Kızımın kucağımda huzursuzca kıpırdanmasıyla irkildim. Küçük bedeni bir türlü rahat durmuyordu. Minik yüzü kırışmış, hafif hafif mızıldanıyordu. Sanki minik kalbi, babasının yokluğunu fark etmişti. Daha iki gün önce kollarında mışıl mışıl uyuyan bu küçük prenses, şimdi babasının varlığını arıyormuş gibi kollarımı sıkıyor, sürekli kıpırdanıyordu. "Tamam, tatlım. Tamam," diye fısıldadım, hafifçe sallayarak onu yatıştırmaya çalışırken. Aslında kendimi yatıştırmaya çalışıyordum. Çünkü içimde büyüyen o tedirginlik dalgası, ne yaparsam yapayım dinmiyordu. Vladimir iki günlüğüne gitmişti sadece. Bana söz vermişti, "Sabaha dönmüş olurum," demişti. Ama sabah olmuştu, akşam olmuştu ve ondan hâlâ haber yoktu. Bu kadar meşgul olması alışılmadık bir şey değildi ama… bu sefer başka bir şey vardı. İçim

