KALBEN GÜVENMEK PART I

4898 Words
39. BÖLÜM: KALBEN GÜVENMEK *Bu son dedikçe yapılan yeni başlangıçlara...* Kaç saat geçmesine rağmen o kapı bir türlü açılmak bilmemişti. Ardında kalan telaşlı ifadeler gözlerini her an açılacak olan kapıya dönerken duvara doğru eğilip arkaya yaslanmıştı Uygar. Arasta ve Ambra ise karşıdaki sandalyelerde oturuyorlardı. Uygar defalarca kez eve gitmesini söylese de dinlememişti. Ne olduğuna dair bir fikirleri yoktu. Hangi konu saatlerce sürerdi? “Arasta gözünü seveyim sen eve git hadi. Bak hamilesin, dikkat etmen gerek kendinize.” Yerinden doğrulduğu sıra da Arasta sinirle soludu. “Hiçbir yere gidemem. Nefes’i yalnız bırakamam.” “Uygar doğru diyor abla. Senin stres bile yapmaman gerek?” dedi Ambra yumuşak bir sesle. “Stres yapmıyorum ben.” “Nah yapmıyorsun! Sabahtan beri tırnağını kemirip duruyorsun karşımda!” sonunda öfkeden çıldırmıştı. Hızla yana dönerek Serkan’ı çağırdı. “Serkan!” “Buyurunuz Uygar bey?” koşa koşa yanlarına ulaşan Serkan bakışlarını Arasta’ya değdirince “Arasta’yı eve bırak!” dedi ciddi bir sesle itiraz kabul etmeyerek. Ses tonu uzun zaman sonra bu kadar sert çıkmıştı. “Tabii.” Diye onaylayan Serkan, Arasta’nın yanına geçtiğinde Arasta yerinde ağır ağır doğruldu. Uygar’a kötü bir bakış atıp önden ilerlediğinde “Hortlağın da gür sesi varmış, öğrenmiş oldum.” Deyip Uygar’a doğru dönerek tembihledi. “Bana bak, eğer ki kötü de olsa bir haber vermezsen annenden emdiğin sütü burnundan getiririm ona göre?” “Arasta!” diye kızdığı an sözü, kapının açılmasıyla duraksadı. Arasta hemen kapının dibine girerken Ambra da ayaklandı. İçerden Nefes’in çıkmasıyla beraber tüm gözlerin odağı oldu. “Açığa alındım. Başkanlığıma son verildi.” Sesinde sakinlik keskin olsa da öfkeden küplere binmişti. Saatlerdir sorgudaydı ve konuşmaktan yorulmuştu. Açıklama yapacak bir sorgu değildi çünkü yaptıklarının bir savunması olamazdı. Arasta’nın dudakları istemsizce yana doğru kıvrıldı. Sevinmemeye çalışarak ciddi kalmaya çalıştı. Elini ağzına doğru götürerek üzülmüş gibi nida patlattı. “Ay çok üzüldüm şimdi. Çok kötü olmuş bebeğim. Bir daha hiç mi şansın olmazmış?” Uygar direkt sevincini gösterdi. Bir rahatlama yaşarken gözüne gözüne sokmak ister gibiydi. “İyi iyi tam da isabet olmuş. Sevinmedim desem yalan olur.” Koluna atılan yumrukla sevgilisine döndü. “Ne? Yalan mı söyleyeyim sevindim işte! Hiç istemiyordum da zaten. Tam da yerinde bir karar.” “Çaktırma ama ben de çok sevindim.” Bir eli ağzına doğru götürüp sessizce fısıldayan Arasta, Uygar’a doğru hafif eğilmişti. “Çok belli oluyor zaten. Sevinciniz gözlerimi yaşarttı.” İma ve kinayeyle söylenip göz devirdi. Uygar ve Arasta’ya bakmayı kesip Ambra’yı de kendi cephesine çekerek önden ilerlemeye başladı. “Serkan!” diye bağırdığında hemen yanında bitti. Ardından Uygar ve Arasta’ya hitaben konuştu. “Siz ikiniz sevinciniz sona erdiyse peşimden gelin.” “Bebeğim şimdi sen de kurtulmuş olmuyor musun? Sevinmen gerek ne üzüyorsun ki kendini.” “Canımın içi tamam hiç iyi olmadı bu durum ama şu açıdan baksan bir de?” “Hadi açıdan bakayım abi! Hakkımda soruşturma açılacak bunun nesi iyi açı?” Nefes’in sözleriyle yerinde kalakaldılar. Arasta şaşkınlık içinde “Ney?” diye bağırırken Uygar bu açıyı hiç hesaba katmamıştı. “Bu olabilir mi gerçekten?” diye sormuştu Ambra da. “Olabilir tabii ki, sonuçta ortada görevi kötüye kullan...” son anda Ambra’nın yanında olduğunu fark ederek susarken genzini temizledi. “Kısacası başkanlık devrim bitti.” Yürümeye devam etti. Arkasından yetiştiklerinde ise Uygar kolundan tutarak kendine doğru çekerek sarıldı. Saçlarına öpücük kondururken “Sana hiçbir şey olmayacak tamam mı Can içim. Olmaması için elinden geleni yapacağız.” Dediğinde Nefes altta kalmayarak lafını esirgemedi. “Ya öyle mi az önce öyle demiyordunuz hiçbiriniz?” “Ben demedim!” dedi Serkan ellerini havaya doğru kaldırarak. “Ben tövbe hayatta öyle bir şey demedim.” Dedi Ambra da geri çekilirken. Geriye iki kişi kaldığında köşeye sıkışmış gibi masum masum bakmıyorlar mıydı bir de? Nefes ciddi kalmaya çalışarak sertçe öksürdü. “Bunun hesabını size sorardım dua edin şimdi hiç vaktim yok. Sizi gidi alttan alttan su yürütenler. Demek sevindiniz ha? Bu anı kolladığınızı bilmiyordum.” “Ben sevinmedim ki bebeğim. Boş ver sen hortlağı. Gel sen şöyle?” diyerek kanına girmek istercesine usul usul yaklaşıp elini karnına doğru götürdü. En kuvvetli silahını kullandı. “Teyzesi için çok üzüldüler biliyor musun?” dudak da bükerken Nefes hemen yeğenlerine adapte olarak hizasına eğildi ve karnına iki tane öpücük kondurdu. “Fırsatçıya bak sen. Hemen de araya yeğenlerini sokuyor sinsi.” Uygar homurdanarak gözlerini kıstığında Ambra kıkır kıkır gülüyordu. “Kız işini biliyor işte. Öfkesini dindirmenin yolu zaaflardan geçer.” “Üzülmeyin siz tamam mı? Annenize biraz azarlayacağım sadece.” Demesiyle ağzı açık kaldı. Nefes’in bakışlarıyla göz göze geldiklerinde ne yapmaya çalıştığını anladığı ifade vardı yüzünde. Şirinlikle sırıtırken Nefes onaylamaz bir şekilde başını sallayıp doğruldu. “Yeğenlerimi kendi suçlarına alet etme güzelim tamam mı?” diyerek yanaklarından öpüp önden ilerlemeye devam etti. *** “Sibel, Sibel hızlı hızlı konuşmayı kesip tane tane anlatır mısın? Sibel duyuyor musun beni, Sibel! Akşam üstü oraya geleceğim tamam mı?” telefonu kapattığı gibi tekrar çaldı. Nefes bıkkınlıkla iç çekip telefonu açtığında duyduklarıyla sinirden deliye döndü. “Yok öyle bir şey! Evet iptal oldu. Bana baksana sen!” cümlesini tamamlayamadan elinden telefon alındığı gibi komple kapatmıştı Uygar. Sessizliğe gerçekten ihtiyacı vardı. “Ne yapıyorsun Uygar!” zaten öfkeli olan ifadesi daha da körüklenirken Uygar keskin bir dille konuştu. “Sabahtan beri susmadı telefon ben de son çare komple kapattım. Başımız şişti sen de ne diye açıklama yapıp durursun ki? Ortalık şu an yangın yeriyken daha çok körüklenmesine neden oluyorsun.” “Benim meclise geçmem lazım. Sibel zapt edemiyor.” Uygar’ı duymazlıktan gelerek düşünceli bir edayla parmaklarıyla dudaklarının üstüne koyup oynattı. “Sen beni duymuyor musun Nefes! Az önce ne dedim ben? O meclise ayak bastığın an linç etmekten öteye giderler.” Burnundan soludu sinirde. “Gitmeyeyim de kızı linç etsinler! Olmaz Uygar, bırakamam öyle. Kaç senedir yanımda çalışıyor. Ayrıca ben linç ediliyorum o değil.” “Ben giderim ama sen?” diyerek tembihler gibi parmağını salladı. “Evden çıkmıyorsun? Uslu uslu beni bekleyeceksin. Sokaklara dökülmüş insanların arasında seni görmeyeceğim. Halk şu an ayaklanmış çok tehlikeli.” Nefes ilk başta itiraz edecek gibi oldu. Sonra da başını onaylar gibi salladığında gitmenin hiç iyi olmayacağını biliyordu o yüzden evde kalmayı seçti. Uygar yanında Serkan’ı da alıp evden ayrılırken sokaklarda bağırışlar çoğalmıştı. Nefes iç çekerek bakışlarını pencereden çekip salona geçtiğinde Arasta ve Ambra televizyondaki habere dalmıştı. Bir gün içinde her yere ışık hızıyla yayılmıştı ve tüm gündem kendisi olmuştu. Bunu kim yaptığını bilmiyordu. Öğrendiği an hiç iyi şeylerle sonuçlanmayacaktı. Aklında bir isim olmasına rağmen öğrenme ihtimali çok düşük olduğundan elemişti. Fakat yine de şüphelerin arasındaydı. Karahan buna bir daha cesaret edemezdi. Eski m*b başkanı zaten bilmiyordu. Salih amca da biliyordu ama onun yapacağını asla sanmıyordu. Sahi neredeydi o? Aklına geldiği an bakışları salonu tararken Ambra’ya nerede olduğunu sordu. “Ambra, amcan nerede?” “Yukarıya çıktı. Telefon konuşması yapması gerekiyormuş?” diye açıklamaya yaptığında bakışları hala ekrandaydı. “Televizyona bakmayı kesecek misiniz ikinizde?” ikisi de pür dikkat haberi izlemeye devam ediyordu ve bu durum can sıkmaya başlamıştı. Aceleyle kumandayı Arasta’nın elinden alıp televizyonu komple kapattı. Kararan ekranla ikisinin bakışları Nefes’i bulduğunda Arasta ayaklanıp yanına geçti. Tamam kapattık bebeğim. Sakin ol. Bu da gelir geçer. Üç güne unutulur.” “Sakinim.” Dese de yalandı. Ellerini sıkmadan edemiyordu. “Sakin halin buysa öfkeli halini düşünemiyorum.” Dedi Ambra da çekingen bir tavırla. “Bunun olacağını biliyordum zaten illaki bir yerde patlak verecekti. Verdi de hatamın farkındayım sadece bu konu kolay kolay kapanmayacak onu biliyorum. Kızıma da yansıyacak bu durum. Öğrenecek hatta belki de. Onu düşünüyorum ve kafayı yiyorum. Benden nefret bile edebilir.” “Çarparım bir tane ağzına ha! Hamile halimle yorma beni. Aden sence senden nefret edebilir mi? Aklın bunu alıyor mu senin?” “Yine de öğrenmese iyi olur gibi.” Aden’in ne tepki vereceği net olmadığından tereddüt edemeden duramıyordu Ambra. “Yok hayır moral bozmak yok bebeğim!” Nefes’in suratını asacağı an engellemek ister gibi başını iki yana doğru salladı. Ambra’ya sert bakış atıp tekrar kardeşine döndüğünde aklından o düşünceyi silmeye çalıştı. “Aden akıllı ve seni çok iyi tanıyan kız çocuğu. Düşünmeyi bırak aklından bile geçirmez bunu. İlk biraz bocalar üzülür ama gerisi yok tamam mı bebeğim. Gerisi yok.” “Kardeşin doğru diyor? Dik dur sen de. Sen bu değilsin, her şeyi halledebilen kadına ne oldu? Bunun da üstesinden gelirsin sen.” Merdivenlerden ağır ağır inen Salih amcayı gördü. Ardından sözleri, öfkelenmesine neden oldu. Tam karşısına dikildiğinde kahve gözleri gözlerini buldu. “Her şeyi değil!” dedi altını bastıra bastıra. Kafasına sokmak istercesine. “Her şeyi halledemem ben duydun mu amca. Herkes her şeyi de benden beklemesin. İnan amca şu an halkın linçi umurumda değil. Hatamın sonucunu ödüyorum ne de olsa. Fakat.” Derken parmağını öne doğru savurdu. “Kızıma bu hatanın bedeli ödetilirse işte o zaman herkes her şeyi benden beklesin.” Yakarım der gibi keskin bakışlarını ondan çektiğinde bir eli saçlarını buldu. “Alasını yaparsın ona lafım yok tabi.” Dudağı iki yana doğru yavaş yavaş kıvrıldı. Bu öfkesini diri tutmasını istiyordu. Hemen yıkılmak ona yakışmıyordu bir kere. Kim buna sebep olduysa cezasını vermeliydi. “Amcacığım hani bu kaos içinde bir de sen ortak çıkmasan olmaz mı?” yeğeninin masum bakışlarıyla göz göze gelirken gerginlik çıksın istemiyordu. Ortam yeterince gergindi zaten. “Güzel yeğenim ben hep bu kaosun içerisindeydim zaten. Her neyse.” Deyip derin bir nefes bıraktı. “Yukardayken birkaç kişiyle konuşma fırsatım oldu ve kimin yaptığını bulmuş olabilirim?” Nefes’in dikkatini çektiği gibi gözlerini hızla ona döndürdü. Öğrenmek ister gibi soludu. “Kimmiş.” Arasta da merak içerisinde cevabı beklerken duyduğu isimle kaskatı kesildi. “Doğan.” “Benim kulakçıklarım sağırlaştı sanırım Nefes. Ne dediğini algılayamıyorum.” Şokun etkisine girerken kulakları uğuldadı. “He şimdi Kulaklarım uğuldadı. Tekrar etme şansınız var mıdır Salih amca?” Ambra da şaşkınlık içinde amcasına bakarken Nefes tepki vermedi. Başı yere doğru hafif eğildi. İdrak mı edemiyordu yoksa ona konduramıyor muydu anlaşılmıyordu ifadesinden. Elleri iki yanını alırken parmaklarını düşünceli bir edayla oynatmaya başladı. Doğan biliyordu tüm gerçeği fakat yapmazdı, bilirdi. “Doğan bırak söylemeyi bu işlere bulaşacak biri değil. Hele ki Nefes’in başına bir şey gelsin istemezken…” sesi git gide kısıldı. Gözleri büyümüştü. Şaşkınlığını üstünden atamamıştı. “Orasını bilemem.” Dedi Salih amca kendini geriye çekerken. “Nefes’e kal geldi. Güvendiği adamdan beklemezdi tabii.” Ambra’nın sözleriyle başını yukarıya kaldırdı Nefes. “Hala beklemiyorum.” Dedi kararlıkla. O kadar güveniyordu ki, aklından bile geçirmezdi bu ithamı. “Çünkü yapmaz.” “Diyorsun ki birileri üstüne iftira attı. O yıkılmaz güveni sarsmaya çalışıyor?” emin olmak istercesine onay istediğinde başıyla onayladı. Arasta da yapmayacağına emindi. Eski eniştesi olabilirdi. Hatta kızgın da olabilirdi ama bunu yapmazdı bilirdi. “Ve bunun kim yaptığını tahmin edebiliyorum.” Aklındaki isim dudaklarına dökülmese de biliyordu. O yapmıştı bunu. “Kim bebeğim? Kim yapabilir ki bunu?” “Benim en acilinden Bolu’ya gitmem gerek.” “Saçmalama! Bu kaotiğin ortasında nereye gidiyorsun sen? Eski ex eniştemle konuşacaksan telefonda görüş ya da o gelsin buraya. Orada ne işi varsa gül gibi Ankara varken.” Göz devirirken homurdanıp durdu. Ayağına kadar gitmek de yeterdi. Kendisi gelsindi. “Evet ya sonuçta o seni bırakıp gitmemiş miydi? Bu kadar güvenmek ne oluyor?” sinirle konuşurken Doğan’dan nefret eder hale gelmişti Ambra. “Ben Doğan’ın yapacağını sanmıyorum.” Diyen de Salih amca olunca Ambra’nın bakışları hızla gözlerini buldu sahte bir hayal kırıklığıyla surat asarken sen de mi der gibi kaşlarını çatmıştı. O sırada Nefes anında Doğan’ı savunma moduna geçerek hafif kaşlarını çattı. “O beni bırakmadı Ambra ben onu bıraktım. Bolu’ya da keyfinden gitmedi. Mesleğini yapmak için gitti evet beni görmeye dayanamayıp ayrıyeten gitmek de istedi. Fakat mesleği eline almışken gitmeliydi. Ayrıca Doğan’ı tanıyorum tanıyoruz. Asla böyle bir şeyin içine girişmez. Bu işte başka bir şey var.” “İyi halt ettin ne diyeyim o zaman.” “Ağzına sağlık Ambra bebeğim. Lafı ağzımdan aldın.” İma ve nispetle söylenirken konumuz bu mu şimdi der gibi ofladı Nefes. Arkaya başını attığında sabır diliyordu. O anda Nefes’i bu muhabbetten kurtaran telefon sesi oldu. Hızlıca telefona ulaşıp eline aldı ve aramayı cevapladı. “Alo Banu?” “Nefes hanım, Özge hanımı araştırmam bitti. Bilgi vermek için mesaj atacaktım ama aramam daha makuldü.” Banu’yu pür dikkat dinlemeye koyulurken kaşlarını havaya doğru kaldırıp yanlarından ayrıldığında ardında meraklı gözler bıraktı. “Ne çıktı?” “Bakanın kardeşi, makamını kullanarak getir götür işleriyle ilgileniyormuş.” “Ne gibi getir götür işleri?” “Bilgi taşımacılığı Nefes hanım. Doğan beye o yüzden yaklaşmış. Ağzından sizin adınıza bilgi alıp sizi makamdan düşürmek istemiş, yerinize de abisini geçirmek istiyormuş…” Banu sustu. Nefes daha çok öfkelendi. Öfkelendikçe çıldırdı. Sesi evde yankılandı bir anda. “Ne makammış arkadaş! Herkes yerime geçmek için göze girmek adına bir başka makamı kullanır olmuş! Ne koltuk sevdasıymış bu be! Alın başınıza çalın o kıymetli koltuğu! Soruşturmadan sonra tüm ilişkimi kesiyorum devletle. Duyur bunu Banu. Herkes duysun ben tamamen çekiliyorum, ama makamını da kullanan her kimseye acımak yok. Buna ben de dair. Cezaevine kısa süreliğine girer çıkarım ama o bedeli de öderim. Herkese de ödetirim!” Sesi iyice yükseldiğinde evdekiler başına toplandı. Aslı hanım ve kızı da dahildi bu kalabalığa. Sinirle elini alnına götürüp sertçe ovaladı. Ardından boynuna doğru indirdiğinde sıkmak ister gibi sertçe tuttuğunda derin derin nefesler alıp veriyordu. “Duydun mu Banu!” diye tekrar ettiğinde Banu kısık bir sesle yanıtladı. “Duydum Nefes Hanım. Ben gereken işlemleri yapacağım.” “Beni de dahil edeceksin!” sıkı sıkı tembihlediğinde itiraz eder gibi “Ama siz…” demeye kalmadan bir kere daha öfkesinden nasiplendi. “Beni de Banu. Buna ben de dahilim!” “Neye dahilsin!” diye çığlık atan Arasta ile bakışları gözlerini buldu. Kardeşi riskli bir hamilelik geçiriyordu ve farkında olmadan yanında söylenmeyecek sözler söylemişti. “Arasta bak…” “Neye bakayım Nefes! Sen cezaevine girmeyi mi göze alıyorsun? Ne demek ben de dahil ya!” çıldırmak üzereydi. Eli saçlarını bulduğunda her adımda yanına yaklaşmak istese de buna engel oldu. Kimseyi duymuyordu şu anda ve gözleri yavaş yavaş kaymaya başladı. Bir eli karnını bulunca bir çığlık sesi duydu fakat kimden geldiğini algılayamadan yere yığıldı. “Arasta! Güzelim, Arasta.” Eline gelen sıvıyla nefesi kesildi. Kan rengi her yeri kapladığında Ambra’nın korku dolu sesine kalın bir erkek sesi daha da ortak oldu. Bebeklerini kaybedemezdi. Sevdiği adamın miraslarını kaybedemezdi. “Nefes… ne olur bir şey yap. Ben bebeklerimi kaybetmek istemiyorum.” Acı içinde kıvranıp durduğunda kan daha da çoğaldı. Yığıldığı yer kan gölüne dönerken “Şşş. Kaybetmek yok tamam mı? bebeklerini kaybetmeyeceksin sana söz veriyorum kardeşim, hiçbir şey olmayacak.” Gözünden akan yaşlarla birine bağırdığını duydu. Sesi kesik kesik geliyordu. Yerde iki büklüm olurken bir kucağa alındığını hissetti. Sallana sallana ilerlerken yarı açık gözlerden arabaya bindirildiğini fark etti. “Aslı hanım, Aden’i sakinleştirin.” Diye tembihleyip kızına hitaben konuştu bu sefer. “Korkma kızım teyzene ve bebeklerine bir şey olmayacak. Gir içeri bizi bekle tamam mı?” kardeşini arkaya yatırdıkları gibi kendisi de yanına geçerken başını dizine yaslayıp saçlarını okşadı. “Çok canım yanıyor Nefes. Çok acıyor. Ahhhhah!” “Geçecek güzelim. Korkma üçünüz de iyi olacaksınız. Özür dilerim özür dilerim. Kendime hakim olmam gerekirdi. Arasta kurtulacaksınız tamam mı?” gözyaşları içinde zar zor konuşuyordu. Hareket eden araçta daha hızlı gitmesini söyledi. Sanki çok yavaş ilerliyor gibiydi. Telaşı arttıkça korkusu daha da büyüdü. Kaybedemezdi. Olmazdı. Kardeşini kaybedemezdi… Arasta’yı kaybederse delirebilirdi. O kadar bağlıydı ki kardeşine, dayanamaz kendi canına sıkacak kadar aklını yitirebilirdi. “Arasta kapatma gözlerini yalvarırım! Yapma, sen olmadan bu hayata katlanamam. Aç gözlerini yalvarırım…” ** Zamanın en ağır işlendiği günüdeydi sanki. Saatler geçmek bilmediği gibi ameliyat kapısından kimse çıkmıyordu. Nefes koridorda helak olmuş gibi hıçkırıklara boğulurken kimsenin kendisini teselli etmesine bile izin vermiyordu. Sinir krizine girmiş hemşireler zar zor sakinleştirmişti. Fakat uyandığı an yine aynı şeyleri yaşarken bu sefer de uzun bir uykuya yatırmak durumunda kalmışlardı. Kardeşine ya da yeğenlerine bir şey olma ihtimali kalbini sıkıştırıyordu. Nefesi kesik kesik alırken buluyordu kendini. Affetmezdi. Kendini asla affetmezdi. Alper… Ona ne söyleyecekti? Böyle bir şey nasıl söylenebilirdi ki… “Canımın içi, güzel kardeşim benim…” saçlarında hissettiği elle canı yanıyormuş gibi kısık bir sesle inlerken alnına bir öpücük konduruldu. Ruhu can çekişiyordu her bir dokunuşta. “Nefes, hadi uyanman gerek…” Uygar’ın sesi can çekişir gibiydi. Bedeni havalanır oldu. Ellerini oynattığında gözlerini yavaş yavaş aralandı. Işık gözüne vurduğunda anında gözlerini kapattığında tekrar araladı. Gözleri ışığa alıştığında sertçe yutkunmaya başladı. Nerede olduğunu idrak edecek zinde olmadığından boğuk sesinden bir soru döküldü. “Neredeyim ben?” başı yana doğru döndü. “Abi…” öyle bir abi dedi ki Uygar derin bir nefes almakta zorlanmıştı adeta. “Abisinin güzeli.” “Ne oldu bana?” diye yine soru sorduğunda Uygar’ın bakışları tereddüt içinde kaldı. Söylese yine sinir krizi geçirmesinden korkuyordu. Görüntüler bir bir gözünün önüne geldiğinde yerinden hızla doğrulmaya çalıştı. Kolundaki serumu tam çıkaracakken Uygar engel olup yüzünü avucunun arasına aldı. “Nefes dur Allah’ını seversen bir dur!” yalvarır gibiydi. “Abi, ne olur bırak beni! Canımın yarısı can çekişirken ben burada sakinleştiricilerle uyutulamam! Hele ki ben sebepken.” Sesi yalvarırcasına isyanla çıkıyordu. Hızlı hızlı konuşurken nefes bile almıyordu. “Neye sebep olmuşsun sen? Arasta her şeyi duydu diye mi?” Başını hızlı hızlı salladı. “Sen sebep olmadın iyi dinle beni! Arasta’nın zaten düşük tehlikesi yüksekti. Bunun için kendini suçlamayı kes!” “Bırak beni abi ne olur. Yanında olmam lazım. Yoksa kaybe…tti mi?” sesi korku ve endişeyle iyice kısılırken gözleri doldu. Telaş içinde yataktan doğrulurken Uygar’ın ellerinden kurtulmuştu bile. Koştururcasına acile doğru ilerlerken kapının önü kabalıkken bir anda kapının açılmasıyla kapı önünde duranlar hızla geriye çekildi. Nefes adımlarını daha da hızlandırıp nefes nefese sedyedeki kardeşine bakarken tam dibinde biterek ellerini baş ucuna yasladı. Doktor geriye çekilmesini söylese de Nefes duymuyordu. Belinden tutulduğu gibi geriye çekildiğini hisseden Nefes mağrur bakışlarla Uygar’a döndü. Ambra ve diğerleri de engel olurken doktor konuşmak ister gibi seslice öksürdü. “Bebekler ve Arasta iyi mi?” diye sordu Uygar sabırsızca. “Arasta hanımı odasına alalım öyle konuşalım?” diyen doktorla başını onayladı. Ardından odaya alındığı gibi başucuna yerleşen Nefes, alnına koca bir öpücük kondururken bayılacak gibi duruyordu. Herkes odaya girdiğinde Doktor yatağın ucunda durup konuşmaya başladı. “Arasta hanım ve bebekleri gayet iyi.” Dediği an Nefes kendini yere bırakacak gibi rahatlarken sesli bir feryat koparmıştı. Diğerleri de derin bir nefes bırakırken doktor konuşmaya devam etti. “Fakat hala düşük tehlikesi yüksek. Bir düşük tehlikesi daha yaşanırsa korkarım ki bebekleri kaybeder.” Nefes başını hızlı hızlı salladı asla der gibi. “Yaşamayacak, yaşamasına izin vermem.” Diye boğukça iç çektiğinde doktorun bakışları değişti. Nefes’e öyle gelmiş de olabilirdi fakat o bakışların kendisine özel olabilir miydi? Hele ki yaşananlardan ötürü. Herkes de bir gariplik seziyordu ama Nefes şu an bunu düşünecek kafada değildi. “Bugün burada müşahede altında kalsa daha iyi olur. Yarın taburcu edebilirsiniz. Geçmiş olsun.” Deyip odadan ayrıldığında Nefes’in gözleri kararır gibi oldu. Fakat belli etmemeye çalıştı. Yanına gelen Uygar omzunu sıkıp “Canımın içi gel sen şurada otur. Bendin benzin atmış.” Deyip yandaki koltuğu gösterdi. “Hayır, böyle iyiyim.” Dese de bedeni öyle göstermiyordu. Ambra da yanına endişeyle çöktüğünde ağlamaktan gözleri kızarmıştı. “Abla hadi gel şöyle otur, bak baygınlık geçireceksin. Hemşire serum taksın sana?” “Ayrılmam buradan.” “Tamam ayrılmayacaksın zaten.” Diye çıkıştı Uygar kızgınlıkla. “Koltuğa uzan söz dinle.” Uygar’ın ani çıkışıyla yerinden zorlukla kalkıp koltuğa geçtiğinde Ambra yardımcı olmuştu. O sırada Salih amca da odaya giriş yaparken “İşlemleri hallettim.” Dedi. “Sağ ol.” Kısık bir sesle teşekkür ederken hemşire odaya girmiş Nefes’e yeni serum takmıştı. Herkes şu a da Arasta’nın uyanmasını beklemekten başka çaresi yoktu. “Aden!” diyerek koltuktan fırlayan Nefes endişe gözlerini açtı. Uygar ne demek istediğini anladığında “Ben konuştum. Az da olsa sakinleşmiş.” Dediğinde Nefes üzüntüyle “Ağlaması peki?” diye sordu. Ağlamamıştır kesin hiç ara vermeksizin hem de… “Durmuş…” yalan söylüyordu. Bakışlarını kaçırmasından anlıyordu. Nefes iç çekerek geri yattığında başını yana döndürüp Ambra’dan telefonu istedi. “Ambra telefonu verir misin?” “Ne yapacaksın telefonu?” diye hemen araya katıldı Salih amca. “Aden’le konuşacağım.” “Olmaz.” Diye itiraz etti Uygar sabır dilerek. “Daha kötü mü olsun? Ağlaması daha artacak.” “Benim sesimi duyunca ağlaması keser. O şimdi benim sesimi duymaya ihtiyacı var.” Kararlıca konuştuğunda pes ederek “Tamam.” Dedi. “Ama ilk önce serumun bitecek.” Diye tembihleyip Ambra’nın elinden telefonu alıp Nefes’e uzattı. “Tamam.” ** “Annemmmm!” “Dur kızım, teyzeni içeriye götüreyim.” Aden tam kucağına atlayacakken teyzesini fark etmesiyle geriye çekilirken teyzesinin bacaklarına hafifçe sarıldı. “Çok korktum ben teyze. Ağladım böyle çok.” Arasta cevap vermeyi bırak Aden’in yüzüne bakmamıştı bile. Bunu fark eden Uygar hemen kızını kucağına alırken içeriye girmelerine müsaade etti. Arasta solgun bir ifadeyle zemine baka baka ağır ağır ilerlerken Nefes yardımcı oluyordu. Salona geçtiklerinde Nefes “Odada uzanmak ister misin?” diye sordu. İlk başta konuşmasa da cevabını geç de olsa verdi. “Salon da uzanmak istiyorum.” Nefes tereddüt içinde “Emin misin?” dediğinde soğuk bir şekilde yüzüne baktı. “Evet, bunun nesini anlamadın?” Sertçe yutkunup ağzı içinde “peki.” Dedi. Koltuğa doğru uzandırıp ayaklarını da koltuğun üzerine yasladı. Başının altına yumuşak iki yastık da koyduğunda saçlarına uzun bir özür dolu öpücük kondurdu. “Anne?” bir kez daha anne diyen Aden ile Nefes bir kucakla kızına kavuşup yüzünün her yerinden öptü. “Annem benim. Bebeğim.” “Canımın içi bir şey ister misin?” diye sordu Uygar başının ucuna doğru geçerken. “İstemiyorum.” Yine soğuk bir sesle karşılaştığında ne tepki verse hakkıydı. Bebeklerini kaybedecekti neredeyse. “Anneciğim, teyzen dinlesin sonra konuşursunuz olur mu?” diye sıcak bir tebessümle rica ettiğinde hızla başını salladı. “Sen ağlamadın değil mi bir daha. Bak üzüleceğim diye… “Yok anne ağlamadım. Teyzemin iyi olduğunu da bebeklerinde iyi olduğunu öğrendim ya ağlamadım bir daha.” Burnunun ucuna öpücük kondurup zayıf bir gülümseme dudaklarına ekledi. “Hadi baban seninle ilgilensin ben de teyzenle olur mu?” “Tamam.” Deyip başını salladı. Uygar kızı ile bahçeye çıktığında Nefes hemen kardeşine döndü. “Alper’e hala ulaşılamıyor mu?” “Hayır.” Demişti Salih amca. “Ulaşmaya çalışıyorum.” “Ama oradaki komutanlar iyi olduğunu söylüyordu değil mi?” umutla iç çekti. Arasta’yı rahatlatmak ister gibi baktı. “Alper’i istiyorum yanımda başka kimseyi değil.” Deyip Nefes’e arkasını döndüğünde bilinmez bir edayla yutkundu. “Arasta’m ama Alper asker de ya hani? Benimle irade etsen olmaz mı?” burukça dudaklarını oynattığında Arasta ses çıkarmadı. Şu an ki ruh hali sağlıklı değildi biliyordu ve o yüzden üstelemedi. Yerinden doğrulup burnunu iki parmağıyla sıktı. “Peki, ben yine de ne zaman ihtiyacın olursa buradayım tamam mı? Bir adımı seslenmen yeterli.” Hiç istemese de yanından uzaklaştığında Ambra’ya tembihlercesine baktı. Ambra mesajı alır almaz Arasta’nın yanına otururken Salih amca da diğer tarafa geçti. Nefes hızla bahçeye doğru ilerleyip Uygar ile hamakta uzanan kızının yanına ulaştı. Aden annesini görür görmez yerinden doğrulurken Uygar da yerinden doğrulup kızının düşmemesi için elleriyle kalkan oldu. “Anne?” “Bebeğim benim.” Annesinin kucağına yerleştiği gibi boynuna sarıldı. “Teyzem nasıl?” ilk sorusu bu oldu. “İyi anneciğim çok şükür iyiler.” Uygar da çok endişelenmişti. Korkusu yüzünde bile belliydi. Şükür çekerek gözlerini yumduğunda Arasta’nın hallerini hiç beğenmemişti. Farkındaydı o da. Nefes’e bile soğuk davranıyordu. Ne düşündüğü de anlaşılmıyordu ki? Suçluyor muydu yoksa sadece kaybetme korkusundan istemsizce olan bir şey miydi? “Çok korktum ben.” “Oy annem!” diye büyük bir iç çekişle boynuna başını gömdü. Saçlarını koklayıp arkadan saçlarına elini götürürken okşamıştı. “Ben bir karargaha mı uğrasam? Belki bir haber alırım?” diyen Uygar’la hüsrana uğrarsın der gibi baktı. “Gidip de öğrenebilecek misin peki? Komutan da aynı şeyleri söyler sana da.” “Olsun ben yine de gideyim?” “Sen bilirsin.” İtiraz da bulunmayıp kabul edince kızının saçlarından uzun uzun öptü. “Daha fazla üzme kendini tamam mı babacığım?” “Tamam baba.” Deyişiyle yanlarından ayrıldıklarında Nefes’in zihninde koca bir kaos vardı ** “Yastığın iyi mi böyle?” “İyi iyi. Sal beni artık ya!” sabahtan beri ilgi açlığı çeken kimse gibi ilgiye boğulurken kendisi bile ilgiden sıkışmış hale gelmişti. Oflayarak yerinde doğrulurken pikeyi üstünden adeta yırtarcasına fırlattı. Nefes hemen pikeyi yerden alıp koltuğun ucuna bırakırken Arasta’ya geri dönüp endişe içinde baktı. “Daha solgun görünüyorsun? Yat uzan. Uygar’a söyleyeyim mi seni odaya taşısın? “Ay imdat, diye çığlık atacağım şimdi he! Ne solgunu sabahtan beri yedirmediğin meyve kalmadı hala mı gözüne solgun geliyorum!” kusacak dereceye sokmuştu neredeyse. İsyanla göz devirip elini karnına koyduğunda Nefes bunu yanlış anlayıp hemen tetikte durdu. “Sancın mı tuttu yine? Doktora gidelim ister misin?” Arasta öldürücü bakışlar atarak “Nefes!” dedi sus dercesine. O melankoli hali üstünden atılmış eski neşeli haline geri dönmüştü. “İyi sustum ama herhangi bir şey de söylenmezlik yapmak yok!” tembihler gibi parmağını öne doğru salladı. “Ambra sen gel Allah’ını seversen! Al şu baskıcı karıyı başımdan!” “Karı mı? Senin ağzın yine bozuldu he?” kızar gibi kaşlarını çattığında Arasta inadına tekrar etti. “He karı, kadının argo hali!” “Isırırım seni!” “Kocam varken mi?” munzurca kıkırdadığında neşesi sonunda yerine geldiğine o kadar seviniyordu ki dediğine bile kızası yoktu. Nihayet Alper’den de olumlu bir haber alırken içine su serpilmişti herkese olduğu gibi. “Ambra şu an nişanlısın yanında ya güzelim. Seni duyamaz.” “Doğru.” Suratını asar gibi yaptı. “Hain çıktı o da? İki gülüşe kandı benim safozum. Oy oy birileri de buna kansa ya!” “İma bana mı?” “İmam hep sanadır gelinim sen anla!” Arasta’nın bu özlü sözünü bile özlemişti. Gülümseyerek kahkaha attığında Arasta tedirgin bir edayla kaşlarını indirip Nefes’in ateşi olup olmadığına baktı. Alnına götürdüğü eli uzunca alnında tutunca normal sıcaklıkta olduğunu hissederek “Ee, ateşin de yok, göz devirmedin. Kızmadın. Ne oluyoruz?” dediğinde Nefes bir kere daha kahkaha attı. Arasta niye böyle davrandığını anlamayarak hüsranla surat asmaya devam ederken ofladı. “Kızmayacağım çünkü.” Kahkaha atmayı sonlandırıp yanına oturduğunda aklına gelen başına gelmiş gibi gözlerini kocaman açtı Arasta. “Yoksa siz yine…” “Hemen aklına o gelsin değil mi?” dedi hemen itiraz edip. “Gelmesin mi?” “Asıl sen onu bir salsan mı hı?” “Salmak isteyen kim? Ben onu başkasına yar etmem! İllaki bir gün eniştem olacak kendisi? Evet başka soru?” “Bir başkasını bulmuş olamaz mı?” diye sorduğunda aklına o gün ki konuşma geldi. Sahi Doğan’ın üzerine atılan iftiradan haberi var mıydı? Dışardaki kargaşa çok olmasa bile hala yerini koruyordu ve Nefes soruşturma açılacağı vakti bekliyordu. Cezaevine girme ihtimalini düşünmek bile Arasta’yı bu hale getirirken gerçekten cezaevine gireceğini bilse hepten aklını kaybederdi. Bunu nasıl açıklayacağını bile bilmiyordu. Riski en aza getirmek zorundaydı. “Hele bir bulsun bak bakalım baldızlığım nasıl görümceye dönüşüyor?” “Sal Arasta sal ve şu meyveyi de ye!” diyerek sehpa üstündeki son kalan muz parçasını da ağzına tıktı. “Ya yeter!” diye çığırıp ağzındaki lokmayı yuttu. “O iş ne oldu?” diye sordu meraklı gözlerle. “Hangi iş?” anlamsızca yüzüne bakındı. “Fan fin fon işi. Ay ne işi olacak! Doğan’a atılan iftirayı diyorum? Ne yapmayı düşünüyorsun o işi?” ilk başta söylediğiyle kaşları çatılırken ciddiye dönüp “Sen boş ver bunları.” Dedi bu işlere dahil olmasını istemezcesine. “He boş vereyim de o boş vermelik işin seni cezaevine tıksın. Ay tansiyonum yükseldi yine.” Nefes yine aynı şeyleri yaşayacağından korkarak diken üstünde dururken “Tuzlu ayran ister misin tansiyona iyi gelir?” demesiyle cevabını beklemeden ayaklanıyordu ki Arasta kolunu tutarak geri oturttu. “Mecazen söylüyorum bebeğim. Yerine otur, rahatla.” “Korkutma bir daha beni o zaman.” Endişe içinde omzuna buse kondurdu. “Sen de bana söz ver her ne olursa olsun o cezaevine girmeyeceksin!” buna nasıl söz verebilirdi? Veremezdi. Hayatında ilk defa belki de Arasta’ya olan sözünü çiğneyecekti ama ağzından söz kelimesi de çıkmadı. Sadece susmakla kaldı. ** Bu son dedikçe yapılan hatalar boyunu aşmaya başlamıştı. Her hatada iyiliğini suistimal etmeyi saymıyordu bile. Ortalık yangın yeriydi ve Nefes yine yerinde duramayıp Bolu'ya uçtuğunda saat gecenin ikisiydi. Bir otele gidip dinlemek istese de orada da magazinciler anında dolup taşardı. Doğan'ı bu saatte rahatsız da etmek istemese de en azından uyuyup uyumadığını mesaj atarak anlamaya çalıştı. Arasa da uykusundan da uyanabilirdi. Nefes Güneş: Uyanık mısın? Doğan Akın: Saatin farkında mısın Nefes? Nefes Güneş: Farkındayım. Ve mesaja anında baktığına göre uyumuyorsun? Doğru muyum? Doğan Akın: Yok, ben uyurgezer olduğum gibi uyur yazarım da. Nefes Güneş: :D Doğan Akın: Asıl sebebini alalım Nefes hanım? Hayırdır beni mi özlediniz gecenin ikisinde? Yani... tabi özlenmeyecek biri değilim de... Hani arkadaşız ya? Bu saate rahatsız edilmek istemiyorum. ? Sabah rahatsız edersin eğer önemliyse. Nefes Güneş: Önemli. Bolu'dayım. Doğan Akın: Hass... Ne? Pardon küfür ettim. Nefes Güneş: Hiçbir şeyden haberin yok galiba? Doğan Akın: Neyden haberin yok? Bu son hafta başını kaşıyacak vaktim oldu mu diye sorsana bi' Ne olmuş anlatsana. Ya da ben seni alayım? Yani bulunduğun yerden seni alayım? Sildi tekrar yazınca istemsizce gülümsedi Nefes. Şu an utandığına adı kadar emindi. Doğan Akın: Yazıyorrr... Çevrimiçi... Yazıyor... Çevrimdışı... Nefes Güneş: Sana gelebilir miyim? Utandığını unutturmak ister gibi ne yazacağını bilerek sorarken Doğan anında çevrimiçi oldu. Doğan Akın: Sormana bile gerek yok ? Kapım sana her zaman açık biliyorsun? Yanında bir araç var mı Yoksa ben seni almaya gelebilirim? Nefes Güneş: Yanımda bir araç yok. Ama kendim gelebilirim? Taksiye yakınım. Doğan Akın: Emin misin? Ne taraftasın bilmiyorum ama gecenin ikisi! İt kopuk dolu. Sen beni ara istersen ya da ben seni arayayım? Gelene kadar güvende olduğunu da hissederim. Nefes Güneş: Kendimi koruyabilirim. Ama madem bu kadar isteklisin kırmayayım seni. Gel...
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD