TANITIM

715 Words
Bir yığın sıkıcı işle uğraşmak için geldiği odasında, cennet kaçağı bir huri beklediğini bilmiyordu. Sarı saçları kalın bukleler halinde sırtından dökülüyor, pencere önünde dikilen ve 25 katlı binanın en üst katından bu muazzam şehri izliyordu. Kollarını birbirine sarmıştı ve parmakları kolu üzerinde ritim tutuyordu. Stefano Bemer marka kaliteli ayakkabılarının zeminde çıkarttığı tok ses, ritmik bir melodi gibi kulaklara aksediyordu. Nihayetinde sabırsız yürüyüşü kadının tam ardında son buldu. Elleri iki yana salınmış, hiçbir şekilde kadına dokunmuyordu; ancak nefesi.. dökülen su taneleri gibi köprücük kemiğinden gerdanına akıyordu. Fısıltısı; şehvet dolu bir bardak soğuk şerbet gibi kadının tüylerini ürpertirken, az önce amaçsızca salınan elleri, şimdi nefesine ortak gibi, fısıltısına yardakçı gibi kollarına ulaşıyor ve baştan çıkarıcı bir yavaşlıkla okşuyor. Bir oyunbaz, bir hilebaz Ali Asaf Karadağlı! Firuze'yi baştan çıkartıyor, onun masumiyetini kendi günahlarına buluyordu. Hiçbir şeyi anlamayan, adamın kokusuna karışmayı bekleyen kadın ise, keyifle oyuna geliyor. İçinde yanan ateşle günaha bulanıyor... yabancısı olduğu bu arzu, kadını bir baiların* misali oyuncusu yapıyor ve kadının başı meşkle adama yer açacak şekilde yana yatıyor. Göz kapakları, mavileri bu edepsizliği görmesin, diye kapanıyor. Kollarını okşayan eller, yerini değiştiriyor, aşağılara kayamaya başlıyor. Beklenti içindeki kadının bedenine bir zevk dalgası yayılıyor. Yabancısı olduğu bu zevk girdabı, toyluğunu simgeliyor. Belindeki ellerin yönlendirmesine sükunetle itaat eden kadın gül cemalini adama dönüyor. Boynuna dokunan dudaklarla nefessiz kalıyor. İçindeki adrenalin, nefesini kesiyor. Öte yandan, kokusuyla mest olduğu kadının tenini hissetmeyi arzulayan adam ise, bembeyaz, süt gibi, kendisi varlığını nakşetsin diye yer açılmış gerdana iştahla süzülüyor. Dudakları altındaki kadifemsi, yumuşak tene dili uzanıyor. Dili ve dudaklarıyla kadınına ıslak bir imza bırakıyor. Burnunun ucuyla, bilhassa dokunarak kadının kulaklarına ulaşıyor, dudaklarının arasına aldığı, kulak memesi, adamı mı, kadını mı, daha çok baştan çıkartıyor? Muallak.* Aldığı zevk, kadının genzinden gelen bir inlemeye sebep oluyor, ama ne inleme! Sanki adamın kulaklarından girip kalbine ulaşıyor. "Hoş geldin." diyen adamın fısıltısı, çok şey vaad ediyor. Sanki; evime hoş geldin, diyor. Sanki; kalbime hoş geldin, diyor. Sanki; ömrüme hoş geldin, diyor. Sanki; neden daha önce gelmedim, beni çok beklettin, diyor. "Çok hoş buldum." diyen kadın, içindeki aşk dalgasıyla, istekle mırıldanıyor. Adamın geri çekilmesiyle, boşlukta kalan bedeni üşüyor. O gidince sanki bir fırtına çıkmışta, kadının tüm hücrelerinde dolanıyor. Birbirine karışmış kiprikleri aralanıyor ve denizler gibi berrak mavileri gün yüzüne çıkıyor. Yeni uyanmışçasına mahur bakan, anın büyüsüyle şehlalaşan gözleri, tüm duygularını tüm hislerini bir ayna gibi yansıtıyor. Nefesi dar gelen dudakları aralanıyor ve sanki beklediği adamın dudakları değilmiş gibi sessiz nefesler vermeye başlıyor. Ellerini kavrayan iri eller sanki ateş olur bedenine yayılıyor. Adamın yönlendirilmesiyle ulaştıkları beşli modern koltuk, odanın içinde sanki hakimiyet kurarcasına, arkası dönük bir şekilde, şehir manzarasına bakıyor. Adamsa ilk kez onun üzerinde, kadının tenini gezintiye çıkıyor. Kucağına oturttuğu kadın, Kleopatra'yı kıskandıracak cinsten güzelliğiyle, adamın aklını başından alıyor. Oysaki Firuze bilmiyor; çapkın bir kurt Ali Asaf! Dudakları kavuşurken, tenlerin uyumu ayyuka* çıkıyor. İlk öpüşme, ilk kavuşma, ilk ten uyumu... Adamın elleri sabırsızca kadının bedenini tavaf ediyor. Şüpesiz ki, bu kusursuz kadının her bir parçası, adama tapınmak için mabed oluyor. Elleri sanki yıllardır oralıymış gibi yerini yadırgamıyor. O andan sonra iki bedenin ilahî dansı başlıyor. Adamın saçları arasına karışan kadının parmakları, ipek yığınlarını avuçlamış gibi hissettiriyor. İlk kez yaşadığı bu özel andan aldığı haz, kadının inlemesini doğuruyor. Firuze'nin askılı blüzüne ulaşan parmaklar, bir pençe gibi ipi kavrıyor ve okşarcasına omuzundan aşağı alıp götürüyor. Mesken belleyeceği dudaklardan kayan adam, önce çenesine, sonra boynuna oradan da gerdanına aynı ıslak imzasını nakşediyor. Anın hazzıyla kendisini adamın kasıklarına bastıran Firuze ile ikisinden de şehvetli bir inleme, Ali Asaf'ın ki daha çok bir haykırış, zihinlerindeki anılar arasında yerini alıyor. Kadının dolgun, dik göğsüne sanki bir hazineye bakarmışçasına bakan Ali Asaf, aynı o hazineyi yağmalayan yağmacılar gibi pembe uçlara saldırıyor. Oysaki nice hazineler gelse, bu kadın değişilmez, Ali Asaf bunu çok da iyi biliyor... Dudakları kadının dudaklarını, boynunu, gerdanını ve göğsünü talan ederken, diğer göğsü boş bırakmak istemeyen Ali Asaf'in parmakları, kadının sütyeninin içine sızıyor ve diğer pembe kabartıya ulaşıyor. Kadının hareketlenmeye başlaması, yerinde sürtünüp durması ihtirası nirvanaya çıkartıyor. Oysa Firuze bunu sadece iç güdüsel yapıyor. O an Ali Asaf anlıyor ki bu kadın, yıllardır açılmayı bekleyen Pandoranın Kutusu ve içinden saklı bir cennet barındırıyor. Kadın kendinden geçmişken, adam kadının teninde aşkı bulmuşken olanlar oluyor ve odanın kapısı kendini bilmez bir hadsiz tarafından destursuzca açılıyor...                                               *baiların: tango da kullanılan dansçı kadın/erkek anlamındaki terim. *ayyuk: göğün en yüksek yeri *muallak: sonuçlanmamış, askıda kalmış.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD