İFADE

1672 Words
Atakan, telaşla karakolun kapısından içeri girdi. Nefesi kesik kesikti, adımları sertti. Gördüğü ilk polisi hemen kolundan tuttu. "Ağabeyim. Atahan. Atahan Ertem burada mı?" diye sordu aceleyle. Polis şaşkınlıkla ona baktı. "Sakin olun lütfen." dedi, ama Atakan çoktan panik havasına girmişti. "Sakin falan olamam!" diye çıkıştı. "Yengemin adı Hale Ertem. Yengeme bir şey olmuş. Kaza geçirmiş galiba. Bir polis memuru aradı beni. Buraya gelmemi söyledi." Polis, hala soğukkanlıydı. "Siz içeri geçin. Yardımcı olurlar." dedi. Atakan, gözlerini büyüterek, öfkeyle bağırdı: "Siz neden olmuyorsunuz?!" Polis, biraz gerilerek cevapladı: "Beyefendi, dosyalar içeride. Bakalım, yardımcı olunur. Kaza mı demiştiniz?" Atakan’ ın gözleri donuktu artık. Kafasının içinde yankılanan tek kelime “kaza” ydı. Ama içinden bir ses, bunun sadece bir “kaza” olmadığını fısıldamıştı o an. ... Alper, telefonu elinde tutarak sinirle ileri geri yürüdü. Parmakları titriyordu. Nihayet telefon çaldı. Ekrana baktığında Mahir 'in adı yazıyordu. Telaşla açtı telefonu. "Neden aradığımda cevap vermedin?" diye patlamıştı. Ardından kısa bir sessizlik oldu. "Ne demek ailemi ziyarete gittim? Benden izinsiz bir şey yapmayacaksın, demedim mi sana?" Sesi tehditkarlaşmıştı. "Korkut Bey, gidip teslim olmanı emretti." diye ekledi ardından, soğuk ve net bir ifadeyle. Alper ’in yüzünde tuhaf bir gülümseme belirdi. "Merak etme. Ailenle bizzat ben ilgileneceğim. Paran da hazır." dedi. Ama sesi, Mahir ’in kulağında yankılanan bir tehdit gibiydi. "Ama nasıl ifade vereceğin çok önemli. İçerde de ağzını sıkı tutacaksın." diye devam etti. Sonra duraksadı, daha da telefona yaklaşarak konuştu sanki: "Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle. Tek kelime hata yapmayacaksın. Duydun mu beni?" Sözleri emir gibiydi. Ve Mahir ’in hayatı, artık o cümlelerin doğruluğuna bağlıydı. ... Atakan, panikle emniyetin koridoruna daldı, gördüğü ilk polisi durdurdu. “Beni aradınız. Ağabeyim Atahan Ertem buradaymış. Yengeme bir şey olmuş. Kaza galiba. Aşağı kattakiler de bilmiyor. Nerede abim? Yengem iyi değil mi? Neden hastane değil de buraya çağrıldım?” diye arka arkaya sıralamıştı sorularını. Sesinde endişe vardı. Polis, durumu fark etti. Ciddi ama yumuşak bir ses tonuyla, “Sakin olun lütfen. Hastanelik bir durum olsa, oraya çağrılırdınız.” dedi. Atakan sinirle karşılık verdi: “İyi de, neden? Hastanelik bir durum yoksa ne oluyor?!” Polis yine aynı sakinlikle, “Şu odaya girin. Dosya açıldıysa bilgi verirler.” dedi. “Dosya açıldıysa ne demek?!” diye çıkıştı Atakan. “Sizin de bana yardım edeceğiniz yok!” O sırada koridordan geçen başka bir polisi durdurdu. “Ağabeyim Atahan Ertem. Avukattır kendisi. Nerede? Tanıyor olmalısınız. Beni arayıp buraya çağırdınız.” Polis ikinci kez karşısına çıkan bu telaşlı adama şaşkınlıkla baktı. “Öncelikle, hangi birim tarafından arandınız?” diye sordu. “Arayan söylemedi! Hangi birimden, nereden bileyim?!” diye cevapladı Atakan öfkeyle. O anda koridorun diğer ucunda bir hareketlenme oldu. Suat, Atahan 'ın koluna girmiş şekilde göründü. Arkalarında Emine ve birkaç polis daha vardı. Atakan onları görür görmez yanlarına koştu. “Abi! Sen iyi misin?! Yengem nerede?! Hastanede mi?!” diye sordu. Atahan ’ın gözleri tekrar doldu. Suat başını olumsuz anlamda salladı. Atakan o anda sabrının sınırına dayanmıştı. Öfkeyle Suat’ ın yakasına yapıştı. “Ağzını açsana be! Ne öyle kafanla?! Pandomim mi yapıyoruz? Yengem de buraya mı gelecek?!” Atahan bu sahneye daha fazla dayanamadı, Atakan 'ı kendine doğru çekip sarıldı. İkisi de ağlamaya başlamıştı. Atakan, ağabeyinin omzuna kapanarak, “Yengem, yeğenim iyi mi? Ne olur iyiler de abi. Ne olur.” diyebilmişti. Polisler araya girip ikiliyi ayırdı. Atakan başka bir odaya alındı, Atahan ise bir koltuğa oturtuldu. Polis, Atakan’a durumu anlattı Atakan başını iki yana sallayarak ağlamaya başladı. “Bu doğru olamaz! Yengem kime ne yapmış olabilir ki?! İnanmıyorum!” Polis üzgün bir ifadeyle omzunu silkmekle yetindi. “Dünya böyle işte. Masumu korumak her zaman mümkün olmuyor.” Atakan, sesini yükselterek karşılık verdi: “Sizin işiniz bu değil mi?!” Polis başını öne eğdi. “Keşke herkese yetişebilsek. Ama Süperman olsak bile mümkün olmaz sanırım. Şimdi lütfen sakin olun. Atahan Bey 'e destek olmaya çalışın.” Polis bu kez Atahan ’ın yanına geldi. “İfade vermek istediğinize emin misiniz? Bu halde zor olacak sizin için.” Atahan gözlerini kapatıp başını salladı. “Bir an önce kim yaptıysa yakalansın. Ceza aldığını görmeden içim rahat etmeyecek.” Polis başını eğdi. “Sorgu odasına alalım o zaman sizi.” Atahan ayağa kalkarken, Atakan odaya girdi. Gözyaşları içinde abisine sarıldı. “Çok… Çok üzgünüm abi. Hadi gel, bizim eve gidelim.” Polis araya girdi. “Atahan Bey ifade verecek.” Atakan şaşkınlıkla dönüp bakmıştı. “Ne ifadesi?! Böyle bir durumda ifade mi alacaksınız?! Ağabeyim yengemi çok severdi! Ondan başka şüpheli mi bulamadınız?!” Atahan yorgun bir sesle cevapladı: “Ben ifade vermek istedim.” “Ama...” diyecek oldu Atakan, fakat Suat koluna girip, onu nazikçe kenara çekti. “Hadi gel, oturalım biz.” Atakan, Suat’ ın yanına oturdu. Suat ’ın diğer yanında, Emine hala sessizce ağlıyordu. Ortalıkta hala cevaplanmamış çok fazla soru vardı. Ve gece daha yeni başlıyordu. ... Polis önce başsağlığı diledi. Atahan 'ın yüzünde kırılmış bir ifade vardı. “Olmasa da olur.” dedi kısık sesle. Ardından toparlanarak, “Başlayalım lütfen.” diyerek süreci başlatmak istedi. Memur, sakin bir tonla sordu: “Öncelikle avukatsınız. Şu an baktığınız bir dava var mı?” Atahan başını hafifçe salladı. “Evet, iki davaya bakıyorum. Ama konuyla bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.” Polis göz teması kurarak, “Bu kadar kesin konuşmanız dikkat çekici. Emin misiniz?” diye sordu. O an Atahan ’ın aklına Caner geldi. Onu öldürdüğü an, ailesiyle tehdit edilmesi, tüm yaşananlar gözünün önünden geçip gitti. Hafifçe irkildi ama kendini toparladı. “Biri zaten kendi gelip teslim oldu. Diğeri ise Korkut Hanzade ’nin davası. Saygın bir iş adamı. Onun böyle bir şey yapacağını düşünmüyorum. Bugün avukatıyla iki kısa görüşmemiz oldu. Yarın da onunla buluşacaktık. Korkut Bey anlaşma yoluna gitmek istiyordu. Mahkemede de kendisiyle birebir konuşma fırsatım olmuştu. Ancak herhangi bir tehdit almadım.” Sözlerini daha ikna edici kılmak istercesine dik durdu, gözlerini memurun gözlerine kilitledi. Kararlı bir sesle konuştu. “Anlıyorum.” dedi polis, ardından sorulara devam etti. “Olay anında neredeydiniz?” Atahan gözlerini yere indirip bir an duraksadı. “Dediğim gibi, önce Korkut Bey’ in avukatıyla konuştum. Yarınki görüşmemizi netleştirdik. Ardından eski bir müvekkilimle buluştum. Aslında onun davasına tamamen tesadüfen bakmıştım. Alanım dışındaydı. Bir gün karakolda karşılaştık, hali kötüydü. Kefaletini ödedim. İş bulup ödeyeceğini söyledi ama hala bir ödeme yapmadı.” “Yakında baba olacağım.” dedi ansızın. Sonra bir anda sustu. Boğazı düğümlendi. Gözlerini yeniden memurun gözlerine kaldırdı. “İşte… belki öder dedim. Fazla geveze bir kadın. Çok konuştu. Gerildim. Ne kadar sürdü bilmiyorum. Aramızda bir tartışma çıktı. Keşke uzatmasaydım. Keşke karımın yanına dönseydim. Kendimi suçluyorum.” Memur notlarını aldıktan sonra, zor bir soruyu gündeme getirdi. “Hale Hanım’ ın olay anında ses çıkarmadığı söyleniyor. Belki tanıdık biriydi. Bir düşmanı, rahatsız eden biri… ya da… sormak zorundayım, başka bir ilişkisi olabilir mi? Şüphelendiğiniz biri, orada olduğunuzu, pikniğe gideceğinizi söylemiş olabileceği biri?” Atahan ’ın yüzü sertleşti. Gözleri karanlıkla doldu. “Hayır. Olmadığından eminim. Hale’ yi tanımıyorsunuz. Söylediklerinizin hiçbiri mümkün değil.” Polis, kısa bir duraksamadan sonra başını salladı. “Şu an için sorulacak başka bir şey yok.” dedi. Atahan yavaşça ayağa kalktı. Gözleri donuktu. Göğsü inip kalkarken içinde büyüyen acı dışarı taşacak gibi duruyordu. Korkut' la ilgili hiçbir şey söylememişti. Çünkü söylese olacakları biliyordu. Aralarındaki sorun Atahan' ı Caner' in ölümünde şüpheli yapardı ama Korkut' a hiçbir şey olmazdı. Yaptığı her şey yanına kalırdı. İfadesini her şeyi hesap ederek vermişti. ... Tanem sessizce odanın kapısını kapatıp yatağa bağdaş kurarak oturdu. Yorgundu ama belli etmemeye çalıştı. İçinde fırtınalar vardı, yüzü dalgalar kadar sessizdi. “Hoş buldum, Kamile.” dedi, az önceki gerginliği bastıran bir sesle. Kamil hemen kaşlarını çattı. “Sana kaç kere diyeceğim, bana Kamile deme diye.” dedi abartılı bir tonla. “Seni bu saatte hangi rüzgar attı? Baban nasıl izin verdi sana?” “Vermedi.” dedi Tanem, gözlerini kaçırarak. “Daha doğrusu veremedi. Çıktım, geldim işte.” Kamil bir an durdu, yüzünde alaycı ifadeler yerini endişeye bıraktı. Tanem ’in gözlerine dikkatlice baktı, ruhunda bir ağırlık vardı. Sesini inceltti, Tanem' e biraz olsun iyi gelmek için kırıtarak konuşmaya başladı. “Söyle bakayım… Senin o boylu poslu, pos bıyıklı, haşin erkek örneği baban yine ne yaptı?” dedi, sesi yarı şaka yarı ciddi. Tanem başını eğdi. “Gülemeyeceğim kadar önemli bu kez konu. Sana bahsettiğim o avukatı hatırlıyor musun?” Kamil ’in gözleri birden parladı. “Kod adı Cesur Yürek olan mı? Davadan mı çekildi, ne oldu? Ama bu benim beklediğim bir durumdu. Sende boş hayaller kurma. O avukat ne yapsın? Ben o kadar şey biliyorum sayende. Ama hiç ağzımı açmaya cesaret ediyor muyum? Babana gücü yetmeyeceği belliydi. ” “Cesur Yürek’ in adı Atahan ’mış.” dedi Tanem. “Atahan Ertem. Zaten yakında haberlerde duyarsın.” Kamil bir an girdiği rolden çıkamayıp eliyle ağzını hayretle kapattı. Abartılı bir şekilde gözlerini açtı ama sonra hemen toparlandı, yanına geldi, oturdu. “Öldü mü müstakbel eniştem?” diye sordu, sesinde belli belirsiz bir merak. “Hayır. O değil. Karısı. Adam evliymiş.” Kamil alnını geriye yasladı. “Vay be… Bizim Cesur Yürek gerçekten cesur çıktı. Ama aptallık derecesinde.” Tanem ’in sesi çatallaştı. “Hakan o çocuğu öldürdü. Tamam, nedenleri vardı. Ama öldürdü.” “Oraya hiç girme Tanem.” dedi Kamil hemen. “Yine kendini suçlamanı çekemem. Ben yeterince izledim o filmi.” Tanem başını salladı. Bu kez gözlerinde suçluluk değil, öfke vardı. “Merak etme. Bu kez sıra kendime bile gelmedi. Biri artık babama dur demeli. Artık kadınları da gözü görmüyor. Sırada ne var? Çocuklar mı? Nereye kadar? Beni her defasında şaşırtıyor… ama bir gün şaşıramayacak kadar alışacağımdan korkuyorum.” Kamil derin bir nefes aldı. “Benden bekleme. Kaç kez karakol önünde dolandım. Ama pes ettim. İstediğin kadar Kamile de. Etek giyer, gezerim. Ama bu konuda bir şey yapamam. Zaten onu durdurabilecek tek kişi sensin. Bizim Cesur Yürek de değilmiş. Gördük, öğrendik. Ama şunu bil… Sen hala alışmadıysan, bundan sonra da alışmazsın. İçin bozulmadıysa bozulmaz.” Tanem buruk bir gülümsemeyle, “Beni çok dinliyor sanki.” dedi. “Konuşarak değil.” diye karşılık verdi Kamil. Tanem ’in gözleri pencereye kaydı. Dışarıda rüzgâr yaprakları sürüklüyordu. Gözlerini kısarak, neredeyse fısıltıyla, “Belki de haklısın.” dedi. Odada kısa bir sessizlik oldu. Ama o gece, kelimelerden çok, yutulan cümleler yankılandı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD