Bir kez daha Halil Sezai’nin İsyan’ı eşliğinde yataktan fırladığım an rafı öpen kafam aynı hızla yastığın üzerine geri düşmüştü. Muhtemelen beynimdeki pek çok hücrenin toplu cenazesi öğleden sonra kaldırılacaktı. Her seferinde artık rafı sökmemin zamanının geldiğine inansam da tornavidayı almaya gitmem ile dönmem arasında geçen zamanda hafifleyen öfkemle çoktan vazgeçmiş oluyordum. Tabii vazgeçmemde geri dönüşte kapıdan yatağı izlerken gördüğüm o şık görüntünün de payı bir hayli büyüktü. Aslında günün önemi düşünüldüğünde yaşadığım bu travmanın ayılmam üzerindeki etkisi yadsınamazdı.
Gözlerimi ovuşturarak yataktan kalkıp salona göz attığımda kahvaltı masasının çoktan hazırlanmış olduğunu, Zehra’nın ise sandalye üzerinde elinde telefonla hararetle birine mesaj yazdığını gördüm. Muhtemelen enişte beyle yoğun ve aksiyonu bol bir tartışma içindeydiler. Çünkü Zehra ancak o zaman telefona bu kadar odaklanabiliyordu.
“Günaydın.” diyerek Zehra’ya seslendim ama sesim duvarlara çarpıp bana geri döndü. Zehra’nın beni duymadığından emindim. Bu defa biraz daha yüksek sesle denedim. “Günaydın canım. Eniştemin üzerine fazla gitme. Evde kalırsın sonra.”
“Sana da günaydın Ays!”
“Yapma şunu!” dedim refleksle. Bu konuda onu kaç kez uyardım hatırlamıyorum ama son uyarım bir hayli işe yaramış olacaktı ki uzun bir süredir bana bu şekilde seslenmiyordu. En azından bir haftadır. Nedense bana bu şekilde hitap etmek onun hoşuna gidiyordu. Oysa bu kısaltmadan neden hoşlanmadığımı, beni aldatan sevgilimin acı hatırası olduğunu ona ayrıntısı ile açıklamıştım. Ve görüyorum ki yaptığım bu itiraf en fazla bir hafta işe yaramıştı.
Banyoya gidip sabah rutinimi hallettikten sonra masa üzerinde boş duran bardakları doldurup yerime oturdum. Zehra hâlâ büyük bir hırsla parmaklarının ucunda telefonun ekranını dövüyordu.
“Hayırdır, ne yaptı eniştem seni bu kadar kızdıracak?”
“Kızımızın adı Resmiye olacakmış. Ölmüş anneannesinin adıymış.”
Bir an duraksadım. Zehra’nın söylediklerini beyin süzgecimden geçirmem gerekiyordu. Hoş hücrelerimin büyük bir kısmını az önce kaybetmiştim ama kalanlar da işimi görürdü. Nihayet gelen bilgi süzgeçten geçip de anlamlı bir şekilde bir araya geldiğinde hayretle haykırdım.
“Hamile misin?”
“Bağırmasana kızım. Bütün mahalle duyacak.”
“Hamilesin yani?”
“Ne saçmalıyorsun Aysima?”
“Hamile misin değil misin?”
“Kafayı mı yedin kızım sen? Ne hamileliği? Tabii ki değilim.”
Oh! İçim biraz olsun rahatlamıştı. Böyle bir kaosun ortasında kalma fikri bile tam bir kabustu. Neticede ailelerimiz tarafından birbirimize emanet edilmiştik ve bu durumun hesabını vermek hiç de kolay olmazdı. “Öyle desene! Ne uzatıyorsun. Hem manyak mısınız kızım? Daha doğmamış hatta tohuma düşmemiş bebeğe vereceğiniz ismi mi tartışıyorsunuz? İşsiz mi kaldınız?”
“Ne bileyim. Ben de anlamadım ki. Konu konuyu açtı, buralara kadar geldi.” dedi ve gözlerini telefonun ekranından çekip sorgulayan acınası bakışlarını üzerime dikti.
“Allah aşkına Ays!”
“Bak yine!” Gözlerimi devirdim ama Zehra hiç umursamadı. Muhtemelen uyarımın farkında bile değildi. O söyleyeceklerine devam etti.
“El kadar bebek Resmiye diye çağırılır, sevilir mi?” dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Sonuçta bu önemli ve ciddi bir konuydu. Ne yalan söyleyeyim, kıvrılan dudaklarımı sabit tutmakta zorlanıyordum.
“Yani ne var? Bence gayet güzel bir isim. Hem bu konu sizin aranızda. Beni aşar canım. Hiç karışmam.” dedim ama ciddi görünmek konusunda bir hayli zorlanıyordum. Nihayetinde de dayanamadım. “Hem, olumlu tarafından bak. En azından altmış yaşına geldiğinde anlamlı bir ismi olacak.” dediğimde Zehra’nın bu defa ateş saçan bakışları ile karşılaştım. Ben ise çoktan kıkırdamaya başlamıştım bile.
“Asla! Asla böyle bir şeyi kabul etmeyeceğim.” diyerek yeniden telefonun klavyesi ile kavga etmeye başladı. Elbette asıl kavga ettiği enişte beydi. Ve ben, o ne kadar kızgın olursa olsun bu fırsatı kaçırmayacaktım.
“Ee, enişte diretirse yüzük mü atacaksın?”
“Öyle bir şansı yok!” diyerek net bir şekilde kesti konunun önünü. Bu tavrı tartışmaya kapalı olduğunu açıkça belli etmişti. Onu böyle aşık görmeyi seviyordum. Ne olursa olsun ayrılmayı asla bir seçenek olarak görmüyordu.
“Tamam, sakin! Siz bu olayı çözersiniz.” dedim ve son bir lokmayı daha mideme gönderip masadan kalktım.
“Sence bugün ne giymeliyim?”
İşte bu! Söz konusu giyim, süslenme, hazırlanma olunca diğer tüm konular geri planda kalıyordu. Bu diş ağrısını unutmak için parmağını kırmaya benziyordu. Küçük bir sorunu unutmak için daha büyüğü ile uğraşmak… Zehra da telefonu koltuğun üzerine fırlatıp benden önce gardırobun önündeki yerini almıştı.
“Rahat görünmeli ama aynı zamanda dikkatini çekmelisin bence. Ve bir de kırmızı şapkan ile uyumlu olmalı.” deyip göz kırptı.
“Aynı kombin içinde pek mümkün görünmüyor sanki.”
“Fazla iddialı olmamalı ama orada olduğunu da göstermeli.”
“Sen dün gece Beyaz’ın Psikopat tiplemesini çok mu izledin, nedir? Güzel giyinmeni istiyorum ama üzerinde kıyafet olmasını istemiyorum; beni anlıyorsun değil mi?”
Zehra yaptığım taklide öyle çok güldü ki az önceki öfkesinin yerinde yeller esiyordu.
“Delisin sen!”
“Kesinlikle!” deyip kırmızı elbisemi askıdan indirip üzerime tuttum.
“Nasıl?”
“Fazla iddialı!” diyerek elbisemi elimden aldığı gibi yatağın üzerine fırlattı. Ardından neredeyse gardıroptaki bütün kıyafetleri denedikten sonra yeşil zemin üzerinde ince beyaz papatyaları olan pileli kısa elbisemi gösterdi.
“Bence bunu giymelisin. Hem günlük görünüyor hem de dikkat çekecek kadar şık görünüyor. Fazla dekoltesi de yok. Bunun içinde çok güzel görüneceksin.”
“Kırmızı şapka?”
“Elbisen kabanın altında kalacağı için sorun olmaz. Onunla buluşup kapalı bir yere oturmaya geçtiğinizde şapkayı çıkarırsın, olur biter.”
“Haklısın.” deyip Zehra’nın önüme uzattığı elbiseyi aldım ve aynada üzerime tuttum. Haklıydı, bu elbise bugün giymek için en doğru seçim olacaktı. Altına da dizime kadar çektiğim kahverengi çizmelerimi giyecektim. Ve diğer aksesuarlar… Kesinlikle her şey çok güzel olacaktı. Tabii bu kıyafetle bütün gün okulda dolaşacak olma fikri beni biraz ürkütmüyor değildi. Yoğun bir eleştiri yağmuruna tutulacağım kesindi. Eleştirilerin rüküş olmamla ilgili değil de düğüne gidiyormuş gibi giyinmem teması üzerine kurulu olacağını biliyordum ama ben her şeyi göze almıştım.