Bölüm 1: Başlangıç / Çatlakların Altında Büyümek

435 Words
Deniz çocukluğunu hep şu cümleyle tarif ederdi: “Bazı evlerde duvarlar soğuktur, bazı evlerde sessizlik.” Onunki ikisiydi de. İstanbul’un içinden geçip kenarında bıraktığı o gri mahallelerden biriydi yaşadığı yer. Ara sokakların birleşip daraldığı, pencerelerin birbirine değecek kadar yakın olduğu, insanların umutlarını sokağın başında unuttuğu, akşam olduğunda tek başına yürümek istemediğin türden mahallelerden… Orada herkes ya bir şeyden kaçıyordu ya bir şeye yetişmeye çalışıyordu. Ama kaçanın da yetişenin de sonu aynıydı: Yoksulluk. Deniz daha 11 yaşındayken babasının önemsemediği ama hayatının yönünü değiştiren küçük bir anı asla unutmadı. Babası Celal, eve yine sinirli gelmişti. Ne içtiği belli olmayan ağır kokulu içki nefesinden taşarken Deniz’in defterini elinden alıp yere fırlatmıştı. “Okumak mı kurtaracak seni? Hayat dediğin sokakta öğrenilir!” O gece Deniz anladı: Babası duvar gibiydi. Üstüne yaslanamazdın, çünkü taşımazdı. Yıkamazdın, çünkü çok sertti. Annesi Sevim ise bambaşka bir dünyayı temsil ederdi. Sessiz, kırılgan, ince bir kadın… Sanki bir nefesle dağılacakmış gibi duran ama bu dünyada bir şekilde ayakta kalmayı başaran kadınlardan… Evde tek yumuşak yer onun elleriydi. Deniz için tek sıcaklık da oydu. Ancak yoksulluğun ağırlığı insanın omuzlarına çöktüğünde en sessiz insanlar bile değişirdi. Annesinin bakışları giderek büyüyen bir yorgunluğa dönüşüyor, her sabah daha fazla soluklaşıyordu. Ablası Emine ise erkenden evlenip gitmenin yollarını arıyordu. O evde umudu taşıyan kimse kalmamış gibiydi. Deniz mahalledeki çocukların çoğu gibi okuldan çok sokakta öğrendi derslerini. Sokağın öğretmeni serttir; şakası yoktur. Yanlış adımın bedeli ağırdır. Denizin de ilk hatası, para kazanmak için yaptığı masum sandığı küçük bir iş oldu. Mahallede yaşça büyük olan Karaca lakaplı biri vardı. Gençlerin dilinden anlardı ama onların saflığından daha çok anlardı. Deniz’in de saf yanını gördüğü ilk gün şöyle demişti: “Sen akıllısın deniz, hızlısın da. Ufak tefek işler var… götür getir işleri. Üç beş para kazanırsın.” Başta masum görünüyordu. Küçük paketler, küçük zarfçıklar… “İlacını götür gel,” diyordu Karaca. Deniz hiçbir şeyin farkında değildi. Onun için bu iş, yemek parasını çıkarma yoluydu. Fakat her “küçük paket”, aslında onun büyük bir karanlığa biraz daha yaklaşması demekti. 17 yaşına geldiğinde artık sokağın içinde görünmez bir çarka dönüşmüştü. Sadece mesaj götüren, bir şeyler veren, alan bir çocuk… Farkında olmadan uyuşturucu trafiğinin en zayıf halkası olmuştu. Ama sokak seni büyütüyorsa bedelini de kendi belirler. O gün hiçbir şey diğer günlerden farklı değildi. Deniz yine bir paket alıp başka bir köşeye götürecekti. Ama köşeye vardığında polis sirenleri aniden çınladı. Karaca çoktan kaçmıştı. Diğerleri de öyle. Deniz ise elindeki paketin ağırlığıyla kalakaldı. Çocuktu belki ama sokak çocukluğu kabul etmezdi. Suçun kime ait olduğu önemli değildi; paketi taşıyan oydu. O gece Deniz ilk kez taş duvarların gölgesini hissetti. Henüz içeri girmemişti ama kaderi çoktan yazılmıştı. ---
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD