Vladimir’in arkasına sığındığımda, bedenim korkudan titriyordu. Elim ayağım buz kesmişti. Burada olmasam, Vladimir hiçbir tereddüt göstermeden silahını alıp koridora fırlayacak, düşmanlarıyla tek başına yüzleşecekti. Ama ben vardım ve bu onun istediği gibi hareket etmesini engelliyordu. Elimi öyle bir sıkmıştı ki, onun arkasından başka bir yere adım atmam imkansızdı. Elimi sert ve kararlı tutuşu, içimdeki korkuyu biraz olsun dindiriyordu ama gözlerinin içindeki o karanlık öfkeyi de daha net görmeme sebep oluyordu. Omzunun üzerinden arada bir bana bakıyor, beni kontrol ediyordu. Gözlerindeki koruyucu, aynı zamanda endişeli ifade, benim kadar gerildiğini gösteriyordu. “Ecevit, nasıl görmezsin?” diye dişlerinin arasından tıslarken, kapıya bir darbe vuruldu. Bu ani ses, içimdeki korkuyu daha

