çıkardıktan sonra eline aldığı bir şişenin kapağını açtığında tüm odaya yayılmakta olan keskin bir koku burnuma çalınmıştı bu bir gül suyuydu vücudumu bu gül suyuyla silmeye başlayan kadının yüzünde bana karşı acıma belirtileri gösteren alaylı bir ifade belirmişti.
Vücudumu silen kadın bir an duraksamış azından şu cümleler dökülmüştü; Yazık gerçekten çok yazık çok da güzelsin ama bu güzelliğin ve hayatın güzel bir amaç için son bulacak en azından buna sevinmelisin derken kahkahalarla gülmeye başlamıştı onun bu son sözlerinden sonra doğrusu onun boynunu kırmak istesemde hala ilacın etkisi yüzünden hareket edemiyordum üzerimi gül suyuyla temizledikten sonra bana beyaz omuzlardan ve sırttan açık saf ipekten dikilmiş uzunca bir elbise giydirmişti. Saçlarımı ise özenle tarayıp örmüş ve her ihtimale karşı ilacın etkisi sona erdiğinde ona sorun çıkarmamam için beni ellerimden ve ayaklarımdan bir bez parçası ile taşın üzerine bağlamıştı.
__ Nihayet beklediğim an geldi bu lanet virüsten sonsuza dek kurtulacağım ve dünyada benim hükmüm başlayacak istediğim her şeyi gerçekleştireceğim dedi. Kahkahalarla. Ben ise artık sonumun geldiğini düşünmeye başlamıştım. Hayatta kalmak için bu kadar mücadelem bir hiç uğrunamıydı.
Onların elinden kurtulmam imkansız gibiydi. Etrafıma baktığımda duvarların dört bir tarafı daha önce hiç görmediğim yazıtlarla çevriliydi. Burası çok eski tarihi bir yermiş gibi görünüyordu. Azra, denilen kadının ise o an eline aldığı çok eski kara kaplı bir büyük kitap dikkatimi çekmişti.
__ Bu kitabın ne olduğunu biliyor musun tatlım bu kitaba kara Davut kitabı derler nice seneler insanlardan saklanan içinde gerçek büyünün cinlere nasıl hükmedeceğimizin sırları yazıyor. Sen şimdi bununla ne yapacağımı merak ediyorsundur. Belkide bana inanmıyor beni deli olarak görüyorsundur.
Bu kitap sayesinde su Elfini yani sizin deyiminizle su cinini çağıracağım ve onun gücüne sahip olup tüm dünyaya hükmedeceğim dedi kahkahalarla; O an söyledikleri tümüyle kanımı dondurmuştu fakat bu kitap hakkında daha önce de bir kaç şey duymuştum ben küçükken büyük dedem kara Davut kitabıyla alakalı bir çok şey anlatırdı ve bildiğim kadarıyla kara Davut kitabını kullanan insanlar birbirlerine kötülükten başka bir şey getirmemişlerdi.
Öğrendikleri büyülerle birbirlerine zarar vermiş yoldan çıkmışlardı. Cinlere hakim olacağını sanan insanlar helak olmuştu. Bir cin insan gibi değildi. Onlar ateşten sudan yaratılmış varlıklardı.
Bilinmedik bir güce sahiptiler ve hırslarına yenik düşen insanlar ise zamanında okunması bile yasak olan bu kitabı kullanıp cinleri etkisi altına almaya kalkmış ve insan oğlunun bu hırsı ve aç gözlülüğü sayesinde cinler insanlarla olan bağlantısını tamamen kesmiş kendi dünyalarına çekilmişti. Cin alemi bu olaydan sonra İnsan oğluna bir daha asla güvenmemiş tümüyle düşman olmuşlardı.
Ama insanların kötüsü olduğu gibi cinlerin kötüsü de vardı. Bir zamanlar meleklerin başı olan iblis gibi ve şimdi bizim alemden olmayan bir su cinini çağırmayı planlayan bu kaçık kadın beni ayinde öldürmeyi planlıyordu, fakat ben ise bu şekilde ölmek istemiyordum ama o an ne kadar bez parçalarından kurtulmaya Çabalasam da bağlı olduğum bez parçalarından bir türlü kurtulmayı başaramıyordum.
Kısa bir süre sonra ilacın etkisi yavaş yavaş tesirini kaybetmeye başlasa da bende bıraktığı etkisi yüzünden halsiz düşmüştüm. Karşımdaki kadın kitabı açıp içinden bir şeyler okumaya başlamıştı.
Fakat o an söylediklerinden hiç bir şey anlamıyordum. Bilmediğim bir dilde bilmediğim bir lisanda tuhaf sözler söylüyordu. O okudukça odadaki meşaleler bir bir yanmaya başlamıştı.
Zemin büyük bir gürültüyle ortadan ikiye bölünüyor, gök gürültüleri de odanın dört bir yanında yankılanıyordu odadaki küçük su havuzu ise alev alıp yanmaya başlamış ve birden üzerinde bulunduğum taş yukarıya doğru kalkmıştı. Ellerimdeki ve ayaklarımdaki bağlar tutuşup, alev aldığında içimdeki bu ürpertiyle dehşete kapılıp çırpınmaya başlamış ve duyduğum acı ikiye katlanmıştı.
O an ise tek kurtuluş yolum bez parçalarına tüm gücümle asılarak koparmak olmuştu. Ama birden dengemi kaybedip taşın üzerinden yere düşmüş sersemlemiştim. Hızla ağzımdaki bez parçasını çözerken ayağa kalkmaya çalıştığımda birden başıma korkunç bir ağrı saplanmış, sanki beynimi patlayacak gibi hissetmeye başlamış yere kapaklanmıştım; Kes şunu artık dur bunu yapmamalısın sonuçların ne olacağını bile bilmiyorsun okumayı bırak diye bağırsam da onun durmaya niyeti yoktu...
__ Durmak mı? Ben ne yaptığımı gayet iyi biliyorum ve sen kaçmayı aklından bile geçirme dedi. Ve elindeki hançerin sapını başıma vurup beni iyice sersemletmişti. O ise hala kitaptan bir şeyler okumaya devam ediyordu.
Okuduğu her ne ise bittiğinde benim dilimce Türkçe konuşmaya başlamıştı; Su cini Arat sana sesleniyorum bana kulak ver ve sana sunacağım bu kadının hayatıyla dünya alemine kapılarını aç bana kulak ver su Cini Arat, seni bu aleme çağırıyorum gel ve sana sunduğum hayatı al dedi.
Ve kınından çıkardığı ateş kırmızısı hançeri tam bana saplayacağı sırada onu bileklerinden yakalamıştım; Lanet olsun kaçık kadın, bunu yapmana asla izin vermeyeceğim onunla bir yandan da var gücümle boğuşuyordum fakat boğuşurken onu geri ittiğim sırada dengesini kaybetmiş birlikte yere düşerken hançer ona saplanmıştı o yerde çığlık çığlığa kıvranırken ses üzerine beni bayıltan o zenci adamda odaya girmişti; Lanet olsun yakala onu! Ahmet...
Diye bağırdığını duyunca o korkuyla paniğe kapılmıştım bu nasıl bir insandı böyle.
__ Seni lanet kadın buna nasıl cürret edersin buradan hiç bir yere kaçamayacaksın seni kendi ellerim ile ben öldüreceğim diyordu öfkeli bir sesle ve var gücüyle hızla peşimden geliyordu o an ben ise zenci adamdan kaçarken etrafta kendimi savunabileceğim bir şey var mı diye bakınırken, odanın orta bölümüne doğru toplanmakta olan binlerce su gücüyle hızla peşimden geliyordu o an ben ise zenci adamdan kaçarken etrafta kendimi savunabileceğim bir şey var mı diye bakınırken, şekil almaya başladığını görünce yerimde öylece dona kalmıştım.
Ve biliyordum ki aynı onlarda bu görüntü karşısında benim gibi yerlerinde donup kalmışlardı.
Artık karşımda tamamen şeklini almakta olan bir insan sureti vardı ve git gide bedenini tamamen sarmış olan su taneleri çekildikçe gölgelere gizlenmiş ten rengi ortaya çıkmaya başlıyordu ve artık onu daha net görebiliyordum.
Bu bir erkekti ve bir doksan boylarında, yapılı beyaz, tenli sert bir yüz çehresine sahip olduğu gibi simsiyah uzun sık kirpikleri ve doğuştan siyah sürmeli mavi gözleri vardı. Omuzlarını geçen perçemli siyah saçları etrafında rüzgarla savruluyor yüzünde geziniyordu.
Kulakları ise küçük ve sivriydi üzerinde siyah deriden bir kıyafet vardı çağrılan bu bir cinse neden bizlere anlatılan kadar çirkin ve korkutucu değildi, anlatılanların tam tersine karşımda duran bu varlık olağan üstü bir güzelliğe sahipti, ama tek bildiğim şey ise bizim dünyamıza ait olmayan bu varlık bir insanda değildi.
__ Bu bu! Kusursuz ne aşina bir güzellik sen dünyamıza çağırdığım su cini olmalısın.
__ Aman Tanrım bu harika Azra, sen başardın sonunda, onu bu aleme dünyaya getirdin derken onların sesiyle derin mavilikteki gözleri, Aralanmış, bakışları önünde duran Ahmet, ile Azra'ya kaymıştı anbean değişen göz rengi ise sonunda zifiri bir siyahlığa bürünmüştü ve bu iyiye işaret değildi ona bakarken tümüyle içim ürpermiş ve ne yapacağımı şaşırmıştım kömür siyahı perçemli saçları çıkan rüzgarla birlikte yüzüne doğru savrulurken yüzünün yarısını gölgelere boğuyordu.
O an ise çağırdıkları cinin bir an bile gözlerini ayırmadan onlara doğru bakarken görüyordum ki onlar kendi elleri ile ölümü ayaklarına çağırmışlardı.
O ise sürekli derin derin nefes alıyor soluduğu nefes her yerde bir fısıltı gibi kulağıma çalınıyordu ve bu da hayra alamet değildi. Bu alemden olmayan bu varlığa bakarken onun karşısında hiç bir şansımız olmadığını fark etmem de pek uzun sürmemişti.
__ Seni bu aleme ben çağırdım su cini Arat efendine itaat et ve beni kurtar yoksa öleceğim dedi. Sesinde emreden bir ton vardı. Azra, denilen kadının ve son sözleriyle birlikte su cininin gölgeler ardına saklanan yüzündeki sis perdesi çekildiğinde onun yüzünü daha net görmüş gözlerinin zifiri siyahlığı karşısında adeta nutkum tutulmuştu bu çok korkutucu bir bakıştı beni baştan tırnağa ürperten bu bakışından sonra onları sağ bırakmayacağını anlamıştım ve nitekim korktuğum da olmuştu daha ne olduğunu bile anlamadan birden saniyeler içinde o kadının yanında belirmişti.
Nasıl, ve ne zaman, onun yanına bu kadar hızlı gitmişti bilmiyorum ama bu anormal bir şeydi. Şimdi ise kısık gözlerle bir an bile bakışlarını onun üzerinden ayırmadan Azra, denilen o kadına bakıyordu ve ona bir adım daha yaklaşarak dudaklarından bazı cümleler döküldü...
__ İtaat mı? Sana neden itaat edeyim insan son cümleleri ile bakışları kadına saplanmış hançere kaymıştı; Sana yardım etmemi mi istiyorsun? dedi alaylı bir sesle ve ardından bir an bile tereddüt etmeden kadından
hançeri tek bir hamleyle çekip çıkarmıştı ve hançer o kadının vücudundan tamamen çıktığında sol kolumda tam bileğimin üzerinde tarifi olmayan bir acıyla derimin alev alev yanmaya başladığını hissetmiştim. Acıyla bileğime yapışıp başımı kaldırıp etrafa baktığımda aynı benim bileğimde belirmekte olan ateş kırmızısı bir ışığın su cininin boynunda da belirmeye başladığını görünce onunda yüzünde beliren acı dolu ifade ile canının yandığı her halinden belliydi. Benim bileğimde onun ise boynunda beliren bu işarette neydi diye düşünürken kolumdaki kızarıklık git gide büyümeye ve ateş kırmızısı bir hal almaya başlamıştı fakat kolumdaki ışık tamamen çekildiğinde bileğimin tam üstünde siyah bir renkte Arapça bir harf belirmişti.
Bu harfe daha dikkatli baktığımda ise bunun bir rakam olduğunu fark etmem uzun sürmemişti bu üç rakamı neyi ifade ediyordu şimdi bu da neydi böyle diye düşünürken gözlerim tekrar su cinine doğru kaydığında rüzgarla birlikte savrulan saçlarının arasında bembeyaz teni üzerinde alenen görünen boynunda beliren üç rakamı gözüme ilişmişti ve aynı tıpkı benim bileğimde olduğu gibi görünüyordu. Fakat gözlerim yerde acıyla kıvranmakta olan Azra denilen o kadına döndüğünde bir an onun o vahim halini gören ben ise tamamen bileğimdeki acıyı unutmuş onlara odaklanmıştım.
__ Ah! Sen sen! Bunu nasıl yaparsın seni çağırmak için neler yaptım bana nasıl böyle ihanet edersin derken Ahmet, adındaki