İlk ihaneti affetmek, diğerlerine yer açmaktır aslında.. Eylül'de her ne kadar kendi içinde bu ihanete kılıf uydurmaya çalışsa da olmamıştı.. Ailemi hayal kırıklığına uğratacağım, herkes laf, söz edecek diye susmaya çalıştı. Ama kalbi ve mantığı buna izin vermedi. Belki de doğru olan buydu..
Eylül, Arda ile konuşmasından sonra hiç düşünmeden tekrardan deniz kenarına gitti. Bir süre kimseyle konuşmak istemiyordu. Olanları açıklamaya gücü yoktu. Bir kaç saat önce nişanlı ve kafasında binlerce düşünce olarak kalktığı banka, şimdi kafasında ki sesleri susturmuş ve özgür birisi olarak oturdu. Bazen özgürlük parmağındaki yüzüğü çıkarınca bile oluyormuş. Karadeniz bile sanki Eylül'ün ruh haline bürünüyordu. Giderken hırçın, dalgalı olan deniz, şimdi ise durulmuş sakindi. Hayat da öyle değilmidir, kimi zaman hırçın, dalgalı. Kimi zaman ise sessizliğe bürünür.
Eylül bir süre sadece martıların sesini dinledi. İçinden geçenler ise kelimelere sığmayacak kadar çoktu.
Arda’nın yüzüne söylediği o cümleler hâlâ kulağında çınlıyordu. “Bir daha yapmam…”
İnsan bir kere yanıldığında, bir daha yanılmayacağının garantisini nasıl verebilirdi ki? Kalp kırıldığında aynı kalp tekrar aynı yerde atar mıydı? Belki atardı, ama en küçük bir anda aynı yerden sızlardı.
Hafif dalgaların kıyıya vuruşunu izlerken, çocukluğunu hatırladı. Babasının ona hep dediği bir söz vardı: “İnsanın vicdanı rahat değilse, hiçbir deniz temizleyemez kızım.”
Eylül derin bir nefes aldı. Vicdanı rahattı, çünkü elinden geleni yapmıştı. Ama Arda için aynı şeyi söylemek zordu. Aslında devam etseydi vicdanı hiç bir zaman rahat etmeyecekti. İnsanın susturamadığı tek ses vicdanının sesidir..
Eylül, deniz kenarında biraz daha oturduktan sonra kararını vermişti. Ne kadar zor olursa olsun, ailesiyle konuşması gerektiğini biliyordu. Aslında biliyordu ailesinin her durumda yanında olacaklarını. Ama yine de kendini suçlu hissediyordu. Defalarca anne ve babası nişan ve evlilik için erken olduğunu söylemişlerdi. Ama Eylül inatla Arda ile nişanlanmak istemişti. Demek ki bazen bazı şeyler için çokta inat etmemek gerekiyor. Bazen büyüklerin sözüne ve sesgisine güvenmek gerekiyor. Eylül'de bunu anlamıştı ama iş, işten geçtikten sonra.. Yavaş adımlarla eve doğru yürüdü. Kalbi göğsünde çarpıyor, elleri terliyordu. Kapının önünde derin bir nefes aldı ve "Hadi bakalım Eylül gazan mübarek olsun." diyerek içeri girdi.
İçeri girdiğinde annesi karşıdındaydı, sanki Eylül'ü bekliyormuş gibi.
"Sanırım kapılarda bekleniyorum annecim?" derken sesini sabit tutmaya çalışıyordu. Çünkü annesinin öyle bir bakışı vardı ki 'ben biliyordum' der gibi.
"Pencereden geldiğini gördüm, kapıyı açayım dedim.. Ama sanırım kızıma yaranamadım." diyerek trip atınca Eylül bir kez daha kendini mahcup hissetti. Annesi onu düşünürken o yine aklından neler geçirmişti.
"Benim düşünceli annem.." diyerek sarılınca Elif anında kızına karşılık verdi. Kapının önünde bir süre öylece sarılı kalmışlardı ki Elif kızının hıçkırık seslerini duymasıyla kızının yüzüne baktı.
"Eylül!! ne oldu kızım? Neden ağlıyorsun?" demesiyle Eylül kendini tutmayı tamamen bırakıp ağlamaya başladı. Elif kızının koluna girip salondaki koltuğa oturtup kendisi de yanına oturdu. Eylül'ü belki de ilk kez bu kadar içli ağlarken görüyordu. Çocukken bile düşüp canı yanındığın da 'iyiyim ben acımadı ki' diyerek kendini tutuyordu. Elif kızına sıkıca sarıldı ve sakinleşmesini bekledi. Biliyordu bir şey vardı, ve Eylül kendine geldiğinde bu kez her şeyi anlatacaktı. Eylül kendini tutmayı, kendini sıkmayı bırakıp özgürce annesinin kollarında ağlamıştı.
Eylül bir süre ağladıktan sonra gözyaşları yavaş yavaş dinerken, nefes alışverişi hâlâ düzensizdi. Annesinin omzunda başını kaldırmadan konuşmaya çalıştı.
"Anne… ben… ben çok hata yaptım."
Elif kızının saçlarını okşayarak yumuşak bir sesle cevap verdi.
"Hata yapmayan insan var mı Eylül? Önemli olan farkına varmak, zamanında dur demek." dese de iki saniyede beyninden binlerce hata listesi geçmişti.
Eylül, başını kaldırıp gözleri kızarmış bir halde annesine baktı.
"Arda… bana ihanet etti anne.. Affetmeye çalıştım. Belki bir anlık hatadır diyerek kendimi kandırdım. Ama anne, yapamıyorum. Kalbim artık onu görmek istemiyor. Her baktığımda gözümün önüne o kızı öptüğü an geliyor. Ben böyle bir hayat istemiyorum."
Elif’in gözleri doldu ama sinirden... Sadece kızının elini tuttu.
"Güzel kızım benim sen hata yapmamışsın ki.. Aldatan sen değilsin sonuçta.. Arda'nın hatasını kendi hatan olarak görme sakın. Senin hiç bir suçun yok. Hemen bu ilişkiyi bitiriyorsun ve kendini üzmeyi de bırakıyorsun." dediğin de Eylül annesinin bu kadar kesin konuşmasını beklemiyordu. Elif kızının saçlarını okşayarak.
"Senin bir tek göz yaşına kıyamam ben güzel kızım benim. Seni hak etmiyormuş demek ki.. En başından beri sana erken derken bunun için diyorduk. Siz daha bir birinizi tanımadan nişan, evlilik konuşmaya başladınız. Bazı insanları tanımak zaman ister. Sevgi sadece güzel sözlerle olmuyor. Ama sen yine de gurur duymalısın kendinle. Affedemeyeceğin bir şeyi sürdürmek hem sana hem karşındakine zulüm olurdu."
Eylül’ün boğazı düğümlendi bir an ne söyleyeceğine karar veremedi.
"Babam çok kızacak, biliyorum. Onun yüzüne nasıl bakacağım anne? 'Beni dinlemedin' diyecek, haklı da olacak."
Tam o sırada salona giren babasıyla göz göze geldi. Kapının önünde bir süre durup ikisine baktı. Elif, sessizce kocasına işaret etti, "Gel" der gibi. Eylül ve Elif farkında olmasa da Kadir tüm konuşmaları duymuştu. Gidip o şerefsizin ağzını, burnunu kırmamak için kendini zor tutuyordu. Onun bir damla göz yaşı için dünyaları ateşe vereceği evladını üzdüğü için. Zaten en başından beri bir türlü sevememişti. Ama kızının mutluluğu için bir şey diyemiyordu. Kadir’in sesi sakin ama kararlıydı.
"Kızım.. Canımın içi.. Ben sana neden kızayım.. Ben en başından beri senin üzülmemen için uğraştım. Seni üzeni bende üzerim.. Sakın o şerefsiz için ağlama. Annen haklı nişanı hemen bozuyoruz. Bir babanın istediği tek şey kızının mutlu olmasıdır."
Eylül, babasının sözleriyle daha da hıçkırmaya başladı.
"Baba… beni affedecek misin?"
Babasının gözleri doldu, kızının yanına oturup ellerini tuttu.
"Affedilecek bir şey yapmadın ki kızım. Sen sadece hayatı öğreniyorsun. Hayat da öğretirken bazen canımızı acıtıyor. Ama biz hep senin yanındayız. Bunu sakın unutma olur mu."
Eylül, annesiyle babasının arasında kalıp ikisine birden sarıldı. O an anladı ki; Nişanı atmakla en doğru kararı vermişti.
"Ben bugün Arda ile konuşup yüzüğü verdim." dediğin de
"Aferim benim kızıma öyle şerefsizleri hayatından çıkarmakla en doğru kararı verdin."
Eylül ailesinin bu kadar anlayışlı olduğu için kendini şanslı hissetse de biraz da suçlukluk duyuyordu. Onlar bu kadar anlayışlıyken sürekli onları üzen taraf kendisi oluyordu. Bir birlerine sarılmış bir faziyette otururken ortamın tüm ambiyansını Mert Ekin bozdu.
"Ooo güzel ailem benim. Bakıyorum da bensiz sevgi çemberi olmuşsunuz.. Çok kırıldım size" diyerek ablasını itekleyerek araya sıkıştı.
"Ee neyi kutluyoruz? Bana da söyleyin."
"Mert kırarım kafanı sus." diyen babasına rağmen Eylül kardeşine de Arda'dan ayrıldığını söyledi.
"Nişanı bozdum.. Arda ile evlenmeyeceğim.."
"Vallaha mı??"
"He oğlum vallaha" diyerek Kadir oğlunun kafasına bir tane vurdu.
"Abla hiç kusura bakma ama bunun için hiç üzelemeyeceğim.. O yavşağı hiç sevmemiştim. Babasını da sevmemiştim" derken yüzünde gerçekten bir gülümseme vardı. Kadir oğluna sinirliymiş gibi bakarak
"Bende sevmemiştim ne yalan söyleyim" dediğin de herkesin yüzün de bir gülümseme oluştu.
"Özür dilerim.. Sevmediğiniz insanlarla sizleri muhatap ettiğim için.. Anne biliyorum sende Melda teyzeyi sevmemiştin"
"Özrünü kabul ediyorum, ve seni affettim ablacığım.. Verilmiş sadakan varmış. Hadi yine iyisin.." diyerek Eylül'ü sinir etmek için elinden geleni yapıyordu. Amacı sinir etmek değil moralini düzeltmeye çalışmaktı.. Ve bu konuda fazlasıyla yetenekliydi.
Ailecek bu durumundan üstesinden geleceklerinden emindiler. Elif ve Kadir nelerin üstesinden gelmişti, bunda ne vardı ki..
Eylül bir süre sonra odasına geçti. Ailesiyle konuşmak gerçekten çok iyi gelse de yinede içinde tarifsiz bir his vardı. Arda'yı sevmişti. Onunla ilgili hayalleri vardı. Ama şimdi sadece koskaca hayal kırıklıkları kalmıştı.
Eylül odasına geçtiğinde yatağına kendini bıraktı. İçinde büyük bir boşluk vardı. Hani çok koşup yorulduğunda, nefesin kesilir ve göğsün yanar ya… İşte onun gibi, kalbi sanki koşup yorulmuş gibiydi. Bir taraftan huzur, diğer taraftan da tarifsiz bir sızı… Kafasında “iyi ki” ve “keşke”ler birbirine çarpıyor, hiç susmuyordu.
Telefonunu eline alıp bir süre ekranına baktı. Gelen mesajlar, aramalar… Hepsi Arda’dan. Hiçbirini açmadı. Yüreğinde ne kadar yara açtıysa, artık kelimelerle kapatamayacağını biliyordu. Ama yine de merak duygusu kalbini dürtüyordu. “Acaba ne yazdı? Özür mü diliyor? Yine bir bahane mi uyduruyor?” diye düşündü. Sonra kendi kendine fısıldadı:
“Hayır Eylül… Ne yazarsa yazsın, hiçbir şey değişmeyecek. Bu yaptığının affedilir yanı yok”
Telefonu masaya bıraktı, kalkıp pencerenin önüne geçti. Tam o sırada kapısı çalındı.
“Girebilir miyim?” diyen babasının sesi geldi.
Eylül gözlerini sildi, sesini toparlamaya çalıştı. “Gel baba…”
Kadir elinde bir bardak sıcak çayla içeri girdi. Yavaşça kızının yanına oturdu, çayı uzattı.
“İç, iyi gelir. kızımın gözyaşlarını görmek bana ağır geliyor ama biliyorum ki bu gözyaşları iyileştiren cinsinden demi kızım.” dedi. Eylül bardağı ellerinin arasına aldı, sıcaklığı avuçlarını ısıtırken gözleri yeniden doldu.
“Baba... Ben gerçekten sevmiştim.. Kendimi aptal gibi hissediyorum" diyebildi.
Kadir kızının omzuna elini koydu.
“Aptal falan değilsin Eylül. Sen sadece sevdin. Sevmek hata değildir. Ama yanlış kişiye verilince kalbi acıtır. Bunu sakın kendine yük etme. Buda senin hayat tecrüben.. Tecrübe öyle kolay yollardan kazanılmıyor. Bazı tecrübeler acı sever.. Ama ben sana güveniyorum kızım, sen bunun üstesinden geleceksin.”
O anda Eylül’ün kalbine babasının sözleri merhem gibi aktı. Belki de en çok duymak istediği buydu. “Sevmek hata değildir…”
Belki de hata sevenin kıymetini bilmemektir. Kadir kızına sarılıp öylece bekledi bir süre. Uzun zaman sonra ilk kez birinin ağzını, burnunu kırmak istiyordu. Eski deliliği olsa şimdiye çoktan Arda'nın yanına gidip bir güzel benzetmişti. Ama şimdi yaşının verdiği ağırlık buna uygun değildi. İçinden Acaba Mert Ekin ve Hakan gidip bir güzel benzetse diye geçirmedi değil.
Kadir odadan çıkmadan, bu kez de annesi elinde bir tabak pasta ile gelince bir birlerine bakıp güldüler.
"Hadi ben gideyim de biraz da annene dök içini.." diyerek çıktı.
"Anne ya siz böyle sabaha kadar gelip, gidecek misiniz?" derken aslında bu durumdan memnundu. Kendi başına kalınca içindeki sesler çok saçmalıyordu.
Elif, kızının yanına oturduğunda tabağı önüne koydu. Çatalı Eylül’ün eline tutuşturdu.
“Sen seviyorsun diye Mert gidip pasta almış. Hadi yede biraz ağzın tatlansın. Hayatın acısı eksik olmaz ama biz tatlıyla dengeleyim biraz.” dedi.
Eylül hafifçe gülümsedi. Çatalı eline alıp önündeki pastadan küçük bir lokma aldı. O kadar ağlamış, o kadar yorulmuştu ki şekerin verdiği küçük mutluluk bile göğsündeki yükü biraz hafifletti.
“Anne… Siz olmasanız ben ne yapardım bilmiyorum.” dedi.
Elif kızının elini tuttu.
“Biz hep buradayız kızım. Sen düştüğünde kaldırmak, yanlış yaptığında yanında olmak bizim görevimiz. Senin tek suçun sevmek oldu. Ama sevgi bazen kör edebiliyor insanı. Artık dersini aldın, yoluna daha sağlam devam edeceksin.”
Eylül derin bir nefes aldı. “İnsan sevdiğiyle geleceğini hayal ediyor ya… Benim hayallerim şimdi ne olacak?”
“Hayaller değişir Eylül.” dedi annesi. “Bazen yıkılır, yerine daha güzelleri yapılır. Sen daha çok gençsin, önünde koca bir hayat var. Doğru kişi geldiğinde, bugün yaşadığın bu acı sana sadece bir ders olarak kalacak.”
Eylül gözlerini kaçırdı. “Ama yine de kırıldım anne. Kalbim çok kırıldı.”
Elif, kızının saçlarını okşadı. “Kırık kalpler de zamanla iyileşir. Sen yeter ki kalbini kapatma. Sadece daha dikkatli olmayı öğren.” dediğin de geçmişte kendi yaşadıkları aklına geldi. Kızı için anında dua etmeye başladı. 'Benim yaşadığım hiç bir şeyi evlatlarım yaşamaz inşallah' diye.
"Bak şimdi sana bir şey anlatacağım. Ama bu anlatacaklarımı dinleyip unutacaksın." dediğin de Eylül merakla annesinin yüzüne baktı.
Elif kızını küçük bir bebek gibi kafasını dizine koyup geçmişi anlatmaya başladı.
"Zamanında sen yaşlarında genç bir kız vardı. Oda adamın birini çok sevdiğini sandı. Sevgi adı altında yaşamadığı şey kalmadı. Ama bir gün gerçek sevginin ne olduğunu öğreten bir adam çıktı karşısına. Ona sevginin nasıl olduğunu öğretti." diyerek geçmişte yaşadığı her şeyi anlatmaya başladı. Eylül duyduğu şeyler karşısında şok olmuştu. Oysa ki anne ve babasını hep mutlu bir yaşantıları olduğunu sanıyordu. Bazen sadece gördüğümüz kadarını biliriz. Oysaki bir de görünmeyen tarafı vardır.. Eylül annesinin çektiği acıları öğrendikçe kalbi param parça olmuş gibi hissetti. Kendisi sadece aldatıldığını öğrenince ne acılar çekmişti. Ama annesi o kadar acıyla nasıl başa çıkmıştı??..
Elif geçmişi anlatırken kalbinde hiç bir acı hissetmiyordu. Geçmiş gerçekten geçmişti onun için. Tek üzüntüsü evlatlarıydı.. Ama onlarıda biliyordu ki alacakları nefes olsaydı hiç bir şey olmazdı..
Bir süre sessizlik olunca Elif kızının yüzüne baktığında uyuduğunu gördü. Saçlarını öptü, kokladı.. Yavaşça yataktan kalkıp kızının üstüne örttü... Bir süre öylece izledi. Anne, babalar evlatlarının tahtını yaparmış da bahtını yapamazmış.. Elif ve Kadir de evlatları için en iyilerini yapmaya çalışsa da bazen olmuyordu. İnsan kaderini kendisi belirliyordu.. Ama Elif’in bildiği bir şey varsa asla kızını yanlız bırakmayacaktı. Kendisi yıllarca anne, babam olsa belki bunları yaşamazdım demişti. Aynı şeyleri kızının yaşamasına asla izin vermeyecekti. Seven insan aldatmazdı.. Öyle bir anlıktı demeyle telafisi olmaz. Zaten en başından beri o aileye hiç ısınamamıştı da..