görmedi. Öylece boşluğa dalıp ölü gözleriyle hatırlarında binlerce kez ölmeye devam etti. Görüyordum canlı canlı binlerce cinayete tanıklık ettim. Halindeki o yok oluşla taşa dönmüşken gözlerini kapattı ve biraz olsun acılarını bir kenarı bırakıp uyudu. Eğer biraz daha gözleri açık bakmaya devam etseydi çığlık çığlığa bağırıp ağlayabilirdim. “Çabuk hazırlan yoksa Hasan senin kemiklerini kırar. Üstelik öyle yapar ki dışarıdan tek bir iz belli olmaz.” Bu kez konuşan başka bir kızdı. Üstte yatıyordu. Onu tam göremiyordum örtüden dolayı. Sesi aşağıdakine göre daha bir boş vermişlikle doluydu. Bıkkın yorgun ve mutsuz. Onlardan biri mi olacaktım ben şimdi? Onlar gibi bir hayalet! Bunu yapamazdım! Ben ölürdüm! Üstelik Kardelen varken bu imkansızdı. Benim bir an önce buradan kurtulmam gerekiyordu ama nasıl? Çantamda abimden çaldığım silah vardı. Hiç elime almamış bezin arasındayken kaptığım gibi koymuştum çantama. Nasıl ateş edilir nasıl tutulur bilmiyordum. Hem daha kaç kişi vardı sadece yaşlı şeytanla o adam varsa işim kolay olurdu. Yalnız gergin bir ortam hazırlayıp onların tetikte beklememelerini sağlamalıydım. Bu da onların istediğini yapmamla olacaktı. Yani giyinip süslenecektim. Bu kolay olanıydı ama öldürmek? Onları öldürecek kadar- “Giyin seni mahvedecekler.” dedi o bezgin ses bu kez sinirle. Haklıydı. Beni mahvedecek bu hale sokacak insanlara acımak büyük bir hataydı. Bana sarılan Kardelen’in başından öpüp saçlarını sevdim. Ellerim hala titriyordu ama iyi olacaktım. Özgürlüğümüz için iyi olacaktım. “Ablam şimdi yere oturup başını dizlerine koy ve bir yere bakma tamam mı?” Kardelen durmaksızın başını aşağı yukarı salladı. Biraz zorlasam hıçkırarak ağlayacaktı. Bu yüzden ben yere oturtup başını dizlerinin üstüne koymasına yardım ettim. Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışırken yıkık dökük dolaba elimi attım ama her şey çok kötü görünüyordu. Kısa ve açık olan parçalarla doluydu. Parlak kırmızı bir tayt gözüme çarpınca aldım. Bu idare ederdi. Sonra boynu kapalı ama göbeği açık kırmızı bir tişört de bulunca inceledim. Bunlar diğerlerine göre katbekat iyiydi. Hemen elbisemin altına giydim taytı. Elbisemin düğmelerini çözüp kollarımı çıkardım ve tişörtü başımdan geçirdim. Ağır parfüm kokuyordu ama dayanacaktım. Elbisemin kollarını yeniden giyip makyaj masasına döndüm. Ben bunlara nasıl dokunacağımı geçtim ne yapacağımı bilmiyordum ki. Masaya tuhaf gözlerle bakınca bir ses duydum. Arkama dönüp bakınca üstte yatan kızın yataktan indiğini gördüm. Üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Saçları ıslak yattığı için karışmıştı hep. Güzel bir kızdı ama buralara düşmeden önce dünyalara güzeli olduğuna emindim. Yarı kapalı gözlerle yanıma gelip çenemi tuttu ama yaşlı şeytan gibi acıtmamıştı. Yüzümü inceliyordu. “Bu yüze kırmızı ruj rimel allık yeter.” dedi donuk bir sesle ve masayı karıştırıp aramaya koyuldu. Sonunda dediklerini bulup bana yeniden döndü. Sabun kokuyordu ama üzerine sanki derisine sinmiş bir sigara kokusu vardı. “O yap dudaklarını.” dedi bezginlikle. Söylediğini hemen yaptım ve dudağıma yapış yapış ruju sürmeye başladı. Midem bulanmaya başlıyordu ama kendimi tutup bana yardımcı olan kıza ayak uydurdum. O iki şeytanı etkisiz hale getirirsem belki bunlar da kurtulurdu. Özellikle o ölü gibi bakan kızın kurtulmasını çok istiyordum. İşini bitirip ruju kapattı ve başka bir şey alıp yanaklarıma fırça ile sürmeye başladı. Onun devamlı bana makyaj yapıyormuş gibi görünmesinden dolayı ürperdim. “Benim gibi çok mu kız geliyor?” diye sordum gözlerim dolarken. Nice baharları kışa çeviriyorlardı bu şeytanlar? “Kızsan ellenmemişsen bir kere tek görürsün buraları. Biz ballı diyoruz onlara. Ama bizim gibi it oğlu itlerin kurbanı olmuş yaşamak için ailelerinden kaçmış kızlardansan canına kıyana kadar çalıştırırlar. Ama sen ballısın belli.” dedi kısa ciğer yakan sözlerle. Yanaklarımı bitirdiğinde siyah fırçayı aldı ve “Yere bak kıpırdama sakın.” dedi söylediklerinden etkilenmemiş bir halde. Biraz daha anlatsaydı ağlayıp her şeyi mahvedebilirdim. Kirpiklerime sürdüğü şeyden huylansam da kıpırdamadım. Onu da bitirdi ve elini saç örgüme attı. “Ben de buraya düştüğümde saçlarımı örmüştüm. Sidan abla saçlarımı çözüp makyaj yapmıştı sonra. Sonra hep ben yaptım. Umarım bir daha burada makyaj yapmazsın.” diyerek örgümü çözdü ve uzun saçlarımı dağıttı. Elleriyle düzelttikten sonra geri çekildi ve cansız kırık bir gülümsemeyle memnun olmuş gibi baktı. “Ballısın. Seni kapatma yapacaklar kesin.” dedi ve arkasını dönerek yeniden yatağına tırmandı. Ben ise orada yüzümdeki bin ton ağırlığındaki boyalarla kaldım. Kardelen yerde aynı şekilde bekliyordu elimi saçlarına atacaktım ki kapının açılan kilit seslerini duyarak durdum. Elimi çektim ve önüne geçerek korku içinde kapının açılmasını bekledim. Sonunda kapı açıldı ve beyaz atletli adam elinde telefon ağzında sigarayla göründü. “Geç şuraya poz ver.” diye eliyle dolabın önünü gösterince yerdeki çantama bir göz attım. Şimdi uygun bir an değildi. Çıplak ayaklarla dolabın önüne geçtim. “Elbiseyi de çıkar lan!” diye sinirle konuşunca etime kesikler atılıyormuş gibi elbiseyi kollarımdan çıkardım ve yere düşmesine izin verdim. Her ne yapacaksa bir an önce yapması için dua ederek bekledim. “Başını da kaldır.” Başımı ensemde tonlarca ağırlık varmışçasına kaldırdım ve elinde telefon resimlerimi keyifle çeken adama iğrenerek baktım. Katiliydim o adamın. O şeytanın! Buradan ellerimi kirletmek pahasına olsun kaçacaktım. Adam çekmeyi bitirip telefonla uğraşmaya başladığında hızla elbisemi üzerime çektim ve Kardelen’in önünde durdum. Pis adam ağzındaki sigarayı çıkarttı ve başını geriye doğru atıp kahkaha atmaya başladı. “Parlak teyze müjdemi isterim!” diye bağırdı hemen. “Kızı beş yüze değil altı yüz elliden Servet ağaya kapatma niyetine sattım!” Ballı! Ben ballıydım. Kapatma olarak satıldığım için. Bir et gibi bir hayvan gibi satılmıştım daha yarım saat önce gördüğüm adam tarafından. İyi ki cehennem vardı! “Bir saate almaya da geliyor Servet ağa. Azgın teke kırkı buldu iştahı daha çok açıldı.” dedi iğrenç gülüşüyle bana. “Gelince de böyle uslu dur. İyi, rekor sürede kurtuldun buradan bak!” Güle güle odadan çıkan şeytanla hemen önümü düzeltip yere dizlerimin üstüne çökerek Kardelen’i göğsüme çektim. Kapıdan gelen kilit seslerine inat “Söz ablam buradan gideceğiz. Bunları sana unutturacağım. Seninle yeniden başlayacağız.” dedim saçlarını öpüp göğsüme bastırırken. Alaycı bir ses duydum kızlardan ama kimden olduğunu tam kestiremedim. Bilmiyorlardı ama onlar içinde ben umuttum. Onlara kaçma fırsatı verecektim. Bunu kesinlikle yapacaktım. O bir saat yaklaştıkça küçük çantamı kendime çekip beze sarılı silaha ilk defa dokunmaya başladım. Soğuk ve ağırdı. Tetiğine elimi koyup basar gibi yaptım. Ellerim titremeye başladığında hemen bıraktım bir kaza çıksın istemiyordum. Artık son dakikalardaydık ve ben çoktan soğuk soğuk terlemiştim. Kapı açıldığı gibi o iki şeytan gözükürse ateş edecektim. Bizi bırakın diye pazarlık bile yapmayacaktım çünkü onların saldıracağından emindim. Tek çare vurup kaçmaktı. “Kardelen’im devamlı bana sarıl ve yüzünü hiç bir tarafa çevirme ne olursan olsun. Tamam mı?” diye soğukkanlı olmaya çalıştım konuşurken ama sesim titriyordu. “Tamam.” Kısıkça fısıldamıştı korku içinde. Odada nefes seslerine kilitlenmiş kalmışken dış kapının çalındığını duydum. Hemen çantadaki silahı kavradım. Kalbim öyle hızlı attı ki silahı kavrayınca ağzımdan çıkacağını sandım. Birileri konuşuyordu boğuk sesler geliyordu. Sonra kapının kilitleri dönmeye başladı. Avuçlarım çok fazla terlemeye başladı silah kayıp düşecekti neredeyse. Kapı açıldığı an kapının önünde Hasan denilen şeytanı gördüm. Üzerine bir gömlek giymişti. Ya şimdi ya da hiçbir zaman! Oturduğum yerden kalkarken Kardelen’i göğsüme bastırdım ve silahı da o ara çantamdan çıkarıp Hasan’ın kocaman olmuş gözlerine bakarak tetiğe bastım. Ama o ateş sesi duyulmadı. Tetiği basamıyordum. Defalarca denedim sinirden çığlık atıp parmağımı kırmak pahasına bastım ama o lanet tetik hareket etmedi! Tutulmuş kalmıştı! “Lan kancık! Sen o silahla beni mi vuracaksın?” Ağzından tükürükler saçarak üzerime gelen şeytan elini kaldırdı ama aklına müşteirisi gelmiş olacak ki elini havadan indirdi ve elimdeki silahı almaya çalıştı. Bırakmadım tek umdum bu silahtı. “Bırak! Seni gebertmeden bırak!” diye üzerime doğru tükürüklerle tısladı. Direndim eline tırnaklarımı geçirdim ama bileğim bükünce silah yere büyük bir gürültüyle düştü. “HAYIR!” Feryadımla yere düşen silaha bakındım ama görünmüyordu. O olmadan ben ölmüştüm! O silah benim hayatımı kurtaracak tek şeydi. Şeytan kolumu çekiştirince Kardelen’i kendime daha çok çekip kendimle sürükledim. Ayaklarımız birbirine dolansa da yürüdük. “Şeytanlar! Bu yaptığınız yanınıza kalmayacak sizi bulup öldüreceğim! Yeminim olsun ki öldüreceğim!” diye bağırarak direndim ama şeytan güçlüydü çekti ve bizi bir adamın önüne attı. Elbisemin altındaki kırmızı parlak taytımla yerde Kardelen’e sarılmış bir haldeyken önüne atıldığımız adama baktım. Kırklarında zayıf ve pos bıyıkları olan mide bulandırıcı bir adamdı. Bana alıcı gözlerle bakınca boş midemle öğürme refleksime yenildim. “Eh değer gibi görünüyor. Küçüğü alın istemiyorum.” dedi yüzünü buruşturup. “Bana kız lazım.” İğrenç gülüşüyle bana bakarken Kardelen’e daha çok sarıldım. Onsuz buradan çıkarsam hiç düşünmeden canıma kıyardım. “Kardeşim de gelsin. Her şeyi yaparım ne olur kardeşim de gelsin. Ne isterseniz yaparım ne olur kardeşim de gelsin.” diye yalvararak baktım o leş surata. Buradan çıkmak zordu dışarıda elbette kaçmanın bir yolunu bulacaktım. Leş surat bana acıyarak bakarmış gibi yaptı ve sonra bıyıklarından zar zor görünen dudaklarını kıvırdı. “Bakalım emre itaat nasıl ondan sonra düşünürüz.” dediğinde kolumdan tuttu ve kaldırmaya çalıştı. Göğsümde sessizce ağlayan Kardelen ile kalktım. “Yalvarırım kardeşim de gelsin. Ne isterseniz yaparım. Yalvarıyorum.” dedim perişan olmuş gözyaşları içinde leşe yalvarmaya devam ederken. Fakat tam adam ağzını açacaktı ki o elimden çıkmasını istediğim o ateş sesi duyuldu. Kardelen çığlık atıp bana daha çok sarıldığında başımı çıktığımız odaya çevirdim. O silahın kimin ateşlediğini biliyordum. Gözümü kırpmadan gözlerimden akan yaşlarla odaya doğru yürüdüm. “Hasan ne silahı bu?” Yaşlı şeytan mutfaktan çıkarken Hasan şeytanı önüme geçerek odaya daldı. Hemen kapının önünde durup alt kattaki yatakta yatan kızın başından akan ve yere damlamaya başlayan kanlara baktım. Gözleri açık ölmüştü adını bilmediğim ama hikayesini gözlerinde okuduğum kız. Ve gözleri parlıyordu. Yaşarken ölü bakan gözleri bir ay parçası gibi parlıyordu. Üst katta yatan kız örtüyü üzerine çekip kayboldu orada. Ne ağladı ne de kıpırdadı. O kadın da duygularını öldürmüştü yaşamak için. Bir buçuk saate bile sığmayan iki gencecik ömürle geri adım attım. Hasan şeytanı huzura kavuşan kızın elindeki silahı alıp beline taktı ve üstteki kıza bakıp hemen üzerime doğru geldi. Kapıyı kapatıp kilitlemeye başladığında nefes alamadığımı nefessizlikten ciğerimin sıkıştığını o zaman fark ettim. O kız ölmüştü ve diğer kızla mı bırakacaktı? “Servet ağam bizim işlerde böyle işte. Biri gider biri gelir. Anlaştığımıza göre siz gidebilirsiniz. Malum temizlik işi bizi bekler.” diye az önce sanki bir can ölmemiş gibi gülen şeytana inanamaz gözlerle baktım. Asıl ölmesi gereken oydu! Onun kafasına sıkmam gerekiyordu! “Eh temam. Ben bunu alıyorum küçük kıza da bakarız.” dedi leş bozuntusu ağa ve kolumdan tutup beni çekti. Kardelen’e sarılacakken şeytan kardeşimi benden öyle çekip aldı ki kalbim orada parçalandı. “KARDELEENNN!” “ABLAAAA!” Ellerimi kardeşime uzattım tutsun diye ama bizi birbirimizden kopardılar bir bez parçası gibi başka taraflara sürüklediler. Küçük yüzündeki korku aklımı yetirmeme neden olacak çığlıklar atmama yalvarmama neden oldu. Şeytan onu bir başka odaya atıp dış kapıyı yüzümüze kapattığında gözlerim kayar gibi oldu bayılacağımı sandım ama yapamazdım buna bile lüksüm yoktu. Hırıltılarla nefes almaya çalışırken beni satın alan leş beni merdivenlerden sürüklemeye başladı. “Akıllı dur kardeşini de alayım! Durmazsan zor görürsün!” Hareket etmeyi kestim bir ölüye dönüştüm. Nefes alma derse almazdım. “Ta-mam. Ne ister-sen ta-mam. Yeter ki kar-deşimi al.” dedim korkudan kekeleyerek. Kardelen şimdi korkudan kendini kaybetmiş tıkanmıştır nefes almasını söyleyen biri olmalıydı. Korku içinde boğulduğum an da dışarı çıktığımızı ve karanlığın bizi yuttuğunu fark ettim. Ne umutlarla geldiğim evde cesedim çıkıyordu. Leş beni bir arabaya bindirdi ama neyin nasıl olduğunu bilmeden hareket ettiğini hissettim. Sessizce elimi bacaklarımın üstüne koydum ve yalvarmaya başladım. “Ne olur kardeşimi de al. Ne istersen yaparım. Ne istersen olurum. Asla şikayet etmem asla konuşmam asla itiraz etmem. Ne istersen yap bana ama kardeşimi orada bırakma ne olursun.” “Bu gece görece-” Konuşmuştu ama birden sesi kesildi ve araba sağa doğru kaymaya başladı. Başımı çevirip baktığımda alnının ortasından çeşme gibi akan kanı görerek öylece kaldım. Araba hala sağa doğru gidiyordu hatta her saniye hız kazanıyordu. Durumu fark ettiğimde ise çok geç kaldım. Araba bir duvara hızla çarptı. Aklımda tek bir şey vardı. Kardelen.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD