20. BÖLÜM

3009 Words
Yapılan gergin, tehdit dolu konuşmalardan sonra Oğuz ve dostları çadırdan çıktılar. Börteçine, Oğuz'un omzuna dokundu ve mutlu bir yüz ifadesiyle:"Sen, çok önceden yapmamız gerekeni yaptın kardaşım. Ildir'in, bizi burada barındırmayacağı aşikâr, yeni bir yurt kur mak en iyisiydi, güzel günler bizi bekliyor dostum."Oğuz, Börteçine'ye baktı ve sözlerini başıyla onayladı. Oğuz, her zaman devlet adabina uygun davranmaya çalışsada, üzerine oynana oyunlar ve kumpaslar, onu böyle bir karari almaya zorluyordu. Oğuz, Doran'ın yanına gidip Komutan Oktar'ın alplerini hazırlanmasını ve başlarına geçmesini emretti. Oktar'ın adamları, Oğuz yandaşı idi, Doran'a ise büyük bir saygı ve sadakatle bağlıydılar.Oğuz, dostlarını misafir çadırına götürüp dinlemelerini söyledi ve Şaman Hatun'un çadırına gitti. Şaman Hatun, verilen karardan mutluydu, Ildır, onların obada barınmaması için elinden gelen tüm baskıyı yapıyordu. Mutlu göç haberinden sonra canını sıkan konuyu, Oğuz'a açmaya karar verdi. Son zamanlarda, ormanın içinde yaşayan bir canavarın, başlarına bela olduğunu anlattı. Ahalinin sürülerini öldüren ve çevrede ki tüm yerleşkelere korku salan bir yaratığın olduğunu söyle di. Oğuz'un aklına, ilk olarak itbaraklar geldi, bu konuyla il gileneceğini ve halkın rahata kavuşacağını söyleyip çadırdan çıktı. Zaman kaybetmek istemiyordu, atına atladı ve orma na doğru hızla yol aldı. Birkaç saat sonra, dere kenarında su içen bir geyiği, ucunda hafif zehir olan bir okla vurdu. Bayılan hayvanı, Şaman Hatun'un söylediği yere bağladı. Gerçekten bir canavar var mıydı, yoksa uyanık bir hırsız hepsini çalıyor muydu? Büyük düşmanın, diplerine kadar geldiğinden şüphelendiği için düşünceli bir hålde tekrar obaya döndü. Uğraması gereken önemli bir yer daha vardı. Özge Hatun'un çadıri. Oğuz,kadının kaldığı yere gitti fakat içeride kimse yoktu, etraftan soruşturdu ama kimse, nerede olduğunu bilmiyordu. Ertesi sabah tekrar uğramaya karar verdi ve Ay Hatun'un yanına döndü. O gece, kendini en güvende hissettiği yerde, anasının otağında, oğullarının yanı başında, kendi için gözünü kırpma dan ölüme yürüyebilecek Gökkurt savaşçılarının korumasında, derin bir uykuya daldı. Sabahın ilk ışıklarıyla uyanan Oğuz, bir süre obada gez dikten sonra göç için yapılan hazırlıkları kontrol etti ve atına binip ormana doğru gitti. Halkın, 'Kıyand' adını taktığı canavarin, ne olduğunu merak ediyordu. Geyiği bağladığı ağacın altına gittiğinde, hayvandan geriye, sadece birkaç kemik par çasının kaldığını gördü, ip de bağladığı gibi duruyordu. Bir in san tarafından çözülmediği belliydi. Kara Han, daha önceden Kıyand'ı öldürmeleri için küçük birlikler göndermişti ama dö nebilen kimse olmadığı için orayı, gidilmesi yasak yer olarak ilan etmişti. Oğuz, daha büyük bir avı, aynı yere bağlamaya karar verdi. Canavarın gücünü merak ettiği için bu sefer, bir ayıyı yakaladı. Onu da, aynı noktaya koydu, sürüleri yok eden yaratığın, bir ayı karşısında ne yapacağını görmek istiyordu. Çevrede kısa bir süre göz gezdirdikten sonra atına atladı ve Ötükene dönüp, Oktar'ın yiğitlerini bir noktada topladı. Doran ve alpler, Oğuz'un ağzından çıkacak sözleri merak edi yorlardı:"Komutan Oktar uçmağa vardı! O, artık Gök Tanrı ile beraber fakat o, devleti için çarpıştığı büyük bir savaşta son nefesini vermedi. Aşağılık bir pusuda, katledildi, hak ettiği gibi ölmedi. O, Ağan denen kansızın kurduğu plan sayesinde öldürüldü. Onun intikamını almak boynumun borcudur. Ildır'ın emrine girmek istemediğinizi, onun da sizin gibi iyi savaşçıların geri planda kalmasını emrettiğini biliyorum. Bun dan sonra Bey'iniz benim, komutanınız da Dorandır! Birkaç gün içerisinde yola düşüp yeni kuracağımız obamıza hareket edeceğiz, ailelerinize hazırlanmalarını söyleyin. Yeniden diri bir ve güçlü olacağız. Benimle gelmek istemeyenler olabilir, bunu söylemekten çekinebilirsiniz. Bu yüzden, tek kelime et meden, hemen bu birlikten ayrılabilirsiniz. Hükmüm altında toplanacaklar, sizleri önceden uyarıyorum, zorlu bir yola girip iblisin ordularıyla savaşacağız. Dostlarımızın canına kıyan yı lanların peşine düşüp, bedel ödeteceğiz. Yok, olmak pahasına, bizden sayıca üstün düşmanla burun buruna geleceğiz! Bun lara hazır mısınız, benimle misiniz aslanlarım?"Binlerce alp, büyük bir gürültüyle Oğuz'un ismini haykır maya başladı. Savaşçılar durumdan memnundu ve bu olayı uzaktan seyreden Kara Han, geleceğin Kağan'ını gördüğünden emindi. Ne kadar önünü kesse de o, bu devletin hükümdarı olacaktı. O gün Oğuz, dostlarıyla ava çıktı ve yakaladıkları çok sayıda hayvan ile obada büyük bir şölen verdi. Ildır'ın yok luğunda, insanlar oldukça mutluydu ve huzur içindeydi, bu da Kara Han'ı tedirgin ediyordu. Gece, Oğuz ve dostları, yeni yurtlarının yerini kararlaştırdılar.Ertesi sabah, Oğuz ormana tekrar gittiğinde, ayının da par çalanmış ve etlerinin yenmiş olduğunu gördü. Durum ciddiydi, bunu yapanın sıradan bir yırtıcı olması imkânsızdı. Başka bir hayvan daha bağlamadan, canavarı nasıl yakalayabilece gini düşünerek obaya döndü. Kısa bir süre, Ötükende dolaş tıktan sonra başka şehirlerden gelen kervanları ve tüccarları gördü. Günlerdir aradığı kadının da, bu kafileler ile beraber gelmiş olma ihtimali aklına geldi ve doğruca Özge Hatun'un çadırına gitti. Bu sefer, onu bulabildiği için mutluydu, kendisine doğru gülümseyen güzel kadın: "Hoş geldiniz Oğuz Bey, sizi çadırımızda görmek büyük şereftir." Oğuz, şüpheci gözlerle kadını süzüyordu: "Hoş bulduk, beni taniyor musunuz?" "İsminizi çok duydum fakat son zamanlarda ortalıkta, öl düğünüz söylentileri dolaşıyordu.""Ben, öyle kolay ölmem Özge Hatun, bunu en iyi Ildir bi lir. Hakkında merak ettiğim birçok şey var, bu yüzden sana birkaç sorum olacak."Özge Hatun, eliyle misafirine oturacağı yeri gösterdi:"Yüeçilerin elinden kaçabilmeniz, kolay ölümü sevmediği nizi gösteriyor Oğuz Bey. Sorun tabii, eğer bildiğim bir şey varsa, anlatırım."Oğuz, kızılımsı ela gözlerini kıstı:"Ağan'ın kaybı ve Ager Hatun'un ölümü, senin obaya gelmenden sonra olmuş. Öğrendiğim kadarıyla, Ildır'ın annesi, sizin evlenmenize karşıymış." "Bunların benimle ne ilgisi olabilir? Ben sadece bir tücca rim, obanızda gayet kârlı alışverişler yapıyorum. Burada kalmamın tek nedeni, Ildır Han'a duyduğum sevgidir, Kağan'ınızla evlenecek olan bir hatunla, nasıl böyle konuşabilirsiniz?" Oğuz, öfkeyle ayağa kalktı:"Ildır tahta geçti, annesi öldü ve bu uğurda, başından beri çabalayıp dostlarımı öldüren Ağan, ortadan kayboldu. Yani, evleneceğin adamın önündeki engellerin hepsi ortadan kalktı. Sence, bunların hepsi, birer tesadüf mü? Bana bildiklerini an lat kadın, kimsin?" Özge Hatun, bir anda geriye doğru birkaç adım attı, öfke lenmiş Oğuz'un gözlerindeki ateş, onu korkutuyordu. Oğuz, kadının üzerine yürüdüğü sırada Özge Hatun'un göz bebekle ri bir anda kayboldu ve konuşmaya başladı:"Ben Kitana, surlarımın önüne gelip, neredeyse tüm adam larının öldüğü, karanlık toprakların efendisi!"Oğuz, neye uğradığını şaşırmış bir hâlde ölüm meleğine baktı:"İblisin hizmetkârı, demek bu kadını obamıza sen gönder din, ne istiyorsun bizden?" Özge Hatun kahkahalar atarak, birkaç adım yürüdükten sonra: "Tabii ki Börteçine'yi ve seni! Benim, sizin gibi savaşçılara ihtiyacım var, bana katılın. Bu aptalca devlet oyunlarında za man harcayacağınıza, beraber cihana hükmedelim, senin de bunu istediğini biliyorum." "Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsun?" "Burada olan ve bize katılan çok iyi tanıdığın biri var Oğuz, Komutan Ağan da artık bizden. Aptallık etmeden tüm savaş çılarını toplayıp emrime gir. Yoksa devletin, tüm dünyaya ola cağı gibi canavarlarımın pençeleri altında yok olup gidecek!" "Obamızın iblisi, kendine layık bir efendi bulmuş sonun da. Ben, Gök Tanrı'nın yolundan giderim, o çok istediğin ci hana da, ben hâkim olacağım ve karanlık topraklarını fethede ceğim! Surlarının önüne yüz binlerce alp ile dayandığım gün geldiğinde, canını bağışlamam için bana yalvaracaksın büyü cü. Madem ahalinin arasına gizlice girip kendini kabul ettir dim, neden gerçek yüzünü gösterdin?" "Dışarı çıkıp, bu kadın şeytan, diye bağırdığında seni kim dinler Oğuz? Ben uzun zamandır bu obadayım, Ildır'ın karı si olacağım için bana duyulan saygıyı tahmin bile edemezsin. Halkın, sayemde ne kadar kârlı ticaret yaptı bilir misin? Bu halk, torbalarca altın kazandığı insandan kurtulmak ister mi sence? O yüzden, surlarımın önüne kadar gelebilen tek komu tanla konuşmak istedim. Teklifim açık, yaşa ya da öl!"Kadın bir anda kafasını öne eğdi, başını kaldırdığında Kitana, Özge Hatun'un zihninden çıkmıştı ve kaçabilmek için bir yol arıyordu. Oğuz, bıçağını çekip kadının boğazına da yadı:"Beni öldürürsen, Ildır bunun intikamını almak için gitti ğin yeri, yerle bir eder. Onca insanın ölmesine, göz mü yuma caksın Oğuz?""O, önce kılıç kullanmayı becersin, sonra cenk etmeye çıksin. Sen gibi iblislerin tehditleri, ölüm öncesi son yalvarmadan başka bir şey değil, geber şeytanın hizmetkârı!" Oğuz, elindeki bıçakla kadının boğazını kesti. O sırada yere yığılan Özge Hatun'un gümbürtüsünü duyan iki adamı, hızla içeri daldı. Ölüm tacirleri, kadının yerde yattığını görün ce, saldıriya geçtiler. Oğuz, kılıcını çekip ikisini de yere serdi, kargaşaya bakmaya gelen halk, çadırın içinde yatan üç cansız bedeni gördü. Artık Özge Hatun'un, Oğuz tarafından öldürül düğü de biliniyordu, bunu gizleme çabasına girmedi ama ile ride de büyük sıkıntılar doğuracağını biliyordu. Oğuz, gün batımına yakın ormana gitmeye karar verdi ve atına atladı. Yol boyunca, olay sonrası dostlarıyla konuştuk larını ve Ildır'ın, döndükten sonra vereceği tepkiyi düşündü. Kafasında, bu ihtimaller dolaştığı sırada, hayvanları bağladığı ağacın altına geldi ve oturdu. Yanına aldığı büyük topuzunu, kalkanını ve kargısını, hemen dibine koyup beklemeye başla di. Canavarı beklediği sırada bile, Ötükene sızan iblisin uşak larının, kaç devletin daha yönetimini ele geçirmeye çalıştığını tahmin etmeye çalışıyordu. O sırada, karanlığın içinden, insanın göğsünü titretecek kadar ürkütücü bir ses geldi. Toprakta titremeler vardı, koca ağaçların kopan kalın dallarının sesi geliyordu. Oğuz, sessizce beklediği sırada sol tarafından, Kıyand'ın yaklaştığını gördü. Mavi derili, büyük boynuzlu, oldukça geniş ağzı ve keskin diş leri olan, dört ayaklı, heybetli bir canavardı. Burun deliklerin den, gürültülü bir şekilde nefes alıyordu. Kıyand yaklaştı ve Oğuz'un elinde tuttuğu kalkana, hafifçe boynuzunu dokundurdu. Oğuz, bir anda ayağa kalkıp topuzu nu canavarın kafasına indirdi. Kıyand, ortalığı inleten bir çığ lik attı, birkaç adım geriye çekildi ve hiddetle soluk alarak sal diriya geçti. Oğuz, canavar dibine kadar geldiğinde, ustaca bir manevra yapıp zıpladı ve kargısını Kıyand'ın boynuna soktu. Yaratığın, çığlıklar atarak, kanlar içinde geri çekilmeye başladığını gören Oğuz, kılıcını çekip yandan saldırdı ve karni na arka arkaya darbeler indirdi. Kiyand, sağa sola can havliyle koşuşturuyordu, birkaç dakika sonra yere serildi, zor nefes alı yordu. Oğuz, silahını Kıyand'ın boğazına sokup öldürdü. Kargısını, canavarın boynundan çıkardı ve büyük bıçağı ile kafasını kesti. Kellesini, atına yükleyip obaya doğru yol almaya başladı, her yeri kan içindeydi ve oldukça yorgundu. Ötüken'e vardığında, Oğuz'un hâlini gören ahali, etrafında toplandı. Kı yand'ın başını, yanında götürdüğü koca çuvaldan çıkardı ve meydana bir kazık dikip üzerine geçirdi. Halk, uzun zaman dir kendilerine huzur vermeyen canavarın öldüğünü görünce, büyük bir sevinç yaşadı. Oğuz Bey'in, Kıyand'ı avladığı haberi, çevredeki yerleşkelere yayıldı. Herkes, Oğuz'un kahramanlığı ni konuşurken Kara Han, oğlunu çadırına çağırdı. Otağına gi ren evladını, ayakta ve öfkeden yumruklarını sıkmış bir hålde karşıladı: "Özge Hatun'u nasıl öldürürsün, bu devletin Kağan'ının evleneceği kadının canına, nasıl kıyarsın?" "O kadın, kuzeye gittiğimizde karşımıza çıkan canavarları yöneten büyücünün, bize yolladığı hizmetkârlarından biriy di." "O kız, uzun zamandır burada ve tek bir kargaşanın içeri sinde yer almadı." "Benimle konuştu ve her şeyi itiraf etti, Çinli karını öldü ren de o idi. Öğrendim başka şeyler de oldu, Ağan da onların tarafına katılmış, boşuna bekleme köpeğini!" "Senin saçmalıklarını daha fazla dinlemek istemiyorum. Dostlarınla ve yanında gelenlerle, hemen obadan git! Bu yap tığını, Ildır döndüğünde elbet duyacak ve bedelini ödeyecek sin Oğuz!" Oğuz, hiçbir şey söylemeden çadırdan çıkıp adamlarına ve kendisiyle gelecek ahaliye, ertesi gün yola çıkacaklarını söy ledi. İki gün sonra Oğuz ve dostlari, savaşçılarını alıp Ötü kenden ayrıldılar. Gök Tanrı inancındaki insanlar da, Oğuz ile yola düşüp onun önderliğinde yaşamayı tercih ettiler. Tüm şamanlar ve büyük tapınaktaki Ak Şaman da, yolda Oğuz'a ka tılıp yeni kuracakları obaya doğru yola çıktılar. ASILLAR, KUYULAR KALESİ'NDEN AYRILIP, gün ışığında A yol almanın ve avlanmanın tadını çıkararak, ölüm kokan Ejder Tapınağı'na vardılar. Canlı birinin kalmış olması ümi diyle, içeride dolaştılar fakat rahiplerin iskeletleri ve yıkık taş duvarlardan başka bir şey yoktu. Vampirler, Kali'nin son gide ceği yere doğru yola çıktılar, Çin topraklarına... Asıllar, uzun bir yolculuk yaptıktan sonra Çin'in başken tine vardılar. Uğradıkları bir tapınakta Liang'i sordular, dostu olduklarını söyleyerek yerini öğrenmeye çalıştılar. Her sefe rinde Liang'ın öldüğü haberini duysalar da boş umutlarla ara maya devam ettiler. Ravnos, bu durumdan oldukça rahatsızdı, ona göre gerçek ortaydı: "Ben, bu aptalca arayıştan, artık çok sıkıldım Ventrue! O adamın ölü olduğunu en az on kez duyduk, daha neyi arıyoruz?" Lamia:"Ravnos doğru söylüyor, Kılıç Kale'yi yalnız o biliyorsa, orayı da bulamayacağımız ortada. Artık, kendi yolumuza bak malıyız." Ventrue: "Elimizden gelen başka bir şey yok. O lanet rahibi bulmaktan başka çaremiz mi var?" Ravnos, başını sağa sola sallayarak, ellerini iki yana açtı: "Neden baltayı ele geçirmeye çalışıyoruz? Saklamak için mi, yoksa savaşmak için mi?" Ventrue: "Tabii ki İtbaraklardan önce bulup, saklamak için dostum!" Ravnos, sesini yükselterek: "Ya sonra Ventrue, baltayı kullanarak, tüm itbarak ordusu nu yenip dünyayı kurtaran bir kahraman mı olacaksın?" "Sen, benimle dalga mı geçiyorsun? Ne demek istiyorsan açıkça söyle!" "O baltayı biz bulamıyorsak, onlar da bulamayacaktır. Ele geçirdiklerini düşünsek bile bizim elimizde savaşçılarımız mi var ki, onlara karşı durabilelim. Benim bir vampir ordusun dan haberim yok, ya senin Lamia?" Lamia, Ventrue'ye doğru yürüdü ve elini dostunun omzu na attı: "Ravnos doğru söylüyor, boşa zaman harcıyoruz. Eğer bu balta, yeminli ordunun elinde ise savaş zamanı zaten ortaya çıkıp, bu silahı kullanacaklardır. Bizim, bir vampir ordusu ku rup, onları yönetebilir hale getirmemiz, belki bir asır alır. Et rafta bu gücü kaldırabilecek ve bizim sözlerimize itaat edecek kaç savaşçı sayabilirsin? En güzel örnek Assad, senden aldığı gücü, sana karşı kullandı!" Ventrue:"Haklısınız, o zaman ne yapacağız, bir planınız var mı?" Lamia, gülümseyerek dostuna baktı: "Hiçbir şey yapmayacağız Ventrue, hayatlarımıza devam edeceğiz. Ta ki, bir komutan çıkıp Kitana'ya karşı saldırı başlatana kadar bekleyeceğiz. Artık Güneş ışığında yürüyebiliyo ruz ve kimse, bizim vampir olduğumuzu anlayamaz. O zaman geldiğinde, ordularının arasına bir savaşçı gibi katılırız, onlar cenk ederken, biz taşı alırız." Ventrue:"İnsanlığın anlaşıp, birleşmesi çok uzun yıllar alabilir. O kadar bekleyecek miyiz?" Ravnos:"Başka şansımız mı var kardeşim? İnsanların kalabalık ya şadığı ve bildiğimiz bir yere, Venedike, Candi'nin yanına dö neceğiz. Belirli aralıklarda, sırayla bu diyara gelip son haber leri alıp, döneriz. Tüccar ya da bir gezgin gibi bu topraklarda dolaşıp son söylentilerin hepsini öğreniriz." Asıllar, Venedik'e dönmek için karar aldılar. Kitana'ya kar şi savaş başlatacak büyük komutan ortaya çıkana kadar, sakin ve kendilerini belli etmeyen bir hayat sürmeye karar verdiler. KITANA, MASANIN BAŞINA OTURUYORDU, hemen Kafindaki insansı kurtlarla, önlerinde duran harita üze yan ta rinde konuşuyordu: "İlk birliklerimiz yola çıktılar, küçük yerlere saldırıp geri dönecekler. Sınırımızda hangi devletler var ise, saldıracağız. Ayrıca, bugün, Ağan'ın çok yakından tanıdığı biriyle konuş tum" Ağan, meraklı gözlerle büyücüye baktı: "Kiminle kraliçem, Özge Hatun ile mi?" "Özge Hatun, sadece bir hizmetkár Ağan, unut artık onu. Sana söylediği duygular bir yalandı ve sadece oyundan ibaret ti, Oğuz'la konuştum." "Oğuz mu, Yüeçi zindanlarında ölmemiş mi?" "Hayır, tam tersine, oldukça kuvvetli bir orduyla, kendi obasını kurmak için toparlanıyordu. Ormandaki büyük cana varı öldürüp kendisine hayran olan kişi sayısını da arttırdı. Se nin, bize katıldığını biliyor ve ona da, emrime girmesini teklif ettim fakat kabul etmedi. Tehditler savurdu, Özge Hatun'u ve yanındaki adamları öldürdü." "Öldürdü mü?" Ağan'ın göz bebekleri kızarmaya başladı, bir anda pençele rini çıkardı, nefes alışı hızlanıyordu. "Kendine gel Ağan! İntikamını alacaksın ama sabretmen gerekli." "Ondan, şu an bile daha güçlüyüm. Gidip avlamama izin verin kraliçem." "Bundan o kadar emin olma Ağan, Kıyand'ı öldürdü. Sur larımın önünden kaçarken, o ve Börteçine'nin neler yapabil diğini gördüm. Korkusuzca itbarakların üzerine, o okları nasıl attıklarını gayet iyi hatırlıyorum." Ağan, öfkelenmiş bir hâlde başını öne eğip, Kitana'yı onay ladı. Özge Hatun'u gerçekten seviyordu. Onun bir kukla ve ya lanci olduğunu biliyordu ama ona duyduğu hisleri, daha önce hiç tatmadığı için unutamıyordu. Yüreğinde büyüyen nefreti ni, Oğuz'un üzerine salmak için sabırla bekliyordu. OGUZ VE DOSTLARI, karalaştırdıkları topraklara vardılar ve obalarını kurdular. Oğuz, karısı ile oldukça mutluydu. İnsanlar, Oğuz'un yönetiminden memnundu, başlarında Bör teçine gibi bir komutan olduğu için de, korkusuzca yaşıyorlar di. Oğuz, tüm dostlarına, Oktar'ın savaşçılarını eğitmelerini ve on bin kişilik bir ölüm ordusu yaratmalarını emretti. Oğuz, özellikle ok atışları talimine katılıyordu, istediği noktayı vura mayanlara çok ağır cezalar veriyordu. Kendi icadı olan 'Islık lı Oku' tüm alplerine öğretiyordu. Börteçine ve Doran, diğer devletlerin kullandıkları hücum taktiklerini gösterip savunma dersleri veriyorlardı. Savaştan yenik ayrılan ve barışa zorlanan Ildır, obaya geri döndüğünde, tüm olan biteni Kara Handan öğrendi. Oğuz'un ölmediğini ve evleneceği kadını öldürdüğünü duyunca, çile den çıktı. Ötüken ahalisinin, büyük bir kesiminin ayrılmış ol ması ise, Ildır'ın öfkesini daha da arttırdı; "Baba, bu sefer Yüeçilerin üzerine yürüdüğüm gibi ani bir karar almayacağım. Oğuz'un işini bitirmeliyim, böyle giderse ona katılanların sayısı daha da artacak. Ondan kurtulmanın bir yolu olmalı." Kara Han: "Buradan gitmeden önce halkım karşısında, benim saygın lığımı ayakları altına alıp gitti. Sayısız tehditler savurup obayı terk etti. Onu, ortalık karışmadan, çok fazla kan akıtmadan halledeceğiz oğul!" "Peki, nasıl baba?" "Obasın beş adam göndereceğiz, onu gözlerden irak bir yerde öldürecekler. Şahit olmayacak, kimin yaptığından bir haber olacaklar. Liderlerinin yasını bile tutamadan, hepsini ezip geçeceğiz. Ötükenden ayrılanlar, ne kadar yanlış bir ka rar aldıklarını anlayacak ve geri dönecekler." "Oraya kimi göndereceğiz?" Kara Han, gülümseyerek ellerini birleştirdi, nefret dolu gözlerle: "O işi bana bırak, geldiklerinde görürsün." Kara Han, pis işlerini yaptırdığı, Moğol diyarının en azılı haydutlarnı çağırttı. Oğuz'un kellesi karşılığında, asla reddedil meyecek kadar büyük bir servet önerdi. Adamlar işi kabul edip yola çıktılar ve Oğuz'un obasına vardılar. Gezginler gibi otağa girip etrafi keşfettiler. Dört gün boyunca dikkat çekmeden bek leyip, Oğuz'un ava çıkış ve dönüş zamanlarını gözlediler. Oğuz, ava sadece üç yiğit ile çıkıyordu, onlar da yakalanan geyikleri atlara yükleyip obaya getiriyorlardı. Oğuz, çoğu za man tek başına dönüyordu. Haydutlar harekete geçme kararı aldılar, Oğuz ve yanındakilerin ilerlediği güzergâha pusu kurdular. Çalıların arkasına bir okçu koyup etrafa gizlendiler ve Oğuz'un gelmesini beklemeye başladılar. Üç adam, her zamanki gibi avları yükleyip obaya doğru hareket ettiler. Yigitler, pusu kuranların önünden geçtiği sırada Oğuz, yavaş adımlar ile yürüyordu. Atının eğeri elindeydi ve çevreyi inceliyordu, Oğuz'u çok kolay avlayacaklarını düşü nen haydutlar, okçuya bile gerek kalmadan kolayca öldürebi leceklerini düşünüyorlardı. itharak Çalılıklara gizlenmiş olan haydut, oku yaya takıp ayağa kalktı. Oğuz'u net görmeye çalışıyordu, oku bıraktığı anda at, Oğuz'un önüne doğru kıvrıldı ve acılar içinde kişneyerek yere düştü. Oğuz, kafasını çevirdiğinde adamı ayakta gördü. Hemen yayını omzun dan aldı ve inanılmaz bir hızda ıslıklı okunu firlattı. Kendini öl dürmeye çalışan genci, ikinci hamlesini yapmaya zaman tani madan göğsünden vurdu. Dört tarafindan saldıran saldırganları görünce, kılıcını çekti ve ikisini kısa sürede yere serdi. İki arkadaşını zorlanmadan öldüren Oğuz'u izleyen haydutlardan biri, onu alt edemeyeceklerine karar verdi ve kaçmaya başladı. Oğuz, koşan saldırganı gördüğünde, hemen kılıcını inanılmaz bir hızda fırlattı ve adamı sırtından vurarak yere serdi. Yerde duran silahlardan birini kapıp tek kalan düş mana doğru yürümeye başladı. Uzun sakallı ve güçlü bir bedene sahip paralı asker, korkudan titreyerek, gelecek hamleyi karşılamak için bekliyordu. Oğuz:"Sizi buraya kim gönderdi? Eğer söylersen, canını bağış "Söylersem, beni sağ bırakmazlar!" "Söylemezsen de ben sağ bırakmam, konuş köpek! Bana, onların adını vermezsen, bugün gördüğün son kişi olurum!" Adam, elindeki kılıcı Oğuz'a göstererek yere bıraktı ve el lerini iki yana açtı: "Tamam, teslim oluyorum, beni Kara Han gönderdi." Oğuz, babasının bu kadar ileri gideceğini düşünmüyordu: "Emri onun ağzından mı aldın?" "Evet, kelleni ona götürürsem, bana çok fazla altın vereceğini söyledi." Oğuz, kısa bir süre suskun kaldı ve yerde yatan cesetlere baktı:
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD